Ankara Katliamı davasında çıkan karara tepki: Adalet tecelli etmedi

  • 11:44 14 Ekim 2020
  • Hukuk
 
ANKARA - Gar Katliamı yargılamasında 19 sanık hakkında verilen cezaların istinafta aynı şekilde onanmasına tepki gösteren 10 Ekim Ankara Katliamı Davası Avukat Komisyonu, , kamusal sorumluluğun örtüldüğüne ve insanlığa karşı suçun yok sayıldığını belirterek, “10 Ekim Katliamı’nın ardındaki gerçeklerin açığa çıkarılmasına karşı gösterilen bu direnç ve ısrar nedendir*” diye sordu. 
 
Ankara Gar Katliamı yargılamasında, 3 Ağustos 2018 tarihinde Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 9 sanığa 101'er kez ağırlaştırılmış müebbet, 9 sanığa da örgüt üyeliğinden ve başka maddelerden verilen cezalar, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Ceza Dairesi tarafından onandı.
 
‘Söz konusu kararla adalet tecelli etmedi’
 
İstinaf kararı ardından yazılı açıklama yapan 10 Ekim Ankara Katliamı Davası Avukat Komisyonu, karara tepki gösterdi. Komisyon tarafından yapılan yazılı açıklamada, “Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi 10 Ekim Ankara Katliamı Davası’nda 19 sanıktan 9'una ‘anayasal düzeni ihlal’ suçundan birer, ‘kasten öldürme’ suçundan 100'er kez olmak üzere 101'er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmiş, ayrıca bu sanıklara 20'si çocuk 391 kişiyi öldürmeye teşebbüs suçundan da ayrı ayrı 10 biner yılın üzerinde hapis cezası verilmişti. 9 sanık ise örgüt üyeliğinden değişik yıllarda hapis cezasına çarptırmıştı. Söz konusu karar, ne adaletin tecellisi ne de suçluların hak ettiği cezaları aldıkları bir karardı” ifadeleri yer aldı. 
 
‘Sadece bir kısım DAİŞ’li yargılandı’
 
Sadece katliamdan sorumlu bir kısım DAİŞ’lilerin yargılandığının vurgulandığı açıklamada, kamusal sorumluluğun örtüldüğüne ve insanlığa karşı suçun yok sayıldığı bir yargılama olduğuna dikkat çekildi. Kamusal sorumluluğun üzerinin örtüldüğü, insanlığa karşı suçun yok sayıldığı bir yargılama gerçekleştirildiğini ve bunun sonucunda verilmiş olan kararın adaletin tesisi anlamına gelmediğine dikkat çekilen açıklamada şu ifadeler yer aldı: 
 
“O zaman komisyon olarak şu soruları sormuştuk: Katliamı planlayanları ve canlı bombaları katliamdan hemen önce tespit edip, adım adım izleyen ancak hiçbir işlem yapmayanların; canlı bombaları taşıyan araca yol veren, Ankara girişinde ve eylem alanına girişte arama noktalarını kaldıranların; istihbarat saklayanların, ölü ve yaralıların arasına biber gazı sıkanların, sağlık ekiplerinin erken müdahalesini engelleyenlerin hiç mi sorumluluğu yok? Neden tek bir kamu görevlisi yargılanmadı? Yönetici oldukları veya katliama iştirak etikleri açıkça ortada olan bazı IŞİD sanıkları niye sadece üyelikten ceza aldı? Katliam planlayıcılarının tamamı neden dosyada yer almadı, dosyada yer alan firari sanıkların yakalanması için neden hiçbir çaba içerisinde olunmadı, neden sanıklara ilişkin istihbari belgeler saklandı? Katliamın insanlığa karşı suç olduğu gün gibi ortadayken ve bu gerçek bilimsel mütalaalarla oraya konulmuşken neden bu gerçeğe kulak tıkandı?
 
Bu soruları ve soruların cevaplarını ve daha fazlasını dipnotlarıyla, belgeleriyle, tane tane ve sabırla hazırladığımız ekleri hariç 205 sayfalık istinaf dilekçesi ile Ankara Bölge Adliye Mahkemesi’ne sunduk, yetmedi ek beyan dilekçeleri hazırladık. 
 
12 Ekim 2020 tarihinde, dosyanın Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Ceza Dairesi Başkanlığına ulaşmasından yaklaşık bir buçuk yıl sonra 21. Ceza Dairesi kararını açıkladı. Tüm istinaf taleplerimizi reddetti. Hem de isim listesi hariç 7 sayfalık bir kararla… Kararın tam 11 yerinde ‘Yapılan yargılamaya, dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, karar yerinde gösterilip incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli delillere, mahkemenin kovuşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, suçun oluşumuna ve niteliğine uygun kabul ve uygulamasına, cezayı artırıcı ve azaltıcı sebeplerin nitelik ve derecesi takdir kılınarak, savunmanın inandırıcı gerekçelerle ret edilmesine, hukuka uygun, yasal ve yeterli olarak açıklanan gerekçeye göre, verilen hükümde bir isabetsizlik bulunmadığı cihetle…’ ifadesinin geçtiği bir karardan bahsetmekteyiz. Hiçbir hukuki tartışmaya girmemiş, kopyala yapıştır yöntemi ile hazırlanmış, ciddiyetten uzak, hukuki gerekçelendirmeden yoksun, kamusal sorumluluk ve insanlığa karşı suça ilişkin tek bir cümle kurmayan bir metindir söz konusu olan. Kararın yazımı sürecinde pek fazla zaman harcanmadığı kararın içeriğinden ve yukarıdaki kopyala yapıştır, hiçbir şey demeyen, soyut gerekçeden anlaşılmaktadır. Bu noktada dilekçemizin okunduğundan, taleplerimizin hukuken değerlendirildiğinden dahi şüphe duymaktayız. Türkiye’nin en büyük katliamının yargılandığı bir davaya gösterilen hukuki özensizliği ve ciddiyetsizliği şaşkınlıkla izlemekteyiz.
 
‘Bu direnç ve ısrar nedendir’
 
10 Ekim Davası Hukuk Komisyonu olarak bundan sonra Yargıtay düzeyinde hukuk mücadelemize devam edeceğiz. Ancak geldiğimiz noktada kararın biz hukukçuların, katliamda hayatını kaybedenlerin ailelerinin ve yaralıların adalet duygularını derinden yaraladığını belirtmek ve yargı makamlarınca cevaplandırılmak üzere kamuoyu önünde şu soruyu sormak isteriz: 10 Ekim Katliamı’nın ardındaki gerçeklerin açığa çıkarılmasına karşı gösterilen bu direnç ve ısrar nedendir?”