![](/staticfiles/news/167284/2021/06/30/823x463cc-ist-300621-sukran-eroglu-ist-sozlesme-degerlendirme-mansett.jpg)
‘Sözleşme kaldırılırsa 6284 de temelsiz kalacak’
- 09:09 30 Haziran 2021
- Hukuk
Marta Sömek
İSTANBUL - İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkanı Şükran Eroğlu, 1 Temmuz’da yürürlükten kaldırılacak olan İstanbul Sözleşmesi’ne ilişkin İstanbul Barosu’nun kararın iptali için Danıştay’a açtığı dava ve kadınların sözleşmenin ardından hangi mekanizmalara güvenebileceğine dair konuştu.
AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bir gece yarısı feshettiği İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlükten kaldırılmasına bir gün kaldı. Birçok kentte protesto edilen karar, yarın (1 Temmuz) Taksim Tünel’de düzenlenecek olan eylemde kadınlar ve LBGTİ+’lar tarafından bir kez daha protesto edilecek. İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkanı Şükran Eroğlu ile sözleşmenin yürürlükten kaldırılmasına ilişkin baronun, kararın iptali için Danıştay’a açtığı dava ve kadınların sözleşmenin ardından hangi mekanizmalara güvenebileceğine dair konuştuk.
‘Sözleşme kaldırılırsa 6284 de temelsiz kalacak’
Kadınların Danıştay’ın önünde, sokaklarda ve sosyal medyada birçok eylem yaptığına değinen Şükran, İstanbul Sözleşmesi’nin kadınlar, çocuklar ve LGBTİ+’lar için çok önemli olduğunu, ayrıca sözleşmenin can güvenliği ve şiddetin durdurulması için her türlü haritayı çizdiğini ifade etti. Sözleşmenin devletlere ne yapmaları gerektiği konusunda bir yol haritası sunduğuna ışık tutan Şükran şu değerlendirmelerde bulundu: “Bu sözleşmeden çıktığınızda haritanız yok olacak ve 6284 sayılı ailenin korunması ve kadına yönelik şiddetin önlenmesine dair kanunun gerekçe kısmında İstanbul Sözleşmesi’nin esas alındığı yazıyor, yani o kanun aslında tamamen İstanbul Sözleşmesi’nin hükümlerinin iç hukukta kanun haline getirilmesi demek. Dolayısıyla 6284 de temelsiz kalacak, bir binanın temeli olmadığında o binadan bahsedebilir misiniz?”
‘6284’ün kaldırılmayacağını kimse garanti edemez’
Şükran, sürekli iç hukukta düzenlemeler olduğunu, 6284 sayılı yasanın hatırlatıldığını ve kadınların, çocukların ya da aile bireylerinin “yeterince” korunduğunun dile getirilmesini, “Bu kanunları TBMM çıkarıyor, nasıl İstanbul Sözleşmesi’nden bir gece yarısı kararıyla çekilme gibi bir gündem oluşturulduysa yarın 6284 sayılı yasanın kaldırılmasıyla karşılaşmayacağımızı da hiç kimse bize garanti edemez çünkü iç hukuku çok rahatlıkla değiştirebilip, iptal edebiliyorlar” sözleriyle eleştirdi.
‘Sözleşme bir güvencedir!’
Uluslararası sözleşmelerin her zaman için bir güvence olduğunu vurgulayan Şükran, iç hukukta da kanun hükmünde olduğunu ve anayasanın da üzerinde olduğunu paylaştı. Kanunların iptali için Anayasa Mahkemesi’ne gidilebileceğini fakat uluslararası sözleşmelerin iptali için gidilemeyeceğini belirten Şükran, sözleşmenin bu şekilde iptal edilemeyeceğinin de altını çizdi. Şükran, “En önemlisi de uluslararası bir denetim vardır İstanbul Sözleşmesi’nde ki bu çok önemlidir çünkü taraf devletin ne yapıp yapmadığı sürekli olarak denetlenmektedir, onun içindir ki sözleşme bir güvencedir, onun içindir ki uygulanması gerekir” dedi. İstanbul Sözleşmesi’nin en önemli ayaklarından birinin de denetim olduğuna değinen Şükran, sözleşmenin ne kadar önemli olduğunu her fırsatta duyurduklarını anımsatırken, “İç denetimi istediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz ama uluslararası denetimi tayin edemez ve yönlendiremezsiniz” diye ekledi.
‘Ciddi bir güvenlik zaafı oluştu’
Hukukçular olarak uygulamada yaşadıkları çok ciddi sorunlar olduğuna değinen Şükran, Ayşe Tuba Arslan’ın 27 defa, avukat Müzeyyen Boylu’nun da 11 defa savcılığa başvurduğunu ve karşılığında 10’ar günlük koruma kararı verildiğini ve sonunda da bu kadınların katledildiğini dile getirdi. “Onun içindir ki sürekli İstanbul Sözleşmesi 6284’ü uygula diyor, bırakın sözleşmeyi uygulamayı bir de çekilip biz bu sözleşmeyi tanımıyoruz çizgisine geldiler” diyen Şükran, ciddi bir güvenlik zaafının oluştuğunu aktardı. Çok sayıda kadından karakollara gittiklerinde, “Sen savcılığa git biz artık bu işlemleri yapmıyoruz” cevabını aldıklarını paylaşan Şükran, kadınların birçoğunun 6284’ün yürürlükte olduğunu dahi bilmediklerini ve artık kendilerini koruyan bir kanunun olmadığı düşüncesine kapılacaklarını dile getirdi.
‘Cumhurbaşkanı kararıyla bu sözleşmeden çıkılamaz’
“6284’ün de yeterince uygulanmadığını bilen bir avukat olarak kadınlar açısından çok ciddi endişeler içerisindeyim” diyen Şükran, İstanbul Sözleşmesi’nin temel hak ve özgürlükleri düzenleyen, yaşam hakkını, vücut bütünlüğü hakkını, kadının kendi hayatı konusunda karar verme hakkını, zorla evlendirilemeyeceğini, küçük yaşta evlendirilmenin suç olduğunu ve bütün bunların yanı sıra insan haklarını güvence altına alan bir sözleşme olduğunu vurguladı. “Bu nedenle bu sözleşmeye karşı kararname dahi çıkarılamazken Cumhurbaşkanlığı kararıyla sözleşmeden çekilmek en başta anayasaya aykırı” diyen Şükran, tüm bu açıklamaları belirterek 90’ıncı maddeye göre kanun hükmünde olduğu, TBMM tarafından onaylanan kanunun Cumhurbaşkanlığı kararıyla kaldırılamayacağını söyleyerek İstanbul Barosu olarak Danıştay’a dava açtıklarını paylaştı.
‘Erkekler, sözleşme de yok bakalım şimdi ne yapacaksınız demeye başladı’
İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi olarak içerisinde yer aldıkları Kadın İçin Eşitlik Platformu (EŞİK) ile çalışmalar yürüttüklerini kaydeden Şükran, çok uzun süredir mücadeleye devam ettiklerini, en son Büyük Kadın Mitingi ile sözleşmeden neden vazgeçmedikleri hakkında kadınların seslerini yükselttiklerini söyledi. Bu noktada sosyal medya eylemlerine devam ettiklerinin altını çizen Şükran, kadın hukukçular olarak sözleşmenin uygulanması için tüm platformlarda mücadele verdiklerine değindi. Şükran, sözleşmeden çıkmanın kadınlar için çok büyük bir can güvenliği zafiyeti yaratacağının ve bu alanda siyasetçilerin ve sorumluların çok ciddi düşünmeleri gerektiğinin altını çizdi. Şükran, “Yarın öbür gün olabileceklerin hesabını da veremezler, önüne de geçemezler çünkü medyada da okuyoruz erkekler artık ‘Sözleşme de yok bakalım şimdi ne yapacaksınız’ şeklinde söylemler üretmeye başladılar” diye konuştu.
‘Kadınlar asla cesaretlerini kaybetmemeli’
Kadınların asla cesaretlerini kaybetmemelerini isteyen Şükran, Türkiye’deki kadın örgütleri ve tüm kadın sivil toplum kuruluşlarıyla çok ciddi bir dayanışma içerisinde olduklarını kaydetti. Söz konusu dayanışma içerisinde de “Kadınlar için ne yapabiliriz, kadınların can güvenliğini nasıl sağlayabiliriz, şiddetin önlenmesi için ne yapabiliriz” tartışmaları sürekli gündemde tuttuklarını ancak devletin sorumluluklarını yerine getirmediğini dile getirdi. “Bizim gösterdiğimiz bu sorumluluğu devlet yerine getirmiyor” diye sitem eden Şükran, sözleşmenin şiddete maruz bırakılanı koruması, şiddeti önlemesi, şiddet uygulayanı cezalandırması, destek politikaları oluşturması ve koordinasyon sağlaması gerektiğini bir kez daha anımsattı. Şükran, devletin tüm kadın örgütleriyle, barolarla, baroların kadın hakları merkezleriyle şiddetin önlenmesi için mutlaka koordineli çalışmak zorunda olduğunu da sözlerine ekledi.
‘Genelge göndererek, uygula diyerek bu işler olmuyor!’
Şükran sözlerini şöyle sürdürdü: “Devlet derhal bu konuda ne yapılması gerekiyorsa yapması lazım, genelge göndererek, uygula diyerek bu işler olmuyor, istediğiniz kadar genelge gönderin, eğer bu alanda çalışan personeliniz, savcınız, hakiminiz, polisiniz ve jandarmanızı yeterince eğitmez ve duyarlı hale getirmezseniz özellikle bu konuda etkin, hızlı ve duyarlı davranmalarını sağlamazsanız istediğiniz kadar genelge gönderin, istediğiniz kadar görüş yayınlayın, hiçbir anlamı kalmaz.”
‘Dönüp biraz gerçeklere baksınlar’
Meclis’te şiddeti önleme komisyonu olduğunu ve sunulan önerilerin hiçbir şekilde hayata geçirilmediğini kaydeden Şükran, sorumluluğu üstlenmiş olan Aile Bakanlığı’nın derhal bu koordinasyonu çok ciddi bir şekilde ele alması çağrısında bulundu. Şükran, kadın katliamlarının giderek arttığına işaret ederken, “Hani İstanbul Sözleşmesi’nden dolayı kadın cinayetleri artıyordu? Son üç-dört ayda neredeyse 100 kadın öldürüldü, İstanbul Sözleşmesi’ne çamur atmaya çalışanlar dönüp biraz gerçeklere baksınlar” dedi.
Şükran son olarak, “Eğer sözleşmeyi okumaz ve özümsemezseniz tabii ki her türlü saldırıyı gerçekleştirirsiniz ve bunun karşısında da bizi savunma pozisyonunda bırakırsınız. Oysa saldırı ve savunma yerine bu sözleşmenin nasıl uygulanacağı ve ne yapılması gerektiği konuşulmalı” diyerek sözlerini tamamladı.