![](/staticfiles/news/165947/2021/06/15/823x463cc-150621-ank-aclk-grevi-200-gun-nuray-cevirmen-manset.jpg)
‘Tecrit bir işkence çeşididir, derhal sona erdirilmeli’
- 09:01 15 Haziran 2021
- Hukuk
Öznur Değer
ANKARA - PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması talebiyle 201 gündür açlık grevinde olan tutsaklar için çağrı yapan hukuk örgütleri, “Bu tecrit politikasının, diğer hapishanelerde ve aslında tüm toplumu bir tecrit politikasıyla yönetme politikasının başlangıcı” diyerek tecridin bir an önce son bulması çağrısında bulundu.
PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerinde süreklileşen tecridin kaldırılması ve cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerinin son bulması talebiyle, Türkiye ve bölge kentlerinde bulunan 107 cezaevinde tutulan siyasi tutsaklar 27 Kasım’dan bu yana süresiz-dönüşümlü açlık grevi eylemlerini sürdürüyor. 201 günü geride bırakan açlık grevinde bulunan tutsakların taleplerini görmezden gelen iktidar, cezaevlerinde yaygınlaştırdığı yeni uygulama ve yönetmeliklerle hak ihlallerini artırıyor.
Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) üyesi avukat Arzu Kurt, İnsan Hakları Derneği (İHD) Cezaevi Komisyonu üyesi Nuray Çevirmen ile Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) üyesi avukat Ayşegül Çağatay, açlık grevlerinin 201’inci gününe ilişkin tutsaklarının taleplerinin bir an önce karşılanması ve tecridin son bulması çağrısında bulundu.
‘Tecrit sorunu hak ihlallerinin başında geliyor’
İHD Cezaevi Komisyonu üyesi Nuray Çevirmen, cezaevlerinde hak ihlali silsilesi yaşandığını belirterek, bunun giderek ağırlaştığını vurguladı. Tecridin, hak ihlallerinin başında geldiğinin altını çizen Nuray, tutsakların tecridin kaldırılması talebiyle sürekli açlık grevi eylemi gerçekleştirdiklerini kaydetti. Son süreçte artan hak ihlallerine dikkat çeken Nuray, “Hasta mahpusların durumları, sevk taleplerinin karşılanmaması, ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü olmayanların tek başlarına tutulması, pandemi sürecinde sağlık imkanına ulaşamama ve karantina koğuşları ile buna benzer birçok hak ihlali var. Ayrıca tecrit sorunu da önemli bir sorun. Ne yazık ki tüm taleplere rağmen iktidar bununla ilgili olumlu bir adım atmıyor. Biz de bu süreç zarfında mahpuslar kalıcı sağlık sorunları yaşamadan bir an önce bütün hak ihlallerinin sonlandırılması, tecride son verilmesi, görüş haklarının sağlanması ve hapishanelerde yaşatılan tüm hak ihlallerinin ortadan kaldırılmasını talep ediyoruz” sözlerine yer verdi.
‘Halka yapılan baskıların cezaevlerindeki yansımaları’
Cezaevlerinde uygulanan hak ihlallerinin iktidarın özel politikası olduğunu dile getiren ÇHD’li avukat Ayşegül Çağatay, bunların halka karşı yapılan baskıların cezaevlerindeki yansımaları olduğunu söyledi. Kitap, yayın haklarının ihlali, tecrit, sohbet haklarının kullandırılmaması, görüş yasakları ve hücre cezalarının her geçen gün arttığına işaret eden Ayşegül, “Tutsaklar üzerinde dayanılmaz tecrit, kişiliği yok etme politikası haline gelmiş durumda. Bizler dışarıda bir şey yapmadıkça tutsaklar içerde kendi bedenleriyle direnmeye devam ediyorlar. Daha önce de çok uzun süreli açlık grevleri oldu, biz müvekkillerimizi kaybettik. Şu anda süreli ve dönüşümlü açlık grevleri devam ediyor. Süreli ve dönüşümlü deyince sanki tutsakların sağlığına bir zarar gelmeyecek gibi mi düşünüyor insanlar? Ama öyle değil, aslında çok büyük bir zarar veriyor, tahribat yaratıyor insanlarda. Biz bunun önünü almazsak insanların sağlıklarına da hayatlarına da çok ciddi zararlar verecek. Tutsakların istekleri çok basit, insan onuruna uygun bir tutulma talep ediyorlar. Tecridin ortadan kaldırılmasını talep ediyorlar. Bunlar karşılanabilir talepler. Tecrit, bir işkence çeşididir ve derhal tecride son verilmesi gerekmektedir” şeklinde konuştu.
‘İktidar siyasi mahpuslara özel politika uyguluyor’
ÖHD’li avukat Arzu Kurt ise, tutsakların ortak talebinin İmralı Cezaevi’ndeki tecridin kırılması, cezaevlerinde tutsaklara yapılan insan onuruna aykırı tutum ve davranışlar ile hak ihlallerinin son bulması olduğunun altını çizdi. Arzu şöyle devam etti: “Bu talepler hem uluslararası sözleşmelerle hem de mevcut yasalarla da tüm mahkumların en temel hakları. En temel haklarının engellendiği bir tablo mevcut şu anda. Özellikle infaz kanununun değişiklikleriyle siyasi mahkumların bu değişikliğin dışında tutulması ve içinden geçtiğimiz Covid-19 pandemi sürecinde tedbirlerin cezaevlerinde çok daha ağır sonuçlara sebep olacağından bahisle yapmış olduğumuz itirazlar kabul edilmedi. Bu bile aslında bize iktidarın siyasi mahpuslara yönelik özel bir politikası olduğunu gösteriyor. Her kanunda olduğu gibi infaz ve mahpusları ilgilendiren durumlarda da bir eşitlik olmak zorunda. Bu ikinci bir cezalandırma yöntemi olarak okunabilir.”
‘Toplumu tecritle yönetme politikasının başlangıcı’
Haksız ve hukuksuz, pek çok cezalar alan tutsakların, cezaevlerinde yaşamış oldukları bu hak ihlalleriyle ikinci kez ve daha ağır koşullarla cezalandırılmış olduklarını sözlerine ekleyen Arzu, bunun insan onuruna yapılan en büyük saldırılardan biri olduğunu belirtti. İmralı Cezaevi’nde devam eden tecridin kırılması gerektiğini kaydeden Arzu, “Bu tecrit politikasının, diğer hapishanelerde ve aslında tüm toplumu bir tecrit politikasıyla yönetme politikasının başlangıcı olduğunu birçok defa vurgulamıştık. Bu nedenle öncelikle İmralı Hapishanesi’nde uzun yıllardır devam eden tecridin kırılması, aile ve avukat görüşünün yapılması aynı zamanda insan onuruna aykırı şekilde mahpuslara uygulanan işkence ve kötü muameleye derhal son verilmesi ve temel haklarının iadesiyle iktidarın bu konuda adım atması gerekmektedir” diye konuştu.