Avukat Aslıhan Bulut: İşkence askeri nizam sisteminin bir devamıdır

  • 09:03 12 Haziran 2022
  • Güncel
 
Derya Ren
 
DİYARBAKIR - S Tipi Cezaevleri’nin yaygınlaştırılmaya çalışıldığını söyleyen MED TUHAD-FED Yönetim Kurulu üyesi Avukat Aslıhan Bulut, "Tutsakların şüpheli şekilde yaşamını yitirmesinin ardından işkence izlerine rastlıyoruz. Bu politika 80 darbesi sürecinde yaşanan ve askeri nizam denilen o sistemin bir devamıdır" dedi.
 
İmralı’da başlayan ve tüm cezaevlerine yayılan tecritle birlikte hak ihlalleri ve baskı politikalarında artış yaşanırken, yeni tip cezaevlerinin açılmasıyla beraber tecrit giderek derinleştirilmeye çalışılmakta. Son süreçlerde yaygınlaştırılmaya çalışılan S Tipi Cezaevleri’nde tutsakların şüpheli şekilde tekli hücrelerde yaşamını yitirdiği ve işkencelere maruz kaldığı kamuoyuna yansıyor.
 
23 Aralık 2021 tarihinde Diyarbakır 1 Nolu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nden Iğdır S Tipi Cezaevi’ne sürgün edilen Hogır Batu’nun, cezaevi girişinde çıplak arama dayatmasına maruz kaldığı daha sonra konuya dair yazdığı şikayet dilekçesini gardiyana vermesi üzerine yine işkenceye maruz kaldığı öğrenilmişti. Öte yandan 19 Mart 2022 tarihinde Iğdır S Tipi Kapalı Cezaevi’nde kalan 28 yaşındaki Sinan Kaya şüpheli bir şekilde hayatını kaybetmişti. “Örgüt propagandası” yaptığı iddiasıyla yargılandığı davada 3 yıl ceza alan Sinan’ın tekli hücrede tutulduğu ortaya çıkmıştı.
 
Cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri ve yaygınlaştırılmaya çalışılan S Tipi Cezaevleri ile ilgili Mezopotamya Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Hukuki Dayanışma Dernekleri Federasyonu (MED TUHAD-FED) Yönetim kurulu üyesi avukat Aslıhan Bulut değerlendirmelerde bulundu.
 
‘Öldürme politikası uygulanıyor’
 
Son dönemde cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerinin ölümlerle sonuçlandığını ifade eden Aslıhan, ancak bu ölümlerin kendileri için “şüpheli ölümler” olduğunu belirtti. Aslıhan, “Tekli hücrelerde kalan tutsakların şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdiğini görüyoruz. Tüm bunların yanı sıra yıllardan beridir dile getirdiğimiz hasta tutsakların hayatını kaybetmesi ile karşı karşıya kalıyoruz. Bu bizim için bir cinayettir, bu öldürme politikasıdır. Ağırlaştırılmış müebbet cezası alan bireylerin tekli hücrelerde tutulduğu ve sonrasında intihar ettiği iddiasıyla şüpheli şekilde yaşamını yitirdiği görülüyor. Tabi bu durum artık kabul edilemez boyutlarda ilerliyor” diye konuştu.
 
‘Tutsaklar toplumdan uzaklaştırıldı’
 
Ağırlaştırılmış müebbet cezalarının çıktığı dönemi hatırlatan Aslıhan, “Kanun değişikliği yapılarak ağırlaştırılmış müebbet cezası verildi. Bununla ilgili Sayın Öcalan’ın aldığı ceza ve devam eden ceza süreçleri ile ilgili AİHM’e başvuru yapılmıştı. Daha sonra AİHM bu konu ile ilgili kanun değişikliği yapılması gerektiğini ve ‘bir kişinin tüm hayatı boyunca tek kişilik hücrede kalmasının hukuka aykırı’ olduğu konusunda karar çıktı. Daha sonrasında yapılan başvurularda tekrar benzer şekilde kararlar çıktı. Geçen yıl Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nde yapılan Madde-9 başvurusu ile de Müddetname’de ‘ölünceye kadar’ şeklinde yazıyor olmasının hukuka aykırı olduğuna dair başvurular yapıldı. Ve bu başvurularda sonucunda kanun değişikliği talebi oldu. Lakin değişiklik yapılmadığı gibi bu süre içerisinde de tutsaklar tek kişilik hücrelerde tutulmaya devam edildi. Tüm bunların yanı sıra tutsaklar tecrit politikası ile toplumdan uzaklaştırıldığı görüldü. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan tutsaklar genellikle tek başına 23 saat kapalı bir odada tutularak, sadece 1 saat havalandırmaya çıkarıldığını biliyoruz. Tabi tüm bu tecrit ile beraber tutsakların ölümleri ile karşı karşıya kalıyoruz” dedi.
 
‘Yaşam hakkı ihlali yaşanıyor’
 
Cezaevlerindeki uygulamaların insani olmadığının altını çizen Aslıhan, konuşmasını şu sözlerle sürdürdü: “Tutsakların şüpheli şekilde yaşamını yitirmesinin ardından işkence izlerine rastlıyoruz. Özellikle Beşiri T Tipi’nde kalan Sıddık Uğur’un yaşamını yitirmesinden sonra basına yansıyan görüntülerde de işkence izlerinin olduğunu bunu gördük.  Tabi bu durum tüm cezaevlerine yansımış durumda. Cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri eskiden çok daha sınırlı düzeydeyken son süreçlerde artmaya başladığını ve ölümle sonuçlandığını belirtebiliriz. Sürgün politikasının da bu durumun bir parçası olduğunu biliyoruz. Kısacası cezaevlerinde yaşam hakkı ihlali yaşanıyor.”
 
‘Toplum tecrit edilmeye başlandı’
 
Aslıhan, F Tipi cezaevlerinin açıldığı süreçte onlarca insanın yaşamını yitirdiğine değinerek, “Ancak daha sonra Yüksek Güvenlikli cezaevleri açılarak, kampüsler oluşturuldu. Devlet bu aşamanın daha kolay olacağını belirtmiş olsa da bunun öyle olmadığını biliyoruz. Çünkü şehrin bu denli uzağında kampüsler kurularak tutsaklar insanlardan kilometrelerce uzağa sürgün edildi. Aslında bununla birlikte toplum tecrit edilmeye başlandı. Kampüslerin şehir merkezlerinden bu denli uzak olmasıyla beraber tutsakların görüşüne giden ailelerin kampüs içerisinde ölüm sessizliği ile karşı karşıya kalmak zorunda bırakıldıklarına tanık olduk. Kampüslerin girişinde Açık Cezaevi, biraz daha ileride T Tipi ya da E Tipi cezaevleri, kampüsün en arka kısmında Yüksek Güvenlikli ya da F Tipi cezaevlerinin olduğuna tanık olduk. Yüksek Güvenlikli veya F Tipi cezaevlerinde siyasi tutsakların tutulduğunu biliyoruz. Bununla birlikte siyasi tutsaklar toplumdan uzaklaştırılmaya çalışılıyor” sözlerinin altını çizdi.
 
‘Askeri nizam hala devam etmeye çalışılıyor’
 
“Hasta tutsakların tedavi edilmesi engellenerek onları bitirmeye çalışan politika ile genç tutsakları tek başına bir odada bırakarak ölüme sürükleyen politika aynıdır” diyen Aslıhan, “Bu politika 80 darbesi sürecinde yaşanan ve askeri nizam denilen o sistemin bir devamıdır. F tipi veya yüksek güvenlikli cezaevlerinde gördüğümüz en yaygın hak ihlali ‘atakta sayım’ dayatmasıdır. 80 darbesinde Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi’nde uygulanmaya çalışılan askeri nizam hala kendini var etmeye çalışıyor. Tabi bu tür durumlarda cezaevlerinde ölümlerin arttığını görülüyor. Tekrar Iğdır S tipi cezaevinde de ayakta sayım ve çıplak arama dayatması gündeme gelmişti yeni açıldığında ve orada Sinan Kaya’nın tekli hücrede ölüme sürüklendiğini gördük” diye kaydetti.
 
‘Tutsaklar tekli hücrelere konuluyor’
 
F Tipi cezaevlerinden sonra S Tipi cezaevlerinin yaygınlaştırılmaya çalışıldığını kaydeden Aslıhan, son süreçlerde Y Tipi cezaevlerinin de gündeme geldiğini söyledi. Aslıhan, “S Tipi cezaevlerinin yapıldığı yerlerin stratejik olarak seçildiğini düşünüyoruz. Bununla beraber S Tipi cezaevleri hücrelerin çok olması şeklinde inşa edilmiş. Hücrelerin olduğu yerlerde tecrit politikasının uygulanmaya çalışıldığının da bir göstergesidir. Öte yandan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan tutsakların cezası onanmamasına rağmen, S Tipleri cezaevlerinde tek kişilik hücrelere konulduğunu görüyoruz. Bu hukuka aykırı bir durumdur.  Iğdır S Tipi’nde yaşamını yitiren Sinan Kaya propaganda suçundan cezaevine girmesine rağmen tek kişilik hücreye konulmuştu. Konuya dair cezaevi yönetimi, tutsağın hangi koğuşa konulacağı konusunda inisiyatifin kendilerinde olduğunu söyledi. Bu durumda tecrit politikası derinleştirilmeye çalışılıyor” sözlerine yer verdi.