ÖHD Riha cezaevi sürgünler raporu: Sürgünler tecrit politikalarının sonucu

  • 17:55 2 Ekim 2024
  • Güncel
RIHA - ÖHD Riha, cezaevlerinde yaşanan sürgünler için hazırladığı rapora göre tecrit uygulamalarının tüm cezaevlerine yayıldığını ve sürgünlerin tecrit politikası sonucu olduğunu söyledi.  
 
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Riha Şubesi, Urfa 1 ve 2 Nolu T Tipi Kapalı Cezaevlerinde yaşanan sürgünlere dair hazırladığı “Sürgünler Hakkında Rapor"u, Riha kent merkezinde bulunan Topçu Meydanı’nda yaptığı açıklama ile kamuoyu ile paylaştı. 
 
Açıklamaya, ÖHD üyeleri ile Tevgera Jinên Azad (TJA), Hakların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM) ve Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Riha il ve ilçe yöneticileri, İnsan Hakları Derneği (İHD) Riha Şubesi, tutsak yakınları ve çok sayıda kişi katıldı.
 
Raporu, ÖHD Riha Hapishaneler Komisyon Eş Sözcüsü Deniz Akyıldırım okudu. 
 
‘Abdulkadir Kuday katledilmiştir’
 
Bugün sabah saatlerinde Metris R Tipi Cezaevinde yaşamını yitiren ağır hasta tutsak Abdulkadir Kuday’ı anarak açıklamaya geçen Deniz, ağır hasta tutsaklara yönelik sürdürülen politik tavrın sorumluluğunun siyasal iktidarda olduğunu söyledi. Deniz, “Abdulkadir Kuday da siyasal iktidarın Kürt siyasi mahpuslara yönelik politikası sonucu katledilmiştir. Bilinmelidir ki bu sorumsuzluğu yapanlar elbette bir gün kanunlar önünde hesabını verecektir. Sosyal devlet, ölümü değil, kutsal olan insan yaşamını savunmalıdır. Bizler bu pratiğe alışmıyor ve tüm hasta mahpusların yaşam hakkı ihlallerinin hesabını hukuk önünde soracağımızı bir kez daha tekrar ediyor; Abdulkadir Kuday’ı saygı ile anıyoruz” dedi. 
 
‘Sürgünler siyasi mahpuslara kötü muamele ve ayrımcılık haline geldi’
 
ÖHD olarak Riha’da bulunan cezaevlerine yapmış oldukları ziyaretler ve görüşmeler soncunda sürgünlerin arttığını belirten Deniz, “Kürt siyasi mahpuslara yönelik kötü muamele ve ayrımcılığın aracı haline gelen zorunlu sürgünler bu dönemde de uygulanmaya devam ettiği görülmektedir. Urfa hapishaneleri özelinde diğer tüm hapishanelerde de artan sürgün etme ile sürdürülen politikayı yaptığımız çalışma ile detaylı bir şekilde raporlaştırdık” ifadelerini kullandı. 
 
'Yüzde 84'lük kesim sürgüne maruz kaldı'
 
Daha sonra raporu okuyan Deniz, son bir yılda 56 tutsağın Riha cezaevinden farklı cezaevlerine sürgün edildiğini kaydetti. Deniz, elde ettikleri verilere göre sürgünlerin yüzde 52’si Erzincan, yüzde13’ü Adana, yüzde 11’i Erzurum, yüzde 6’sı Antalya yüzde 6’sı Samsun yüzde 4’ı Elâzığ cezaevlerine yapıldığını söyledi. Deniz, “Mahpusların yüzde 84’ünün birden fazla kez sürgün edilmesi nedeniyle  hem mahpusun sürgün edildiği yere uyum sağlaması zorlaştığı hem maddi ve manevi bütünlüğünün etkilendiği , avukatı ve ailesi ile olan iletişimini etkilediği açıktır. Rapordaki verilerimize göre sürgün edilmeyen mahpus  yüzde 16’ken geriye kalan yüzde 84’luk kesimini sürekli sürgüne maruz kaldığı görülmektedir" diye belirtti.
 
Riha cezaevlerinde kalan tutsakların yüzde 29’unun ailesinin il dışında yaşadığını kaydeden Deniz, “Yakını Urfa da ikamet eden birçok mahpus ise başka şehirlerdeki hapishanelere sürgün edilmiştir. Ailelerinden kilometrelerce  uzağa sürgün edilmeleri nedeniyle ailelerin yüzde 74’u en fazla yılda 7 kez ziyaret edebilmiştir. Verilerimizde görüleceği üzere mahpus yakınlarının yüzde 12’si çok az, yüzde 44’u yılda 1-3 arası, yüzde 18’i yılda 4-6 arası ziyaret edebilmiştir. Ziyarete gidemeyen ailelerin yüzde 45’i maddi ve yüzde 45’i uzaklık nedeniyle ziyaretlerin gerçekleşmediğini beyan etmiştir” ifadelerini  kullandı. 
 
'Gerekçe bildirilmedi'
 
Başvurucuların verileri neticesinde sürgünlerin yüzde 75’inde gerekçe bildirilmediğini ifade eden Deniz, "Yüzde 11’inde ailenin yaşadığı yerde hapishane bulunmaması, yüzde 11’inde kapasite yetersizliği olduğu ortaya çıkmıştır.  Yapılan sürgünler nedeniyle tutuklu ve hükümlü mahpusların avukata erişim sorunu yaşanmaktadır. Görüştüğümüz başvurucuların yüzde 47’si avukatlarına erişimde sorun yaşadığını yüzde 6’si avukatlarının bulunmadığını belirtmiştir. Yüzde 100’lık kısım ise avukata disiplin cezalarının tebliği edilmediğini belirtmiştir. Görüştüğümüz başvurucuların yüzde 33’u devam eden yargılamalarının olduğunu belirtmiştir. Burada tutuklunun adil yargılanma ilkesi çerçevesinde duruşmada hazır olabilme, yargılamanın yüz yüzeliği gibi hakları ihlal edildiğini de görmekteyiz” dedi. 
 
'Tutsaklar sürgün etme mantığı ile cezalandırılıyor'
 
Görüştükleri tutsakların yüzde 33’ünün sürgünlerde sorunlarla karşılaştığının altını çizen Deniz, yine aynı şekilde sürgün edilen tutsakların yüzde 45’in eşyalarının verilmediğini kaydeden Deniz, "Sürgün sonrasında eşyaların verilmediği yüzde 15’i işkence olduğunu yüzde 15’i ise hastalıkları için önlem alınmadığını belirtmiştir. Urfa Hapishanelerinden sürgün edilen aralarında ağır hasta yaşı ilerlemiş kişilerin de bulunduğu siyasi mahpuslar daha çok S Tipi ve Yüksek Güvenlikli Hapishanelere gönderildiğini görmekteyiz. Bu hapishaneler fiziki koşulları açısından tecrit sisteminin yoğun olduğu yerlerdir. Tecrit sistemi olan bu hapishanelerinin sayısının artırıldığı ve birçok siyasi mahpusun da bu hapishanelere gönderildiğini görmekteyiz. Kanunen düzenlenmiş zorunlu sevkle ile uygulamada yapılanın birbiri ile de alakasının olmadığını, mahpusları sürgün etme anlayışıyla cezalandırıldığını görmekteyiz" diye aktardı.
 
'Cezalandırma yöntemi toplumsallaştırılmaktadır'
 
Sürgün edilenlerin sürgün oldukları illere dikkati çeken Deniz, şöyle devam etti: "Aile bireylerin erişmekte zorlanacağı  Karabük, Elâzığ, İzmir, Erzincan, Yozgat, Antalya, Tekirdağ, Kırşehir, Burdur, Konya, Giresun, Bolu ve Ankara gibi iller  zaten dışarıyla ilişkisi kısıtlı olan mahpusların aile ve yakınlarından uzak yerlere gönderilmeleri onları izole ve tecrit etmenin bir yöntemi haline geldi. Hasta ve yaşlı mahpus yakınları bu ziyaretleri sürekli gerçekleştirememiştir. Aileler zor koşullarda uzun yolculuklar  yapmak durumunda kalmakta, mahpus ailelerinin sağlığını da riske girmektedir. Bu zor koşullar nedeniyle aileler çoğu zaman yakınlarını ziyarete gidememektedir.  Bu yöntem yalnızca mahpusları değil aile ve yakınlarını da cezalandırma aracı olarak kullanılmakta ve cezalandırma yöntemi toplumsallaştırılmaktadır." 
 
'Artan sürgünler bilinçli bir politikanın tezahürüdür'
 
Cezaevlerinde isteğe bağlı nakil konusunda da ciddi sorunlar yaşandığının altını çizen Deniz, tutsakların nakil başvurularının sonuçsuz kaldığını ekledi. Deniz, "Başvurular neticesinde verilere baktığımızda mahpusların hepsinin kendi rızası dışında sürgün edildikleri görülmüştür. Aynı zamanda mahpusların sürgün için yaptığı başvurular reddedilmekte; mahpusların görüşe dikkate alınmamaktadır. Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda tutsakların 'konumlarına uygun kurumlara nakledilmeleri' ibaresi 'Hapishane idaresi tarafından dikkate alınmayarak Urfa’ya oldukça uzak olan hapishanelere yapılan sürgünler konumlarına uygun olmasıyla bir bağlantısı yoktur. 5275 sayılı Kanun’un 56'ncı maddesinde belirtilen yetersizlik ve elverişsizlik unsurları ileri sürülemez ve sürgünlere gerekçe gösterilemez. Sürgünlerin hukuki altyapısı yoktur. Son dönemde artan sürgünler; bilinçli bir politikanın tezahürüdür" diye konuştu.
 
Raporun devamında şu ifadelere yer verdi:
 
"Tüm bu veriler bütün olarak değerlendirdiğinde yetkililer tarafından,  işkence ve kötü muamele hali olan sürgün politikasından vazgeçilmediği  aile bütünlüğünü, mahpusun sağlık hakkı, özel hayatına saygı  gibi haklarını korumak için yükümlülüklerini yerine getirilmediği gözlemlenmektedir. Devlet pozitif yükümlülüğü gereğince mahpusların tutulma koşulları için  uluslararası hukuka uygun hareket etmeli, aile bağlarının kopmaması için özel çaba göstermeli, mahpusların konumlarına uygun şekilde düzenlemeler yapılmalı ve yasaların keyfi uygulanmasının önüne geçmelidir. Sindirme ve yalnızlaştırma politikasının tezahürü olan politikalarla süreklileşen tecrit, kötü muamele, sürgün ve benzeri süreçler Kürt siyasi mahpusların kaderi haline getirilmek istenmektedir. İnfaz mevzuatında yer alıp da istisna olarak uygulanan kısıtlamalar ve uygulamalar, en keyfi hali Kürt siyası mahpuslara uygulanılmaktan  çekinilmemektedir.
 
'Sürgün tecrit politikasıdır’
 
Sonuç olarak; Türkiye cezaevlerinde ağırlaşan baskıyı, tecridi ve sağlıksız tutulma koşulları her geçen gün artmaktadır. Sayın Abdullah Öcalan üzerinden gelişen tecrit uygulamaları her geçen gün tüm hapishanelere ve toplumun geneline yayıldığını görmekteyiz. Sürgün etme yöntemi de bu tecrit politikasını  sonuçlarındandır. Sürgünler yoluyla mahpusların en doğal hakları elinden alınmaktadır. Mahpusları insan saymayan, politik baskı aracı gibi gören, rehin uygulamalarında bulunan tutumdan ve politik zihniyetten vazgeçilmelidir. Siyasi mahpusların en temel haklarının elinden alınmasını kabul etmiyoruz. Adalet Bakanlığı’nı  hapishanelerdeki yapısal bozuklukların giderilmesi adına tecrit etme politikasından vazgeçmesi ile   mahpusların aile ve avukat görüşlerine dikkate alarak önlemler almaya çağırıyoruz. Yine yaşanan hak ihlallerine karşı Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesini (CPT), TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonunu göreve davet ediyoruz.
 
ÖHD olarak taleplerini şu şekilde sıraladı: 
 
“*Mahpuslara uygulanan sürgün işkencesine son verilmelidir.
 
*İşkence ve kötü muamele durdurulmalıdır.
 
*Mahpusların tüm sosyal ihtiyaçları karşılanmalıdır.”
 
‘Artık yeter’
 
Antalya Y Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevinde kalan Ali Ulutaş'ın annesi Bedriye Ulutaş,  PKK Lideri Abdullah Öcalan başta olmak üzere tüm tutsaklar üzerinde uygulanan tecridin son bulmasını isteyeyerek, "Artık yeter tecrit kaldırılsın. Bizim diğer halklardan ne farkımız var. Bizler kendi kimliğimizi savunduğumuz için yargılanıyoruz. Çocuklarımızı dünyanın neresine götürürseniz götürün peşlerinden gideriz" dedi. 
 
Açıklama, "Biji berxedana zindana" ve alkışlarla son buldu.