Paris Katliamı anmasında Rojava’ya yönelik saldırılar kınandı

  • 13:36 9 Ocak 2025
  • Güncel
MÊRDÎN - Nisêbîn’de Paris Katliamı’nın 12’nci yıldönümünde, Rojava’da katledilen gazetecilerin cenazelerinin teslim edilmemesi protesto edildi. DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, “Rojava halklarının imza attığı toplumsal sözleşme savunulmalıdır” dedi.
 
Tevgera Jinên Azad (TJA) öncülüğünde Mêrdîn’in Nisêbîn ilçesinde, 9 Ocak 2012’de Paris’te katledilen Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez için anma etkinliği düzenlendi. İlçe merkezinde bulunan Barış Parkı’ndan Qamişlo sınırına yürümek isteyen kitlenin engellenmesi üzerine, kitle bulunduğu yerde eylem gerçekleştirdi. Kitlede çok sayıda kadının yanı sıra Barış Anneleri, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları ve DEM Parti Milletvekilleri de yer aldı.
 
“Jin, jiyan, azadî” yazılı mor önlükler giyen kadınlar, Paris’te katledilen kadınlar ile Rojava’da katledilen gazetecilerin fotoğraflarının yer aldığı dövizleri taşıdı. Kitle, “Bîjî berxwedana Rojava”, “Jin, jiyan, azadî”, “Çapemenîya azad rûmeta me ye” ve “Nazım Cihan Rumeta me ye” sloganları eşliğinde eylem gerçekleştirdi. Kuzey ve Doğu Suriye’de katledilen gazeteciler Cihan Bilgin ve Nazım Daştan’ın cenazelerinin Türkiye’ye getirilmesinin engellenmesi de protesto edildi. Lozan Caddesi üzerinde yapılan basın açıklaması ile anma etkinliği tamamlandı.
 
“Hûn sonda me ya azadiyê ne” yazılı pankartın ve Paris, Silopya ve Rojava’da katledilen kadınların fotoğraflarının yer aldığı pankartın açıldığı açıklamada kırmızı güller dağıtıldı.
 
‘Sistem bozuk ama siyasetin sistemi bozuk’
 
Anma etkinliğinde konuşan Medeniyetler Beşiğinde Yakınlarını Kaybeden Ailelerle Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (MEBYA-DER) Mêrdîn Eşbaşkanı Gurbet Tekin, Paris Katliamını hatırlatarak, “Onlar sadece halkına öncülük ediyorlardı. Kadınların ilerlemesinden korkuyorlar. Ancak bu korkularına rağmen biz kadınlar ileri doğru yürümeye devam edeceğiz. İki Özgür Basın emekçisi arkadaşımız Cihan ve Nazım, Rojava’da katledildi ve aileleri cenazelerini almak için 3 gün Habur Sınır Kapısı’nda bekletildiler, sistem bozuk denilerek. Doğru, sistem bozuk ama siyasetin sistemi bozuk. Bu cenazeleri alana kadar ailenin yanında olacağız” dedi. 
 
'Kadın devrimine sahip çıkmak önemli' 
 
Ardından TJA adına açıklama metnini okuyan aktivist Hatice Öncü de, katledilen kadınların izinde mücadele etmeye devam edeceklerini belirterek, “Saralardan, Sevelere, Evinle yürüttüğümüz mücadelemiz hiç bitmeyecek” dedi. Hatice Öncü, “9 Ocak katliamının 12. yıldönümü, 23 Aralık katliamının 2'nci yıldönümünü ve 4 Ocak 2016 Silopi katliamının 9'uncu yıldönümünü karşıladığımız bu günlerde Rojava Kadın Devrimi’ne sahip çıkmak daha da önem kazanıyor. Rojava’ya sahip çıkmak kendi özgürlüğümüze, Kürdistanlı, Türkiyeli, Orta Doğulu ve tüm dünya kadınlarının özgürlüğüne sahip çıkmaktır. Tabi katiller bu kavganın ne olursa olsun bitmeyeceğinin hesabını yapmamışlardı. Sara, Rojbin, Ronahi, Sêvê, Pakize, Fatma, Evin, Nagihan, Cihan özgürlük ahdimizdir” diye konuştu. 
 
‘Kaosların nedeni çözülmeyen Kürt sorunudur’
 
Ardından konuşan DEM Parti Mêrdîn Milletvekili Saliha Aydeniz, 2013’te çözüm sürecinin başladığı dönemde Paris Katliamı’nın gerçekleştiğine dikkat çekerek, “13 yıl aradan sonra zihniyetin değişmediğini gördük. Tüm bu kaosların nedeni çözülmeyen Kürt sorunudur. Paris Katliamı ile barış ve özgürlük talebi katledilmek istendi. Ama o günden bu yana özgürlük talebi susmadı. Bu zihniyeti mücadelemizle geri püskürteceğiz ve arkadaşlarımızın yolunun yolcusu olacağız. Bir sözüm de Paris’e: Neden failleri açığa çıkarmadınız? Demek ki siz de bunun ortağısınız. Katillerin kim olduğunu biliyoruz, siz de biliyorsunuz. Kadın özgürlüğü, toplumun özgürlüğüdür. Ve özgürleşene kadar mücadele etmeye devam edeceğiz” şeklinde konuştu.
  
Demokratik ülke için mücadele
 
Ardından konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, polisin engellemelerine dikkat çekerek, şu ifadeleri kullandı: “İşte bizler bu engellemelerin ortadan kalkması, bu ülkenin demokratik bir ülke haline dönüşmesi için mücadele ediyoruz. Bizler, bir yurttaşın anayasal hakkı olan ne varsa hepsinin yaşama geçmesi için mücadele ediyoruz. Biz DEM Parti olarak işçilerin, emekçilerin, ezilenlerin, sömürülenlerin, kadınların özgürlük mücadelesinin önünün açılması için mücadele ediyoruz. Bir kez daha altını çiziyorum: Anayasada tanımlı olan yurttaşlık haklarımızı, siyasi partilerin haklarının hayata geçmesi için bizler mücadele ediyoruz. Ama bugün ne yazık ki bu rejim bir kez daha sınıfta kalmıştır ve kadınların önüne barikatlarla çıkmıştır.”
 
Tülay Hatimoğulları konuşmasına, Rojava’daki öz yönetimin önemine vurgu yaparak devam etti: “Kuzey ve Doğu Suriye’de, Rojava’da geliştirilmiş olan öz yönetime karşı, geliştirilmiş olan en geniş toplumsal mutabakata karşı itirazlar yükseliyor. Rojava’da çok önemli bir toplumsal sözleşmeye imza atmıştır halklar. Yalnız Kürt halkı değil, orada yaşayan Araplar, Ezidiler, Ermeniler, bütün halkların ortak bir mutabakatı vardır. Bu mutabakatta en önemli şey, kadınların yaşam hakkının en ileri seviyede savunulmasıdır.”
 
Tülay Hatimoğulları konuşmasını şu sözlerle sürdürdü:
 
“Değerli halklarımız, sözlerime başlarken Mardin’in bağrından çıkan sevgili Cihan Bilgin ve Nazım Daştan’ı anmak istiyorum. Onlar, sınırın ötesinde var olan çatışmaları ve savaşın kirli yüzünü bütün dünyaya duyurmak için özgürce haberlerini yapmaya çalışan iki basın emekçisiydi. Onlar 20 gün önce SİHA ile katledildiler. 20 gündür cenazeler morgda bekliyor. 3 gündür aileleri Habur Sınır Kapısı’nda çocuklarının cenazelerinin kendilerine teslim edilmesi için gece gündüz demeden sınır kapısında bekliyorlar. Bizlerin hemen Ankara’daki girişimlerine rağmen, hem de ailelerin yasal hakkı olan taleplerine rağmen, ne yazık ki cenazeler ailelerine teslim edilmedi.
 
Bizim İslami değerlerimizde, inancımızda, Ortadoğu'daki bütün inançlarda, dünyadaki bütün inançlarda her cenazenin kendi inancına göre ritüelleriyle toprağa defnedilmesi ya da başka şekilde hakka uğurlanması gibi bir esas ilkemiz vardır. Ama İslami değerlere önem verdiğini söyleyen bu iktidar, ne yazık ki iki cenazenin 20 gündür toprakla buluşmasını engellemiştir. Bunu asla kabul etmiyoruz. Bugün aldığımız habere göre, iki cenaze de ailelerine teslim edilmediği için aileleri, ‘Artık daha fazla çocuklarımızın cenazeleri morgda kalmasın’ dedi ve orada gömülmesini istemişler. Ben burada bir kez daha sizlerin huzurunda her iki basın emekçisini anıyorum ve onların gelip kendi memleketlerinde gömülmesini engelleyen anlayışı da bir kez daha huzurunuzda kınıyorum.”
 
Katledilen siyasetçileri andı 
 
Tülay Hatimoğulları, Paris Katliamı’na ilişkin açıklamalarını sürdürerek, kadınların siyasi hedef haline gelmesine karşı mücadele edeceklerini ifade etti: “Bugün 9 Ocak Paris Katliamının yıldönümü. Hatırlayacaksınız, bundan 9 yıl önce Paris’te Sakine Cansız, Leyla Şaylemez, Fidan Doğan, üç Kürt siyasetçi kadın katledildi. Bir suikastle katledildiler. Hâlâ bu olayın gerçekliğinin kamuoyuna açıklanmamış olması, hâlâ Fransa dahil olmak üzere yetkililerin bu konuda gerekli açıklamaları yapmamış olması esef vericidir. Sadece bu üç kadın değil, biraz önce açıklamada ifade edildi. Kürt kadın siyasetçiler her yerde hedef haline gelmiştir. Kadın siyasetçiler her yerde hedef haline gelmiştir. Çünkü bu anlayış, bu erkek egemen sistemin devletle el ele vererek kadınları, başta siyasetçi kadınlar olmak üzere, katlediyor.
 
Dahası her gün bir kadın cinayeti ile uyanıyoruz. İstanbul Sözleşmesinden vazgeçen bu iktidara bizler, İstanbul Sözleşmesinden vazgeçmeyin dedik. İstanbul Sözleşmesi kadını koruyan bir sözleşmedir. Kadınların erkekler tarafından katledilmesine karşı onları koruyan bir sözleşmedir. Bunu uygulayın dedik. Ama bundan çekindiler. Siyasetçi kadınlar katledildiği gibi evde, hanemizde erkekler tarafından katledilmeye devam ediyoruz. Böyle sevgi olmaz olsun. Kadın cinayetlerine karşı, hem siyasi suikastlara hem de kadın cinayetlerine karşı, dün olduğu gibi bugün de bizler kadın, yaşam, özgürlük demeye devam edeceğiz; jin, jiyan, azadi demeye devam edeceğiz.
 
Yine bir kadın siyasetçi İran’dan gelen haber: İran’da Pexşan Ezizi isimli Kürt kadın siyasetçi Tahran’daki Evin Cezaevi’nde. Onun için idam kararı alınıyor. Bu idam kararı asla kadınlar tarafından kabul edilemez ve bunu tanımıyoruz. Bugün Türkiye’nin dört bir yanından sesler yükseliyor ve deniyor ki bu idam kararı derhal kaldırılsın. Biz buradan Nusaybin’den bir kez daha diyoruz ki Pexşan Ezizi hakkındaki idam kararı kaldırılsın. Buradan İran devletine sesleniyoruz: Kadınların sesini duyun ve idamlara son verin.”
 
Rojava’daki yaşama bütün Orta Doğu halkları sahip çıkmalı
 
Rojava Devrimi’ni ve bölgedeki demokratik yapıyı savunarak konuşmasını sürdüren Tülay Hatimoğulları şu ifadeleri kullandı: “Yine değerli halklarımız, sizler burada 28 gündür nöbettesiniz. 3 Ocak’ta Suruç’taki nöbete katılmış, mesajlarımızı Suruç’tan vermiştik. Şimdi Nusaybin’de, sınırın sıfır noktasında, buradan sadece Suriye’ye, sadece Türkiye’ye değil, Ortadoğu’nun tamamına bizler barış mesajlarımızı ve yaşamla ilgili olumlu mesajlarımızı vermek üzere nöbetlerimizi sürdürüyoruz. Sınırın öte yanında bizler barışın olmasını bekliyoruz. Bizler demokratik bir Suriye’nin inşa edilmesini bekliyoruz. Bizler Ortadoğu’daki bu gelişmeler karşısında, Ortadoğu’nun bu karmakarışık durumu içerisinde, demokratik bir Suriye’nin inşa edilebileceğine yürekten inanıyoruz.
 
Orada, Kuzey ve Doğu Suriye’de, Rojava’da geliştirilmiş olan öz yönetime karşı, geliştirilmiş olan en geniş toplumsal mutabakata karşı itirazlar yükseliyor. Biz buradan bir kez daha diyoruz ki Rojava’da çok önemli bir toplumsal sözleşmeye imza atmıştır halklar. Yalnız Kürt halkı değil, orada yaşayan Araplar, Ezidiler, Ermeniler, bütün halkların ortak bir mutabakatı vardır. Bu mutabakatta en önemli şey, kadınların yaşam hakkının en ileri seviyede savunulmasıdır. Eşbaşkanlık ve eşit temsiliyet ön planda tutulmuştur. Orada yaşayan halkların ortak mutabakatında, hangi dinden, hangi inançtan ve mezhepten olursan ol, bir ayrımcılığa maruz kalmadan eşit yurttaş olarak haklara sahip olduğun belirtilmiştir. Aynı toplumsal mutabakat, her dinden ve inançtan insanın kendi inancından dolayı sorgulanmayacağını vurgulamaktadır. Bizler de bu seküler yaşamı savunan toplumsal sözleşmeye bütün Ortadoğu halklarının sahip çıkması gerektiğine inanıyoruz. 
 
21’inci yüzyılda barışın kurucusu olmalıyız
 
Ama ne yapılıyor? Türkiye’den yapılan müdahalelerle dün Tişrin Barajı’na nöbet tutmak üzere, tıpkı siz Nusaybin halkı gibi giden yurttaşlar bir katliama maruz kalmıştır. Şu ana kadar aldığımız habere göre, 5 yurttaş hayatını kaybetmiş, 15’i yaralanmıştır. Bunu kabul etmemiz mümkün değil. Bizler, Türkiye’de özellikle Sayın Öcalan ile barış görüşmelerinin devam ettiği bir dönemde, Tişrin’de bu katliamın gerçekleşmesini kabul edemeyiz. Tişrin’de gerçekleşen apaçık bir savaş suçudur; sivil insanlara yönelik doğrudan bir katliamdır. Bunu gerçekten kabul etmek mümkün değil. Bizler buradan, sınırın sıfır noktasında, sizlerin kardeşlerinin sınırın öte yanında yaşadığı bir coğrafyadan barış ve kardeşlik için tuttuğunuz bu nöbetin çok önemli ve kıymetli olduğunu vurguluyoruz. Bizler bu nöbetleri barış için tutmaya elbette devam edeceğiz.
 
Buradan çağrılarımızı yineliyoruz. Bugün İmralı'da yapılan görüşmeleri kıymetli buluyoruz. İmralı’da Sayın Öcalan’dan gelecek mesajları herkes dört gözle beklemektedir. Değerli Nusaybin halkı, üzerimizde bir söz kalmasın. Sayın Abdullah Öcalan, giden DEM Parti heyetine, ‘Dışarıdaki halklarımıza selamlarımı iletin’ dedi. Ben de bir elçi olarak onun selamlarını iletiyorum sizlere. Bizler 20’nci yüzyılda barışı ıskaladık ama 21’inci yüzyılda barışın kurucusu olmalıyız. Cumhuriyetin demokratikleşmesi için elimizden gelen her türlü çabanın içindeyiz.
 
Biz bu dönemde elimizdeki olanakları değerlendirerek, barışın Türkiye’de tesis edilmesi için elimizden gelen her türlü çabayı hep beraber yürütmeye devam edeceğiz. Bundan asla geri adım atmayacağız.
 
Her türlü çabayı harcayacağız
 
Birileri çıkmış DEM Parti hakkında yazıp çiziyor. Diyorlar ki DEM Parti barış istemiyor. Asıl barış istemeyenler, bunları yazıp çizenlerdir. Asıl barış istemeyenler, bu akla bu yazıları yazdıranlardır. Asıl barış istemeyenler, ömrünü barış mücadelesine adamış DEM Parti’ye ve onun temsil ettiği geçmişteki bütün siyasi parti geleneklerimize karşı bir hakaret olarak addederiz bunu. Bizler, barışın oluşması için DEM Parti olarak, diyalog ve müzakere partisi olarak elimizden gelen her şeyi ama her şeyi yapmak üzere yola koyulduk. Bunları çarpıtmaya kalkanlar şunu bilsin ki asıl barışı istemeyen kendileridir. Şunu hepimiz bilmeliyiz: Anadolu ve Mezopotamya coğrafyası zengin bir coğrafyadır. Bütün farklı halklar ve inançlar bir arada yaşıyor. Aslında devlet ve sistem karışmasa, barış ve huzur içerisinde halklarımızın yaşayabildiği örnek bir coğrafyadır.
 
Biz, bu coğrafyamıza olan borcumuzu bilerek, burada barışı yaratmak üzere her türlü çabayı sonuna kadar harcayacağız. Buradan sınırın öte yanına bir mesajımız daha var: Suriye’de barışın tesis edilmesi için bizler de elimizden gelen her şeyi yapacağız. Ama bütün güçlere buradan seslenmek istiyoruz. Bütün uluslararası kamuoyuna buradan seslenmek istiyoruz: Herkesin bu çorbada olumlu yönde tuzu olmalıdır. Bizler barış demekten asla vazgeçmeyeceğiz.
 
Yaşasın barış, yaşasın halkların kardeşliği. Hepinizi sevgiyle selamlıyorum."
  
Açıklamanın ardından, katledilen kadınlar için 5 dakikalık oturma eylemi gerçekleştirildi. 
 
Oturma eyleminin ardından anma etkinliği, “Sê jinên azad” parçası ile son buldu.