Tutsaklara yönelik ihlallerde artış

  • 09:02 16 Nisan 2025
  • Hukuk
RIHA – ÖHD Riha Şubesi Eşbaşkanı Avukat Gül Fehime Binici, cezaevlerinde tutsaklara yönelik hak ihlallerinin her geçen gün arttığını belirtti. Tutsaklara yönelik iletişimden sağlığa, ana dilden eşitliğe kadar birçok temel hakkın ihlal edildiğini belirten Gül Fehime Binici, özellikle hasta ve kadın tutsakların maruz kaldığı uygulamaların insanlık onurunu zedelediğini vurguladı.
 
Cezaevlerinde tutsaklara yönelik hak ihlalleri her geçen gün derinleşiyor. Sivil toplum örgütlerinin yaptığı açıklamalar, ihlallere ilişkin kamuoyu ile paylaşılan raporlarla da ihlallerin tutsaklar üzerindeki etkisine dikkat çekiliyor. Tutsaklara yönelik ihlallerden biri de, temel hak ve özgürlüklerin yok sayılması ile temel yaşam haklarıdır. 
 
Özgürlük için Hukukçular Deneği (ÖHD) Riha Şube Eşbaşkanı Gül Fehime Binici, tutsaklara yönelik ihlallere ilişkin JINNEWS’e konuştu. 
 
En sık karşılanan ihlallere değindi 
 
Son dönemde tutsaklara yönelik ihlallerden en sık karşılaşılan konuları ele alan Gül Fehime Binici, “Öncelikle mahpusların umut hakkı, sağlık, yaşam, iletişim, haberleşme, ana dil haklarının ihlal edildiğini aslında biliyoruz. Bunlar geçmişten beri süregelen şeyler ve hali hazırda da devam ediyor. Bunlar gün geçtikçe de artarak devam ediyor. Bu hakların haricinde, mahpusların genelinde eşitlik ilkesine aykırı uygulamalara tabi kaldığını da biliyoruz” dedi.
 
‘İşkence ve kötü muamele yasağı ihlal ediliyor’
 
Başta İmralı olmak üzere tüm yüksek güvenlikli cezaevlerinde siyasi tutsaklara yönelik uygulanan ihlallere değinen Gül Fehime Binici, “Aslında mahpuslara yönelik hak ihlallerinin bütün hapishanelerde aynı olduğunu, başta İmralı ve yüksek güvenlikli cezaevleri, kadın kapalı cezaevleri olmak üzere hak ihlallerinin de aynı olduğunu biliyoruz. Buradaki hak ihlalleri aslında yaşam hakkı, sağlık hakkı ile sınırlı değil. Bunlarla birlikte umut hakkı da kısıtlanıyor. Ana dil hakkı, haberleşme ve iletişim hakları, koğuşlarda aramalar yapılırken, baskın şeklinde aramaların yapılıyor olması ve sürekli yapılıyor olması söz konusu. Aramalar sırasında mahpusların özel alanlarına da dikkat edilmiyor. Bunların hepsi işkence ve kötü muamele yasağını ihlal ediyor. Hem de mahpuslara yönelik insanlık onuruyla bağdaşmayan uygulamalar olduğunu, keyfi uygulamalar olduğunu biliyoruz. Yine idarenin bu yükümlülükleri yerine getirirken, mahpusların özel alanlarına, insanlık onurlarına dikkat edilmesi gerekiyor” dedi. 
 
‘Hasta tutsakların birçoğu sevk istemiyor’
 
Hasta tutsakların sevk sırasında yaşadığı sorunlardan dolayı hastaneye gitmek istemediğini kaydeden Gül Fehime Binici, “Hasta mahpuslara ilişkin, hapishane koşullarında tedavilerinin yapılmadığı, rutinine uygun ilerlemediği, bu sebeple de hasta tutsakların durumlarının daha da kötüleştiği, daha da ağırlaştığı bilgisi var bizde. Zaten daha önceki cezaevlerine ilişkin raporlarımızda da, İnsan Hakları Derneği’nin (İHD), ÖHD’nin raporlarında da bunlar göz önüne seriliyor. Bu durumda değişen hiçbir şey yok. Mahpusların hastaneye sevk edilmeleri ya da sevk sırasında yaşadıkları problemler de aslında bunu kapsıyor. Bu sebeple hasta tutsakların birçoğu hastaneye gitmek için sevk istemiyor durumları ağırlaşmadıkça. Bu durumda da sağlık hakları ihlal edilmiş oluyor, yaşama hakları ihlal edilmiş oluyor. Bazen durumları çok ağırlaşarak hastaneye sevk edildiklerini biliyoruz. Örneğin, kalp krizi geçiriyorlar, ya da çok daha ağır şeyler yaşıyorlar; o şekilde sevk gerçekleşiyor. Bu duruma keyfi bir uygulama diyebileceğimiz bir durum. İdarenin tutumundan kaynaklı oluyor genelde. Hasta tutsakların sevkinde genellikle ‘personel yok, jandarma gelmedi’ gibi bahanelere sığınıyorlar. Hasta tutsakları sevk etmiyorlar. Tedavilerinin rutine uygun ilerlemesini bu şekilde engellemiş oluyorlar” dedi. 
 
 ‘Yaşam hakkı ihlal ediliyor’
 
Cezaevlerinde en fazla sağlık ve yaşam hakkının ihlal edildiğini kaydeden Gül Fehime Binici, hasta tutsakların sevk sırasında karşılaştıkları muameleye şu sözlerle dikkat çekti. “Hasta mahpusların daha çok sağlık hakları, yaşam hakları ihlal ediliyor. Sevk sırasında yaşananlar, kelepçeli muayene gibi uygulamalar, insanlık onuruyla bağdaşmıyor. Sevk sırasında bu mahpuslar, sevk öncesi ve sonrası ring araçlarıyla götürülüp getiriliyor. Saatlerce ring araçlarının içinde bekletiliyor. Hasta tutsakların çoğunun durumu, bu koşullardan kaynaklı, ayrıca hapishanelerdeki sağlık personellerinin yetersiz olması gibi durumlardan dolayı, daha da kötüye gidiyor. Yaşam hakkının ihlaline sebebiyet verecek kadar ileriye de gidebiliyorlar bazen.” 
 
‘Mahpuslara Kürtçe kitap ve dergiler verilmiyor’
 
Tutsakların maruz kaldığı ihlallerden birinin de Kürtçe kitap ve dergilerin cezaevine alınmaması ile iletişim ve haberleşme haklarının kısıtlanması ya da engellenmesi olduğunu belirten Gül Fehime Binici, şunları söyledi: “Bu kısıtlamalar, iletişim ve haberleşme haklarını ihlal ediyor. Kişiler her ne kadar mahpus olsa da bu haklar kısıtlanamaz haklar niteliğindedir. Genelde adli koğuşta bulunan kişilerin aileleriyle görüntülü görüşme imkanı sağlanıyor. Ancak siyasi mahpuslara bu hak sağlanmıyor. Hatta adli mahpusların bazılarında 30 dakika, bazı hapishanelerde ise 1 saate kadar çıkan görüntülü konuşma hakkı sağlanıyor. Ancak siyasi mahpuslara haftada bir kez ve 10 dakika normal telefonla görüşme hakkı olarak sınırlanıyor. Siyasi mahpuslara bu hakkın tanınmamış olması, mahpusların iletişim, haberleşme ve aile hayatına saygı duyma hakkıın da ihlal ediyor. Bu mahpuslara Kürtçe kitap ve dergi verilmiyor. Muhalif gazeteler, başta  Yeni Yaşam gazetesi olmak üzere hiçbir şekilde verilmiyor. Görüşmelerde, görüşme öncesi ve sonrası ağız içi arama, ayakkabı araması şeklinde uygulamalar da çoğu hapishanede uygulanıyor. Bunların hepsi aslında mahpusların Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasa’da düzenlenen iletişim ve haberleşme özgürlüğü haklarını ihlal ediyor.”
 
‘Disiplin cezalarının içeriği boş ve asılsız’
 
Tutsaklara yönelik keyfi disiplin cezalarına değinen Gül Fehime Binici, şöyle devam etti: “Keyfi uygulamalara en başta disiplin cezalarını verebiliriz. Çünkü disiplin cezalarının tamamı keyfi uygulamalardan ibaret. Biz disiplin cezalarının içeriğine baktığımız zaman, gerekçe olarak ortada hiçbir şey olmadığını görüyoruz. Disiplin cezaları verilirken, bazen komik olabilecek derecede gerekçelere sığındıklarını biliyoruz. Hatta bazı durumlarda halay çekmeleri, Kürtçe şarkı söylemeler, kadın mahpusların zılgıt çekmesi gibi durumların hepsi disiplin cezalarına konu olabiliyor. Biz disiplin cezalarının hepsinin aslında keyfi uygulamalardan ibaret olduğunu, içeriğinin boş ve asılsız olduğunu söyleyebiliriz. Yine keyfi uygulamalara örnek olarak, İdare ve Gözlem Kurulları’nın kararlarını da verebiliriz.  İdare ve Gözlem Kuruları, infazla ilgisi olmayan soruları dayatıyorlar. Örneğin, ‘Sen PKK’li misin?’, ‘Abdullah Öcalan hakkında ne düşünüyorsun?’ gibi.  İnfaz etkisi olmayan sorular aslında keyfi uygulamaların bir sonucudur. Bu şekilde İdare ve Gözlem Kurulları, halk dilindeki söylemle koşullu salıverilmesi, mahpusların infazını yakıyor ve bu kişilerin koşullu salıverilmesine engel oluyor bu gerekçelerle.” 
 
 ‘Kadın mahpuslara uygulanan ihlaller daha fazla’
 
Kadın cezaevlerinde uygulanan ihlallerin daha fazla olduğunu vurgulayan Gül Fehime Binici, şu şekilde konuştu: “Söz konusu ihlallerin tamamı kadın mahpuslara da uygulanıyor. Ancak kadın tutsaklara uygulanan hak ihlalleri bunlarla da sınırlı değil. Kadın olmalarından kaynaklı olarak uğradıkları cinsiyetçi tutumlar var. Cezaevi personelinin cinsiyetçi yaklaşımları, görüşmeye giderken dayatılan aramalar, bunların hepsinin kadın mahpuslara da uygulandığını söyleyebiliriz. Yine kadın mahpusların özel ihtiyaçlarının karşılanması ve hastane durumları söz konusu olduğunda da kendilerinin bekletildiğini, kendilerine bir türlü dönüş yapılmadığını, sevklerin sağlanamadığını, bu tarz durumları biliyoruz. Genellikle personel eksikliğinden kaynaklı olarak geri çevrildiklerini biliyoruz. Kadın mahpuslara uygulanan ihlaller maalesef daha fazla.”