![](/staticfiles/news/171937/2021/09/14/823x463cc-140921-dyb-av-asli-soyadi-degisikligi-manset.jpg)
Avukat Aslı Pasinli: Kimliğimizi medeni hal değişikliğine feda etmemeliyiz
- 09:05 14 Eylül 2021
- Hukuk
Şehriban Aslan
DİYARBAKIR - Medeni Kanunda evlenen kadınların eşlerinin soyadını almasına ilişkin her geçen gün kadınların itirazı büyüyor. İtiraz eden kadınlardan biri olan Avukat Aslı Pasinli, “Kimliğimizin yarısını medeni hal değişikliğine feda etmemek gerektiğini düşünüyorum” dedi.
Medeni Kanunda, eşitlik ilkesi ile bağdaşmayan düzenlemelerin değiştirilmesi gerekçesiyle Ocak 2002 tarihinde değişiklik yapıldı; buna rağmen kadın ve erkek eşitliğine aykırı 187’nci madde emredici bir hüküm olarak yeni Medeni Kanunda da varlığını korumaya devam etti. Madde, eşlere seçim hakkı tanımayan bir şekilde, “Kadın, evlenmekle kocasının soyadını alır” şekilde yazıldı. Söz konusu maddeye göre, kadının bu konuda tek bir seçim hakkı var, o da eşinin soyadının önünde önceki soyadını kullanabilmesi.
Bu durumdan şikâyetçi olan kadınların bazıları mahkeme yoluna başvurarak olumlu sonuçlar alıyor. Evlendikten sonra sadece kendi soyadını kullanmak isteyen kadınlardan biri de Diyarbakır Barosu avukatlarından Aslı Pasinli oldu.
‘Evlendikten bir ay sonra dava açtım’
Yakın bir tarihte evlendiğini söyleyen Aslı, Diyarbakır Barosu’na bağlı bir avukat olduğunu belirtti. Aslı, yaptığı evlilikle birlikte Medeni Kanun’da, “Kadın evlenmekle birlikte eşinin soy ismini alır. Ya da eşinin soy ismi önüne kendi bekârlık soyadını kullanabilir” hükmü olduğunu kaydetti. Aslı, “Ben de buna binaen eşin soy ismini kendi soy ismimden sonra kullanmaya başladım. Evlendikten bir ay sonra Diyarbakır mahkemelerinde böyle bir dava açtım. Dava henüz karar aşamasına gelmedi. Kendi soyadını kullanmanın kanunda bir karşılığı olmadığından dava açmanız gerekiyor. Kanun bize, ‘Kendi soyadınızla beraber eşin soyadını kullanabilirsiniz’ sınırını çiziyor” dedi.
‘İnşa edilen kimlik alaşağı edilmiş olur’
Çalışma hayatında herkes için kariyerin önem arz ettiğini belirten Aslı, avukatlıkta ise ad ve soyadın bir marka niteliğinde olduğunu ifade etti. Aslı, “Mesela bugün Aslı Pasinli dediğiniz zaman müvekkillerimiz ve diğer mecralar bu şekilde bizi tanıyor. Fakat bir evlilik gerçekleştiğinde soyadı değişerek ortaya yeni bir kimlik çıkıyor. Sadece avukatlıkta değil tabi birçok meslek dalında öyledir. Ad soyadı kişi için bir markadır. Aslında o zamana kadar inşa ettiğiniz kimlik evlendikten sonra birden alaşağı ediliyor. Bizim itirazımız da tam olarak bunadır. Ayrıca bu boşanma için de geçerlidir. Boşandıktan sonra eski soyadına dönüş kişinin kariyerinin sıfırlanması demektir. Bu durum da kadınları her anlamda etkileyen ve dezavantajlı bir duruma getiren bir konudur” sözlerine yer verdi.
Aslı, alınan kararlarda en etkili hususlardan birinin de kadın erkek eşitliğinin aleyhine bir durum oluşturması ve ayrımcılık yasağına denk düşmesi olduğuna dikkat çekti. Bundan kaynaklı kadınların toplumda bir kimlik inşa etmesinin başat konulardan biri olduğuna değinen Aslı, bunun politik bir mesele olduğunu, bu davaların da mücadelenin bir parçası olduğunun farkında olunması gerektiğini söyledi.
‘Hayatın her alanında eşitlik sağlanmalı’
Açacağı davaya ilişkin sanal medyada paylaşım yaptığını ve bu paylaşımın çok fazla reaksiyon aldığını ifade eden Aslı, bu kadar yayılmasını beklemediğini söyledi. Paylaşımının amacının bir farkındalık oluşturmak olduğunu kaydeden Aslı, “Diyarbakır’da böyle bir dava açılsın, bu bilinsin ve kafa yorulsun istemiştim ve bu hiç beklemediğim kadar yayıldı. Bana özel olarak yazıp bu konudan çok fazla muzdarip olduklarını, hangi yolları tüketerek bu işi yapabilecekleri konusu soruldu. Bana ayrıca iyi ki böyle bir dava açmış olduğumu söyleyip destek verenler de oldu. Tabi, ‘bu davaya ne gerek vardı’ diyenler de oldu. Ben eşitlik mücadelesinin bir bütün olduğunu ve bunda yol alırken hayatın önemli önemsiz her yerinde eşitliğin inşa edilmesi gerektiğine inananlardanım. Açtığım bu davanın kadınlara ilham olmasını temenni ediyorum” şeklinde konuştu.
‘Eşitlik mücadelesinin bir parçası olarak görüyorum’
“Uzun yıllardır kadına yönelik şiddetle mücadele alanında çalışan bir aktivistim” diyen Aslı, bu aktivistliği yaparken birçok kadın katliamı dosyası ve şiddet davalarının takibini yaptığını ifade etti. Aslı, “Burada en son geldiğin nokta kendi yaşamının politik olması gerektiği, politik farkındalıklarla inşa edilmesi gerektiği bir yerdi. Evlilik de bunlardan bir tanesi aslında; evlenme ile birlikte erkeğe ve topluma şöyle bir mesaj veriliyor, ‘sen benden daha önemlisin, benim soyadımın ne önemi var ki? Senin soyadını kullanayım’ diyerek yola başlamak, kadınları bir sıfır geriye itmek demektir. Bu, toplum içinde de, ‘bakın bu aileye ve bu soyadına aitim’ demek oluyor. Kendi kimlik inşamıza, soyadımıza sahip çıkmak aslında kendi öz benliğimize sahip çıkmamıza denk düşüyor. Buna saldırı kanunlar aracılığıyla olup, eril yargının kanunlarla kadın erkek eşitliğinde erkeği öncelemesiyle başlıyor. Bunları iyi okumak ve iyi anlamlandırmak gerekir. Bu davayı da eşitlik mücadelesinin bir parçası olarak görüyorum. Umarım bu durum bizim dava açmamızı sağlamayacak günlere evirilmesine vesile olur” dedi.
‘Özel hayata müdahale olarak görülmüştür’
Soyadına ilişkin açılan davalara değinen Aslı son olarak şöyle konuştu: “Tekeli Türkiye kararı dediğimiz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin verdiği bir karar var. Evlenmeyle birlikte kadınların soyadı zorunluluğunu özel hayata müdahale olarak kabul etmiştir ve ayrımcılık yasağının ihlali olduğunu tespit etmiştir. Aynı zamanda Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kadın erkek eşitliğine aykırı ve kadınların özel hayatına müdahale şeklinde değerlendirilen kararları var. Tabi yine Yargıtay içtihatlarına geçmiş kararlar da vardır. Bu kararların hepsi önümüze emsal olarak çıkmaktadır. Ayrıca nasıl ki adımız kimliğimizin bir parçasıysa soyadımız da aslında kimliğimizin diğer yarısıdır. Bunun farkında olmak ve kimliğimizin yarısını medeni hal değişikliğine feda etmemek gerektiğini düşünüyorum. O yüzden medeni halimizdeki bu değişiklik bizim hayatımızda kocaman bir değişiklik silsilesine yol açmamalıdır. Ve biz evlilik ya da boşanmayla değişen hayatlar değil, hep kendimiz olarak yola devam etmeliyiz.”
Soyadı davalarında emsal oldu: Ayten Ünal Tekeli davası
Avukat Ayten Ünal Tekeli, 1995 yılında asliye mahkemesine dava açtı. O dönemde yürürlükte olan Medeni Kanun, kadınların eşlerinin soyadını taşımasını zorunlu kıldığı için dava reddedilmişti. 1997’de yasada yapılan değişiklikle eşin soyadıyla birlikte kendi soyadını da kullanma hakkı getirilmişti. Ancak Ayten, bu kararın talebini karşılamadığını söyleyerek, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurmuştu. AİHM, 2004 yılında Ayten’in lehine karar vermişti. O yıl Anayasa’nın 90. Maddesi’ne “uluslararası sözleşmelerin yasa hükmünde olduğu” ifadesinin eklenmesi, kadınların kazanımlarını destekleyen bir gelişmeydi.
AİHM’in, Türkiye tarihinde ilk olan Ayten’in davasında BM Kadınlara Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi’ne (CEDAW) dayandırarak verdiği karar, daha sonra benzer davalara da emsal teşkil etti.