Abdullah Öcalan'ın avukatları: Komplocu bir zihnin kirli mirası ile yargılanıyoruz

  • 15:41 14 Eylül 2021
  • Hukuk
 
İSTANBUL - PKK Lideri Abdullah Öcalan'ı müdafiliğini üstlenen avukatların yargılandığı davada, dosyanın çözüm sürecine ve Kürt meselesinin diyalogla çözümüne dâhil olan herkesi tasfiye etmek amacıyla hazırlandığını ve amaçlardan birinin MİT mensupları hakkında bilgi elde etmek olduğu belirtildi. 
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın müdafiliğini üstlenen Asrın Hukuk Bürosu avukatları Rezan Sarıca, Ali Maden,  Suat Eren, Cengiz Yürekli, İnan Akmeşe, Mahmut Taşçı ve Mehmet Selim Okçuoğlu hakkında 2012 yılında başlatılan soruşturma kapsamında, “örgüt üyeliği" iddiasıyla açılan davanın ilk duruşması İstanbul 33'üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. 
 
Duruşma kimlik tespiti ile başlarken davada yargılanan avukatlar Rezan Sarıca, Ali Maden,  Baran Doğan, Suat Eren, Cengiz Yürekli, İnan Akmeşe, Mahmut Taşçı ve Mehmet Selim Okçuoğlu ve vekilleri mahkeme salonunda hazır bulundu. PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın avukatlarının yanı sıra Özgürlük İçin Hukukçular (ÖHD) Eş Genel Başkanı İlknur Alcan da duruşmayı izledi.
 
Adalet Bakanlığı’ndan izin alınması talebi reddedildi
 
Davada ilk sözü alan avukat Ercan Kanar, davanın avukatlık yasasının 58. Maddesine aykırı bir şekilde açıldığını ve Adalet Bakanlığı'nın iznin alınmadığını kaydetti. Ercan, devam eden davanın yasaya aykırı bir şekilde sürdürüldüğünü dile getirerek bakanlıktan izin alınmasını talep etti. Mahkeme heyeti söz konusu talebi oy birliği ile reddetti.
 
Yargılama mükerrer
 
Ali Maden de iddianamede yer alan suçlamaları kabul etmediğini belirterek, “İddianamede yer alan Öcalan ile görüşme hakkında İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde daha önce yargılandım ve beraat etmiştim. Yargılamanın mükerrer olduğunu düşünüyorum. Bu kadar basit bir konunun tekrar tekrar ele alınmasını doğru bulmuyoruz. Suç teşkil eden bir eylem olmadığı açıkça görülüyor” dedi.
 
‘Sözde avukat kavramı meslek etiği açısından çelişkili’
 
Daha sonra savunma yapan Cengiz Yürekli de dosyanın kapsamlı bir dosya olmadığını kaydetti. İddianamede yargılanan avukatlara yönelik “sözde” tabirinin kullanmasına tepki gösteren Cengiz, “Bir avukat olarak sayın savcı ne hikmetse dosyada yargılanan avukatlar hakkında sözde avukat kavramını kullanıyor. Onlarla entegre eden medya da kullanılıyor; doğru ve anlaşılır bir durum değil.  Bağımsız bir güç olarak durması gereken yargı mensubunun bu kavramı kullanması meslek etiği açıdan da çelişkilidir. Bunun doğrudan polis fezlekesinden alındığını düşünüyorum” ifadelerini kullandı.
 
Kumpas dosyası
 
Dosyayı “kumpas” sözleriyle değerlendiren Cengiz, emniyet ifadesinde susma hakkını kullanmasının iddianamede örgütsel tavır olarak lanse edilmesine dair şöyle konuştu: “Mağdur olduğum bir dosyada yargı mensubu olmayan kolluğa ifade vermeyi hukuka aykırı buldum ancak iddianamede bu örgütsel bir tavır olarak lanse edildi. Haklarımızı korumakla yükümlü olan savcılık lekelenme ve masumiyet hakkımızı koruyamamıştır” diye konuştu.
 
‘Komplocu bir zihnin kirli mirası ile yargılanıyoruz’
 
“Komplocu bir zihnin kirli mirası ile burada yargılanıyoruz” diyen Cengiz, İmralı’da yapılan görüşmelerin ‘itham’ için yeterli olduğunu kaydetti. Abdullah Öcalan’ın müdafiliğini yaptığını ancak bugüne kadar İmralı’ya hiç gidemediğini söyleyen Cengiz, sözlerini şöyle sürdürdü: “Vekaletli avukatlığını yaptım,  onlarca yüzlerce başvuru yapmışımdır ama hiçbir şekilde görüşemedim. Görüşsem de avukat müvekkil kapsamında olacaktır. Burada esas olan niye görüşemediğimdir. Bu net bir hak gaspıdır. Bundan öte bir mahpus avukatları ile 9 yıl görüşme gerçekleştiremiyor. Peki, sayın savcı bunu bilmiyor mu? Dosyanın üzerinde kurgulandığı boş görülmesin kurguyu güçlendirme adına birkaç şey konmuştur.”
 
‘Öcalan’dan 25 Mart’tan bu yana haber alınamıyor’
 
İddianamede, “İmralı Türkiye’nin Guontanamosudur” söyleminin suç olarak gösterildiğini vurgulayan Cengiz, sözlerine şöyle devam etti: “Bu ne bir siyasal propagandadır ne de öylesi bir söylemdir. Gerek kuruluş aşamaları, gerek yaslandıkları doktrin, uygulanan idari rejim olarak bir benzerlik söz konusudur. Bizim İmralı’da 3 tane daha müvekkilimiz var. Mart 2015 yılında İmralı’ya sevk edildiler. Daha önce bulundukları cezaevlerinde bütün haklarından yararlanabiliyorlardı 6 buçuk yılda tek bir avukat görüşmesi gerçekleştiremediler. Öcalan'dan 25 Mart’tan bu yana haber alınamıyor. Yaşam koşulları nedir bilmiyoruz.”
 
Tecridin barışın önündeki engel olduğuna dair demeçlerin de iddianamede yer aldığını aktaran Cengiz, “AYM’nin 2013 başvuru tarihli 2014 tarihli bir kararı söz konusudur. Öcalan’ın Kürt sorunu temelinde barışa demokrasiye dair bir yargı merci olarak objektif verileri vardır. Kürt sorunun ülkenin cumhuriyetin gerek uluslararası gerek ekonomik gerek demokrasi kriterini belirlediğini düşünüyorum. Bunun içinde Öcalan’ın temel veri olduğunu ve tecrit uygulanmaması gerektiğini düşünüyorum” şeklinde konuştu.
 
Dosyada yer alan tape kayıtlarına da değinen Cengiz, kayıtlarının hukuksuz bir şekilde toplandığını ve görüşmelerin avukat müvekkil görüşmesi çerçevesinde gerçekleştiğini ve suç teşkil etmediğini dile getirdi.
 
'Amaç MİT mensuplarına yönelik delil toplamak' 
 
Dosyanın çözüm sürecine ve Kürt meselesinin diyalogla çözümüne dâhil olan herkesi tasfiye etmek ve "bir daha kimsenin böyle bir şey kalkışmasına" cesaret edememesi adına hazırlandığına dikkat çeken müdafi avukat Özgür Erol ise soruşturmanın aslında Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) mensuplarına delil toplamaya yönelik hazırlandığına işaret etti.
 
'Kirli bir yapının hazırladığı bu iddianameden sağlıklı bir şey çıkmaz' 
 
Özellikle dosyada 2006 ve 2007 yılında İmralı'da gerçekleştirilen görüşmelerinin yer aldığına dikkat çeken Özgür, şöyle devam etti:" Ana mesele o dönem bu görüşme trafiğini başlatan yapı ve Emre Taner hakkında bilgi toplamaktır. 'Önderlik Komitesi' 5 avukata mı teslim edilmiş böyle bir iddia olabilir mi? Önderlik Komitesi işin makyajıydı. 2011 Kasımı’nda avukatları gözaltında tutarken sık sık mülakata çağırıyorlardı. Avukatlara 'mektupları gördünüz mü' sorularını yöneltmişler. Halbuki mektuplar belli oranda basına yansıyordu. ‘Biz burada 30 -40 avukat alırız’ bir tufan kıyamet kopar. Bunlarda  ‘bizi kendiniz çağırdığınız götürdünüz’ diye çıkarlar her şeyi deşifre ederler. Planlanan buydu. Ancak bu olmadı. Bu davada onun bir devamı. Bu kadar aleni bir şekilde yöntemi usulü, bir araya getirme biçimi itibarıyla bu kadar kirli bir yapının hazırladığı dosyadan sağlıklı bir şey çıkmaz. Bu sebeplerle yargılanan avukatlar hakkında beraat kararı verilmesini talep ediyorum” diye konuştu.
 
'İddianameyi hazırlayanlar hapiste mantıkları salonda' 
 
Mehmet Selim Okçuoğlu iddianameyi hazırlayanların hapiste olduğunu ancak soruşturmaya egemen olan mantıklarının salonda hayat bulduğunu belirterek, "Avukatlık yargılanıyor. Buradan çıkacak karar ne olursa olsun daha sonra hukuki denetime tabi tutulacak" dedi. 
 
Rezan Sarıca 2014'ün başında dönemin cemaat kadrolarının hükümete operasyon çekeceği ve bunların yargı eliyle yapılacağının basına düştüğünü hatırlatarak, "Bu hukuk dışı planların boyutları gazetelerde yayınlanmıştı. Bizim de ismimiz Star Gazetesinde geçmişti. Bu dosyalarda mağdur olan kişilerin şikayetçi olmasını istiyoruz diye bir açıklama vardı. Biz o dönem şikayetçi olmuştuk" dedi. 
 
Bugüne kadar 2 bine yakın görüş başvurusu reddedildi 
 
İmralı Adası’nın 1999 yılında PKK Lideri Abdullah Öcalan'a özgü olarak dizayn edildiğini ve Abdullah Öcalan'ın 10 yıl boyunca tek başına hücrede tutulduğunu anımsatan Rezan, "2009 yılında adaya 4 mahpus götürüldü ama aynı koşullar onlara da uygulandı. Adalet Bakanlığı’na bağlı bir hapishanede 8 yıl boyunca tek bir avukat görüşü gerçekleşmedi. Bugüne kadar 2 bine yakın başvurumuz reddedildi. 2014'ten bu yana sadece 6 aile görüşü yapılabildi. 22 yıl boyunca 2 telefon görüşmesi gerçekleştirildi, son telefon görüşmesi de kesintiye uğradı. Bu koşullar olağanüstü bir rejim olduğunu gösteriyor" şeklinde konuştu.
 
İddianamede suçlama konusu olarak yer alan hususların CPT'nin yayınladığı raporlarda dile getirildiğini söyleyen Rezan, AİHM'in daha önce sürdürülen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının insanlık dışı olduğu yönünde kararını anımsattı. Bir avukatın adliyede ya da kamu kurumu karşısında hangi yetkilere sahip olduğunun uluslararası mevzuatta yazdığını hatırlatan Rezan, "Bursa Cumhuriyet Savcısı ve İnfaz Hakimliği’nin de sorumluluğu görevi varken bu infaz rejiminin sürmesi yönünde karar veriyorlar. Mahkemeden dosya evrakı alamayan, incelemeyen avukatlarız. Sayın Öcalan'ın avukatlığını yapmamamız için  bütün mevzuat çiğneniyor. Sayın Öcalan’a yaklaşım tüm hukuku belirliyor" ifadelerini kullandı. 
 
Beyanların ardından ara kararını açıklayan mahkeme heyeti bir sonraki duruşma  gizli tanıkların dinlenilmesine ve MİT dosyasının tutanaklarının istenmesini talep ederek duruşmayı 16 Aralık tarihine erteledi. 
 
Davaya dair 
 
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2012 yılında dönemim Gülen cemaati üyesi savcılar tarafından yürütülen soruşturma kapsamında, PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın avukatları Rezan Sarıca, Ali Maden, Baran Doğan, Cengiz Yürekli, İnan Akmeşe, Mahmut Taşçı ve Mehmet Selim Okçuoğlu hakkında "örgüt üyeliği" iddiasıyla dava açıldı. Avukatların ifadesi alındıktan sonra hazırlanan iddianame İstanbul 33'üncü Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi.
 
"Örgüt üyeliği" iddiasıyla haklarında dava açılan avukatların PKK Lideri Abdullah Öcalan ile İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi'nde gerçekleştirdikleri görüşme ve tutsakların aileleriyle yaptıkları telefon görüşmeleri de iddianamede suçlama konusu yapıldı. İddianamede ayrıca avukatların basına verdikleri demeçler ve yapmış oldukları açıklamalarda suç unsuru olarak gösteriliyor.