Sağlık Çalıştayı’na katılan yabancı uzmanlar: Yaşananları ülkemizde anlatacağız

  • 09:04 11 Ekim 2024
  • Güncel
Elfazi Toral
 
İSTANBUL - HDK’nin gerçekleştirdiği “Uluslararası Cezaevleri Sağlık Çalıştayı’na” katılan Psikiyatrist Sabrina Hackman ile Dr. Llaria Dei, 43 aydır haber alınamayan PKK Lideri Abdullah Öcalan ve cezaevlerindeki tutsakların durumuna ilişkin endişeli olduklarını belirterek, yaşananları döndükleri ülkelerinde gündeme getireceklerini, uluslararası dayanışmanın geliştirilmesinin önemine vurgu yaptı. 
 
Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Sağlık Meclisi, İmralı başta olmak üzere Kürdistan ve Türkiye cezaevlerindeki siyasi tutsakların durumuna dikkat çekmek amacıyla 6 Ekim’de “Uluslararası Cezaevleri Sağlık Çalıştayı” düzenledi. Çalıştaya uluslararası sağlık kuruluşlarından bir heyette katılım sağladı. İki gün süren çalıştayda Kürdistan ve Türkiye cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri ve İmralı Adası’nda tutulan 43 aydır kendisinden haber alınamayan PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın durumu, yine tahliye olan tutsakların cezaevlerinde yaşadıkları ihlaller konuşuldu. Çalıştayda gerçekleştirilen buluşmada sunumlar, talepler, sorunlar ve yaşanan hak ihlallerinin giderilmesi bağlamında sonuç bildirgesi de açıklandı. Sonuç bildirgesinde, yürütülen savaş politikaları, fiziksel ve psikolojik işkence, cezaevlerinde temel yaşam koşullarının, evrensel hukukunun çiğnendiği ve buna karşı da uluslararası dayanışmanın büyütülmesi, mücadele ağının oluşturulması mesajı öne çıktı.
 
Uluslararası Cezaevleri Sağlık Çalıştayı’na Almanya’dan katılan Psikiyatrist Sabrina Hackman ve İtalyalı Dr. Llaria Dei, JINNEWS’e konuştu.  
 
‘Abdullah Öcalan durumu ve tutulduğu koşullar hakkında endişeliyim’
 
Almanya merkezli işkence üzerine çalışan bir insan hakları örgütünde işkenceye maruz kalan kişilere yönelik psikolojik destek veren ve işkence mağdurlarıyla çalışan  Psikiyatrist Sabrina Hackman, zihin sağlığı perspektifinden yola çıkarak çalışmalarından bahsedeceğini dile getirdi. HDK’nin çalıştayın da Türkiye cezaevlerinde tutuklu olan tüm tutsaklar ve özelde de Abdullah Öcalan'ın durumu ve tutulduğu koşullar hakkında endişeli olduğunu ifade eden Sabrina, “Psikolojik bir perspektiften bakarsak bireysel düzeyde izolasyon durumunun kesinlikle kalıcı uzun süreli etkileri olabilir. Tabi ki izole etme durumunun sadece bireysel bir noktadan değil toplumsal bağlamda da etkilenen kitleler üzerinde sonuçları var. Bir topluluktan belirli bir kişinin uzaklaştırılması, bu kişinin tecrit altında temas, iletişim ve etkileşimden uzak tutulması toplumsal sonuçlar da yaratıyor” dedi.
 
‘Endişe ve tedirginlik halleri içinde olmak belli yıkımlara neden olmuş olabilir’
 
Bir kişinin toplumdan uzaklaştırılması durumunda etkileri olabildiğini paylaşan Sabrina, “Bu kişi politik bir temsiliyeti olan bir kişi olduğunda durum daha da ciddileşebiliyor. Bu uzaklaştırma, koparıldığı topluluğu düşündürüyor. Politik kişinin tecridi politik seviyede, politik ruh düzeyinde ve toplumsal düzeyde etkiler yaratıyor. Uzun dönemli etkileri ele alındığında politik bir figürün bu kadar uzun süre tecrit altında tutulması toplum üzerinde neler yaratabilir bilinmezken bugün burada ailelerin, sevenlerin ve topluluk üyelerinin endişeli ve tedirgin olduklarını görebiliyorum. Aynı zamanda Abdullah Öcalan'la birlikte İmralı'da tutulan kişilerin sağlığından da endişeliyim. Bu kadar uzun süre endişe ve tedirginlik halleri içinde olmak belli yıkımlara neden olmuş olabilir” şeklinde konuştu.
 
‘Hukuki olarak ısrarcı olunmalı’
 
Devam eden mevcut sürecin ve savaşın çözümsüzlüğünün bireysel ve toplumsal ruh sağlığının ötesinde politik olarak yarattığı sonuçların önemli olduğunu vurgulayan Sabrina, bu duruma bir çözüm bulunması gerektiğini söyledi. Sabrina, “Artık hukuki olarak ortaya konan çerçevenin uygulanması için bir araya gelinmesi gerektiğini düşünüyorum. Hukuki çerçevelerde de belirtilen ve hapishanelerdeki tutsakların aileleri ve toplumla temasta kalabilmesi ve etkileşimde olma hakkı için ısrarcı olunmalı. Bu hakların gerekliliklerinin uygulanmamasında devletin sorumluluğunun da hatırlatılması gerekiyor. Aile ve topluluk üyelerinin sadece bu topluluktan koparılan kişi ile temasta olmaması değil yaratılan çözümsüzlüğün topluma da etkileri var” şeklinde konuştu. 
 
‘Olumsuz etkilerin önlenmesi için temas ve iletişim hakkı garanti altına alınmalı’
 
Cezaevlerinde bulunan tutsakların aile ve avukatları ile görüşme haklarının olduğunu ve bunun gerekli bir ihtiyaç olduğuna dikkat çeken Sabrina, “Elbette hapishanede olan kişinin yakınları aile üyeleri ve onlardan uzak büyüyen kişilerin üzerinde de gelişim sürecinde olumsuz etkileri gözlemlenebilir. Bunların önlenmesi için temas ve iletişim hakkı garanti altına alınmalıdır. Burada olmaktan onur duyuyorum. Bu alanda çalışıp mücadele eden insanlara büyük saygı duydum. Buradan öğrendiklerimi elbette kendi ülkemdeki insanlara da ulaştırmaya çalışacağım. Burada duyduklarımı yeni kitlelere ulaştırmalıyız. Bu yolla baskı oluşturarak hukuki çerçevenin devlet tarafından takip edilmesini sağlamak gerekiyor” sözlerine yer verdi.
 
‘Ülkeme döndüğümde yaşanan bu gerçekliği aktarmaya ve yaymaya çalışacağım’
 
Doktor olduğunu ve Roma'da çalışma yürüttüğünü kaydeden İtalyalı Dr. Llaria Dei, Roma merkezli Ambulatory Populary Romenest Organizasyonu’nun bir parçası olduğunu belirtti. “Organizasyonum adına Uluslararası Cezaevleri Sağlık Çalıştayı'na katıldım” diyen Llaria,  şöyle dedi: “Birinci dereceden akrabaları tutuklu olan aileler ile konuşma fırsatı bulduk. Hasta tutsaklara yönelik uygulamaları dinleme şansımız oldu. Yaşamlarının ne kadar zor olduğunu gözledik. Tutsakların içinde olduğu sağlık koşulları, uygun alana, besine ve yeterince iletişimde olamama durumları üzerinden ailelerin içinde olduğu duruma ilişkin bilgi sahibi olamama durumunun yaşattığı zorlukları dinledik. Tutsalar kadar aileler ve sevenleri de tutsakların içerisinde bulunduğu durumdan etkileniyor. Aileler ve sevenleri ortak yönleri olan travmalar yaşıyorlar. Bunları dinleyip öğrenebilmek büyük fırsat. Ülkeme döndüğümde burada birebir dinleme şansı bulduğum ailelerin deneyimlediklerini, yaşadıklarını ve bu gerçekliği aktarmaya ve yaymaya çalışacağım. Enstitü ve sivil toplum gibi oluşumların gündemine bu konu girmeli ve özgür insan onuru üzerine inşa edilmiş tüm halklar, insanlık ve hem içerideki hem dışarıdaki insanlar için mücadele eden uluslararası bir dayanışma mümkün kılınmalı.”