![](/staticfiles/news/166704/2021/06/22/823x463cc-kobane-davasi-ara-son.jpg)
Kobanê Davası: 'Örgüt üyesi' iddiasına 'Ben örgütlüyüm' yanıtı
- 15:22 22 Haziran 2021
- Hukuk
ANKARA - Kobanê Davası’nda savunma yapan Prof. Dr. Emine Beyza Üstün, "Örgüt üyeliği" iddiasına, "Ben örgütlüyüm" diye yanıt vererek, örgütlü olduğu tüm yapıların demokratik kitle örgütleri olduğunu söyledi.
Aralarında Halkların Demokratik Partisi (HDP) önceki dönem Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş ile Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) önceki dönem Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel’in de bulunduğu 24’ü tutuklu olmak üzere 108 ismin yargılandığı Kobanê Siyasi Soykırım Davası’nın 3’üncü duruşmasının 7’nci oturumu Sincan Cezaevi Kampüsü Salonu'nda verilen aranın ardından görülmeye devam ediyor.
Aranın ardından, HDP geçmiş dönem milletvekili ve Ekoloji Komisyonu üyesi Prof. Dr. Emine Beyza Üstün davanın esasına ilişkin savunmasına devam etti.
‘O süreci durdurabilirdik’
Ankara’da Êzidî kadın ve çocukların DAİŞ’in elinden kurtarılmasını hatırlatan Beyza, “Hemen yanıbaşımızdan Sincan Cezaevi'ne kadar gelen IŞİD saldırıları, bu dosyanın konusu olsaydı o zaman belki çok daha önce siyasi sorumluluk aldığımız günlerde sonuçları, kadınların, çocukların seks kölesi yapıldığı süreç bugüne kadar getirilmezdi. Doğru zamanda doğru tutumun alınmamasının sonuçlarını yansıtıyor. Biz sadece dönemin Başbakanı Davutoğlu'ndan, Efkan Ala’dan ve diğer siyasetçilerden bu sürecin durdurulması çağrısı yapmadık, uluslararası çağrılarla da bunu söyledik. Halkların katledildiği bu süreci o günlerde durdurabilirdik. Bu çabalardan birisi diploması çalışmalarıydı” sözlerine yer verdi.
‘Provokasyonların önüne geçmeye çalıştık’
O günlerde BM Genel Sekreteri Ben Ki Moon’un, koalisyon güçlerinin elinden geleni yapması gerektiğini açıkladığını hatırlatan Beyza, “AB ve Avrupa Konseyi yetkilileri Kobanê’de direnenler için duyarlılık çağrıları yaptı. IŞİD ablukası sırasında; Türkiye’nin, insani yardım koridoru açması için İHD, TİHV, Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu, Avrupa- Akdeniz İnsan Hakları Ağı’nın da içinde bulunduğu 21 örgüt çağrı yaptı. BM Suriye Özel Temsilcisi Staffan de Mistura IŞİD’in Kobanê’ye yönelik saldırısının durdurulması için çağrı yapılmıştır. Olası gelişecek provakasyonların önüne geçmeye çalıştık” diye belirtti.
‘Polisin kurşun kullanması ile acı olaylar yaşandı’
Attıkları tweetin dayanışma çağrısı olduğuna vurgu yapan Beyza, “Bir azmettirme bulamazsınız. Kobanê olaylarını kapsayan bir dosya ile karşı karşıya olmadığımızı siz de takdir edersiniz. Dayanışma diliyle azmettirme dili arasında ciddi bir fark vardır. Çağrıları böyle okumakta fayda var. Biz 6-8 Ekim olaylarının daha fazla yürütülmemesi için siyasi çaba sarf ettik. Doğrudan Türkiye hükümeti ile iletişime geçtik ama 37 can olarak bu dosyaya giren ama muhtemelen daha fazla olduğunu düşündüğümüz, ki o dönem 50’ye yakın rakamlar açıklanmıştı. Polisin doğrudan kurşun kullanması ile başlayan süreçte bu acı olaylar yaşandı” dedi.
‘Çağrılarımız yerini bulsaydı katliamlar yaşanmazdı’
Yapılan çağrıların karşılık bulmadığını ifade eden şunları dile getirdi: “O dönem bu çaba yerini bulsaydı, birliktelik çağrıları hükümette ve devlette karşılığını bulup ve yan yana olabilseydik, bugün Sincan'a kadar giren bu köle pazarlarına tanıklık etmezdik. Bu kadar insanlık dışı bir süreci öremezlerdi. Öte yandan eğer çağrılarımıza yanıt verilmiş olsaydı Rojava’ ya çocuklara oyuncak, kitap götürmek için yola çıkan çoğu öğrenci 34 sivil, 20 Temmuz 2015’te Suruç’ta buluştukları çay bahçesinde IŞİD militanları tarafından bombalanarak katledilmezdi. Türkiye'de ve Ortadoğu'da barış ve demokrasi talebiyle 10 Ekim 2015’te Ankara Garı önünde buluşan demokrasi güçlerine, demokratik kitle örgütleri temsilcilerine IŞİD katilleri saldırmazdı, bombayla aralarında çocukların da olduğu 103 sivil katledilmezdi. Eğer Türkiye hükümeti o dönem ve sonrasında İŞİD’ in karşısında olsaydı, İŞİD ne Ortadoğu halklarına yönelebilirdi, ne demokrasi örgütlerinin mitingini, ne de Suruç’ ta liseli, üniversiteli barış elçilerinin buluşmasını kan gölüne çevirebilirdi, çevirmeye yeltenebilirdi, cesaret edebilirdi."
‘Türkiye’de en büyük sorun Kürt sorunu’
Türkiye’deki en büyük sorun olan Kürt sorunun çözümünü siyaset içerisinde üretmek için parlamentoda durduklarını kaydeden Beyza, “Şu an karşınızda duranlar Meclis'te üçüncü parti olarak girmiş, o günden beri parlamentoda ikinci muhalefet partisi olarak siyaset yürüten, programı ve tüzüğü ile onaylı HDP’nin üyeleri” dedi.
‘Siyasetin yargıya düşürüldüğü bir iz düşüm’
Kobanê Davası iddianamesinin gerçek sorumluluklarını yansıtmadığını belirten Beyza, “Bizi yargıladığınız, itirazlarımıza rağmen iptal etmediğiniz bu iddianame bir torba. Siyasetin yargıya düşürüldüğü bir iz düşüm. Bu iddianamede bize atılan suçlara bakıldığında ‘yakalanmamak amacıyla öldürme’ ‘Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma’,’Cebir ve tehdit kullanarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma’ ‘Suç örgütüne yardım sağlamak maksadıyla, gece vakti silahla birden fazla kişi ile yağma’ ‘Var olan veya varsayılan suç örgütlerinin oluşturduğu güçten yararlanarak yol kesmek’ Ben yol kesmedim hiçbir arkadaşım yol kesmedi. Bu suçların hiçbirini ben işlemedim. Olmayan bir suçun delilini de gizleyemem. Ben kimseyi öldürmedim. Hiçbir arkadaşım da öldürmedi. Ne 6-8 Ekim’de ne öncesinde ne sonrasında, yaşamım boyunca elimde hiç silah olmadı; hiçbir yeri yağmalamadım. Her yerde siyasi iktidarların müdahalelerine, kapitalizmin saldırılarına karşı yaşamın korunması ve özgürlüğü için mücadele verdim, veriyorum, bunun için siyaset yapıyorum” dedi.
‘Demokratik siyaset yürütüyoruz’
İddia edilen olayların sorumlusu olmadıklarını kaydeden Beyza, “Yargılanan siyasetçiler olarak bizler değiliz, HDP değil. Tam tersi biz şiddeti, katliamları, savaşı önlemek için çabaladık. Eşit ve özgür yaşam için bir arada demokratik siyaset yürütüyoruz. Kalıcı barışı bu topraklarda inşa etmeye çalışıyoruz” sözlerini kullandı.
‘Ben örgütlüyüm’
İddianamede yer alan “örgüt üyesi” iddiasına cevaben “Evet ben örgütlüyüm” diyen Beyza, TMMOB, Eğitim Sen, Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği’ne üye olduğunu belirtti. Beyza, “7 Haziran 2015 yılında, halkların iradesini, umudunu taşıyan, Meclis’te üçüncü parti olarak girmiş, o günden beri parlamentoda ikinci muhalefet partisi olarak siyaset yürüten, programı ve tüzüğü ile onaylı HDP’nin üyesiyim” diye belirtti.
‘HDP katliamlara karşı politika üretiyor’
Beyza, örgütlü olduğu tüm yapıların demokratik kitle örgütleri olduğunun altını çizerek, “Yaşamın, emeğin, yaşam alanlarının, doğal ve kültürel varlıkların korunması, eşitsizliklerin, sömürünün, katliamların sonra ermesi ancak demokratik birliktelik, mücadele ve dayanışma ile mümkün kılınabilir. Yaşamım boyunca buna inanarak mücadele yürüttüm. HDP olarak eşitsizliklere, sömürüye, katliamlara karşı politika yürütüyor, siyasi sorumluluk alıyoruz. Bu ülkede demokrasinin güçlenmesi için siyaset yapıyoruz” ifadelerini kullandı.
‘Bizim dilimizde azmettirmek yoktur’
“Boşuna aramayın bizim dilimizde azmettirmek yoktur” diyen Beyza, “İddia ettiğiniz tweetle 37 ölümü nasıl fiyonk etti, arada yaşanan gerçekler nasıl yok sayıldı da kimler yönetemedi de bu noktaya geldi diye bir tarafa atıp, 6-8 Ekim Kobanê olayları diye koyup Türkiye’nin 3’üncü büyük partisinin iradesini yargı konusu yapıyorsunuz. Bu yargının ve iddia makamının asıl hedefi HDP’nin bu topraklarda yaşama geçirmeye çalıştığı politikalarıdır” ifadelerini kullandı.
HDP’nin kapatılması istemiyle kabul edilen iddianameye de değinen Beyza, HDP’nin temel hedeflerini anlattı.
Beyza şöyle devam etti:
“Program ve tüzüğü cümleden ibaret değil. Onlar politik bir düzlemin programa yansıması. Bu nedenle hepimiz bunun için sorumluluk alıyoruz, bu program ve tüzüğün hayata geçmesi için sorumluluk alıyoruz. Ben siyasetçiyim bu katliamların olmadığı, yaşanmadığı bir ortamda halkların eşit, özgür, güven içinde yaşamasını istiyorum. Öyle bir coğrafyada ve bu ülkede yaşamak istiyorum. Böyle bir yaşamın kurulabilmesi için de siyaset yapıyorum. Bedelini de şu an olduğu gibi egemen sistem bize yaşatıyor.
Kadın siyasetini savunuyoruz
HDP’nin temel hedeflerini, ırkçılığa, ayrımcılığa, şiddete, sömürüye karşı siyasetini, toplumsal cinsiyet eşitliğini kapsayan programı, yaşamın ve yaşam alanlarının korunmasını içeren ekoloji perspektifi, çalışma güvenliğini, işçilerin, emekçilerin haklarını savunan emek politikaları, sermayenin, siyasi iktidarların sömürüsüne, patriyarkaya karşı yaşamdan yana tutum alan kadın siyasetini savunuyoruz. Yargıladığınız böyle bir parti. Kapatılmaya çalışılan böyle bir parti. HDP kadın meclisinde ve ekoloji komisyonunda siyaset yapmaya devam ediyorum.
Yaşamı yok eden iktidara karşı mücadele ediyoruz
Suyun ticarileştirilmesine karşı, 3’üncü Havalimanı inşaat işçileri ile emeğin sömürüsüne karşı oluşturulan platformlarda, Hasankeyf’i korumak için oluşan mücadele girişimleri ile, Kanal İstanbul ve Yeni Şehir yapılanmalarını önleyebilmek için bir araya gelen demokratik kitle örgütleri ile bir yandan bu sermaye projelerini durdurmak için davalar açtık, hukuk mücadelesi yürüttük, yürütüyoruz, diğer yandan siyasi iktidarın yaşamı yok eden/ edecek olan kararlarına karşı mücadele ediyoruz. Köy köy, her yörede yaşanacak riskleri yörede yaşayanlarla birlikte önlemeye çalıştık.”