Çocuk yaşta başlayan bir ezginin hikayesi

  • 09:02 15 Nisan 2025
  • Yaşam
Neslihan Kardaş 
 
WAN - “Ben bir dengbêj değil, dertbêjim,” diyen  Dengbej Meryem, bu kimliği çocuk yaşta hissettiğini söylüyor ve ekliyor: “Ruhum daha o zamanlardan bu yolun sesini duyuyordu.”
 
Dengbêjlik kültürü, Kürt halkı için geçmişten günümüze büyük bir öneme sahiptir. Bu kadim sözlü edebiyat geleneği, sadece bir müzik biçimi değil, aynı zamanda tarih, hafıza ve kimliğin kuşaktan kuşağa aktarım aracıdır. Kürt kadın dengbêjliğinin öncüleri arasında Ayşe Şan, Meryem Xan ve Susika Simo gibi güçlü kadınların açtığı yolda yürüyen kadın dengbêjler, feodal düzenin tüm baskılarına rağmen sanatlarıyla yürekleri titreten sözler söylemeye devam ediyor. Onlar, tarih boyunca görünmeyeni görünür kılan, bastırılan sesi yankılandıran hafızalardır. Dengbêj divanlarında yer bulamasalar da, kadınlar kendi aralarında, kimi zaman gizlice, kimi zaman gözyaşlarıyla yoğrulmuş ezgilerle acılarını ve özlemlerini dile getirmiştir.
 
Bu zincirin önemli halkalarından biri de Şırnak’ın Beytüşşebap ilçesine bağlı bir köyde dünyaya gelen Meryem Tuncer. Çocuk yaşta dengbêjî ile tanışan Meryem Tuncer, radyodan dinlediği stranlarla büyümüş, kalbinde bu geleneğin izini taşıdı. Daha 14 yaşındayken bir akrabasıyla evlendirilmesine rağmen, içindeki sesi susturmamış ve dengbêjliğe olan tutkusunu yıllar boyunca yaşattırdı.
 
Dengbejlik hayata kalma mücadelesi 
 
Dengbej Meryem, tıpkı birçok Kürt gibi, köyünün yakılması ve koruculuk dayatmaları yüzünden toprağını terk etmek zorunda kalır. Bu zorunlu göç sürecinde uzun bir süre ailesinden haber alamaz. Ruhunun derinliklerinde dengbêjliğin izlerini taşıyan Meryem, kimsenin olmadığı zamanlarda ya da yalnızca kadınların bulunduğu ortamlarda sessizce ağıtlarını dillendirir. Söylediği her ezgi, yaşadığı acıların, özlemlerin ve kayıpların yankısıdır. Henüz 30 yaşında, beş çocuk annesiyken eşini kaybeder. Bu kayıpla birlikte hayatı daha da zorlaşır. Şarkılarında köyüne, yaylalarına duyduğu özlemi; PKK’ye katılan ve hala cenazesine ulaşamadıkları kız kardeşi Sultan’a olan hasreti; eşinin ardından duyduğu derin acıyı dile getirir. Belki de sesiyle dile getirdiği her ağıt, içindeki yaraları sarma çabasıdır. Belki de dengbêjlik, onun hayatta kalma biçimidir.
 
Dengbejliği hayatının bir parçası olarak gören Meryem Tuncer’in yaşam hikayesini dinlliyoruz. 
 
‘Ruhumda dengbêji vardı’
 
Daha küçük yaşlarda Erîvan Radyosunu dinlediğini anlatan Dengbêj Meryem, dinlediği şarkı bitmeden hiçbir şey yapmadığını ifade etti. “Ruhumda dengbêjlik vardı” diyen Dengbêj Meryem, “Kış aylarında köyde bulunan dengbêjîn evine gider onun seslendirdiklerini dinlerdim. O zamanlar düğünlerde şarkıları kendimiz söylerdik. Düğünlerde, yaylalarda, bêrîye giderken, dereleri geçerken her zaman şarkı söylerdim. Yaşadığımız olaylar için şarkılar söylerdim çünkü biliyordum benim ruhumda dengbêjlik vardı. Fakat o dönemlerde gidip toplumun içinde, erkeklerin yanında şarkı söyleyemezdim. Sadece benim için değil bütün kadınlar için de öyleydi. Belki binlerce Kürt kadını yaşamını yitirdi ve seslerini kimse duymadan dengbêji sanatları da onlarla birlikte toprağa gömüldü” dedi.
 
‘Çocukluğum, oyunlarım, sevinçlerim içimde kaldı’
 
Henüz 6 yaşındayken babasını kaybeden, 14 yaşında evlendirilen,  30 yaşında ise eşini kaybeden Dengbêj Meryem, babası olmadığı için akrabalarının kendisini küçük yaşta başka bir akrabaları ile evlendirdiğini anlattı. Dengbêj Meryem, o zamanları şöyle anlatıyor: “Babam yoktu, akrabalarım beni başka bir akrabamızın oğlu ile evlendirdiler. Bu sebepten ‘ben dengbêj değil, dert bêjim’ diyorum. Eşimin ailesi bana iyi davranıyordu ama çocukluğum, çocukluk oyunlarım, çocukluk sevinçlerim, okula gidememem yani her şey içimde kaldı. Evlendikten sonra başka bir köyde yaşamaya başladım. Babam yoktu. Annemi kardeşlerimi çok merak ediyor, özlüyordum. Bu sebepten psikolojik bir rahatsızlık yaşadım. Bir sene öyle hasta kaldım.”
 
Köylerinden çıkış 
 
Hastalığı atlattıktan kısa bir süre sonra ise koruculuk dayatmalarına maruz kalan Dengbêj Meryem ve ailesi, bunu kabul etmedikleri için köylerinden çıkmaya mecbur bırakılır. Köyden metropole taşındıkları zamanlara değinen Dengbêj Meryem, “Mersine gittik. Bizim yerimiz yurdumuz değildi. Türkçe bilmiyorduk. Bunun yanında şimdiki gibi iletişim araçları yoktu annemlerden haber alamıyordum, nereye gittiklerini bilmiyordum. Birbirimiz kaybettik. Gece gündüz ağlıyordum aileme ne oldu diye. Orada kuru inşaat olan bir eve yerleştik. İlk çocuğumu orada dünyaya getirdim. Normalde anne olan kadınlar sevinirlerdi ama ben ağlıyordum. Kendi yerim, yurdum değildi. Yabancı bir yerdeydim, hiçbir şey bilmiyordum. Böylesi yabancı bir yerde çocuğumu nasıl büyüteceğim diye ağlıyordum. Annem, babam, dilim, kimsem yoktu. Eşim çalışmak için evden çıktı bir hafta boyunca gelmedi. O öldü diye düşünmeye başladık. Haber alamıyorduk. Sonra bir gün çıkıp geldi. Meğerse bir işe girmiş ve bize bir buzdolabı ile bir televizyon almıştı” sözleriyle anlattı.
 
 ‘Eşimle birlikte köylerde çalıştım’
 
Mersin’de 5 yıl kaldıktan sonra ailesi ile birlikte Wan’a taşınan Dengbêj Meryem, “Eşim köylerde çobanlık falan yapıyordu. Ben de Wan’da kalıyordum. Bir gün eşime gittiği köye beni de götürmesini söyledim. Ben de eşimle 7 yıl boyunca köylerde çalıştım. Çalıştığımız evin her işini yaptım. Ama orada çok mutluydum çünkü ben okul okuyamamıştım ama çocuklarım orada okula gidiyorlardı. Ben çocuklarımı okuldan gelirken gördüğümde bütün yorgunluğumu unutuyordum. Orada 7 yıl çalıştıktan sonra ekonomik olarak rahatladık. Wan’da bir arsa alıp ev yaptık. Sonra yatırım yapabilmek için bir yıl daha başka bir köyde çalışmak istedik ama eşim orada vefat etti. Eşimin vefatından sonra tekrar kimsesiz kaldım” şeklinde konuştu.
 
 Yaylalarda topladığı otlarla çocuklarını büyüttü
 
Eşimin vefatından sonra 5 çocuğuyla evine geri dönen Dengbêj Meryem, “Okuma yazmam yoktu, köy işlerinden başka bir iş yapmamıştım, bilmiyordum. Ama bir kadının istedikten sonra her şeyin üstesinden gelebileceğine inanıyordum. Bahar olunca araba tutup yaylalara çıktım. Yemeklerde, peynirde kullanılan, yenebilen ne ot varsa hepsini topladım. Bu topladığım otları ise sattım. Baharda yenecek otları baharda sattım bir kısmını da kuruttum kışın sattım. Çocuklarım hiçbir zaman mağdur olmadılar. Ne iş olsa yaptım ve çocuklarımın hepsini büyüttüm” sözleriyle konuştu.
 
‘Kardeşimin cenazesine ne olduğunu bile bilmiyoruz’
 
Kendisini dengbêj olarak değil de ‘dertbêj’ olarak tanımlamasının bir diğer nedeninin ise devletin annesine yaşattıkları olduğunu dile getiren Degbêj Meryem, “Annem eşimin taziyesine gelirken tutuklandı. Bu ikinci tutuklanmasıydı. İlkin işkenceler yaptılar anneme. Vücudunda sigaralar söndürdüler, poşet eritip üzerine damlattılar, çöpe attılar. Anneme ‘kızın Sultan’ı sen PKK’ye gönderdin’ dediler. Annem de cevap veremiyordu çünkü onların dilini, Türkçeyi bilmiyordu. Bu sebepten anneme her türlü işkenceyi yaptılar. Annem ikinci defa tutuklanınca benim için her şey daha zor oldu. Çocuklarım küçüktü, annem başka bir şehirdeydi ve ben görüşe gidiyordum. Bütün bu yaşananlardan sonra biz kardeşim Sultan’la ilgili hiçbir şey öğrenemedik. Devlet anneme ‘Sultan’ı Dersim’de öldürdük’ dedi. Biz cenazesini bile alamadık ve şu anda cenazesine ne olduğunu bile bilmiyoruz. Keşke biz de onun cenazesini alabilseydik ve mezarının nerede olduğunu bilip, en azından bir dua okusaydık onun için” ifadelerini kaydetti.
 
‘Önümde kalın bir zincir vardı’
 
Çocuklarını okula gönderdikten sonra evinin perdelerini çekerek, dengbêjî söyleyen Debgbêj Meryem,  dertlerini, acılarını  dengbêjî ile dindirmeye çalıştığını söyledi. Dışarıda, yaylaya giderken çalışırken dengbêjî söylediğini bu sebepten etrafındaki bütün kadın kadınların bunu bildiğini ifade eden Dengbêj Maryem, “Erkeklerin olduğu bir yerde hiç çıkıp şarkı söylemedim çünkü toplumun yapısı böyleydi. Bir kadın çıkıp da herkesin içinde şarkı söyleyemezdi. 2011 yılında Ahmedê Xanî Parkı’nda barış çadırı kurulmuştu ve ben de oraya girmiştim. Oradaki anneler benden şarkı söylememi istediler ama dışarıda birçok erkek vardı ve ben söyleyemiyordum. Önümde kalın bir zincir vardı ve o zincir kırılmadan nasıl dengbêjî söyleyebilirdim? O zaman Amed’den kadın arkadaşlar gelmişlerdi ve onlar şarkı söylediler. Aralarında Dengbêj Gazîn de vardı. Benim şarkı söylememi istediler ama ben çekiniyordum. Fakat yüreğim öyle dolu ki… Eşim genç yaşta vefat etmiş, kız kardeşim hayatını kaybetmiş, annem ve kardeşim cezaevinde… Yani resmen dünyam başıma yıkılmış. Ben annem üzerine bir şarkı söyledim ve orada bulunan herkes beni ayakta alkışladı. Eve döndükten sonra acaba kim bana karşı çıkacak diye bekledim ama yanlış bir şey yapmadığımı biliyordum” sözlerine yer verdi.
 
‘Yaşananlar Dengbêjî ile bugünlere taşındı’
 
Dengbêj Meryem, sanatını dengbêj kadınlar için açılan “Komela Jinên Dengbêj” adlı kurumda devam ettirmek istediğini ailesine anlattıktan sonra kurumda sadece kadınların olması üzerine burada yer almaya başlar.  Dengbêj Meryem, “Dengbêj Gazin öncülüğünde sadece kadınları olduğu bir kurum olduğunu duyunca bir şey demediler. Birçok kadın arkadaşla bu kuruma dahil olduk. Bir süre sonra ise artık erkek dengbêjlerle birlikte şarkılarımızı seslendirmeye başladık. Birçok zorlukla karşı karşıya kaldık ama zulmün zincirlerini de kırmak gerekiyordu. Bize yapılan haksızlığın karşısında sustuğumuzda aslında kendimizi kıymetsizleştiriyoruz. Buradan herkese sesleniyorum ruhunda dengbêjik ola hiç kimsenin önünün kesilmemesi gerekiyor. Dengbêji, bizim tarihimiz, kimliğimiz, varlığımızdır. Yaşananlar bugünlere kadar kalemlerle yazılamadı. Dengbêji ile bu güne taşındı” dedi.
 
‘Kurumumuz kapatıldı ama sesimiz bizimleydi’
 
Bir yeğeninin ruhunda dengbêjî olduğunu fark ettiğini belirten Dengbêj Meryem, “Bildiklerimi ona da aktardım. Şimdi çok başarılı oldu. Düğünlerde şarkılarını seslendiriyor. Ben de öyle olmak istedim ama benim önümde kırılmamış zincirler vardı. Ama ben yapabildiğim kadar kırdım o zincirleri ve dengbêj evinde devam ettim. Sonrasında orası kapatıldı fakat orada bir şey yoktu sadece eşyalar vardı. Kurumumuzu kapatarak kültürümüzü durdurmak istediler. Ama bizim sesimiz bizimleydi” şeklinde kaydetti.
 
‘Dengbêjlik, annelik, babalık, siyaset yaptım’
 
“Ben bu dünyada birçok şey yaptım” diyen Dengbêj Meryem, “Kadınların da erkeklerin de yaptığı tüm işleri yaptım ben. Dengbêjlik, annelik, babalık, siyaset… Yapmak isteyip de yapamadığım saz çalmak ve araba kullanmak oldu. Onları da öğrenmeden ölmeyeceğim” diye konuştu.
 
‘Ben adaletin olduğunu nasıl söyleyebilirim?’
 
Yaşadığı onca acıdan, zorluktan, zulümden sonra adalete inancının olmadığını söyleyen Dengbêj Meryem, “Bu yaşananlar adalet midir? Ben adaletin olduğunu nasıl söyleyebilirim? Ben yaşadığım sürece biz Kürtlerin yaşadığı acıları unutamayacağım. Cizîr bodrumlarında öldürülen gençleri… Dünyanın hiçbir yerinde hiç kimse Kürt halkı kadar acı çekmedi. Ben ölene kadar unutmayacağım bazı acıları” sözleriyle konuşmasını sonlandırdı.