Kadınların değersizleştirilmesine karşı yükselen bir çığlık ve bir tepki (2)
- 09:05 3 Ocak 2025
- Jıneolojî Tartışmaları
“Hepimiz kendini yakmayı önlemenin ve buna karşı mücadele etmenin farklı yollarını bulmalı, sebepleri doğru araştırıp analiz etmeli ve sorunun kök sebeplerini tespit etmeliyiz. Özellikle özgürlük mücadelesine inanan kadın örgüt ve kadın hareketlerinin ve partilerin görevi; bundan böyle bu krize doğru yaklaşmak ve temel çözüm bakışına ve projelerine sahip olmak olmalıdır.”
Dr. Hevin Kemal Şah Mohammed
Kendini yakan bir kadının ruhsal durumu muhakkak hiç iyi değildir. Fakat söz konusu ruhsal istikrarsızlık kadınları mağdur eden ve onları büyük bir baskı altında tutan çökmüş bir toplumsal ve siyasal sistemin sonucudur ki nihayetinde kadınlar bedenlerini ateşe vererek varlıklarını değerli ve isteklerini duyulur kılmak istemektedirler. Aile içinde ve dışında kendilerine uygulanan fiziksel veya psikolojik şiddet doruk noktasına ulaştığında dış güzellik de anlamını yitirmektedir ve kadınlar bedenlerini ateşe vermektedir. O yüzden, herhangi bir sağlık sorunu olmayan bireyleri bile kendi haline bırakmayan bir toplumda -hele hele de yanma sonucu deforme olmuş bir vücut düşünüldüğünde- bu durum ruhsal rahatsızlığı ve pek çok kalıcı sağlık sorununu da beraberinde getirmektedir.
Şiddeti ortadan kaldırmak için bir şey yapamadılar
Toplumumuzda kadına yönelik şiddetten bahsettiğimizde çoğu zaman aklımıza fiziksel şiddet gelir; buna karşın, aile içinde ve dışında, işyeri, sokak, üniversite ve benzeri yerlerde kötü söz söyleme, hakaret etme, şikâyet ederek incitme, onuru ve kabiliyeti hedef alan hakaretlerde bulunma da en kötü şiddet türlerinden biri olan psikolojik şiddettir. Bunların hepsi kadını hedef alan gündelik şiddete birer örnektir ve hiç kimse veya hiçbir örgütlenme de buna yeterli düzeyde kulak asmamaktadır. Özellikle kadın hakları örgütleri ve genel itibarıyla da tüm insan hakları örgütleri bu bölgede kadınların kendini yakması olgusunu önleyemediler ve kadına karşı şiddeti ortadan kaldırmak ve kadınların sorunlarına kalıcı bir çözüm bulmak için bir şey yapamadılar. Öte yandan, hükümet de eş, kız kardeş, anne ve kızları kendilerini yakmaya mecbur bırakan veya ailelerine şiddet uygulayan ve saldıran kişilere ağır ve önleyici cezalar vermedi. İlgili kanunlar, çoğu kez o kadar hafif cezalar öngörmektedir ki katil veya şiddet faili tutuklandıktan birkaç ay sonra kolayca serbest bırakılmakta ve affedilmektedir.
Ataerkillik sorunu
Ataerkillik sorununun çözüme kavuşturulması konusunda toplumumuzun büyük bir eksikliği ve zafiyeti vardır. Çözüm, şiddete maruz bırakılan kadınların korunması için sığınma evleri açılması değildir, zira bazen bazı sığınma evleri de ailelerin parçalanmasına ve ayrılmasına sebep olmakta ve kadınlara karşı şiddetin, zıtlaşmanın ve aile içi şiddetin ve erkek şiddetinin artmasına zemin hazırlamaktadır. Bu da kadınları kendilerini öldürmeye itmektedir; bilhassa da ataerkil zihniyete bir çözüm bulunmadığı ve erkeğin kişiliği bir değişim ve dönüşüm mekanizmasına girmediği zaman bu devam etmektedir. Diğer yandan, sığınma evlerinde kadınlar dışarı çıkamadıkları, hayatlarının olağanlığını yitirdikleri ve yaşam, iş ve evlerindeki imkânları geride bırakmak durumunda kaldıkları için kadınlar hareket ve seyahat özgürlüklerini kaybetmekte ve adeta birer tutuklu haline gelmektedirler. Dışarıdaki korku ve şiddetin esaretinde her daim bir hapishaneden diğerine geçmek durumundadırlar. Kadınlar canlarına kıydıklarında veya öldürüldüklerinde isimsizler/kimsesizler mezarlığına mahkûm edilmektedirler. Hayatlarında nasıl kimliksiz bırakıldılarsa son yolculuklarında da hiç yaşamamışçasına kimliksiz kalmaktadırlar.
Ailenin durumu tahlil edilmeden kadının durumu tahlil edilemez
Kadınların kendilerini yakarak ‘Artık aynı durumu sürdürerek yaşayamayız!’ mesajını verdikleri bir toplumda, esas sorun şudur ki ne eğitim kurumları kanalıyla ne medya yoluyla ne de şiddetin çok yönlü üretildiği ailede; kadınların yaşadıkları ne anlatılmakta ne de anlaşılmaktadır. Kadınların ataerkil zihniyetin hangi şartlarında yaşadıklarını bilmek yetmiyor. Bu durumun ağırlığı anlaşılmalı ve kadınların kendilerini değersiz hissettikleri bu şartlar artık geride bırakılmalı ve ortadan kaldırılmalıdır. Bu kendini değersiz hissetme durumu baskı ve zoru çok boyutlu hale getirmekte ve kadının kendini yok etmesine neden olmaktadır. Medya içerikleri ve dublajlı diziler yoluyla, insan ve toplum olmanın gerçekliğinden uzak bir yaşam kadınlara tepeden empoze edilmekte ve kadınlar bunların etkisi altında bırakılmaktadır. Diğer yandan da kadınlar; ataerkil, kapalı ve dogmatik bir zihniyetle karşı karşıya kalıp çözümsüz kalmaktadır. Irak Sosyal Çalışmalar Bakanlığı’nın yayınladığı son istatistiklere göre yılda en az 109 bin aile dağılmaktadır ve bu da aile içinde kriz yaratan tehlikeli bir durumu göstermektedir. Bunun karşısında kadın ve erkeğin önündeki seçenek boşanmaktır, ancak çoğu zaman boşanmalar da kadının ruhsal, ekonomik ve toplumsal zarara uğramasıyla sonuçlanmaktadır. Ailenin durumunu tahlil etmeden kadının durumunu anlamamız ve bu durumu değiştirmeye çalışmamız zor olacaktır. Bu durumu değiştirmek için, kendini yok etme aşamasına getirilen kadınların durumunu anlamamız gerekir. Ailenin halihazırdaki krizi sistemin yaşadığı krizi göstermektedir. Bu kurumun analiz edilmeye ve demokratikleştirilmeye her zamankinden fazla ihtiyacı vardır. Aile ve kadının durumunda demokratik bir değişim meydana gelmesi, bu sorunun gündemleştirilmesi ve soruna çözüm üretilmesiyle mümkündür. Sadece sorundan bahsetmek yeterli değildir ve bu sorunun çözümü elit bir düzeyde kalmamalıdır. Bu krizin gündemleştirilmesi ve çözümü toplum düzeyinde olmalıdır; çözüm her aile ve her birey düzeyinde gerçekleşmelidir.
Ataerkillik sorununun ve kadına yönelik şiddetin ortadan kaldırılmasını sağlayacak temel çözüm önerileri şunlardır:
*Toplumda kız ve erkek çocuklarına verilen eğitimin değişmesi gerekir. Çocuğun dünyaya geldiği andan itibaren, aile içinde çocuğun kişiliğinin demokratikleştirilmesine yönelik bir eğitim verilmelidir. Kız ve erkek çocuklarının kişiliklerinin demokratik bir hale getirilmesi ve bu yolla erkek çocuklarına, kız çocuklarının iradesine saygı duymaları gerektiğinin öğretilmesi konusunda özel bir eğitim verilmelidir. Erkek çocukları, kız çocuklarının toplumun diğer yarısı olduğunu bilmeli ve onlarla eşitlik temelinde ilişki kurup iradelerine saygı duymalıdırlar. Bunun yanı sıra, ezilmişliği kabul etmemeleri, boynu bükük kalmamaları, kendi kararlarını verebilmeleri ve hayallerini gerçekleştirmek için kimseye bağımlı olmamaları gerektiği kız çocuklarına öğretilmelidir. Kız ve erkek çocuklarına birbirlerini tamamlamaları gerektiği öğretildiğinde ruhsal açıdan sağlıklı kadın ve erkeklerden müteşekkil bir toplum yeniden inşa edilmiş olur. Böylesi bir toplumda kadın ve erkek birbirini tamamlayabilir ve birbirine şiddet uygulamaz ve toplumdaki rollerinin ne olduğunu bilir.
*Kadınların sistem ve toplum içinde hakların erkeklerden istenmediğini, kadının kendi emeği ve çabasıyla kazandığını öğrenmeleri gerekir. Toplumda taleplerini gerçekleştirmeleri, haklarını elde etmeleri ve birey olarak rollerini oynayabilmeleri için kadınların güçlü olmaları gerekir. Ayrıca kadınların birbirlerine destek olmaları ve birbirlerinin gücünü kırmamaya çalışmaları gerekir ki çok sayıda kadın kendilerine yakın kadınlardan kaynaklanan kötü söz, dedikodu ve hakaretler ve kendilerine yakın erkeklerin şiddeti nedeniyle bedenlerini ateşe vermektedirler.
*Bana göre, bu acı olgunun önüne geçmenin tek yolu toplumun eğitilmesi, kadın ve erkeklerin eğitimden geçirilmesi ve kendini yakma olgusu üzerine konferans, toplantı ve araştırmaların arttırılmasıdır. Zira özellikle Kürt kadınların psikolojisi Doğu dünyasının psikolojisidir ve güzellik yarışmaları gibi kendini gösterme yarışmaları yerine yukarıda belirtilen faaliyetlere ağırlık verilmelidir. Şunu anlamamız gerekiyor; kadınlar ruhsal anlamda neden bu denli yorgun ve yıpranmıştır ki bedenlerini kolayca ateşe vermektedirler? Kadınlar neden mecbur kalıyorlar da çocuklarını, evlerini ve anne-babalarını bir tarafa bırakıyorlar, her şeyi bir bidon benzin ve bir kibrit çöpüne kurban ediyorlar ve kendilerini ateşe veriyorlar? Bu nasıl bir acıdır ki seni her şeyini geride bırakmaya ve acılı bir ölüme teslim olmaya itiyor?
*Özellikle kendilerini yakan insanlarla yıllarca çalıştıktan sonra, bu soruların tümü aklıma hücum ediyor. Ama bildiğim ve doğruluğuna inandığım şey şu ki; kadınlar kendilerini yakmanın acısının ve bırakabileceği hasarların bilincinde değiller. Çünkü çoğu zaman kendini yakma ölümle sonuçlanmıyor, bilakis çoğunlukla bedenin bozulmasına yol açıyor. Bu bozulmalar, işinin en ehli kişiler tarafından dahi düzeltilemiyor, ki ruhsal açıdan da tedavi edilmesi son derece zor oluyor.
*Bu durumun kendisi, ölümden bile daha sancılı oluyor. O sebeple, kendilerini yakan kişilerle medya, televizyon kanalları ve gazetelerin röportajlar yapmaları ve bu kadınların da izin ve onaylarını aldıktan sonra onların yüzlerini ve bedenlerini bir miktar göstermeye gayret etmeleri önemlidir. Ki kadınlar ve kız çocukları kendilerini yakmanın ardından başlarına ne geleceğini açıkça görsünler. Aynı zamanda bu kişilere kulak verilerek ve bu kişilerin durumları dinlenip onlar hakkında araştırma yapılarak sonuçların toplumla paylaşılmasıyla sorunun ve çözümün de ne olduğunu öğrensinler.
*Okullarda da bu acılı kendini yakma olgusu, ciddiye alınmalı ve değerlendirilmeli ve her ay uzman, toplumbilimci ve psikologlar tarafından bu konu hakkında dersler verilmelidir.
Nihayetinde kendini yakma olgusu araştırılması gereken toplumsal ve siyasal bir kriz, kişilik bunalımı sonucunda ortaya çıkan bir krizdir. Kendini yakma, toplumumuzda karşımıza çıkan son derece acı dolu ve ağır bir olgu olup kötü sonuçlar doğurmakta ve kadın, erkek, aile ve toplumun tamamının yaşamına etki etmektedir. Hepimiz kendini yakmayı önlemenin ve buna karşı mücadele etmenin farklı yollarını bulmalı, sebepleri doğru araştırıp analiz etmeli ve sorunun kök sebeplerini tespit etmeliyiz. Özellikle özgürlük mücadelesine inanan kadın örgüt ve kadın hareketlerinin ve partilerin görevi; bundan böyle bu krize doğru yaklaşmak ve temel çözüm bakışına ve projelerine sahip olmak olmalıdır.
*Bu yazı, Jineolojî Dergisi’nin “BAŞÛR” dosya konulu 31. sayısından kısaltılarak alınmıştır.