‘Türkiye’nin Alevilere yönelik saldırılarını HTŞ devam ettiriyor’
- 09:04 6 Ocak 2025
- Güncel
Nazlıcan Nujin Yıldız
İZMİR – HTŞ’nin Alevilere yönelik katliamlara ve saldırılara dair konuşan DİK üyesi Sara Asmin, dünya kamuoyuna çağrıda bulundu. Sara Asmin, “Türkiye’nin Alevilere yönelik saldırılarını HTŞ devam ettiriyor” dedi.
Suriye’de Baas rejiminin devrilmesi ardından Heyet Tahrir-El Şam’ın (HTŞ), yönetimi ele geçirmesiyle, ülkedeki iç savaş da seyrini tamamen değiştirdi. Yaşanan gelişmeler sonucu Türkiye ve ona bağlı Suriye Milli Ordusu (SMO), 27 Kasım’dan bu yana Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırılarını yoğunlaştırmış durumda. Öte yandan çeteler, cihatçı HTŞ, yine Türkiye destekli SMO, Şam’daki Araplar dışındaki diğer dini ve etnik kimlikli toplumlara işkence uyguluyor. Özellikle Laskiye, Hama, Humuş, Tartus gibi şehirlerde Alevileri katlediyor. Alevilerin yoğun olarak yer aldığı batı Suriye'deki sahil kasabaları Tartus, Jableh ve Lazkiye'de HTŞ karşıtı eylemler yapılmıştı. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (OSDH), resmi Suriye ajansı SANA'ya göre, polisin akşam 18.00’den sabah 08.00’e kadar sokağa çıkma yasağı ilan ettiği büyük merkez şehir Banias ve Humus'ta da benzer protestolar olduğunu doğrulamıştı. Humus'taki protestolara katılan Alevi bir kadın, HTŞ'ye mensup silahlı kişilerce açılan ateş sonucu hayatını kaybetmişti. Diğer yandan dijital medya hesaplarında da HTŞ’nin Alevi yurttaşlara uyguladığı işkence ve katliamlar da paylaşılıyor.
Suriye’deki duruma, Rojava’ya yönelik saldırılara ve HTŞ’nin Alevilere yönelik saldırılarına ilişkin konuşan Demokratik İslam Kongresi (DİK) üyesi Sara Asmin, saldırılara karşı her düşünceden ve her inançtan insanın bir araya gelip ses çıkarması gerektiğini belirtti.
‘Bilinçli Müslümanların bunu toptan reddetmesi gerekiyor’
Sözlerine, savaş bölgesinde ve cezaevlerinde direnen, barış ve özgürlük mücadelesi veren Kürt halkına ve diğer halklara selam göndererek başlayan Sara Asmin, mücadele eden halkların yanında olduklarını ve mücadelelerini desteklediklerini belirtti. Suriye’de yaşanan durumlara ilişkin konuşan Sara Asmin, HTŞ’nin ve benzeri yapılanmaların, İslam dışı olduğunu ifade ederek HTŞ’nin İslam dini adı altında “birilerini cezalandırdığını” ve bunun da Allah’ın hükmü olduğunu söylediklerini kaydetti. Sara Asmin, “Peki, kim kimi, ne şartlarda ve nasıl cezalandırabilir? Allah cezalandırmayı kullara bırakmıyor. Ne zaman bir insan bir insanı cezalandırabilir ya da bir topluluk başka bir topluluğu cezalandırabilir? Eğer toplumsal normlara, ahlaki normlara ve yaşam alanlarına herhangi bir suç teşkil eden suç söz konusuysa. Şimdi böyle bir kalıp var, böyle bir din var ve karşımızda tamamıyla aksi davranan ama dindar olduğunu iddia eden bir yapılanma var. O yüzden öncelikle bilinçli Müslümanların bunu toptan reddetmesi gerekiyor. Yani kalbinde zerrece iman taşıyan bir insan, yaşam tarzından kaynaklı, inancından kaynaklı asla başka bir insanın ölümünü onaylayamaz” dedi.
‘Yeni bir şey değil’
Peygamberin ölümünden sonra kendini Müslüman olarak adlandıran ve bunun öncülüğünü yapan Muaviye, Yezid, Emeviler, Osmanlılar ve daha sonra devam eden Sünni dini yapılanmalarının, İslam’ın normlarının dışında bir din ürettiklerini vurgulayan Sara Asmin, bu yapılanmaların tek tipli ve iktidarcı zihniyetlerini, insanlara İslam dini adı altında dayattıklarını söyledi. Sara Asmin, “Kabul etmeyenleri de ağır bir şekilde cezalandırarak yerlerinden, yurtlarından, hayatlarından ve özgürlüklerinden ettiler. Bu yapılanma yeni bir şey değil. Osmanlı’dan da Emevi döneminde de baktığımızda Alevilere de ve diğer dini gruplara da tam bir soykırım yapıldı. O yüzden HTŞ’nin de bunların ardılları olduğunu görmemiz mümkün. HTŞ’nin yaptığı bu katliamın, ahlaklı, onurlu duruş sergileyen hiçbir topluluğun, halkların kabul etmesi mümkün değil. Sosyal medyadan gördüğümüz kadarıyla gerekçe olarak Baas rejimini öne sürüyorlar. Fakat bu bir gerekçe olamaz. Silahsız insanlara sizin bir yaptırım hakkınız yok” şeklinde konuştu.
‘İslam’ın, yayılmacılığı işgal ederek savunması mümkün değil’
İslam’da peygamberin girmiş olduğu savaşların, savunma savaşı olduğunu ifade eden Sara Asmin, yayılmacı zihniyetin İslam’ı referans olarak gösterdiğini ancak İslam’da yayılmacılığın, işgal ve saldırı ile olmadığını belirtti. Bu yapılanmaların dile getirdiği cihat kavramına dair konuşan Sara Asmin, “Cihat dediğimiz kavram, cehdetme, mücadele etme anlamına gelen bir kavramdır. Yani savaşla, kanla, başkalarının topraklarını, haklarını gasp etmeyle oluşan yapılanmaya cihat denmez, işgal denir. Bunlar, bu anlamda da İslam’ın çerçevesini kabul etmiyorlar ve ona göre davranmıyorlar. Zaten şu an konum gereği onlar işgalci konumundalar. Kendi topraklarında bulunan sivil halka insanlık dışı muameleler yapabilmelerinin İslam ile bağdaşması mümkün değil. İslam’ın, yayılmacılığı işgal ederek savunması da mümkün değil. Emperyalist güçlerin kendi çıkarları doğrultusunda kullanabilecekleri, parayla satın alabilecekleri insanlıktan uzak ancak insan görünümlü vahşi yığınlar olduğunu düşünebiliriz” diye ifade etti.
‘Bu Alevilerin gördüğü ilk katliam değil’
Suriye’de Alevi yurttaşlara yönelik saldırılar için “Bu Alevilerin gördüğü ilk katliam değil” diyen Sara Asmin, bu durumu Rojava’ya yönelik saldırılar ile örneklendirdi. Sara Asmin, “Rojava’ya dönük saldırılarda, toprak elde etmek için insanları katlettikleri dönemlerde Türkiye hükümetinin de kendi desteklediği cihadist çeteleri yerleştirmek için hazırladığı köyler mesela haberlere yansıdı. Bunun da tıpkı öyle bir plan olduğunu, oradakileri oradan sürgün ederek tamamıyla kendi işgallerini bir şekilde gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Bu durumda kan dondurucu sahneleri görmemiz maalesef kaçınılmaz oluyor. Bunun basına yansıtılmasının engellenmesi kısmına değinmem gerekirse, sözüm ona daha önce radikal cihadist olduğunu ifade eden bu yapılanma, yüz değiştirdiğini söylüyor. Biraz daha seküler, biraz daha toplumun normlarına uygun olduklarını iddia ediyorlar. İşte bir kravat taktıklarında, biraz daha sakin cümleler seçtiklerinde bilinçaltlarındaki o vahşetin ve geçmişte de gördüğümüz gibi yaşattıkları katliamların görmezden gelineceğini düşündükleri için, bunların video kaydının ortalarda fazla dolanmamasını istemeleri tamamıyla topluma, insanlara ‘biz eski radikalliğimizi bir kenara bıraktık’ tarzında bir imaj vereceklerini düşünüyorlar ama bunun böyle olmadığı pratiklerinde de kendini gösteriyor” diye belirtti.
‘Türkiye’nin Alevilere dönük saldırılarını HTŞ devam ettiriyor’
Türkiye’nin geçmişten bugüne Alevilere yönelik katliamlarını, HTŞ’nin devam ettirdiğini vurgulayan Sara Asmin, bu noktada HTŞ ve Türkiye’nin birçok konuda benzeştiğini sözlerine ekledi. Sara Asmin, “Kendinden olmayanları, iktidarın hoşuna gitmeyenleri katletme, yok etme bir tarz olmuş onlarda. Beslendikleri yer de zaten aynı. Zaten bazen kasıtlı bazen ağızlarından kaçırarak yaptıkları açıklamalarda, geçmişte IŞİD elemanlarına ‘öfkeli çocuklar’ diyerek normalleştirmeye çalışmalarından da hatırlarsak eğer kelime aralarına da serpiştirmişlerdi aslında destekleyen taraf olduklarını. O yüzden ben tarz ve tavır olarak birbirlerinden farklı görmüyorum. Türk hükümetinin HTŞ’ye olan desteğinin altında, Kürt kazanımlarının yok edilmesi ve o kazanımların ellerinden alınmasından kaynaklı olduğunu görmemiz gerekiyor. Yani aslında bu zulme, bu kana, bu vahşete destek olmalarının en büyük nedenlerinden bir tanesi Alevi toplum yapılanmasını bozmakla birlikte Kürt kazanımlarını da ortadan kaldırma hedefidir. Bu çok açık bir şekilde dünya kamuoyuna da yansıyor zaten” dedi.
‘Rojava’da bütün renklerin söz ve yetki sahibi olduğunu görüyoruz’
Rojava Devrimi’nin Orta Doğu’ya ve tüm dünya halklarına, iradenin nasıl bir başarıya götüreceğini gösterdiğini vurgulayan Sara Asmin, “Rojava’daki katliam süreci çok uzak bir tarih değil. Bir halk yok edilmek istendi. O halk, kadın öncülüğünde hayatı yeniden var ettiler. Şimdiye kadarki pratikte gördüğümüz kadarıyla Rojava’da kadın hareketinin başarısının öncülüğünde sağlanmış yeni düzende, bütün renklerin, bütün dillerin söz ve yetki sahibi olduğunu görüyoruz. Orta Doğu’da bunun en büyük teminatçısı, Kürt hareketinin paradigmasıyla hareket eden Kürt halkının yönetim biçimidir. Sadece Kürtlerin değil, bütün halkların söz sahibi olabildiği ve gerçekten değerli yerlerde kendilerini var edebildikleri bir yönetim biçiminin olduğunu görüyoruz. Hem somut hem de politik yaklaşımın, Şam’daki iktidarın kendini feshetmesiyle başladığı sürecin başından şu ana kadar, özellikle Rojava’daki yönetim ve askeri kanadın, YPG ve YPJ’nin, gerek soğukkanlılığının gerek halkını savunması, gerek bütün halklara da aynı savunma gücünü eşit şekilde karşılayabilmek için ellerinden geleni yapacaklarının temin edilmesinin yeterli bir cevap olması açısından ben çok doğru karşılanması gerektiğini düşünüyorum” dedi.
‘Rojava Devrimi, tüm halklar için barışın ve huzurun teminatçısı’
Rojava’da var edilen sistemin bütün halklar için barış ve huzuru sağlayacak bir teminat olduğuna dikkat çeken Sara Asmin, Suriye’de yaşanan saldırılara karşı tüm dünya kamuoyuna çağrıda bulundu. Çağrısının, öncelikle kendini vicdanlı ve inançlı hisseden Müslümanlara olduğunu dile getiren Sara Asmin, “Müslümanım diyen, insanım diyen insanlara söyleyebileceğim, amasız fakatsız bu katliamların, bu yok etme politikalarının önünde durmak gerekiyor. Çok güçlü ve çok sesli bir dille reddetmek gerekiyor. Alanlarda olmamız gerekiyor. Çünkü bu katliamı bizim adımızı kullanarak yapıyorlar. O yüzden en çok bizler reddetmeliyiz. Müslümanlar adına, iddia ettikleri bu ki biz onları asla o şekilde görmüyoruz kesinlikle. Bunu yapanların yanında olmadığımızı doğru yerde durarak dile getirmemiz gerekiyor” ifadelerine yer verdi.
Tepkilerin büyümesi gerekiyor
Avrupa’da yer alan Alevi örgütlerinin bu saldırılara karşı büyük tepkileri olduğunu ancak yetersiz kaldığını kaydeden Sara Asmin, bu tepkilerin daha güçlü olması gerektiğini belirtti. Baas rejiminin bahane edilerek sivillerin katledilmesinin normalleştirilmemesi gerektiğini ifade eden Sara Asmin, “Hem Aleviler tarafından hem Müslümanlar tarafından hem de kendine insanım diyenler tarafından bunun kabul edilmemesi gerekiyor. O yüzden Alevilere burada daha güçlü ses kararlılığı gerekiyor. Uluslararası farkındalığı arttırmak için raporlar düzenlenebilir ve kuruluşlara ulaştırılması sağlanabilir. Hukuki girişimler yapılabilir, davalar açılabilir çünkü bir katliam var ve bununla ilgili bir dava süreci geliştirilmesi gerekiyor. Dayanışma ağlarını daha çok güçlendirmek için her kesimden her düşünceden ve ideolojiden insanları, bu anlamda tek ses olmaya davet edebiliriz. Çünkü Orta Doğu’da Kürtlerle başlayan bu soykırıma sessiz kalanlar sanıyor ki sadece Kürtler ölecekler. Ama öyle bir durum hiçbir zaman olmadı. Kürtler ölünce başkaları yaşamayacak. Kürtlerin kazanımları olmasın diye sessiz kalmak vicdani değil, ahlaki değil” diye konuştu.