
'Sadece hayatlarına sahip çıkabilmek için özsavunma kullanıyorlar'
- 09:04 9 Şubat 2021
- Hukuk
Şehriban Aslan - Sema Çağlak
DİYARBAKIR - Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkanı avukat Aslı Pasinli, kadınların özsavunmasının meşru olduğunu söyleyerek, “Kadınlar sadece kendi hayatlarına sahip çıkabilmek için bu cinayeti işlemek zorunda kalıyor” dedi.
Kadınlar artan şiddet, katliam, taciz ve tecavüzden kendilerini korumak ve yaşamlarını sürdürmek için özsavunma yaparak mücadele ediyor. Melek İpek ve Nimet Akgün’ün kendilerini katletmeye çalışan erkeklere karşı kullandıkları özsavunma ile özsavunmanın gerekliliği ve yargının özsavunmaya karşı hukuksal tutumu tartışılan gündemler arasında yerini aldı. Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkanı avukat Aslı Pasinli, özsavunma ve meşru müdafaa konularını değerlendirirken özsavunma yapan kadınların meşru müdafaa haklarını kullandığını vurguladı.
'Meşru müdafaa beraat ile sonuçlanır’
Meşru müdafaa, yasal savunma veya meşru savunmanın uğranılan bir saldırı karşısında kişinin kendisini veya bir başkasını koruması olduğunu söyleyen Aslı, saldırıyı durdurmak veya saldırının etkilerini azaltmak amacıyla orantılı güç ile gerçekleştirilen karşı saldırının da meşru müdafaaya dahil olduğunu belirtti. Aslı, böyle bir durumun gelişmesi halinde dosyanın beraat ya da ceza verilmesine yer olmadığı kararıyla sonuçlanacağını dile getirdi. Meşru müdafaanın Türkiye’de son zamanlarda kadın hareketi tarafından daha fazla konuşulmasının nedenine değinen Aslı, hayatına sahip çıkan kadınlar açısından bir sahiplenmeyi gerekli kıldığı için önemli bulduğunu ifade etti. Aslı, meşru müdafaa konusunu gündeme taşıyan dosyalardan bir kaçına değinerek, “Kamuoyunda en bilindik dosya Nevin Yıldırım dosyasıydı. Sonrasında Çilem Doğan dosyasıydı. Ki kamuoyuna yansımayan daha birçok dosya var. Son zamanlarda ise Melek İpek dosyası ile meşru müdafaa konusu tekrar gündeme geldi” şeklinde konuştu.
‘Kadınların ortaklığı bir şiddet öykülerinin bulunması'
Meşru müdafaanın neden bu kadar önemli olduğunun konuşulması gerektiğini kaydeden Aslı, “Bilindiği üzere dosyalara müdahil olmak için o suçtan zarar görmeniz ya da suçun mağduru, müştekisi olmanız lazım. Bizler yani barolar, STK’ler kadın cinayetleri dosyalarına müdahil olmak için mahkemelerde talepte bulunuyoruz. Fakat meşru müdafaa hakkını kullanan kadınların dosyalarında kadınlar sanık olarak yargılandıklarından kanunun çizdiği sınırlar dahilinde bu dosyalara müdahillik söz konusu değildir. Tüm bunların yanı sıra toplum tarafından hala, ‘nasıl başka birinin hayatına kast eden kadının arkasında durursunuz’ konusu idrak edilemiyor. Toplum bunu sorarken belki buradaki farklara dikkat çekmek lazım” ifadelerine yer verdi.
‘Kadınlar hayatlarına sahip çıkmak için öldürmek zorunda kalıyor’
Meşru müdafaa hakkını kullanan kadınların öyküsünde hep bir şiddet meselesi yattığını kaydeden Aslı, “Hayatına dönük bir kast, sistematik bir şiddet ya da bir cinsel saldırı tehdit veya tehlikesi söz konusudur. Zaten kadınlar mahkemelerde, ‘ölmemek için öldürdüm’ ifadelerini kullanıyor. Buna baktığımızda kadınların kendi hayatlarına sahip çıkmak için öldürdüğünü görüyoruz. Oysaki erkekler kıskandığı için, yemek yapmadığı için yolda istenildiği gibi yürümediği için öldürüyor. Bu farkı göz ardı etmemek gerekir” dedi.
‘Erkek yapınca aşk cinayeti oluyor’
Aslı, kadınların özsavunma esnasında kullandığı araçların çoğu anlık evdeki bir eşya olduğunu ifade ederek, erkeklerin ise işledikleri cinayetlerde çok organize olduğunu belirtti. Ayşe Paşalı katliamını hatırlatan Aslı, “Cinayeti işlemeden önce ‘kasten öldürmenin cezası ne kadardır’ diyerek internete bakıp cinayeti işlemişti. Bu kadar organize ve sistemli bir süreç söz konusudur. Oysa kadınlar sadece kendi hayatlarına sahip çıkabilmek, öldürmeselerdi ölecekleri bir noktada bu cinayeti işlemek zorunda kalıyor. Dolayısıyla buradaki öyküleme farkı bizim için çok önemlidir. Ayrıca kadınlar kendilerini koruduğu zaman yandaş medya olayı, ‘kendisine cinsel saldırıda bulunduğunu iddia eden’ şeklinde lanse ediyor. Oysa bunu yapan erkek olduğu zaman çok büyük bir rahatlık ve pervasızlıkla buna, ‘bir aşk cinayeti’ diyebiliyorlar” sözlerine yer verdi.
‘Kadınlar tamamen savunmasız kaldığından cinayeti işliyor’
“Bir ülkede kadın cinayetlerinde bu kadar ciddi bir artış varsa bu korku ve kaygı birçok kadında, ‘bugün ölecek olan benim’ duygusunu yaratıyor” diyen Aslı, “Sistemin adalet mekanizması zayıfladıkça ve yargı kadınları korumazsa; ölmemek için öldürmek zorunda kalan kadınların sayısında artış olacağı çok açıktır. Kadınlar bu sürece gelmeden önce birçok arayış ve istasyonda durarak buraya geliyorlar. Adliyeye ve kolluğa gidiyorlar, toplumdan destek istiyorlar. Fakat tamamen savunmasız bırakılma hali sonrasında bu cinayetler işleniyor. Her zaman öncesi bir şiddet döngüsü ve öyküsü vardır” diye belirtti.
‘Özsavunma çok geniş bir kavramdır’
Özsavunmanın çok geniş olduğunu ve sınırlarının oluşmadığına vurgu yapan Aslı, ucu çok açık ve zaman geçtikçe de yeni anlamlar kazanabilecek bir kelime olduğunun altını çizdi. Aslı, özsavunmanın kendi öz benliğini korumaya yönelik verilen her türlü mücadele için kullanılabilir bir terim olduğunu ifade ederek, “Bu ister hukuki bir mekanizmada olsun ister kişinin kendi sosyal hayatında olsun böyle anlamlar geliştirilebilir. Mesela dünyadaki ‘me too’ kampanyası ya da Hindistan’da ki Gulabi Gang (Pembe Çete) bir özsavunma hareketidir. Kişilerin bireysel hayatlarında kendilerini korumaya yönelik aldıkları alternatif önlemlerin hepsine özsavunma adı verebiliriz. Literatürde farklı kavramları kullanan hem örgütler var hem de medya dili var. Buna özsavunma diyen kadınlar var, kendi hayatına sahip çıkan diyen kadınlar var. Ama dediğim gibi hayatımıza sahip çıkmak adına öldürmek zorunda kalmak özsavunmanın sadece bir boyutunu oluşturuyor. Bu yüzden daha güçlü adalet mekanizmaları, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden arınmış bakış açılarıyla umarım hiçbir kadın öldürmek zorunda bırakılmaz, asıl bakmamız gereken şey bu olmalıdır” diye kaydetti.
‘Yargının bakış açısı erkek lehine işliyor’
Aslı, mahkemelerin erkeklere uyguladığı “iyi hal indirimleri” ve “haksız tahriklere” dikkat çekerek şu sözlere yer verdi: “Bu feminist kadınlar tarafından ‘erkeklik indirimi’ olarak nitelendirilmesi gerçekten boşuna değil. Çünkü yargının bakış açısı erkek lehine işliyor. Yani bir erkeğin kıskançlığına haksız tahrik indirimi yapılabiliyor. Mesela evli olduğu erkekleri kıskandığı için öldüren kadın gördük mü? Kadınlar pişmanım kelimesini kullanmıyor. Erkekler pişmanım diyor, cinayetlere senaryolar yazıyor ve tipik erkek savunmaları ile geliyorlar. Bu aradaki farkı iyi okumak gerekiyor. Sonuç olarak yargının erkeklerin lehine verdiği kararları bu tarz dosyalardan görebiliyoruz.”