Ayla Akat Ata: Karşımızda hakim değil resmi ideoloji var

  • 12:43 20 Mayıs 2021
  • Hukuk
ANKARA - Kobanê Siyasi Soykırım Davası’nda reddi hakim taleplerini açıklayan Ayla Akat Ata, yargının bağımlı olduğuna dikkat çekerek, şöyle dedi: "Bugün karşımızda resmi bir ideoloji vardır. Kadınlar yargılanmaya başlandılar. Önceki yargılanmadan farkımız budur. Burada bulunan hakimlerin her bir üyesini ayrı ayrı reddediyorum. Bu bizim karanlığı aydınlığa çevireceğimiz dosyadır.”
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) önceki dönem Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın da aralarında bulunduğu 28’i tutuklu 108 ismin yargılandığı Kobanê Siyasi Soykırım Davası’nın 2'nci duruşması ikinci gününde devam ediyor. Ankara 22'nci Ağır Ceza Mahkemesi’nin baktığı davanın duruşması Sincan Cezaevi Kampüsü’nde başladı. 
 
HDP önceki dönem Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, İmralı Heyeti üyesi Sırrı Süreyya Önder, yerine kayyım atanan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Gültan Kışanak, HDP önceki dönem milletvekili Gülser Yıldırım ve Zeynep Ölbeci Ses Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile duruşmaya bağlandı.  HDP önceki dönem Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ise Mayıs ayında görülecek duruşmalarına hazırlanmak için mazerette bulunarak duruşmaya katılmadı.
 
Duruşma salonuna Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) önceki dönem Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, Rosa Kadın Derneği kurucularından ve eski milletvekili Ayla Akat Ata, HDP önceki dönem MYK üyeleri Emine Beyza Üstün, Pervin Oduncu, Ayşe Bağcı, Sibel Akdeniz, Bircan Yorulmaz, Berfin Özgü Köse, Günay Kubilay hazır bulundu.
 
Ayla Akat Ata konuştu
 
Duruşma Ayla Akat Ata’nın savunmasıyla başladı. Duruşma salonunda hazır edilen Ayla, reddi hakim taleplerinin gerekçelerini açıkladı. 
 
AKP tarafından 2010 yılında parti kapatmaların sonlanması için getirdiği kanun teklifine ilişkin konuşan Ayla, “AKP’nin kendi içerisinde milletvekillerinin destek vermeme durumundan kaynaklı bizler 3 gün MYK düzeyinde beş arkadaş olarak gidip değişiklik paketinin yeni maddelerinde AKP lehine oy kullandık. Geçmesi için oy kullandık. Ama yeterince oy alamadığı için o maddeler geçemedi. Bugün itibariyle Kobanê dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından tekrar kapatma gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvuruldu. Partimiz o günden bu yana üzerine düşenleri yapmıştır. 26 maddede temel hak ve özgürlüklerin güçlendirmesi için ki bizlerde bu sürecin içerisindeydik. Hatta kamuoyunda tartışmalar vardı vesayet rejiminin kırılması aynı zamanda darbecilerin yargılanması üzerine düzenlemeler vardı. Referandumun tarihi bile 12 Eylül’e getirildi. Kamuoyunda bir algı yaratılmaya çalışıldı. Ha keza bu düzenleme yapıldı. O dönem ki önemli düzenlemeye de itirazlarımızı yaptık. Birincisi Anayasa Mahkemesine dair diğeri de HSK’ya dair seçim konusu” dedi. 
 
HSK düzenlemesi 
 
Hakimler Savcılar Kurulu’na ilişkin düzenlemelere değinen Ayla, şunları söyledi:  “HSK’deki  düzenlemeler ardından iç hukukta bazı düzenlemeler yapıldı. 9 Şubat 2011 tarihinde Yargıtay’ın üye sayısı 250’den 387’ye çıkarıldı. Danıştay'ın üye sayısı 95’ten 156’ya çıkarıldı. Oda yetmedi 1 Temmuz’da 2016’da darbe girişiminden 15 gün önce Yargıtay'ın üye sayısı 310’na düşürüldü. Danıştay’ın 95’e düşürüldü. Buradaki amaç ne ? Neden önce üye sayılarını yükseltiler sonra üye sayılarını düşürdüler? Böylece hem Yargıtay’ın hem Danıştay’ın üye sayısında ideolojik değişim sergilediler. TBMM Başkanı Hakkı Köylü, ‘HSK üyelerinin değişmesi bir kazadır’.  Başbakan Binali Yıldırım, ‘bir tehlikeyi bertaraf ederken bir yandan da başka bir tehlikenin kapımızı çaldığının farkına varamadık. FETÖ’cüler sinsi bir şekilde yürüttükleri faaliyetleri alene hale getirmiş yargıyı kendi aleyhine kullanacak duruma getirmişlerdir.’ Yine FETÖ üyesi dönemin HSK üyesi 2011 yılında yapılan atamalarda 140 Yargıtay üyeliği için Gülen’in istediği 108 adaydan 107’si Danıştay’daki 50 üyeliğin tamamı Bozdağ’ın müsteşarı olduğu dönem Adalet Bakanı Ahmet Karaman ile pazarlık içerisinde cemaatçilerin belirlendiğini açıklamıştır.”
 
2017’de de HSK’deki bu tartışmaların devam ettiğini dile getiren Ayla, savunmasını şöyle sürdürdü: “Çünkü OHAL döneminde yapıldı. Halkın özgür bir şekilde iradesinin önünde engeller vardı. Bu yüzden oylama tartışmaları halan devam ederken yapılan düzenlemeler 18 madde üzerinden 69 düzenleme yapıldı. Haziran ayından HSK ‘nin yeniden seçimleri vardı. Parlamento kürsüsünde şunları söylemiştim; Eskiden Ağustos ayında silahlı kuvvetler içerisinde sürekli askeri şuaranın hangi kararlar alınacağı açıklanırdı. Vesayet rejimi bunu yapardı. Ama şimdi HSK seçimlerinde kim olacak, kim kazanacak bunlar tartışılmaya başlandı. İlk düzenleme 2017 seçimlerinde HSK’ye dair oldu esasta liberal demokrasilerde olan bir şey. HSK’nın üyelerle seçilmemesi aynı zamanda yasamanın yürütmenin seçim üzerinden etkisinin olması bu liberal demokrasilerde var. Ama ülkemizde böyle cereyan etmiyor.”
 
‘Hürriyet olmadığı için karşınızda yargılanıyoruz’
 
Yargının yürütmeye bağlanmasının Anayasa değişikliği ile yapıldığını anlatan Ayla, “Bu sistem ve bu sistemin açtığı yaraların kapatılması noktasında işte Meclis Başkanı da daha geçen ay ‘sistemi tahkim etmek için bizim yeni bir Anayasa yapım sürecine ihtiyacımız var’ dedi. Peki yasama, yürütme ve yargı bir araya gelirse ne olur? Bunun da adını manifesto koymuş. 1748 tane kanunların ruhu eseri sizin de bizim de her hukukçunun da dönüp baktığı bir eserdir. Yasama, yürütme ve yargı kuvvetleri görevlerinin dışına çıkarsa yani yasama kendi koyduğu kuralları yürütürse, yürütme ise yürüttüğü kuralları kendi koyarsa yargı ise kanun koyucunun ağzı olmakla yetinmeye, kendisi yorum yoluyla yeni kurallar koymaya kalkarsa o sistemde hürriyet yoktur. Hürriyet olmadığı içinde biz bugün karşınızda yargılanıyoruz” dedi. 
 
Ayla devamla şöyle konuştu: 
 
Peki bu sistemi nasıl yorumluyoruz? Nasıl oldu anayasa üzerinde değişiklik? Bunu da birçok anayasa profesörü çok net bir şekilde adını koyuyor; suistimalci anayasacılık diyor. Yani yargıyı yargı erkinin gerek yürütme gerekse de yasama karşısında bağımsız olmasına göre hükümet sistemleri belirlenir. Ama yargıyı denetim altına alma sürecini sadece yargıda demeyelim tüm ilgili bürokratik mekanizmaların bunun içinde seçim kanunları da var, hepsini kendine bağlama ve denge denetim sisteminden yoksun bırakma sürecini suistimalci anayasacılık olarak değerlendiriyor. Türkiye'de 2010-2017’de yapılan Anayasa değişiklikleri ile yargı üzerinde siyasetin tam tahakkümü sağlanmıştır. Bizim dosyamızın açılma gerekçesi ve bugün yargı karşısına taşınması da bugün burada yapılan yargılama da bunun bir örneğini ortaya koyuyor. 
 
Faşizmin tarihi söylenen yalanlardan ibarettir 
 
Şunu ifade edelim. Bunun önlemi alınamaz mıydı, alınabilirdi. Bizim de bunun için anayasamızda 2 düzenleme var. Birincisi anayasa değişikliği için nitelikli çoğunluğun sağlanması, ikincisi de yapılan düzenlemelerin anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle iptal davasının açılabilmesidir. Her iki yola da başvurulmuştur belli dönemlerde ama suistimalci anayasacılığın önüne geçebilen düzenleme olmamıştır. Ne doğuruyor bunlar ortada? Tam demokrasi ile otoriter rejim arasında karma rejimleri ve rekabetçi otoriter rejimleri doğuruyor. Türkiye’deki sistemlerin de böyle olduğunu ifade edebiliriz. Çok açık bir şekilde bu rejimlerin iktidarda kalmayı amaçlarken, mevcut mevzuatı kendilerini denetleyebilecek tüm kurumları ortadan kaldırmayıp, anayasa mahkemesinde ortadan kaldırmayıp yapısına müdahale etmek. parlamentoyu ortadan kaldırmayıp işlevsiz bırakmak. Bu şekilde anayasal kurumların tamamının varlığını sürdürdüğü ama yürütmeyi denetleyemediği sistemde ele alıyoruz bunu. Demokrasiler zarar görüyor mu, görüyor. Türkiye’de demokrasi de zarar görüyor ki dünyada bir dalga var. Geçen oturumda Sebahat vekilim ifade etmişti. Faşist yalanların hakikati nasıl gizlediğine değinmişti. Zaten faşizmin tarihi söylenen yalanlardan ibarettir. 
 
Ama şu anki sistem artık 1945’teki 2’inci dünya savaşı sonrasında artık bir faşist algının dışında da değerlendirme yapabiliriz. Artık popülist rejimler var.  Ve dünya bununla en çok Trump ile tanıştı. Faşizmin bugün geldiği nokta popülist rejilerdir ve dünya bugün sadece Türkiye’de değil, Rusya’da, Macaristan’da, Romanya’da, Bolivya’da, Venezuela'da ve Ekvator’da da bu rejimlerle uğraşıyor. Ben bunu niye belirtiyorum. Hungtinton, dünyadaki 3 demokrasi dalgasından bahseder. 1’inci, 2’inci, 3’üncü dalga olarak. 3’üncü dalgayı da 90’lar itibariyle bittiğini de ifade eder. Ömrü yetseydi ömrü yetmemiş ama 90’lı yılların başlarında başlayan, Kuzey Afrika’da başlayıp Ortadoğu’da yayılan bir sürecin kaçınılmaz olduğunu ifade etmişti. Biz şu an demokratikleşme bir demokrasi sürecini bir ters dalgasıyla yaşıyoruz diye ifade edebiliriz.
 
Yargı yürütme karşısında ne kadar özgür olabilecek?
 
Sizin konumunuz açınızdan bu dosyadaki itiraz gerekçelerimize gelince, eğer bir suistimalci anayasa varsa da hükümleri uygulanmayan bir Anayasa’da vardır. iktidarı güçlendirmeye, iktidarın ömrünü uzatmaya yönelik bir süreç söz konusudur. Yargı bağımlıdır. Bunu bir itiraf olarak da alabiliriz esasında. Bir hafta içerisinde darbe girişiminden Temmuz 2016’dan sonra kimlerin görevden alınacağına dair sizin 4 bin meslektaşınız görevden alındı. Onların yerine de 4 bin gelmiştir hatta daha fazlası da gelmiştir. O gelenler kime hizmet ediyordu? Gidenlerin hizmet ettiği anlayış belliydi. Peki gelenler kime hizmet etti? Yargı yürütme karşısında ne kadar özgür olabilecek? Yargı yürütme karşısında ne kadar kanunu yorumlamadan Adalet Bakanlığının reform sürecinde de saydığı gibi başta masumiyet karinesi, suç ve cezaların şahsiliği ilkesi olmak üzere bunların gündeme getirilmesiyle olmadığına işaret eder. Kaçıncı reformdu bilmiyorum ama gündeme getirilmesi bile olmadığını ifade eder. Eğer getirilirse altına imzamızı atacağımız şeyler bunlar ama peki bugünkü koruma mekanizmaları, hakimler ne kadar tarafsızdır, ne kadar vicdanlarıyla ve kanuna bağlı olarak karar verebileceklerdir. Bugün biz karşınızda yargılanıyoruz.
 
Coğrafya kaderdir 
 
Farklı dosyalardan yargılanan insanlar. Ben 2015 tarihinde parlamentodan ayrıldıktan sonra sürekli yargılanan birisiyim. Diyarbakır’daki yargılamada ‘coğrafya kaderdir’ demiştim. Ama burada ‘mülk’ elde edilmesiyle zirveye ulaşan iktidar ki Türkiye’nin yarısı mülkün eşya olarak alır. Devlet hakimi olma, hakimiyeti olarak ele almazlar. Mülkün elde edilmesiyle zirveye taşıyan iktidar sahiplerinin ahlaki faziletlerinin kaybetmeleri halinde elde ettikleri zirve kemalin sonu zevalinde başlangıcıdır. Asabiyetin ihmal edilmesinin yanında idarecilerin yozlaşmasını ve ahlaki değerlerini böylece dile getirir. Biz de bu süreci kemalin sonu zevalin başlangıcı olarak değerlendiriyoruz. 
 
Bugünkü yargı kime hizmet ediyor?
 
Size bir uyarı buradan doğru yapabiliriz; Sayın hakim iktidarlar sürekli değildir, bu iktidar gider bir başka iktidar gelir. Bu salon kaç defa boşaldı. İlk avukatlığa başladığımda şimdi 23 yıldır bu salonlar dolar boşalır böyle devam eder. İktidarlar kalıcı değil ki iktidarların temel vurgusu koydukları kuralları sadece onların istediklerini uygulanacağını zannederler. Bu kurallar gidecek gelecek, iktidarı da vuracak. Siz yargıladınız, FETÖ’cüleri. Bizim 2009 yılında başlayan KCK dosyaları. Bizim dosyamızda benzer durumlar yaşıyor. Kendi yasama yerine koyan bir anlayış var ortada. Bu yüzden bizim söyleyeceğimiz bu iktidar gidecek, artık kendi koyduğu kuralları kendi aleyhine dönen yargıçlar eğer yargıçlar değişirse, yargıçlar biz bağımsız bir organın bir tarafıyız demezlerse. Bugün yargının kime hizmet ettiğini, o günküler FETÖ’cüydü bugünküler kime hizmet ediyor diye sormak isteriz. Sağ tarafımızda devletin bütün organları var. Çok değer verdiğim baro başkanlarımız var.  Beşikçi hoca yargılandığı zaman demişti ki ‘ben o zamana kadar Kürtlerin olduğunu bilmiyordum’ Ben Kürtler vardır dediğim için Kürtler yokturu ispat etmek için Dekanı, rektörü, birlikte çalıştığım asistanım hep birlikte aleyhime konuştular. Şimdi bu dosyada 6-7-8 Ekim olayları ülkede yaşanmıştır. 
 
Kadınlar yargılanmaya başlandılar 
 
Savunmalarımızı yaparken, nasıl başladığını, nasıl geldiğini, nasıl müdahale edildiğimizi anlatacağız. Ama bugün karşımızda resmi bir ideoloji vardır. Şu anda bu sırada oturan bütün kurumları temsil ediyor. Ve diyor ki, Kürtler Türkiye’de sadece Kürtler değil, çünkü bu salonlar defalarca kez doldu boşaldı. Ama salonları 2009’dan beri farklı kılan bir gerekçe var. 2009 KCK operasyonları ile bugünkü yargılamada salonun yarısını kadınlar ve erkekler oluşturuyor. Kadınlar yargılanmaya başlandılar. Önceki yargılanmadan farkımız budur. Buda HDP fikriyatı yargılandığı için Türkiye’de ötekileştiren, yok sayılan yüzdelik barajı için parlamentoya giremeyen, sözünü söylemeyen herkes bugün bu sıralarda bizimle birlikte yargılanıyor.” 
 
Sözleri kesilen Ayla'ya mahkeme başkanı reddi hakim gerekçelerini açıklamasını istedi. 
 
Karanlığı aydınlığa çevireceğimiz dosya 
 
Yeniden söz alan Ayla, “Ben sebeplerimi söyledim sayın başkan, suistimalci anayasacılık örneğini Türkiye’de uygulamaya konulduğunu ve iki defa yapılan değişiklikle yargının denetim altına alındığını iktidarın vermiş olduğu talimatlarla hakkımızda dava açıldığını ve sizler hatta siz gidebilirsiniz sizin yerinize gelecek hakimlerinde hakkımızda objektif bir karar verebileceği konusu olmadığının altını çiziyorum. Burada bulunan hakimlerin her bir üyesini ayrı ayrı redd ediyorum. Bu dosyada 2 Nisan’da söylemiştim. Bizim karanlığı aydınlığa çevireceğimiz dosyadır. Umuyoruz ki sizlerde, çok ciddi olduğunu söyleyemem ama sözümüze müdahale etmeden sözümüzü söylememize fırsat vererek bizim de gerçeği açığa çıkarmak için sorumluluğumuz gereği yerine getirerek, bizim önerdiğimiz okumaları yaparak, bu hususlara dikkat çekerek, yarın öbür gün ana kararınız da yada genel kararınızda bir sonucu ulaşabilmektedir.”
 
Duruşma yerine kayyım atanan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Gültan Kışanak'ın reddi hakim taleplerini açıklamasıyla devam ediyor.