Nilüfer Koç: Nereden bakarsanız bakın her yol İmralı’ya çıkar

  • 09:05 2 Mart 2025
  • Güncel
 
Melek Avcı 
 
ANKARA - Avrupa’da yürütülen kampanyayı ve süreci değerlendiren KNK Dış İlişkiler Sözcüsü Nilüfer Koç, “Önder Apo projelerini de sunar, heyetler de gelip gider, komisyonlar da oluşur, bir sürü şey olacaktır. Ona eminiz, çünkü Önder Apo hiçbir zaman yaş tahtaya basmaz. İnisiyatif aldı mı bildiği nedenleri vardır. Bütün yollar eskiden Roma’ya çıkar denilirdi, ben de diyorum ki İmralı’dır, Önder Apo'dur” dedi. 
 
10 Ekim 2023’te başlatılan “PKK Lideri Abdullah Öcalan’a Özgürlük, Kürt Sorununa Siyasi Çözüm” kampanyası, dünya genelinde büyük yankı uyandırırken Türkiye ve Kürdistan’da da geniş etki yarattı. Kampanya kapsamında 28 Aralık 2024 ve 22 Ocak 2025’te Abdullah Öcalan ile görüşmeler gerçekleştirildi. DEM Parti heyeti, bu süreçte çeşitli siyasi partiler, sivil toplum örgütleri ve Güney Kürdistan’daki KDP ve YNK temsilcileriyle temas kurdu. Son olarak 27 Şubat’ta DEM Parti Eş Genel Başkanları ve bazı siyasetçilerden oluşan heyet, İmralı Cezaevi’nde Öcalan ile görüştü. Görüşmenin ardından paylaşılan fotoğraf ve çağrı metni, Amed, Wan, Güney Kürdistan, Kuzey ve Doğu Suriye ile Avrupa’da binlerce kişinin katılımıyla kamuoyuna duyuruldu.
 
‘Barış ve Demokratik Toplum’ başlıklı çağrıya ilişkin Kürdistan, Türkiye ve dünya genelinde mesajlar yayınlanırken, kimi açıklamalarla, Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü vurgulandı.  
 
KNK Dış İlişkiler Sözcüsü Nilüfer Koç, kampanyanın yeni sürece göre nasıl ele alınacağını, yeni çalışmaları ve sorumluluklara ilişkin değerlendirmelerde bulundu. 
 
 “Şimdi gelinen aşamada, madem ki sorun çözülmek isteniyor, o zaman muhatabıyla çözülecek. Aslında bu yılki etkinliğe damgasını vuran talep de buydu; o yüzden de’Önder Apo İmralı’dan çıkarılmalı’ denildi. Tecrit hiç gündeme gelmedi çünkü artık bunu talep edecek bir dönemde değiliz.”
 
*15 Şubat uluslararası komplonun 26’ncı yılında Strasbourg’da kampanya kapsamında büyük bir miting gerçekleştirildi. Bu yıl 26 yılını dolduran tecride karşı talep ne?
 
Avrupa’nın, Önder Apo’nun davasından sorumlu olan merkezi Strasburg'du. Hem Avrupa Konseyi'nin hem Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin hem de CPT'nin orada bulunması nedeniyle, her yıl 15 Şubat vesilesiyle çeşitli etkinlikler düzenleniyor. Geçmiş yıllara nazaran, bu yılki 15 Şubat’ta “Tecrit kalksın” şeklinde bir slogandan ziyade, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü talep edildi. Burada coşku ve heyecanın yanı sıra çok ciddi, kararlı ve iddialı bir duruş vardı. Zaten konuşmacıların çoğu da şunu söyledi: “Gerçekten de Kürt sorununun çözümünü istiyorsanız, özgürlük olmalı.”
 
MHP Genel Sekreteri Devlet Bahçeli'nin başını çektiği yeni bir tartışma var Türkiye’de. “Sorunu çözelim” diyorlar, tamam da sorunun muhatabı içeride olduğu müddetçe nasıl çözülecek? 26 yıldır İmralı'daki ceza hukuku siyasi nedenlere dayanıyordu; herhangi bir meşruiyeti yoktu. Kürt sorununun çözümsüzlüğü nedeniyle Önder Apo hukuksuz bir şekilde orada tutuldu.
 
Şimdi gelinen aşamada, madem ki sorun çözülmek isteniyor, o zaman muhatabıyla çözülecek. Aslında bu yılki etkinliğe damgasını vuran talep de buydu; o yüzden de “Önder Apo İmralı’dan çıkarılmalı” denildi. Tecrit hiç gündeme gelmedi çünkü artık bunu talep edecek bir dönemde değiliz. Bakanlar Komitesi'nin, tecritin işkence olduğu ve bu nedenle kaldırılması gerektiğine dair bir kararı vardı. Önder Apo’ya "Umut Hakkı" tanınmasına yönelik bir karar da alınmıştı. Dikkat ederseniz, Bahçeli de 22 Ekim konuşmasında "Umut Hakkı"nı ifade etmişti. Bunu dile getirmesinin nedeni ise, bu konuda yoğun bir mücadelenin yürütülmüş olmasıydı. 26 yılın sonunda, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi de hukuka uygun olarak siyasi bir yön değiştirdi. Bu, mücadele sonucunda gerçekleşti diyebilirim.
 
“Önder Apo, 7 maddelik deklarasyonunu sundu ve önemli gördüğü yerlere mektuplar gönderdi. Onun için İmralı’dan çıkıp çıkmamak kişisel bir mesele değil; nitekim hiçbir zaman kendisi için bir talepte bulunmadı. Ancak bu, bizim için bir sorundur. Hangi siyasi görüşten geldiğinizin önemi yok; burada açık bir adaletsizlik söz konusu.”
 
*Özellikle PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğü çağrıları yansıdı. Bu eksende sürdürülen bir kampanya da söz konusu, bu kampanya bugüne kadar nelere kapı açtı?
 
10 Ekim 2023’te Strasburg’da, dostlarımızın öncülüğünde başlatılan bu kampanya, hem ulusal hem de uluslararası düzeyde önemli bir etki yarattı. Kampanyanın başlangıcında şu mesaj verildi: Dostlarımız, “Böylesine büyük bir liderin içeride olmasını kabul etmiyoruz” derken, Kürtler de “O bizim önderimizdir, içeride olmasını kabul etmiyoruz” dedi. Bu noktada yeni bir dalga başladı ve Kürtler, “İmralı’ya alışmayacağız” diyerek kararlı bir duruş sergiledi. Uluslararası alanda kampanyaya katılanlar ise Önder Apo’nun fikirlerinin barış getirebileceğine inanarak bu harekete destek verdiler.
 
Gelinen aşamada, Türkiye ve Kürdistan’da yeni bir tartışma süreci başladı. Ancak şunu hatırlatmak gerekir: Daha önce Oslo süreci yaşandı (2007’den 2012’nin sonuna kadar) ve ardından Aralık 2012’den Nisan 2015’e kadar İmralı süreci devam etti. Bu süreçlerde, Kürt Hareketi’nin, dostlarının ve halkın temel talebi şuydu: Barış konuşulurken, baş müzakerecinin içeride olması adil bir yaklaşım olamaz. Peki, kiminle müzakere edilecek? Önder Apo İmralı’dayken, devlet ne zaman isterse birilerini oraya gönderiyor heyetler, avukatlar ama istemediğinde kimseyi göndermiyor. Bu durumda, sürecin adını koymak bile zorlaşıyor. Yani devletin keyfine bağlı olarak, karşı taraf konuşabiliyor ve iletilen mesajlar da devletin çıkarlarına göre ilgili çevrelere ulaştırılıyor. Bu durum kabul edilemez.
 
Oslo sürecinde bu talep yerine getirilmedi. İmralı sürecinde de aynı şekilde karşılanmadı. Ancak üçüncü bir girişimde, aynı hataların tekrarlanmaması gerekiyor. Bu açıdan, başlatılan hamlenin önemi daha da artıyor. Önder Apo, 7 maddelik deklarasyonunu sundu ve önemli gördüğü yerlere mektuplar gönderdi. Onun için İmralı’dan çıkıp çıkmamak kişisel bir mesele değil; nitekim hiçbir zaman kendisi için bir talepte bulunmadı. Ancak bu, bizim için bir sorundur. Hangi siyasi görüşten geldiğinizin önemi yok; burada açık bir adaletsizlik söz konusu. Bu hamle, işte bu adaletsizliği ortadan kaldırmak için kendini yeniden değerlendirme sürecidir. Zaten dostlarımız arasında da bu yönde bir tartışma yürütülüyor ve süreci enine boyuna yeniden ele alıyoruz. 
 
“Şöyle ki, Kürt sorununu çözecek yegâne güç Abdullah Öcalan’dır. Bu durum uluslararası bir boyut kazandı ve çok önemli bir gelişme oldu. Öcalan’sız bir çözümün mümkün olmadığı açıkça ortaya konuldu. Herkes, kendi perspektifinden Önder Apo’nun önemine vurgu yaptı.”
 
*Kürt sorununun çözümü için fiziki özgürlük temel ekseniniz diyebilir miyiz? 
 
Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü, Kürt sorununun çözümüdür. Yani, Kürt sorununun çözümü tekrar Abdullah Öcalan’ın özgürlüğüne bağlanırken, daha güçlü bir çalışma yürütülmelidir. Oslo’da bu gerçekleşmedi, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü sağlanamadı. 2013-2015 İmralı sürecinde de bu mümkün olmadı. Ancak üçüncü kez de bu durumu oluruna bırakmak kabul edilemez. Kampanyanın ana ekseni, kim ne derse desin, bu olmalıdır. Ben böyle düşünüyorum.
 
Bu çerçevede, birkaç hafta içinde kampanyayı yürüten ağların geniş katılımlı bir konferansı düzenlenecek. İki gün sürecek bu konferans Avrupa’da yapılacak. Şimdiye kadar yürütülen hamlenin gidişatı, karşılaşılan sorunlar ve elde edilen sonuçlar paylaşılacak. Bu hamlenin somut sonuçları oldu. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, geçen yıl Eylül ayında Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin, AİHM’in 2014’te gündemine aldığı kararı on yıl sonra yeniden ele alması üzerinde bu hamlenin önemli bir etkisi oldu. İkincisi, bu süreç için gerekli altyapının hazırlanmasına katkı sağladı.
 
Şöyle ki, Kürt sorununu çözecek yegâne güç Abdullah Öcalan’dır. Bu durum uluslararası bir boyut kazandı ve çok önemli bir gelişme oldu. Öcalan’sız bir çözümün mümkün olmadığı açıkça ortaya konuldu. Herkes, kendi perspektifinden Önder Apo’nun önemine vurgu yaptı. Ancak genel olarak hem Kürtler hem de Kürt olmayanlar, “Bu insan gelecek için, umut için, özgürlük için, demokrasi için, kadın özgürlüğü için, halkların kardeşliği için, Kürdistan, bölge ve dünya barışı için önemlidir. Yani bir stratejisttir, bir filozoftur, bir ideologdur. Ona ihtiyacımız var, serbest bırakılmalıdır” dedi.
 
Bu hamlenin yarattığı etki siyaseten ciddiye alındı; özellikle Avrupa’da büyük yankı uyandırdı ve Türkiye üzerinde baskı oluşturdu. Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim’de yaptığı konuşmada “Umut Hakkı”na değinmesi de aslında bu sürece bir göndermeydi. Demek ki, bu ses oraya kadar ulaştı. Nobel Ödüllü isimler başta olmak üzere, çok sayıda kişi bu çağrıya sahip çıktı. Son olarak, 14-15-16 Şubat’ta Viyana’da büyük bir halklar forumu düzenlendi. Avrupa’nın 30 ülkesinden 835 kişi, örgüt temsilcileri ve akademisyenler de burada aynı mesajı verdi: “Biz, Önder Apo’nun özgürlüğünü istiyoruz.” Bu başarı, yeni süreçte daha da güçlendirilmelidir. Tüm yükü Önder Apo’nun omuzlarına bırakma düşüncesi olmamalıdır. Herkes, kendi çapında süreci zorlamalı ve adaletin, hakkın yerini bulmasını sağlamalıdır. Bunun ilk adımı da Önder Apo’nun İmralı’dan çıkartılması olmalıdır.
 
“Öz eleştiri yapacak olursak; evet, Kürt Hareketi bu konuda gerçekten ciddi bir mücadele verdi. Ancak toplumsal olarak çok daha büyük bir ısrar göstermeliydik: ‘Önderimizi oradan çıkarın!’ Bu noktada hepimizin vermesi gereken bir öz eleştiri var.”
 
*Yine kampanyanın getirdiği direniş ekseninde Abdullah Öcalan ile üç görüşme yapıldı ve çözüm için bir süreç tartışması başlatıldı. Fakat buna rağmen sürdürülen bir tecrit söz konusu iken kampanyaya daha sıkı sarılmak neden önemli?
 
Yaşadığımız deneyimler var. Bugünün gözüyle o döneme baktığımızda şöyle bir sonuç çıkıyor: Demek ki devlet, en başından beri Önderliğe yaklaşımıyla—onu rehine statüsünde tutarak Kürt sorununu çözmek gibi bir niyet taşımadı. Bu açıdan, İmralı’nın hâlâ var olması ve Önder Apo’nun esir olarak tutulması sorgulanmalıdır. Gerçekten bir samimiyet söz konusu mu? Devlet nezdinde gerçek bir ciddiyet var mı? Çünkü düşünün, her yerde bu konu konuşuluyor. Geçen hafta Meclis Başkanı Sayın Numan Kurtulmuş da bahsetti: Çıkacak mesajların ne zaman duyurulacağına siz karar veriyorsunuz. Mandela’nın bir sözü vardır: “Tutsak olan, özgür olmayan bir insan nasıl müzakere yürütecek?” Bu durum da aynen böyle. Mesajın çıkışı neden bu kadar uzun sürdü? Çünkü siz bırakmıyorsunuz. Elbette mesaj büyük bir heyecan yaratacaktı ve yarattı da, özellikle Kürdistan’da. Ancak tüm bunlara bakarak reel durumu unutmamalıyız.
 
Bize umut veren, herkesin dört gözle beklediği projenin sahibi ve mimarı Önder Apo hâlâ içeride. Peki, vicdanımız nasıl rahat edecek? Kendimiz için özgürlüğü ve rahat nefes almayı umut ederken, neden birisi 13 metrekarelik bir hücrede cezalandırılıyor? Bize umut veren birinin cezalandırılmasına göz yummamalıyız. Bunu kabul etmek, fevkalade bencil bir yaklaşım olur. Bu durumu durdurmamız gerekiyor. Bu anlamda, başlatılan hamlenin önemi bu süreçte daha da artıyor. Ancak şöyle bir şey olmamalı: “Sorun hemen çözülecek.” Oslo sürecinde de gördük ki, Ortadoğu’daki gelişmeler bu süreci doğrudan etkiledi. İmralı sürecinin de Rojava’nın çıkışını önlemek amacı taşıdığı çok açıktı. Çünkü o dönemde İmralı’da görüşmeler yapılırken, aynı zamanda “çöktürme planı” devreye sokuldu. Erdoğan’ın “Kobanê düştü düşecek!” söylemi ve “Vay, siz benim cihatçılarımı neden vuruyorsunuz?” diyerek kopardığı kıyamet, sürecin gerçek yüzünü ortaya koydu. Öz eleştiri yapacak olursak; evet, Kürt Hareketi bu konuda gerçekten ciddi bir mücadele verdi. Ancak toplumsal olarak çok daha büyük bir ısrar göstermeliydik: “Önderimizi oradan çıkarın!” Bu noktada hepimizin vermesi gereken bir öz eleştiri var.
 
Tekrar aynı hataya düşmememiz gerekiyor. Önder Apo ne derse desin, başımızın üstündedir. Elbette söylediği her şey, hepimizin yerine getirmesi gereken bir yurtseverlik görevidir ve barışa olan inancımız gereği bunu böyle kabul ediyoruz. Önder Apo’nun attığı her adımın sağlıklı bir geleceğe yol açacağına inanarak, var gücümüzle destekleyeceğiz. Ancak esas mesele, her şeyin gölgesini düşüren İmralı’daki esaret durumudur. Oradan çıkması gerekiyor. İşte o zaman, gerçekten bu devlet ciddiyet sınavından geçecektir. Bu açıdan bakıldığında, hamlenin ikinci aşaması daha da büyük bir önem kazanıyor. Önder Apo projelerini de sunar, heyetler de gelip gider, komisyonlar da oluşur; bunların hepsi mümkündür. Çünkü biliyoruz ki, Önder Apo hiçbir zaman yaş tahtaya basmaz. İnisiyaif aldığı her konuda, derin analizlere dayanan bir yol haritası çizer. Bugün de öyledir; 2009’da yazdığı yol haritası bunun en somut örneklerinden biridir. Tüm bunlara inanıyoruz, ancak kabul edemeyeceğimiz bir gerçek var: Önder Apo hâlâ özgürlüğünden mahrum. Hamlenin esas amacı, onun özgür şartlarda siyaset yapabilmesini sağlamaktır.
 
“Şimdi kazanma zamanı. Ve bu kazanım herkes için olacak. Bu yüzden, buna inanan herkesin destek vermesi gerekiyor. Güney’in de artık bir strateji değişikliğine gitmesi şart. Verilen mesajlardan bunu anlıyorum. Çünkü ellerinden geleni yaptılar ama ellerinde kalan sıfır.”
 
*Son olarak şunu sormak istiyorum, DEM Parti İmralı Heyeti Abdullah Öcalan’ın önerileri doğrultusunda Güney Kürdistan’da bir temas yaptı. Avrupa’da özgürlük için yürütülen bir kampanya var. Güney Kürdistan’da süreç tartışmaları yürütülüyor. Bu noktada sizce diğer parçaların da üzerine düşen özellikle Güney eksenli ziyaret nedir? 
 
Güney’de siyaset ile toplumsal ihtiyaçlar pek uyuşmuyor, çünkü elit bir siyaset yapılanması söz konusu. Önder Apo’nun istemi doğrultusunda heyetin hem YNK hem de KDP ile görüşmesini önemli buluyorum. Şunu da anladıklarını düşünüyorum: Önder Apo, bir adımı kazanma amacıyla attığında, herkesin kazanmasını ister. Bu sürecin başarıya ulaşması, Güney’e de, Rojava’ya da, Rojhilat’a da nefes aldıracak; en başta da Kuzey’e tabii ki. Şu anda, üç parçayı da tehdit eden “çöktürme planı” nedeniyle tüm Kürdistan bölgeleri zarar gördü. AKP’nin öncülük ettiği bu saldırgan politikalar herkes tarafından görüldü, ancak sonuç alınamadı. Türk devleti, elinden geleni ardına koymadan saldırdı. Son on yıldır, üç parçada da kesintisiz bir savaş yaşanıyor. Bu savaş, toplumsal yaşamı hem Güney’de hem de Rojava’da derinden etkiledi.
 
Rojava, direnmesini bildi çünkü toplumsal zemine dayalı bir sistem kurdu. Ancak Güney’de, bu savaş nedeniyle yüzlerce köy boşaltıldı. Türk devleti, köyleri boşaltarak ekonomiyi iflasa sürükledi ve Bağdat ile Kürtler arasındaki uzlaşının önünü kesti. Güney’e çok ağır tahribatlar verdi; Süleymaniye’nin ekonomisine ambargo uyguladı, havalimanlarını kapattı. Şimdi, tıpkı Kuzey gibi Güney’in de bu sürece ihtiyacı var. İkincisi, siyasetin de buna ihtiyacı var. Çünkü KDP, uzun bir süredir Türk devletinin savaşına altyapı hazırlıyor. Peki sonuç ne oldu? Kendi kendine zarar verdi.
 
Sonra ne oldu? Çok güvendiği Türk devleti, sonunda mecbur kaldı ve İmralı’ya gitti. Kürt sorununun muhatabı Hewlêr için de, Doğu için de, Qamışlo ve Amed için de aynıdır: Önder Apo’dur. Artık gelinen noktada herkesin bunu görmesi gerekiyor. Eğer Latin Amerika’daki insanlar bunu fark edebiliyorsa, bir Kürt’ün görmemesi gerçekten garip olur. Şimdi uluslararası güçler bile “Biz her şeyi yaptık, Türk devletini destekledik ama yine de sonunda kazanan o oldu.” diyor, değil mi? Çünkü Türk devleti bu savaşı tek başına yürütmedi. Savaş suçlarına ve insanlık suçlarına göz yumuldu. Örneğin, kimyasal silah kullanımı konusunda çok somut bir örnek vereyim: İki yıl boyunca OPCW’nin (Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü) kapısını çaldık, ama açmadılar. Neden? Türkiye deşifre olmasın, savaş suçu işlediği açığa çıkmasın diye. Bunun gibi sayısız örnek verebilirim.
 
Dolayısıyla yolun sonuna gelindi. Herkesin gördüğü bir başka gerçek daha var: Güney de bu sürecin içine girmek zorunda. Çünkü eğer sıra İran’a gelirse, yine Önder Apo ve onun çizgisi belirleyici bir rol oynayacak. Jin, jiyan, azadî felsefesi, Doğu’da İran’ı sarstı ama Güney’in çizgisi bunu başaramadı. Aynı zamanda, bu felsefe sayesinde ilk defa halklar ve devrimci hareketler bir araya geldi, kadınlara cesaret verildi. Şimdi bu gerçekliği de göz önüne almak gerekiyor. Demek ki, İran meselesi gündeme geldiğinde yine Önder Apo’nun çizgisi belirleyici olacak. O hâlde nereden bakarsanız bakın, eskiden “Bütün yollar Roma’ya çıkar” denirdi. Ben de diyorum ki, bütün yollar İmralı’ya çıkar; muhatap Önder Apo’dur.
 
‘Şimdi kazanma zamanı’
 
O hâlde, eğer çözümün anahtarı Önder Apo ise, onu özgürlüğüne kavuşturmamız gerekiyor ki Doğu, Güney, Rojava ve Kuzey rahat bir nefes alabilsin. Son on yılda gerçekten çok savaştık ve inandığımız kişi Önder Apo’ydu. Bize güç veren, her zaman bizi hazırlayan oydu. Çünkü Ortadoğu’nun değişimine biz hazırlıklı girdik ve en kazançlı halk olarak çıktık.
 
On yıla dönüp baktığımızda, bizim dışımızda kimler yıkılmadı ki? En son Gazze’de yaşananları gördük. Hangi devletler çökertilmedi ki? Ama biz dimdik ayaktayız ve bunda en büyük pay, Önder Apo’nun 2001’den bu yana yazdığı kitaplarda sunduğu önerilere ve “Kendinizi hazırlayın” çağrısına kulak vermemizdir. Bu yüzden, Güney’in statüsünün sağlamlaştırılması, saldırılara karşı güvence altına alınması, Doğu’nun ve İran’daki halkların artık rahat nefes alması gerekiyor. Türkiye’de de 2017’den itibaren devreye konulan “tek adam rejimi”nin sonlandırılması açısından bir şansımız var. Önder Apo bu riski göze aldı. Ama bunu bize güvendiği için yaptı. Çünkü gördü ki, biz ona inanarak direndik ve ayaktayız; kendisi de direndi.
 
Şimdi kazanma zamanı. Ve bu kazanım herkes için olacak. Bu yüzden, buna inanan herkesin destek vermesi gerekiyor. Güney’in de artık bir strateji değişikliğine gitmesi şart. Verilen mesajlardan bunu anlıyorum. Çünkü ellerinden geleni yaptılar ama ellerinde kalan sıfır. Sonunda, her şey yine dönüp dolaşıp İmralı’ya geldi. Bu yüzden ben umutluyum. Zaten biz de bu temelde önümüzdeki günlerde parçalarda ulusal çalıştaylar düzenleyeceğiz. Herkese bu sürece dair sorumluluklarını hatırlatacağız. Hem Rojava, hem Güney, hem de Doğu Kürdistan için çalışmalar hazırlıyoruz. KNK olarak, Önder Apo’nun Kürt sorununun çözümünde oynayacağı kilit role dikkat çekerek, herkesin onun özgürlüğü için mücadele etmesinin ulusal bir görev olduğunu vurgulayacağız.