
Eren Keskin: İmralı tecridi Kürt sorunundan bağımsız değil
- 09:03 21 Eylül 2020
- Hukuk
İSTANBUL - PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecrit koşullarının Kürt sorunundan bağımsız olmadığına dikkat çeken İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti iç hukukunu ve altına imza attığı sözleşmeleri uygulasın” dedi.
İmralı Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde 21 yıldır tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecrit politikası devam ediyor.Avukatlar Rezan Sarıca ve Nevroz Uysal, müvekkilleri Abdullah Öcalan’la 8 yıl aradan sonra 2-22 Mayıs, 12-18 Haziran ve 7 Ağustos 2019 tarihlerinde görüşebilmişti. Son görüşmeden bu yana Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’na defalarca başvuru yapan avukatların bu başvurularına hiçbir yanıt verilmedi.
Abdullah Öcalan ile en son 2 Mart’ta İmralı Adası’nda çıkan yangın sonrası kardeşi Mehmet Öcalan’ın görüşmesine izin verilmişti. Bu görüşmenin ardından İmralı’nın kapıları yeniden kapatıldı. Baş gösteren koronavirüs (Covid-19) salgını ile birlikte Abdullah Öcalan ve diğer 3 isme dönük artan kaygılar üzerine ise, yasal olarak her tutuklu ve hükümlü yakınları ile haftada 10 dakika telefon görüşü gerçekleştirebilmesine rağmen İmralı’da uygulanmayan bu hak 27 Nisan’da ilk kez kullandırıldı. Abdullah Öcalan, böylece İmralı Adası'na getirildikten 21 yıl sonra Urfa Cumhuriyet Savcısı’nın odasına çağrılan ailesiyle ilk kez telefonla görüşebildi. Salgın dolayısıyla yapılan telefon görüşmesinden bu yana Abdullah Öcalan ne de adadaki diğer üç isimden haber alınıyor.
Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getirildiği ilk zamanlarında avukatlığını yapan İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Eren Keskin İmralı Ada Cezaevi’ne dönük ağırlaştırılmış tecride ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Kürt sorununa dönük politikalar ve tecrit
Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye İmralı Cezaevine götürüldüğü ilk günlerden bu yana İmralı Cezaevi’nin devletin iç hukukuna aykırı biçimde yönetildiğini belirten Eren, tüm taleplerine rağmen duruma ilişkin muhatap bulamadıklarını ifade etti. Devletin Kürt sorununa dönük politikalarındaki değişiklikle birlikte İmralı Cezaevi’ne yönelik uygulamaların değiştiğine de dikkat çeken Eren, “İlk başta yine büyük bir tecrit vardı. Zaten tecridi bugünle birlikte değil ilk günden itibaren tartışmak gerekiyor. Çünkü ilk günde itibaren tecrit ve farklı bir uygulama vardı ancak barış süreci adı verilen süreçte Abdullah Öcalan’ın avukatlarıyla ve yakınlarıyla görüşmesine izin verildi ve birçok görüşmeler o dönem yapıldı. Haklı ve yasal olarak yapıldı ama barış sürecinin bitişiyle birlikte devlet aklı yine o eski yönteme geri döndü” dedi.
‘İç hukuka ve uluslararası sözleşmelere aykırı’
Kişinin isminin ne olduğuna bakılmaksızın belirlenen haklarda herkesle eşit olması gerektiğini belirten Eren, Abdullah Öcalan’a dayatılan bu tecridin hak temelli olmadığını vurguladı. Eren,“ Bir hükümlünün hakları bellidir yasalarda. Bir hükümlünün ailesiyle, avukatlarıyla görüşme; belgelere, bilgilere, kitaplara ulaşma hakkı bunların hepsi aslında yasalarla düzenlenmiştir. Ancak Abdullah Öcalan ve onunla birlikte cezaevinde kalan diğer mahpuslara yönelik gerçekten nereye bağlı olduğunu bilmediğimiz bir mekanizma var. Bu mekanizma somut ve resmi olarak hiçbir zaman açığa çıkarılmıyor ve şu anda gerçekten gerek Türkiye’nin iç hukukuna gerekse altına imza atılan uluslararası sözleşmelere aykırı bir uygulama söz konusu” diye konuştu.
‘AİHM devletlerin çıkarları yönünde karar veriyor’
Avukatlar birçok kez görüşme başvurusunda bulunmalarına karşın bu başvurularının gerekçesiz bir şekilde reddedildiğini hatırlatan Eren, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) de kişilerin haklarını korumaktan uzak devletlerin çıkarları yönünde kararlar verdiğini kaydetti. AİHM Başkanı Robert Spano’nun 3 Eylül tarihinde Türkiye’ye yaptığı görüşmeye de değinen Eren, ülke coğrafyasında büyük hak ihlalleri yaşanmasına karşın bu sorunların konuşulmamasının anlaşılır olmadığını ifade etti.
‘Hukuk ve sözleşmeler uygulansın!’
Tecridin kırılması için İnsan Hakları Derneği olarak da birçok başvurular yapmalarına rağmen bu uygulamaların sürdürüldüğüne dikkat çeken Eren, şunları belirtti:“İmralı’da tecridin uygulanması demek Kürt sorununda da çözümsüzlük politikalarının, baskıcı -inkarcı politikalarının da devamı anlamına geliyor. Bunları sürekli dile getirmeye devam ediyoruz. Ben hem insan hakları savunucu olarak hem de bir hukukçu olarak İmralı Cezaevi konusunda söyleyebileceğim tek şey Türkiye Cumhuriyeti Devleti iç hukukunu ve altına imza attığı sözleşmeleri uygulasın.”