Rojbin Bor: Kürt kadınlar ve gençler hedefte

  • 09:02 2 Ekim 2024
  • Güncel
WAN - Kurdistan’da yürütülen özel savaş politikalarına dikkat çeken TJA aktivisti Rojbin Bor, “Bu mesele, bireysel tercih değil; Kürt kadını üzerinden toplumu kontrol altına alma çabasıdır” dedi. 
 
İktidarın Kurdistan’da her geçen gün şiddetini artırdığı özel savaş politikalarının hedefinde en çok kadınlar ve gençler bulunuyor. Son yıllarda özellikle kadınlar üzerinden yürütülen bu politikalar, çocukları uyuşturucu ve fuhşa sürüklerken, uyuşturucu kullanım yaşının düşmesi de özel savaşın bir yöntemi olarak karşımıza çıkıyor. Ayrıca, bu politikalarla birlikte kadın katliamlarının yanı sıra şüpheli kadın ölümlerinde de artış yaşanmakta. 
 
Tevgera Jinên Azad (TJA) aktivisti Rojbin Bor, Kurdistan’da yürütülen özel savaş politikalarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
 
‘Özel savaş toplumu kontrol altına alma çabası’
 
Özel savaş politikaları kapsamında özellikle 2015’ten sonra Kürt kadın ve çocuklara dayatılan fuhuş, uyuşturucu ve ajanlaştırmaya dikkat çeken Rojbin, “Bu meseleyi bireysel olarak, ‘bu yaşamı tercih ediyor’ diyerek değerlendiremeyiz. Kişi bazında çok büyük bir trajedi yaşanıyor. Bu durumu, fuhuş, uyuşturucu ve ajanlaştırmayla ‘derin bir utançla damgalama’ olarak da ele almak gerekiyor. Özel savaş politikası, devletin ilan edilmiş silahlı çatışmalı savaşın dışında, Kürt kadını üzerinden manipülasyon, kandırma, psikolojik baskı, fuhuş, uyuşturucu ve ajanlaştırma faktörleriyle toplumu kontrol altına alma çabasıdır” dedi.
 
Fuhuş ve ajanlaştırma
 
Rojbin, özel savaş politikaları kapsamında ilk olarak uyuşturucu kullanımına işaret etti. Rojbin, “Kişi, uyuşturucu kullandığının farkında bile değil. Başka bir uyarıcı madde ya da farkında olmadan tükettiği yiyecek veya içecekle bu bağımlılık gelişiyor. Bağımlılık geliştikçe bir kriz durumu ortaya çıkıyor ve bu krizi gidermek için her türlü şartı kabul etmek zorunda kalıyor. Bu durumda ise fuhuş ve ajanlaştırma bir şart olarak sunuluyor. Yani, ‘bana eşinin, dostunun, partideki kişinin, mücadeledeki kadının, erkeğin ve toplumun bilgilerini sızdır, ben de sana ihtiyaç duyduğunu vereyim’ diyerek bir manipülasyon gerçekleşiyor” dedi. 
 
‘Toplumu yok etme üzerinden bir politika gelişiyor’
 
Asimilasyon politikalarına değinen Rojbin, “öldürme, yok etme ve tutuklama” dışında,  başka bir strateji uygulandığını kaydetti. Bunun da “kökünden koparma, kendi gerçeğinden utandırma ve kendine bağımlı hale getirme” üzerinden yürütüldüğünü söyleyen Rojbin, “Düşünen, sorgulayan, itiraz eden ve hak arayan bir toplumu yok etme politikası güdülüyor. Bu, aslında yeni bir şey değil, Dersim’deki kayıp kızlardan bugüne kadar süregelen bir süreçtir. Dersim Katliamı’ndan sonra kayıp kızlarla ilgili İçişleri Bakanlığı tarafından gönderilen bir mektupta, ‘bu çocukların ıslah edilmesi, topluma kazandırılması’ gerektiği yazıyor. Bugün baktığımızda, bu çocukların ortak özelliği Türk milliyetçi ortamlarda büyütülmüş olmalarıdır. Kürtlüğünden, Aleviliğinden ve Dersimli olmasından utanan bir toplum yaratıldı. Bu izolasyon politikasıyla, bireyi kendi köklerinden koparma stratejisini günümüzde de görüyoruz” ifadelerini kullandı.  
 
‘Özel savaş kadın bedeni üzerinden inşa ediliyor’
 
Kürt kadınlar ve çocukların nasıl hedef alındığına değinen Rojbin, bu konuyu şu örneklerle özetledi:  “Her tarafı güvenlik gerekçesiyle 24 saat izlenen, kuşun uçamadığı Dersim’de Gülistan Doku’nun akıbeti hala bilinemiyor. Gülistan Doku’nun duygusal yakınlık kurduğu kişi bir polis memurunun çocuğu. Sadece bunlar da değil. Alparslan Akbudak Şırnak’ta 13 yaşındaki bir çocuğu taciz ederken suçüstü yakalandı ve ifadesinde ‘ben devletimi seven biriyim’ dedikten sonra serbest bırakıldı. Musa Orhan İpek Er’e 20 gün boyunca cinsel saldırıda bulundu ve İpek Er’in ölüme sürüklenmesine sebep oldu. Fakat Musa Orhan’a hiçbir şey olmadı, beraat etti. Aksine Musa Orhan değil, bu pratiğe itiraz edenler cezalandırıldı. Biz de doğrudan bu yüzden yargılanan, ceza istenen kişiler olduk. Dolayısıyla bu meseleyi münferit ve bir hukuk garabeti olarak ele almak mümkün değil.  Kürdistan’da özel savaş politikaları bilhassa kadın bedeni üzerinden inşa ediliyor.”
 
‘Kürt özgürlük mücadelesinin motor gücü kadındır’
 
Kürt özgürlük mücadelesinin motor gücünün kadınlar olduğunu vurgulayan Rojbin, devletin bu gerçeğin farkında olduğunu kaydetti. Rojbin şöyle konuştu: “Bir hafıza aktarımı var. Kürdün tarihine, varlığına, benliğine, hakikat arayışına, hak arayışına dair bir hafızası varsa eğer, bu hafızayı aktaranların kadınlar olduğunu pekala biliyorlar. Dolayısıyla ilk hedef kadınlar oluyor. Kadınları hedef almak için gerekli cesareti ise devletin işlettiği cezasızlık politikasından alıyorlar. Bu cezasızlık politikası tam olarak ‘Kürt kadını sizin için düşürülecek bir mevzidir, dağıtılacak bir cephedir, onları kökünden koparacak kendinize tabi kılacaksınız’ üzerinden bir politikadır.”
 
‘Me Too’ hareketini hatırlattı 
 
“Me Too” hareketini hatırlatarak erkeklerin “eril faillik hatasına düştük”  gibi tabirlerle durumları yumuşatma çabasına girdiğini söyleyen Rojbin, Kurdistan’da ortaya çıkan bu politikalarda “eril faillikten” söz edilemeyeceğinin altını çizdi. Rojbin, “Bu, devletin doğrudan kolluk kuvvetlerinin önüne düstur olarak koyduğu bir politik ürün ve kendi cephesinde bir kazanım olarak ele aldığı bir meseledir. Dolayısıyla bu meselenin tamamını görmek, doğru okumak gerek” ifadelerini kullandı.