5 gazetecinin davası: İddianame geldiğinde suçlamalara inanamadık

  • 11:03 2 Nisan 2021
  • Hukuk
 
VAN - Yaptıkları haberler gerekçesiyle tutuklanan gazeteciler hakkında açılan davanın ilk duruşması başladı. Duruşmada savunma yapan gazeteciler, yaptıkları haberlerin suç sayılamayacağını vurguladı.
 
Van'ın Çatak ilçesinde operasyona çıkan askerlerin gözaltına aldığı Osman Şiban ve yaşamını yitiren Servet Turgut’un işkenceye uğraması, ardından helikopterden atılmasını haberleştirdikten sonra 9 Ekim 2020 tarihinde tutuklanan ajansımız muhabiri Şehriban Abi, gazeteci Nazan Sala, Mezopotamya Ajansı (MA) muhabirleri Adnan Bilen ve Cemil Uğur ile tutuksuz yargılanan MA muhabiri Zeynep Durgut hakkında açılan davanın ilk duruşması başladı.
 
Van 5'inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşma için Dicle Fırat Gazeteciler Derneği eşbaşkanları ve yöneticileri, Mezopotamya Kadın Gazeteciler Platformu (MKGP) Sözcüsü ve üyeleri, Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı ve Diyarbakır Temsilcisi ile avukatları, Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) avukatları, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Van İl Eşbaşkanları, bağımsız milletvekili ve gazeteci Ahmet Şık da Van Adliyesi’nde bulunuyor.
 
“Devlet aleyhine haber yaptıkları” gerekçesiyle “örgüt üyeliği” iddiasıyla hakim karşısına çıkarılan gazetecilerin aileleri de duruşma için adliyede bulunurken, mahkeme heyeti, sadece avukatlar ve 4 gazetecinin duruşmayı izlemesine izin verdi. Duruşmayı takip eden gazetecilerin telefonlarına ise el konuldu.
 
‘O fotoğrafları hepimiz çektik’
 
Kimlik tespitlerinin ardından ilk olarak Mezopotamya Ajansı muhabiri Adnan Bilen savunma yaptı. “Biz gazeteciyiz ve bu bir gazetecilik yargılamasıdır. Burada yapılan yargılama, tüm muhalif gazetecilerin yargılanmasıdır. Bu yargılama tarihe not düşülecektir” diyerek sözlerine başlayan Adnan’ın savunması, mahkeme başkanı tarafından kesildi. Ardından savunmasını sürdüren Adnan, şunları söyledi: “Emniyet’te 2 telefon konuşmasını kiminle yaptığım soruldu. Telefonla görüştüğüm kişi Van Tabip Odası Başkanı. İkincisi ise bir avukat ile müvekkili hakkında yaptığım görüşme. AİHM kararını bana açıklamasını istemişim. Bunlar nasıl suç olabilir? 2015 Newroz kutlamasında çektiğim fotoğraflar bilgisayar arşivimden bulunmuş ve ‘örgüt üyelerinin flamaları çekilmiş’ diye iddianameye koyulmuş. Dünyanın hiçbir yerinde bu suç olamaz. O çektiğim fotoğrafları hepimiz çektik. Hepimiz oradaydık. Tüm televizyonlarda renkli şekilde yayınladı. Ben bu fotoğrafları sosyal medya hesaplarımda paylaştığım için propagandadan yargılandım ve HAGB aldım.
 
Sarı basın kartı olmayan on binlerce gazeteci var
 
Türkiye’de sarı basın kartı sahibi olmayan on binlerce gazeteci var. Van Gölü Gazeteciler Cemiyeti'nin 100 küsur üyesinin yalnızca 12’si sarı basın kartı sahibidir. İletişim Başkanlığı, basın kartı yönetmeliği iptal davasında kartın tanımlayıcı değil kolaylaştırıcı nitelikte olduğunu söylemiştir. Bir ajansın yayın politikasını muhabir belirleyemez. Ben ve burada bulunan arkadaşlarımız kendi yaptıklarımızdan sorumlu tutulabiliriz. Bizler muhabiriz. Ajansın yaptıklarında bizim sorumluluğumuz olamaz. İstanbul’da bir merkezimiz var, yayın kurulu var. Bu haksızlığa son verilmesi gerekir. 6 aydır cezaevindeyiz. Aylarca neyle suçlandığımızı bile bilmedik. Bu pandemi sürecinde biz özgürlüğümüzden, işimizden, evimizden uzak bırakıldık. Bu haksızlığın giderilmesi gerekiyor. İddianame geldiğinde bunlarla suçlandığımıza inanamadık.”
 
Mahkeme başkanı sık sık Adnan’ın sözünü keserken, Adnan savunmasını sonlandırdı.
 
Mahkeme başkanı kapıyı kilitletti
 
Van Barosu Başkanı Zülküf Uçar da gazetecileri savunmak için adliyeye geldi. Zülküf Uçar duruşma salonuna girmek istediği sırada mahkeme başkanının duruşma salonunun kapısını kilitlettiği anlaşıldı. Baro başkanı içeri alındıktan sonra kapı tekrar kilitlendi. Ardından mahkeme başkanı Covid-19’u gerekçe göstererek daha az avukat bulunmasını istedi. Avukatları çıkarması için içeri polis alınan mahkeme başkanı, avukatlarla yaşanan gerginliğin ardından salonu terk etti. Baro Başkanı Zülküf Uçar’ın görüşmesi sonucu salona döndü.
 
Ardından söz alan Nazan Sala, “Burada yargılanan bizler değiliz, gazetecilik faaliyeti” dedi. 15 yıldır gazetecilik yaptığını ifade eden Nazan, sarı basın kartı uygulamasına dikkat çekti. “Sarı basın kartı dikkate alınan bir kart değil” ifadelerini kullanan Nazan Sala, şunları söyledi: “2010-2017 yılları arasında sarı basın kartım vardı. 2017’de gazete KHK ile kapatıldıktan sonra kartım iptal edildi. 2019 yerel seçimleri sonrasında belediye basın biriminde müdürlük yaptım. Ta ki kayyım atanıncaya kadar. İşime son verilince mahkemeye başvurdum. Bu süreçte serbest gazetecilik yapmaya çalıştım. Yasal olan, bir sürü yerde temsilciliği ve muhabiri olan bir ajansta çalıştım. Davamı kazandım ve işe iade edildim. Sonrasında da tutuklandım. Benim işyerime baskın yapılacaksa, belediyeye baskın yapılmalıydı.
 
300 tweetimden maksatlı olarak birkaçı seçilmiş
 
Pandemiyle de ilgili bir sürü haber de yaptım ama iddianamede çeşitli tarihlerde yapılmış, seçili haberler karşımıza çıkıyor. Benim evimdeki gazete arşivinden de bahsedilmiş. 2010 ile 2016 tarihleri arasında çıkan 10 gazeteden ibaret bir arşivim var. Bunlar iddianamede suç unsuru olarak çıkıyor. Gazeteler için toplatma kararı da yok. Bir gazetecinin arşivinde gazete bulunması kadar normal bir durum var mıdır? Twitter hesabımda 300’e yakın tweet’im var. Çocuk istismarından iş cinayetlerine kadar birçok konuda tweet’im, retweet’im var. Ancak iddia makamı maksatlı bir şekilde aralarından yalnızca birkaç tweet’i seçmiş.”
 
‘Özellikle Kürt gazetecilere dönük bir müdahale’
 
Nazan’ın savunmasını da kesen mahkeme başkanına karşı savunmasını sürdüren Nazan, “Ciddi bir inceleme yapılmış olsaydı benim paylaşımım olmadığı, etiketlendiğim için sayfamda görünen şeyler olduğu anlaşılırdı. Bunlardan suç isnat edilmektedir. 6 aydır cezaevindeyiz. Geçirmiş olduğum ameliyatlar nedeniyle ilaç almam gerekiyor. Üçüncü aydan sonra alafranga aparat aldırabildim. Ciddi sağlık sorunları ile karşı karşıya kaldım. Cezaevine geldiğimde karantinada kaldım. Günlerce, hatta aylarca kalan da var. Ben hayatımı koğuş arkadaşlarım vasıtasıyla sürdürebildim. Biz gazetecilere, özellikle Kürt gazetecilere uygulanan bir müdahale söz konusu. Bir ülkede basın özgür olmazsa kimse özgür olmaz; siz de olmazsınız. Tahliyemi ve beraatımı istiyorum” ifadelerini kullandı.
 
‘Haber yapmak suç mu?’
 
Ardından ajansımız muhabiri Şehriban Abi savunmasına başladı. 2019 yılından beri ajansımızda çalıştığını ifade eden Şehriban, “Tutukluluğumuzun beşinci ayında iddianame hazırlandı. İddianame denilse de… 2020 yılının ilk 4 ayında teknik takip yapılmış. Ben kadın ve çocuk istismarı haberleri yaptım. Bu haberleri yapmak suç mudur? Hakkımda örgüt üyeliği iddiasıyla iddianame hazırlanmış da olsa, örgüt üyesi olduğumuza dair bir tespit yapılamamıştır” dedi.
 
Mahkeme başkanının, dosyaya konulan not defterini sorması üzerine ise Şehriban, Ben gazeteciyim, telefonumun kaybolması ya da kırılması durumunda rehberimdeki numaraları buraya geçiriyorum. Kim örgüt üyesidir kim değildir ben bilemem. Ben gazeteciyim. Bunun örgütsel herhangi bir anlamı yoktur” yanıtını verdi.
 
'Gazetecilik tanımı için basın kartı şartı yoktur'
 
Ardından Cemil Uğur’un savunmasına geçildi. Cemil savunmasında şunları belirtti: “İddianamede sadece toplumsal haberler yapıldığı, doğa olayları, spor ve magazin haberleri yapılmadığı iddia ediliyor. Oysa biz Van Başkale depreminden Türkiye’nin hafızasına kazınan kareleri de çektik. Mezopotamya Haber Ajansı'nda çalışıyor olmamız suç unsuru olarak isnat edilmiş vaziyette. Oysa ajans yasal olarak kurulmuş ve ticaret sicile kayıtlı faaliyet yürütüyor. Bana sorulan telefon görüşmesi, haber kaynağımla yaptığım görüşmedir. Ben iki yurttaşın helikopterden atıldığına dair haberi yaptığım için tutuklandım. Bu suç değildir. Haberimizin kaynakları hastane raporları ve görgü tanıklarının beyanlarıdır. Bu tarz işkence haberleri yüksek kamu yararı taşır. Yargıtay kararlarına göre, Basın İş Kanunu’nun 1. Maddesi uyarınca fikir işlerine çalışan gazeteciler fikir işçisidir. Gazetecilik tanımı için basın kartı şartı yoktur. Telefonda bulunan görüntüleri görmedim ve sosyal medyada paylaşmadım. Gazetecilik görevimi yerine getirdiğim için yapılan suçlamayı kabul etmiyorum çünkü gazetecilik suç değildir."
 
'8 Mart'ı aktarmam suç olarak isnat ediliyor'
 
Tutuksuz yargılanan gazeteci Zeynep Durgut duruşmaya Cizre’den SEGBİS ile bağlandı. Zeynep ise savunmasında şunları dile getirdi: “4 arkadaşın gözaltına alınmasından sonra hakkımda yakalama kararı çıkarıldı. 8 Mart’ı aktarmam suç olarak isnat ediliyor. Canlı bağlandığım TV programı da beni alakadar etmiyor. Ben gazeteciyim. Her gün yüzlerce kadının öldürüldüğü bu ülkede 8 Mart’ı aktarmanın nesi suç olabilir? Bunun hukuksuz olduğunu düşünüyorum. Yaptığım haberler kadın ve çocuk haberleridir, doğa haberleridir. Beraatimi talep ediyorum. Jinnews haber ajansında çalıştım. Sterk TV’ye yaptığım açıklamalar suç unsuru olarak sunuldu."
 
Avukat Ekin Yeter, duruşmada iki tanık dinletmek istedi. Mahkeme başkanı, avukat Yeter’e “Ne gerek var, çok heyecanlısınız” diye yanıt verdi.
 
Duruşma, avukatların savunmalarıyla devam ediyor.