EGEÇEP: Suyun metalaşmasına ve orman yağmasına karşı çaba harcayacağız

  • 16:53 22 Mart 2020
  • Ekoloji
İZMİR - Dünya Su Günü ve Dünya Ormancılık Günü dolayısıyla yayınladığı bildiride, “Hükümetler, sularımızı sanayiye ve madencilere peşkeş çekmektedir” diyen EGEÇEP, “suyun metalaştırılmasına ve ormanların yağmalanmasına karşı hukuksal ve meşru çaba harcayacağını” vurguladı.
 
Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP), 21 Mart Dünya Ormancılık Günü ve 22 Mart Dünya Su Günü dolayısıyla basın bildirisi yayınladı. Dünyanın iklim döngüsüyle ilişkili olarak orman ve suyun canlılar için vazgeçilmez olduğu belirtilen bildiride, koronavirüs salgınına karşı önerildiği gibi ellerin yıkanabilmesi ve içilebilmesi için bol ve temiz suya sahip olunması gerektiği vurgulandı.
 
‘Su yanlış politikalarla azaldı, kirlendi, tekelleşti’
 
Tüm canlıların en doğal hakkı olan suyun yanlış politikalar sonucu hızla azaldığı, kirlendiği ve tekelleştiği belirtilen bildiride, “Bu nehirlerden beslenen yer altı suları ve bu nehirlerin suyuyla sulanan çevrelerindeki tarım arazilerindeki kirlenme nedeniyle yöredeki tüm canlıların da yaşamı tehlike altındadır. Bu arazilerde yetişen sebze ve meyveleri tüketen insanların ciddi sağlık sorunlarıyla yüz yüze oldukları ya da olacakları endişesini taşımaktayız. Bu havzalardaki suları içen tüm diğer canlıların sağlıklarının ne durumda olduğu ise bilinmemekle birlikte, sık sık basına yansıyan toplu balık ölümleri, toplu kuş ölümleri bu konuda bazı ipuçları vermektedir. Bu kirliliklerin başlıca nedeni ise, arıtması olmayan ya da çalıştırılmayan sanayi kuruluşları, kentsel atıklar, madenler ve jeotermal santraller, yani kısaca tümüyle insan faaliyetleridir” denildi.
 
‘Köylülerin suya erişimi engelleniyor’
 
Enerji bahanesiyle en küçük akarsuların bile üzerine hidroelektrik santrallerin (HES) kurulmasının asıl amacının “suları ele geçirmek” olduğu vurgulanan bildiride, akarsuların çevresinde yaşayan köylülerin ise bu sulardan yararlanmalarının engellendiğine işaret edildi.
 
Türkiye’de toplam kullanılabilir 112 milyar metreküp 2011 yılında kişi başına düşen bin 519 metreküp su tüketiminin, şimdi bin 333 metreküp seviyesine düştüğü belirtilen bildiride, İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Meriç Albay’ın 2030’da kişi başına düşen su miktarının bin metreküplerin altına ineceğini söylediği kaydedildi.
 
Suyun ücretlendirilmesine de dikkat çekilen bildiride, “Mahalle haline getirilmiş olan köylerdeki sular saat takılarak ücretlendirilmektedir. Köylünün, çiftçinin geçim kaynağı olan, tarlalarını sulamak amacıyla kullandığı sular ücretli hale getirilmektedir. Öte yandan, sanayici ve madenci, açtığı sondaj kuyularından kullandıkları suya sadece atık su bedeli ödemektedir. Akarsularımızın neredeyse tümü üzerine sulama ya da HES kurularak, doğal akışlarından koparılmaktadır. Yaşamın sürdürülmesini değil sürdürülebilir kalkınmayı hedefleyen hükümetler, sularımızı sanayiye ve madencilere peşkeş çekmektedir” sözlerine yer verildi.
 
‘Çamlı Barajı’ndan Efemçukuru Altın Madeni nedeniyle vazgeçildi’
 
İzmir’in en önemli su havzalarından Çamlı havzasına yapılması planlanan ve 250 bin kişiye su sağlaması düşünülen Çamlı Barajı’nın yapımından Efemçukuru Altın Madeni nedeniyle vazgeçildiği belirtilen bildiride, şunlar kaydedildi: “İzmir halkının temiz suyu, Kanada kökenli altın madeni şirketinin çıkarları uğruna feda edilirken İzmir’in gereksindiği su, 130 kilometre ötedeki Gördes Barajı’ndan getirilmeye çalışılmaktadır. Bu barajın bir türlü su tutamaması bir yana, suyun farklı havzalara taşınması da ayrı bir ekolojik yanlışlıktır. Su havzalarında, madencilik için mutlak koruma alanı, 300 metreden 100 metreye düşürüldü. İçme ve kullanma suyu havzalarından bin metre uzaklıkta madencilik yapılmasının önü açıldı.”
 
Bildiride talep ve öneriler şu şekilde sıralandı:
 
“*Suyun ve enerjinin ticarileştirilmesi amacıyla kurulan ve kurulacak olan tüm barajların yapılmasına karşıyız.
 
* Bütün su havzalarının koruma altına alınması, su havzalarında madencilik ve kirletici sanayi faaliyetleriyle mevcut havza işgallerine son verilmesini istiyoruz.
 
* Sularının paralı hale getirilmesine karşıyız. Akarsuları, gölleri, göletleri şirketlere teslim ederek, sadece parası olan çiftçilerin suya erişimine neden olacak olan su özelleştirmelerine göz yummayacağız.
 
* Suyun ticarileşmesi sonucunda, yeterince su kullanabilme olanağı bulamayacak olan halkların, toplumsal ölçekte artacak zehirlenme, bebek ölümleri, salgın hastalıklar, sakat doğumlar ve benzeri sağlık riskleri ile karşı karşıya kalmaktadır.
 
* Kentlerde, 10 tona kadar su tüketiminin ücretsiz sağlanmasını talep etmekteyiz. Dikili’de denendi ve su tüketiminin azaldığı saptandı.
 
* Yeni sulama barajları yapmak için harcanacak paraların, damla sulama tesislerinin kurulmasına harcanması gerektiğine; böylece tarım alanında su tüketiminin azalacağına, üretimin daha çok artacağına ve maliyetin düşeceğine inanıyoruz.
 
* Enerji amaçlı barajların ve HES regülâtörlerinin, ekolojik dengeyi bozduğunu, baraj ve HES yapımı yerine kayıp–kaçak oranının düşürülmesinin ve enerjinin etkin kullanımının sağlanmasının şart olduğunu vurguluyoruz.
 
* Aşırı su tüketen kirli sanayilerden vazgeçilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
 
* Başta Gediz ve Küçük Menderes olmak üzere akarsularımızın havzalarında kurulu sanayi tesislerinin, en az sulama suyu seviyesinde arıtma yapmaları sağlanmalı, bunu yapmayan kuruluşlar kapatılmalıdır. Bu akarsularımızdaki aşırı kirliliğin giderilmesi için bilimsel çalışmalara dayalı önlemlerin alınmasına hızla başlanmalıdır.”
 
Bildiride ayrıca, EGEÇEP olarak “suyun metalaştırılmasına ve ormanların yağmalanmasına karşı her türlü hukuksal ve meşru çabanın harcanacağı” vurgulandı.