Kadınlar direniyor: Destek değil, öncü olunmalı!

  • 09:06 5 Ocak 2025
  • Güncel
  
 
Melike Aydın
 
İZMİR - TJA Mêrdîn Sözcüsü Hatice Öncü, Suriye’de HTŞ ve SMO eliyle kurulmak istenen rejime karşı, Batılı kadınların Kürt kadın mücadelesiyle ittifak kurmasının önemine dikkat çekerek, kadınların yalnızca Kürt kadınlara destek olmakla yetinmemesi, aynı zamanda kadın mücadelesinde öncü bir rol üstlenmesi gerektiğini vurguladı.
 
HTŞ, Şam’da devleti ele geçirmesinin ardından, bölgede ılımlı bir cihadist devlet oluşumu izlenimi yaratılırken, Türkiye’ye bağlı paramiliter Suriye Milli Ordusu’nun (SMO) ise Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ne yönelik saldırıları hız kesmeden devam ediyor. Bu saldırılar, yalnızca bölgedeki siyasi dengeleri değiştirme çabası olarak kalmayıp, Özerk Yönetim'in temelini oluşturan kadın devrimini doğrudan hedef alıyor. Kadın devrimi, cinsiyet eşitliği, kadın özgürlüğü ve demokratik değerler üzerine inşa edilmiş bir model sunarken, bu modelin ortadan kaldırılmasına yönelik saldırılar yalnızca bölgesel bir tehdit değil, aynı zamanda Türkiye, Orta Doğu ve tüm dünya kadınlarının kazanımlarını hedef alan küresel bir risk oluşturuyor.
 
Tevgera Jinên Azad (TJA) Mêrdîn Sözcüsü Hatice Öncü bu saldırıların nedenlerini ve ne yapmak gerektiğini değerlendirdi.
 
‘Şam’da Türkiye'dekine benzer bir sistem inşa edilmek isteniyor’
 
HTŞ’nin Şam’da kurduğu geçici hükümetin yönetiminde, Türkiye’de eğitim almış isimlerin yer aldığını belirten Hatice Öncü, bu nedenle hükümetin paradigmasının Türkiye’nin ulus devlet anlayışından kaynaklandığını ifade etti. Hatice Öncü, bu paradigmanın, Özerk Yönetim’in demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü paradigmasını doğrudan hedef aldığını vurguladı. Türkiye’de her gün kadın katliamlarının yaşandığını ve kadın özgürlükçü düşüncelerin sistematik olarak saldırıya uğradığını hatırlatan Hatice Öncü, şu ifadeleri kullandı: “Demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü paradigmanın Abdullah Öcalan’ın paradigması olduğunu biliyoruz. Şam’da kurulan geçici hükümetin bu paradigmaya tamamen ters bir anlayış taşıdığını da görüyoruz. İlk hedef alınanın, Rojava’daki kadın devrimi olduğunu biliyoruz. Çünkü Türkiye’deki eğitim sistemi, kadın özgürlükçü anlayışa karşıt bir temelde şekillenmiş; kadını hedef alan, kadın düşmanlığını besleyen bir sistem. Şimdi bu anlayışı Suriye’de de hayata geçirmeye çalışıyorlar.”
 
‘Kadın devrimi hedef alınıyor’
 
Amacın yalnızca toprak işgali olmadığını, aynı zamanda kadın devrimini yok etmek olduğunu söyleyen Hatice Öncü, Suriye’nin Türkiye gibi heterojen bir yapıya sahip olduğunu ve Özerk Yönetim’in ulus devletlere alternatif oluşturabilecek bir model sunduğuna dikkat çekti. Özerk Yönetim’in, farklı halkların kendi dillerini ve inançlarını özgürce yaşayabildiği, tek bir ulusa dayanmayan demokratik bir yapı inşa ettiğini ve bu nedenle yok edilmek istendiğini vurgulayan Hatice Öncü, “Bu örnek, ulus devletlerin kendi varlıklarını sürdürmesi açısından ciddi bir tehdit oluşturuyor. Dolayısıyla saldırdıkları ilk yer Rojava oluyor,” dedi. Rojava’da hedef alınan asıl unsurun bu paradigmanın kendisi olduğunu söyleyen Hatice Öncü, bu paradigmanın İmralı’dan geldiğini belirterek, “Türkiye’de Bakur’da tecrit altına alınmaya çalışılan da bu paradigmadır. Şam’da kurulan yönetim ise tamamen tekçi, eril ve tek bir ulus anlayışını besleyen bir eğitim sisteminin ürünü olan bir yapıdır. Bu yönetim, kadın özgürlükçü paradigmaya karşı bir tehdit olarak konumlandırılmıştır. Dolayısıyla saldırıların ilk yöneldiği yerin kadın özgürlükçü paradigma olduğunu bir kez daha vurgulamak istiyoruz,” şeklinde konuştu. 
 
‘Cihadizmin hedefi tüm Orta Doğu ve dünya’
 
2011’de DAİŞ’in Kobanê’ye yönelik saldırılarını hatırlatan Hatice Öncü, cihadizmin yalnızca Rojava ve Suriye’yi değil, tüm Orta Doğu’yu ve dünyayı hedef aldığını vurguladı. Türkiye’de bu anlayışın HÜDA PAR eliyle yayılmak istendiğini belirten Hatice Öncü, özellikle Elih’te (Batman) yürüttükleri faaliyetlere dikkat çekerek, “HÜDA PAR Kadın Kolları, kadınları namus kavramı üzerinden tanımlayarak, kadının ev dışında bir yaşam hakkı olmadığını, kutsal aile kavramıyla kadını sadece evdeki dört duvar arasına hapseden bir anlayışı temsil ediyor. Bu, ‘makul kadın’ diyerek aslında kadını yalnızca erkeğe hizmet eden bir figür olarak gören son derece tehlikeli bir zihniyettir. Kobanê direnişinde kadınların bu anlayışı nasıl çürüttüğünü, kadın gücüyle DAİŞ gibi bir yapıyı nasıl parçalayıp ortadan kaldırdığını hep birlikte gördük,” dedi. Bugün kadınların öncülüğünde gerçekleşen bir devrim olduğunu ve buna yönelik büyük bir tahammülsüzlük bulunduğunu ifade eden Hatice Öncü, “Kadının direnişi ve savaşma gücü, orada bir cihadist çeteyi yok etti. Ancak tehlike sadece Suriye ile sınırlı değil; bu, tüm Orta Doğu’yu ve dünya kadınlarını bekleyen büyük bir tehdittir,” şeklinde konuştu.
 
‘Sadece kadınlar değil aslında tüm toplumlar tehdit altında’
 
Özerk bölgede gerçekleşen kadın devriminin, tüm dünya kadınları açısından taşıdığı öneme değinen Hatice Öncü, özellikle Türkiye ve Ortadoğu’daki kadınların bu devrime sahip çıkmasının hayati olduğunu vurguladı. Hatice Öncü, cihadist sistemin yalnızca kadınları değil, erkekleri de özgür kılmadığının altını çizerek, şu ifadeleri kullandı: “Erkeğin savaşıp kadının özgür olmadığı bir anlayış, toplumu esir alır. Kadının özgür olmadığı bir toplumda, çocukların, gençlerin ve diğer kesimlerin de özgür olmasını bekleyemeyiz. Toplum yapısı birbiriyle bağlantılıdır. Bir kesimin özgür olmaması, diğer kesimlerin de özgür olmamasına yol açar. Bu durum halkların diğer kesimlerini de zincirler. Bugün Kürt halkının özgür olmaması, Türklerin de özgür olmaması anlamına gelir. Bu durum Aleviler için de geçerlidir, diğer halklar için de. En başta Türkiye’den başlayarak, ulus devletlerin tüm dünyaya milliyetçilik ve din ekseninde yaymak istediği bu sistemin çıkış noktası kadına yöneliktir. Bu nedenle, kadın özgürlükçü mücadeleye sahip çıkmak, yalnızca kadınların değil, tüm toplumların özgürlüğü için bir gerekliliktir.”
 
‘Ilımlı cihadist olamaz’
 
HTŞ için kullanılan "ılımlı cihadist" kavramına da değinen Hatice Öncü, bu tür kavramsal değişikliklerin, zamanın koşullarına ve toplumun yaşam şartlarına göre düzenlense de asıl amacının toplumu manipüle etmek olduğunu ifade etti. Kavramların değişmesine rağmen, bu anlayışın özünde değişmediğini belirten Hatice Öncü, “Türkiye’de iktidarın yürüttüğü politika, hem modern İslamcılık söylemleriyle hem de uygulamalarıyla, toplumu baskı altına almayı ve özellikle kadınlar üzerinde bir kırımı hedefliyor. Bu politikalar, asla ‘ılımlı’ kavramıyla açıklanamaz. Burada yalnızca söylem ve pratik farklılıkları görünüyor. Buna Baas rejiminden bir örnek verebilirim. Beşar Esad, Batı’da eğitim aldı ve Suriye’ye döndüğünde, başlangıçta Batı modeli bir yaklaşımı benimsemiş gibi göründü. Ancak sonuç olarak tamamen vahşet dolu bir rejimle karşı karşıya kaldık. Baas da bir kavramdı, ama özü itibarıyla toplumu baskı altına alma amacı taşıyordu. Bugün de benzer şekilde, kadınların bu tür manipülasyonlara karşı daha dikkatli olması gerekiyor. Çünkü bu kavramsal oyunlar, toplumsal yapıyı baskı altına almak ve özellikle kadın özgürlüklerini hedef almak için bir araç olarak kullanılıyor” ifadelerini kullandı.
 
‘Ulus devletler yıkılırken kadın özgürlükçü paradigma yayılıyor’
 
Hatice Öncü, Türkiye'de olduğu gibi ulus devletlerin tekçi bir anlayışla varlıklarını sürdürmeye çalıştığını, ancak bu anlayıştaki devletlerin günümüzde ayakta kalmakta zorlandığını söyledi. Bunun temel nedeninin, bu devletlerin diğer halkların varlıklarını yok sayarak ve yok etmeye çalışarak var olma çabası olduğunun altını çizen Hatice Öncü, ulus devletlerin, kadın özgürlüğünü hedef alan erkek egemen bir zihniyeti barındırdığını vurgulayarak şunları söyledi: “Ulus devlet ve erkek aklı birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Ancak Rojava’daki paradigma, bu anlayışın yok olmaya mahkum olduğunu gösteriyor. Rojava’da, tüm halkların demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü bir paradigma etrafında nasıl bir araya geldiğini ve bu sistemin nasıl ilerlediğini görüyoruz. Kadınların eşit temsiliyeti ve eşbaşkanlık sistemi, hayatın her alanına yayılarak kadınların varlığını ve gücünü kanıtlıyor. Bu sistem, aynı zamanda Bakur’daki Kürt kadın hareketinin mücadele ile bu paradigmayı nasıl ayakta tuttuğunun da bir göstergesidir. Bu paradigmaya baktığımızda, böyle bir modelin Avrupa’da ya da başka bir yerde değil, Ortadoğu’da, Rojava’da ortaya çıkmış olması anlamlıdır. Bu durum, Kürt kadın özgürlük çizgisinin ve mücadelesinin, Ortadoğu’da ve Kürdistan’da bir başlangıç noktası olduğunun açık bir göstergesidir.”
 
‘Batıdaki kadınların dayanışması yetersiz’
 
Kadın devrimine tüm kadınların sahip çıkması gerektiğini belirten Hatice Öncü, özellikle Batı’da kadın ittifaklarının kurulması ve birlikte mücadelelerin geliştirilmesi gerektiğini vurguladı. İttifakların eylem ve sözle güçlendirilebileceğini ifade eden Hatice Öncü, kadını eve kapatmaya çalışan zihniyete karşı Kürdistan’da mücadelelerini sokaklarda sürdürdüklerini dile getirerek, "Ancak Türkiye’deki kadın hareketlerinin mücadelesini yeterli bulmuyorum. Bu durum özel savaş politikalarının bir sonucudur; ancak kadın ittifakları daha fazla geliştirilmelidir. Kürdistan’daki kadın hareketleriyle dayanışma kurulmalı. Cihatçı çetelerin en çok korktuğu şey kadın ittifakıdır. Buna karşın, kadın hareketlerini ayrıştırmaya çalışıyorlar; Kürt Kadın Hareketi'ni illegalize etmeye çalışarak feminist hareketlerin bu mücadelelere sessiz kalmasını sağlamak istiyorlar. Oysa Suriye’deki tehlike, yalnızca Kürt Kadın Hareketi’nin değil, tüm kadınların mücadelesini ilgilendiren bir sorundur. Dolayısıyla mücadelemiz, gücümüz, sözümüz ve eylemlerimiz ortak olmalıdır," dedi.
 
‘Sadece desteklemek yetmez kadınlar öncü olmalı’
 
Kürt Kadın Hareketi’nin ve mücadelesinin erkek-devlet zihniyeti tarafından illegalize edilmeye çalışıldığını söyleyen Hatice Öncü, Kürt kadınlarının tüm kadınlar için mücadele ettiğini vurgulayarak, "Bütün kadınların Kürt kadınlarının mücadelesine sadece destek vermesi yetmez; bu mücadeleye ortak olup öncülük etmeleri gerekir. Bütün dünya kadınları bu mücadelede öncülük etmelidir" şeklinde konuştu.