2024: Direnişin sesi kıtaları aştı (10)

  • 09:01 29 Aralık 2024
  • Medya Kritik
Tecrit, direniş ve manipülasyon: 2024'ün medya anatomisi
 
Nazlıcan Nujin Yıldız 
 
HABER MERKEZİ – 2024 yılı boyunca yandaş medya, iktidarın manipülasyonlarına araç olurken, hakikat mücadelesini sürdüren özgür basın, baskılara rağmen halkın gerçekleri öğrenme hakkını savunmaya devam etti. Tecrit, kadın mücadelesi, yerel seçimler ve Kürt halkına yönelik saldırılar; medyanın dilindeki ayrımcılığı ve toplumu kutuplaştırma çabalarını bir kez daha ortaya koydu.
 
Medyanın etkisi ve önemi geçmişten bugüne bilinen bir gerçek. Dolayısıyla siyasetle ilişkisinin de nasıl olduğuna bakmak gerekir. Neticede kitlelerin iletişimini sağlayan kitle iletişim araçları, aynı zamanda kitleleri harekete geçirme veya hareketsiz bırakma özelliğine de sahiptir. Siyaset gibi. Yani siyaset ve medya her zaman sıkı bir iletişim içerisinde olmuştur. Kitle iletişim araçlarının, yani medyanın iktidarlar tarafından propaganda aracı olarak kullanıldığını herkes bilir. Hatta bugün insanlar, kendi propagandalarını bile medya üzerinden yapmaktadır. Demokrasiden yoksun kapitalist sistemlerde sermaye güç ve iktidar arasındaki ilişki, toplumsal ve siyasi yaşamın şekillenmesinde oldukça etkilidir. Medya, tam da burada sermaye, güç ve iktidara hizmet eden bir araç olarak karşımıza çıkıyor. Noam Chomsky, medyanın dönüştüren, karar veren ve değer yaratan olduğunu söyler. Yani medyanın, iktidarların üretilmesindeki ve sürdürülmesindeki payı büyüktür. İşte bu durum da, bizi yaşadığımız coğrafyaya ve var olan iktidarın kendi medyasıyla olan iletişimine getiriyor.
 
Bir yılın sonuna gelirken bir yıl boyunca iktidar ve medyasının karar verdiği, dönüştürdüğü, “kendince” değer yarattığı ve böylelikle iktidarlar ürettiği “eserlerine” kısmi de olsa bakalım.
 
Tecrit gerçeği ve inkâr edilişiyle başlayan bir yıl
 
Türkiye’de yaşanan krizlerin temel sebeplerinden biri PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit ve Kürt sorununun çözümsüzlüğünde ısrarcı olmak. 2024 yılında da Kürt halkının temel gündemi yine tecritti. Sonuç olarak tecrit hala devam ediyor. Tecridin ve Kürt sorununun varlığının bu denli haykırıldığı süreçte elbette iktidar gibi ana akım ve “muhalif” olduğunu iddia eden medya, tecridi görmedi, yok saydı, Kürt sorununu da her zamanki gibi inkâr etti. Bu görmeme, yok sayma ve inkâr etme halini, yaşanan siyasi süreçlerden çok, siyasi süreçleri anlaşılması istendiği gibi sunan ana akım medyanın tavrından anlıyoruz. Kürt sorununu, “düşünmezsen yoktur” cümlesinden ibaret gören iktidarın medyası da bu yıl konu hakkında bu cümleden öteye gidemedi. Ya da iktidarın “benim düşündüğüm gibi var olacaksın” zihniyetini güçlendirecek haberlere yer verdi. Ana akım bunu yaparken muhalif olduğunu iddia eden gazeteciler de elbette bu konuda ana akımla aynı taraftaydı.
 
‘Aile değil kadınız’ diyen kadınlar ve aksini söyleyen yandaş medya
 
Her yıl olduğu gibi kadınlar için önemli bir gün olan 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde “görünmemek” oldu kadınların payına düşen. 8 Mart’ın ve kadın odaklı haberciliğin önemini kavrayamamış olan medya, bu yılki haberlerinde de kadınların direnişini görmedi, taleplerini duymadı. Yapılan haberlere bir göz attığımızda, Yeni Asır’ın haberlerinden birinin başlığı şu şekilde: “Kadınlar Günü mesajları 2024! 8 Mart Dünya Kadınlar Günü WhatsApp, Instagram ve Facebook mesajları ve sözleri...” Haberin devamında 8 Mart günü için kadınlara atılacak mesaj örneklerinden söz ediliyor. Dikkatimizi çeken mesajlardan biri şu şekilde: “Aile dokusunun temelini teşkil eden, doğumumuzdan ölene dek bizi karşılıksız seven, şefkatin, fedakârlığın, sabrın ve özverinin sembolü olan kadınlarımızdır.” Yine kadın aileden ibaret görülen, sabretmesini bilen, fedakârlık gösteren oldu. Diğer yandan 8 Mart kutlamalarına ilişkin tek bir haber verilmezken yer verilen şeyler, Emine Erdoğan’ın 8 Mart’a ilişkin yaptığı paylaşım, “Kadın jandarma görev başında” başlıklı bir haber oldu. Binlerce kadının sokağa çıkıp “Jin, jiyan azadî” sloganını haykırması haber değeri taşımadı. Birçok yandaş medyanın haberleri yine kadın mücadelesini terörize etmeye çalışan, “erkekliği” ve “kutsal aileyi” öven bir noktada oldu.
 
İktidardan yandaş medyaya yerel seçim görevi
 
Bu yıl önemli olan bir başka konu ise 2024 yerel seçimleriydi. 31 Mart yerel seçimleri özellikle Kürt halkı ve Kürdistan için oldukça önemliydi. İradeleri iki dönemdir gasp edilen Kürt halkı, seçim sürecine büyük bir coşkuyla dâhil oldu. Halkın mesajı netti. Kayyımları belediyelerinden ve kentlerinden kovacaklardı. Seçim süreçlerinde her daim iktidarın güdümünde olan ve tekçi bir anlayış sergileyen yandaş medya, iktidar için aldığı “görevi” yerine fazlasıyla getirdi. Asıl görevi halkı bilgilendirmek olan medya, yandaş olduğunda bu görev iktidarın propagandasını yapmaktan öteye gidemiyor. Bu seçim sürecinde de etik haber anlayışını elinin tersiyle iten, toplumu manipüle eden, kin ve nefrete teşvik eden, 2015’ten bu yana HDP’yi hedef alan yandaş medya, 2024 yerel seçimlerinde de DEM Parti’yi hedef almaya devam etti.
 
CNN Türk, NTV, Habertürk, AHaber ve benzeri haber kanalları (yani yandaş medya) her seçim sürecinde olduğu gibi tartışma programlarında DEM Parti’siz DEM Parti’yi tartıştı. Buna tartışmak değil, hedef almak demek daha doğru olur. Öte yandan bu tartışma programlarında birçok erkek bulunmasına rağmen ya hiç kadın olmadı ya da birçok erkeğin içerisinde bir-iki kadın yer aldı. DEM Parti’siz DEM Parti’yi konuşan yandaş medya, programlarında kadına dair konuları da kadınsız konuştu. Elbette etik anlayışın olmadığı birçok haber de yapıldı.
 
Newroz’un sesi kısılabilir mi?
 
2024 yılı Newroz’u yine çok güçlü geçti. Newroz’a hem seçim arifesinde hem de cezaevlerinde "Abdullah Öcalan’a özgürlük, Kürt sorununa siyasi çözüm" talebiyle devam eden açlık grevleri sürecinde girildi. Büyük bir coşkuyla kutlanan Newroz alanlarında “Bijî Serok Apo” ve “Jin, jiyan, azadî” sloganları dillerden düşmedi. Ana akım medyanın Newroz kutlamalarını nasıl ele aldığına bakarsak haberlerde Newroz alanındaki taleplere değil, Newroz sonrası yapılan gözaltı ve tutuklamalara yer verildi. Tabii atılan iki önemli slogan da yine “suç” sayıldı.
 
İrade gaspı girişiminde iktidarın en büyük ortağı
 
Seçime giden süreçte iktidarın çizgisinde yürüyen ana akım, seçimden sonra da iktidardan aldığı göreve devam etti. 31 Mart yerel seçimlerinde Kürt halkı büyük bir başarı elde etti ve kayyım atanan tüm belediyeler halkın iradesiyle geri alındı. Bu yenilgiyi hazmedemeyen iktidar, hemen en iyi bildiği şeyi yapıp halkın iradesine gasp etmeye çalıştı. Wan’da DEM Parti bütün belediyeleri alırken irade gaspı girişimi de gecikmedi. Wan Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanlığını kazanan Abdullah Zeydan’ın memnu hakları iade kararı elinden alındı. Buna karşılık Wan halkı iradesine sahip çıkmak için günlerce sokaklarda direndi. İktidara ve yandaş medyaya göre iradeye sahip çıkmak suç oldu.
 
Konuya ilişkin Yeni Akit’in yaptığı haberin başlığı şu şekilde: “PKK tükürüğü ile boğar dediği için seçimden diskalifiye edildi” Yine iradesine sahip çıkan halkın sokaklarda yürüttüğü mücadeleyi terörize etmeye çalışan Van Postası Gazetesi’nin haberinin başlığı şöyleydi: “Van sokaklarını vandallara yaktıran Abdullah Zeydan’dan ne zaman hesap sorulacak? Mazbata bahanesiyle yaptığı sokak çağrısı ile Van’da terör estiren, sokakları yakıp yıktıran Abdullah Zeydan’ın hukuk önünde hesap vereceği gün yaklaşıyor.” Halkın direnişini, halkın taleplerini hiçbir zaman görmeyen, görmezlikten gelen medya, iradesini sahiplenen halka “Vandal” demeyi tercih etti. Fakat kazanan yine halkın meşru direnişi oldu.
 
‘Kayyım atamalarına bir katkımız olsun’
 
Wan’daki irade gaspı girişimle sınırlı kalsa da yerelde kayyım atamalarından başka bir politika izleyemeyen iktidar, kayyım atamalarına devam edeceğinin mesajını ilk olarak Colemêrg’de verdi. DEM Parti yönetiminde olan Colemêrg Belediyesi’ne atanan kayyımı övmek ve meşrulaştırmaya çalışmak için yarışan yandaş medya, kayyımın irade gaspı olması ve demokrasinin zedelenmesiyle ilgilenmeyip, kişileri hedef alarak aslında Kürt halkına duyduğu nefreti açığa çıkardı. Colemêrg Belediyesi’ne kayyım atanması haberlerini ağzı sulanarak yapan medya, daha çok kayyım ataması görmek ve göstermek istediği için DEM Partili belediyeleri hedef göstermeye devam etti. Yeni Şafak’ın gazetecilerinden biri “Yeni Şafak’ın ulaştığı bilgilere göre, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nde belediye başkanı ve yöneticilerine gölge yönetim tayin edildi. KCK’nın sözde yöneticileri, belediye başkanına atadığı eşbaşkana bile komiser atadı. Daha önce terör örgütü PKK ile ilgili suçlardan birçok kez gözaltına alınan TJA kadın hareketi elebaşı Halime Bayram, eşbaşkanlar Serra Bucak Küçük ve Doğan Hatun’a sözde komiser oldu. Bayram, ‘silahlı terör örgütüne üye olmak’ suçlamasıyla daha önce gözaltına alınmıştı.” ifadelerinin yer aldığı bir yazı yazdı. Yandaş medyanın kayyım atamalarına olan etkisini kavrayan yandaş gazeteciler, “Kayyım atamalarına bir katkımız olsun” demiş olsa gerek.
 
Kayıplarını arayan anneler ve eylem izninin ‘müjdesi’
 
Bu coğrafyanın en uzun soluklu mücadelesini yürüten Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın, kayıpların bulunması ve faillerin yargılanması talebiyle gerçekleştirdikleri eylem, 2024 yılının Mayıs ayında 1000’inci haftasına girdi. Her hafta Galatasaray Meydanı’nda kayıplarının akıbetini sormak için bir araya gelen Cumartesi Anneleri’nin eylemi engellendi, gözaltılar yapıldı, adalet talebi duyulmadı. 300 haftanın ardından mücadelenin 1000’inci haftasında Cumartesi Anneleri Galatasaray Meydanı’nda, ellerinde karanfillerle buluştu. Bu uzun soluklu mücadeleyi görmeyen yandaş medya, 1000’inci haftada bu durumu haberleştirme gereği duydu. Peki neden? AKP iktidarının sözcülerinden Özlem Zengin’in, “eyleme izin vereceklerini” söylemesinden dolayı. Fakat haberlerde bu eylemin “iktidarın izniyle” yapılmasından öte bir şey yazmayan söz konusu medya, eylem gününe dair hiçbir habere yer vermedi. Yer verilen tek şey, iktidarın bu eyleme “izin verdiğini” söylemesi oldu.
 
Yandaş medyanın gözünden yangın
 
İktidar nasıl görüyorsa halkın da öyle görmesini istiyor. Neticede iktidarın göstermek istediğini gösteren de yandaş medya oluyor. 2024’ün Haziran ayında Mêrdîn ve Amed'de çıkan yangında da bu durumu yaşadık. 20 Haziran gecesi, Mêrdîn’in Şemrex ve Amed’in Xana Axpar ilçeleri arasında 66 kilometrelik alan çıkan yangın sonucunda küle döndü. Bu yangın esnasında çok sayıda kişi yaşamını yitirirken, onlarca kişi de yaralandı. Yangının yaşandığı bölgede ayrıca çok sayıda hayvan da hayatını kaybetti. Yangının nedeni de yangına müdahalenin gecikmesi de yer almadı haberlerde. Yandaş medya, yangının nedeni henüz netleşmemişken yangına “anız yangını” dedi, müdahalenin gecikmiş olması yine haber değeri taşımadı. Öte yandan elektrik kablolarına dair halkın beyanları olmasına rağmen yer verilmedi. Korunan, korundu.
 
Başıboş yandaş medya
 
Kuşkusuz bu yıl toplumu derinden etkileyen durumlardan biri de hayvanları koruma adı altında çıkarılan katliam yasası oldu. Uzun zamandır dijital medyada trollerin sokak hayvanlarını hedef göstermesinden dolayı harekete geçen iktidar, sokak köpeklerinin katledilmesi için kanunda değişiklik yapmaya karar verdi. İktidarın bu kararı doğrultusunda harekete geçirilen medya, nefreti körükleyen haberlerine tam hız devam etti. Sonuç olarak “Ankara'da 20 başıboş köpek küçük öğrenciyi parçaladı”, “Mardin’de sokak köpeği çocuğu parçaladı”, “Başıboş sokak köpekleri 8 yaşındaki çocuğu yaraladı” başlıklı haberler, hayvan düşmanlığını topluma empoze etmek için servis edildi. Tüm bunlar karşısında “Kamu yararının” düşünüldüğünü iddia eden medya, yapılan haberlerdeki istismarı nereye konumlandıracak diye sormak isteriz. Katliam yasasını düzenleyen iktidarın ortağı yine yandaş medya oldu.
 
“Bijî Serok Apo” sloganının yankılarını susturmaya çalışan medya
 
2024 yılında yine ayrımcılığa, nefrete olabildiğinden fazla maruz kalan Kürt halkı, bu kez de düğünleri ve söylenen türküleri nedeniyle hedef alındı. Mersin’de dijital medya hesabında içinde gerilla sözleri geçen müzikler eşliğinde halay çeken, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ı destekleyen sloganlar atan Kürt gençler, ırkçı hesaplar tarafından hedef gösterildi, ardından başlatılan operasyonlarda Sêrt, Mersin, Agirî, İstanbul, Êlîh, Colemêrg’de çok sayıda yurttaş gözaltına alındı. Farklı tarihlerde farklı düğünlerde halay çekenlerin ve müzisyenlerin içinde olduğu 30 kişi tutuklandı, birçok yurttaş da adli kontrol şartı ile serbest bırakıldı. Yandaş medya “hazır hedef gösterilmişken daha da hedef haline getirelim” dercesine attığı başlıklarda yine Kürt halkına yönelik nefretini açığa çıkardı. Duruma dair atılan başlıklardan bazıları şöyle: “Terör örgütü marşıyla halay çeken gruba 'Ölürüm Türkiyem' şarkısı”, “Teröristbaşı lehine slogan atarak terör propagandası yapmışlardı: 13 şüpheli paketlendi”, “Siirt'te Düğünde PKK Terör Örgütü Propagandasına Gözaltı Fırtınası.” İşkence övüldü, nefrete teşvik edildi, yandaş medya ekmeğini kazandı.
 
Türkiye’nin saldırıları ve son dakika yalanları
 
Türkiye’nin saldırılarıyla siviller, kadınlar, gazeteciler özellikle hedef alınıyor. Yine 23 Ağustos tarihinde Türkiye’nin, Güney Kürdistan’ın Silêmanî kentinde bir aracı hedef alarak düzenlediği saldırıda özgür basın çalışanları Gülistan Tara ile Hêro Bahadîn katledildi. Her daim bu saldırıları  “terörle mücadele” diyerek toplumu manipüle eden iktidarın medyası da gazetecilerin katledilmesini büyük bir başarı elde edilmişçesine ve yalan bir “son dakika” haberi olarak servis etti. Örneğin Akşam Gazetesi, 23 Ağustos’ta SİHA saldırısında katledilen Gülistan Tara’nın ölümünü 28 Ağustos’ta “son dakika” olarak geçti. Akşam Gazetesi’nin yaptığı haberde “MİT, terör örgütü PKK/KCK'nın sözde sorumlularından Gülistan Tekik'i, Irak'ın Süleymaniye kentinde nokta operasyonla etkisiz hale getirdi” ifadelerine yer verildi. Birçok medya kuruluşu da bu haberi servis ederek gazetecilerin katledilmesine tepki gösterenleri ve taziyelerine katılanları hedef aldı.
 
Narin Güran katliamı ve çocuk odaksız habercilik
 
Hayvanları katletme yasasını kamu yararı uğruna çıkardıklarını ve “başıboş” köpeklerin çocuklara saldırdığını söyleyen iktidar, çocukları korumak konusunda sınıfta kaldı. 2024 yılında, toplumun vicdanını derinden sarsan, kutsal ailenin kadınlar ve çocuklar için ne ifade ettiğini açıkça gösteren Narin Güran katliamı, iktidarın çocuk politikalarını gözler önüne serdi. Narin Güran kaybedildi ve tam 18 gün sonra kaybedildiği köyde cenazesi bulundu. Çocuk ve kadın katliamları haberlerinde manipüle etme konusunda oldukça başarılı olan yandaş medya, algıyı başka taraflara çekerek gerçekleri magazinsel aktarımıyla kararttı. Hak odaklı habercilik, yandaş medya tarafından alaşağı edildi.
 
Narin’in kaybedildiği ve katledildiğinin öğrenildiği güne kadar ana akım tarafından çeşitli bilgiler servis edildi. Birileri neler yaşandığını çok iyi biliyordu ve bunun üzerinden algı yönetilmeye başlandı. Haberlerde Narin’in neden katledildiğine değil ne gördüğüne odaklanan ana akım, topluma da bunu yansıtarak asıl olanı odaklardan uzaklaştırdı. Tüm kamuoyunun gözü önünde AKP’li vekil tarafından yapılan açıklamaların hemen unutulması için katliamın magazinsel yönü ön plana çıkarıldı. Salim Güran’ın ve başka isimlerin AKP ve Hizbullah ile ilişkisi adeta görmezden gelindi. Köyde kadınların ve çocukların üzerindeki erkek baskısı ve bunun kaynağı sorgulanmadı. Nitekim Hizbullah bağlantılarına işaret eden tünel iddiaları, tutuklanan Nevzat Bahtiyar’ın Hizbullah bayrağı önünde çekilen fotoğrafı, Salim Güran’ın AKP Milletvekili Galip Ensarioğlu ile çekilen fotoğrafları araştırılmayı zorunlu kılan durumlarken ana akım “yasak aşk” üzerinde algı yaratmaya devam etti. AKP milletvekilinin söylemleri ve verilen haberler doğru orantılıydı.
 
Rojin Kabaiş, şüpheli kadın ölümleri, kadın katliamları
 
27 Eylül 2024 tarihinde Wan’da üniversite öğrencisi olan Rojin Kabaiş kayboldu. Rojin’in kaybolduğu 27 Eylül’den 10 Ekim’e kadar Rojin’e ait hiçbir görüntü kaydı medyayla paylaşılmadı. Rojin’in eşarbının Van Gölü kıyısında bulunduğu 10 Ekim tarihinde ise eşarp bulunmadan saatler önce Rojin’e ait birtakım son görüntüler ana akıma servis edildi. Rojin’in ısrarla intihar ettiği söylendi. Fakat bilindiği gibi bu ülkede “şüpheli kadın ölümü yok, gizlenen erkek şiddeti var.” Ana akımın magazinsel boyutu ele almış olduğunu söylersek kimse şaşırmayacaktır. Bu magazinsel aktarımlar sürerken Rojin’in kaybolduğu günden tam 18 gün sonra cenazesi bulundu. Ardından medyadaki manipülasyon da arttı. Rojin’in intihar ettiği söylendi, katledilmiş olma ihtimalinin üzerinde durulmadı, çünkü Rojin, devletin yurdundan çıkıp üniversite kampüsünde kayboldu. Failler yine medya ve yargı eliyle saklandı.
 
İşte burada da 2024 yılında katledilen, ölümü aydınlatılmayan, şiddete, tacize, tecavüze maruz kalan kadınlardan bahsetmek gerekiyor. İktidarın ve yandaş medyanın kadın, çocuk, doğa, Kürt düşmanlığı sınır tanımıyor. Bu sınır tanımazlığın sonucu olarak da katledilen kadınların bile suçlandığı haberler karşımıza çıkıyor. Ajansımızın derlediği verilere göre bu yıl 10 ayda 316 kadın katledildi, 170 kadın şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi. Kadına yönelik şiddetin artmasının iktidarın politikaları ve söylemleriyle de birebir alakalı. Ve elbette medyanın diliyle de…
 
Vereceğimiz tek örnekte yandaş medyanın konuya dair tavrı ortaya çıkıyor. Milliyet gazetesinde yayınlanan bir failin adı kısaltılarak veriliyor ve failin kadınla dini nikâhlı olduğuna yer veriliyor.  Bu tür bilgilerin olayla bir ilgisi bulunmuyor ve dikkatler başka yöne çekiliyor. Yine haberde failin "barışma teklifinin" reddedildiği için bu katliamı gerçekleştirdiği belirtiliyor. Tabi ki şiddet meşrulaştırılıyor ve kadınlara “erkekler sizinle barışmak isterse ve siz reddederseniz, katledilirsiniz” mesajı veriliyor. Yine bu yıl yapılan dizilerde ve filmlerde yine kadına yönelik şiddet, kadın bedeninin metalaştırılması, güçlü erkek, zayıf kadın rolleri, faillerin güzellemesi gösterildi. Toplumu oldukça etkileyen dizi ve filmlerin, toplum üzerinde etkisinin olmadığını söylemek mümkün değil. Kadına yönelik şiddetin artışı da yine bu durumla yakından alakalı.
 
‘Tecrit devam ediyor’
 
Yılın sonuna doğru yaklaştığımızda kuşkusuz yaşanan en önemli durum, PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan 43 ay sonra gelen mesajdı. Ondan önceki süreçte de MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim'de PKK lideri Abdullah Öcalan’a “örgütü lağvet, TBMM’de DEM Parti grubunda konuş” demesi de diğer yandan iktidarın kirli pazarlıklar hazırlığında olduğunu söylüyor. PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın ailesi, avukatları, DEM Parti Genel Merkezi, tecridin kaldırılması ve Kürt sorununun demokratik çözümünün sağlanması için her ay düzenli olarak İmralı’ya gitmek için başvuru yaptı. Kürdistan’a, Türkiye’ye, Orta Doğu’ya barışı getirecek olan PKK Lideri Abdullah Öcalan’la ilgili yaşanan gelişmeleri yandaş medya nasıl verdi?
 
Devlet Bahçeli’nin “uzattığı samimi elin” samimiyetsizliği, atanan kayyımlarla kendini gösterirken diğer yandan Ömer Öcalan, PKK Lideri Abdullah Öcalan ile 43 ay sonra görüştü. Bu görüşme kuşkusuz Kürt halkı için büyük önem taşıdı çünkü PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın söyleyecekleri Kürt halkı için çok büyük anlamlar taşıyordu. PKK Lideri Abdullah Öcalan,  “Tecrit devam ediyor. Koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim" demesi, barışın sağlanabilmesi açısından ne kadar önemli bir noktada olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Yeni Akit, görüşme talep etme hakkının bile fazla olduğunu düşünmüş olacak ki bir haberinde, “Amcasını özlemiş… Küçük Öcalan’ı da İmralı'ya atalım hasret gidersin!” başlığını kullandı. Devlet Bahçeli’nin açıklamalarının ardından Yeni Akit bu sefer de, “43 ay sonra ilk görüşme! Tüm gözler üzerinde olan Abdullah Öcalan ne dedi?” başlığıyla bir haber servis etti.
 
Medyanın savaş yüzü
 
2024 yılında etik haber anlayışı konusunda yine sınıfta kalan medya, son süreçlerde Kuzey ve Doğru Suriye’ye yönelik saldırılarda Kürt halkının kazanımlarına göz diken iktidarın yol açanı oldu. Haberlerinde Kuzey ve Doğu Suriye’de yaşayan sivillerin katledilmesini öven yandaş medya, çeteleri över hale gelmeye ve Kürt halkına olan nefreti körüklemeye başladı. Yandaş medya, çatışmalara dair farklı algıların oluşmasında belirleyici bir rol oynuyor. HTŞ gibi çeteler genellikle “muhalifler” olarak tanıtılırken, bölgedeki Kürt savaşçılar hedef alındı. Kadın savaşçılara yönelik saldırılar, hem dijital medyada hem de uluslararası alanda büyük tepkilere yol açtı. Kürt kadın savaşçıların cinsiyet temelli şiddete maruz kalmaları, savaştaki cinsiyet boyutunu gözler önüne seriyor. Medya eliyle yapılan bu bir dijital medya paylaşımında çeteler tarafından taşınan bir kadın cenazesi görüntüsü servis edildi. Tüm bunların nedeni, “kadının düşürülmesiyle” zafer kazanıldığının sanılması anlayışından kaynaklanırken bu anlayışı besleyen yine medya oldu.
 
Türkiye’nin SİHA saldırısında iki gazeteci katledildi
 
Özgür basına yönelik saldırılar 2024’ün son günlerinde de devam etti. Özgür basının hedef alınmadığı bir coğrafyada zaten basının manipülasyonlarından ve dezenformasyonlarından bahsediyor olmazdık.  2024’ün son günlerinde iki özgür basın çalışanı Cihan Bilgin ve Nazım Daştan, Türkiye tarafından hedef alınarak katledildi. Cihan ve Nazım, Kuzey ve Doğu Suriye’de yaşananları halka aktarıyor ve doğru bilgiyi, halkı manipüle etmeden vermek için çalışıyordu. İşte tam da bu nedenle hedef alındılar ve katledildiler. Bu, Türkiye’nin yaptığı ilk saldırı değildi. Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırılarına ara vermeden devam eden Türkiye, her daim özgür basın geleneğini ve özgür basın emekçilerini hedef aldı. Bu saldırı, halkın bilgi alma hakkına da yapıldı. Neticede Cihan ve Nazım, Türkiye’nin işlediği suçu açığa çıkarıyor, diğer yandan da yandaş medyanın yalanlarını ortaya koyuyordu. Gazetecilerin katledilmesi yandaş medya tarafından görülmedi, haberi yapılmadı. Elbette yarın bir gün, “son dakika”, “MİT’in nokta operasyonuyla” başlıklarıyla servis edip etmeyecekleri de meçhul. Yandaş medya tarafından verilmeyen bu saldırı, “muhalif” olduğunu iddia eden haber siteleri tarafından verildi. Ama nasıl verildiğine de bakmak gerekiyor.
 
Türkiye’nin Anadolu Ajansı olma niteliğini taşıyan Rudaw, gazetecilerin katledilmesini şu başlıkla verdi: “Gazeteciler Nazım Daştan ve Cihan Bilgin öldürüldü”. Bu başlığı sadece Rudaw kullanmadı. Alternatif ve muhalif olduğunu iddia eden birçok haber sitesi, gazetecilerin katledildiği haberini bu başlıkla servis etti. Katletmek ve öldürmek arasında bir farkın olduğu bilinir. Özgür basını yandaş medyadan ayıran bir konu da kullanılan dildir. Sonuç olarak yandaş medyanın iktidar yalakalığı ve manipülasyonu eşittir muhalif olduğunu iddia eden fakat “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” tavrını takınan medya. İşte özgür basının varlığı bu nedenle çok önemli bir noktada duruyor. Hakikatin peşinde olan, hakikati canı pahasına halka ulaştıran özgür basının mücadelesi, Cihan ve Nazım’ın mücadelesidir.
 
Bu ateş sizi de yakar
 
Bir yılın daha sonuna gelirken en azından yandaş medyanın haber anlayışı ve haber dilinin hangi sonuçları doğuracağını gördük. Hakikati yitiren yandaş medyanın karşısında hakikati söyleyen özgür basın var. Bugüne kadar karanlıkta bırakılan/bırakılmak istenen hakikati halka ulaştırmak için mücadele eden özgür basın emekçilerinin kararlı duruşu, iktidarlara korku salmaya devam edecek. Biz hakikati örgütlemeye devam edeceğiz. Gözaltılarla, tutuklamalarla ve hatta katliamlarla boyun eğmeyen özgür basının iradesi, “Bu ateş sizi de yakar” demeye devam edecek.