Medya hakikatin sesi mi, gücün aracı mı?
- 09:50 9 Şubat 2025
- Medya Kritik
Roza Metîna
HABER MERKEZİ – Gazetecilere yönelik hukuki ve fiziki baskılar sürüyor. Kadın gazeteciler ise cinsiyetçi söylemler ve hedef göstermelerle karşı karşıya. Özgür basın, tüm engellere rağmen gerçeği yazmaya devam ediyor.
Medya, toplumun haber alma hakkını güvence altına alan en önemli kurumlardan biridir. Özgür bir medya, demokratik toplumların temel taşlarından biri olarak, bireylerin doğru ve tarafsız bilgiye erişimini sağlar. Ancak, tarihsel süreç boyunca iktidarlar, medya üzerindeki kontrolü artırarak kendi politik ajandalarını yaygınlaştırma çabası içinde olmuşlardır. Bu bağlamda, Türkiye'de gazetecilere yönelik baskılar ve ana akım medyanın iktidar lehine araçsallaştırılması üzerine yapılan eleştiriler dikkat çekmektedir.
Medya önemli bir yerde duruyor
Medya gerçekleri yansıtmak açısından, toplumda önemli bir yerde duruyor. Ancak, çeşitli ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de medya, iktidar tarafından farklı yöntemlerle kontrol altına alınmaya çalışılmaktadır. Bu kontrol mekanizmaları şu şekilde özetlenebilir: “Reklam gelirlerinin belirli medya gruplarına yönlendirilmesi veya kesilmesi, gazetecilere yönelik davalar, gözaltılar ve tutuklamalar, ana akım medya kuruluşlarının iktidar politikalarını meşrulaştıran bir dil kullanması ve bağımsız gazetecilik yapan platformların sosyal medya üzerinden sansürlenmesi veya hedef gösterilmesi.”
Türkiye’de ana akım medya kuruluşlarının büyük bir kısmının hükümet yanlısı bir yayın politikası izlediği, buna karşılık muhalif veya bağımsız gazetecilere yönelik baskıların arttığı gözlemlenmektedir.
Gazetecilere yönelik baskılar: Öznur Değer örneği
Son yıllarda gazetecilere yönelik hukuki ve fiziki baskılar, uluslararası basın özgürlüğü endekslerinde Türkiye'nin konumunun gerilemesine neden olmuştur. Örneğin, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün (RSF) 2023 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi'ne göre Türkiye, 180 ülke arasında 165’inci sırada yer almaktadır.
Son dönemde yaşanan olaylardan biri, JINNEWS Haber Müdürü Öznur Değer'in karşılaştığı baskılardır. Öznur Değer, haber takibi sırasında polislerin cinsiyetçi hakaretlerine maruz kalmış ve ardından “kamu görevlisine hakaret” suçlamasıyla hakkında soruşturma açılmıştır. Daha sonra dijital medya hesapları aracılığıyla hedef gösterilen gazeteci, 7 Şubat’ta Mêrdîn’in Qoser ilçesinde evi basılarak işkence ile gözaltına alınmıştır. Basın meslek örgütleri, bu tür olayların, gazetecilerin ifade özgürlüğünü kısıtlamak amacıyla sistematik bir baskı mekanizması olarak kullanıldığını belirtmektedir.
Kadın gazetecilere yönelik cinsiyetçi söylem ve ayrımcılık
Medya sektöründe kadın gazeteciler, hem mesleki hem de toplumsal cinsiyet temelli ayrımcılığa maruz kalıyor. Mezopotamya Kadın Gazeteciler Derneği’nin (MKG) raporuna göre, ocak ayı içinde en az 7 kadın gazeteci gözaltına alındı ve 9 kadın gazeteci tutuklandı. Kadın gazeteciler, genellikle cinsiyetçi söylem ve hakaret, fiziksel şiddet ve gözaltı ve dijital medya üzerinden hedef gösterilme gibi durumlara maruz kalıyor.
Bu veriler, kadın gazetecilere yönelik baskının sistematik bir hâl aldığını ve toplumsal cinsiyet temelli bir medya eleştirisinin gerekliliğini ortaya koyuyor.
Özgür basına yönelik baskılar
Türkiye’de basın özgürlüğüne yönelik kısıtlamalar, yalnızca fiziksel veya psikolojik baskılarla sınırlı değil. Gazetecilere yönelik hukuki süreçler, bağımsız basın çalışanlarını susturma amacıyla da kullanılıyor. Özellikle “örgüt propagandası” ve “örgüt üyeliği” gibi iddialar sıkça yöneltiliyor. Cezaevinde tutulan gazeteciler, disiplin cezalarıyla daha ağır şartlara maruz bırakılıyor. Ana akım medya, bu baskıları “meşru” gösterecek bir dil kullanarak kamuoyunu yönlendiriyor.
Örneğin, Gazeteci Gülistan Dursun, Rojava’da katledilen gazeteciler Nazım Daştan ve Cihan Bilgin için yapılan bir açıklamayı takip ettiği sırada gözaltına alınmış ve "örgüt propagandası" iddiasıyla tutuklanmıştır. Cezaevinde "teror kartı" dayatmasıyla karşı karşıya kaldı ve bunu kabul etmediği için disiplin cezasına çarptırıldı. Gulistan Dursun'un disiplin cezasına çarptırılması, cezaevlerinde gazetecilere yönelik baskının sürdüğünü gösteriyor.
Türkiye’de medya, giderek daha fazla siyasallaşıyor ve gazeteciler üzerindeki baskılar artıyor. Özgür basının üzerindeki bu baskılar, sadece bireysel gazetecileri değil, halkın haber alma hakkını da doğrudan etkiliyor.
Bu bağlamda, gazetecilik meslek örgütleri ve uluslararası kuruluşların desteği artırılabilir, kadın gazetecilere yönelik ayrımcılık, yalnızca medya sektörünün değil, toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesinin de bir parçası olarak ele alınabilir.
İfade özgürlüğü ve basın özgürlüğü mücadelesi, demokratik bir toplumun temel gerekliliğidir. Geçmişten günümüze hakikatin peşinde koşan gazeteciler, baskılara rağmen mesleklerini icra etmeye devam etmektedir. Bu mücadele, yalnızca basın emekçilerinin değil, tüm toplumun geleceğini ilgilendiren bir mesele olarak ele alınmalıdır.
Özgür basın çalışanları olarak, Gurbetelli Ersöz, Deniz Fırat, Nûjiyan Erhan, Nagîhan Akarsel, Cihan Bilgin, Nazım Daştan’ın kalemini devraldık ve bu mücadeleyi sürdüreceğiz. Gerçekleri yazmaktan asla vazgeçmeyeceğiz!