Avukat Raziye Öztürk: Tecrit komplonun devamı

  • 09:01 15 Ağustos 2023
  • Güncel
 
Rojda Aydın
 
WAN - PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecridi değerlendiren avukat Raziye Öztürk, tecridin uluslararası komplonun bir devamı olduğunu belirterek, kırmak için de büyük bir mücadele verilmesi gerektiğinin altını çizdi. 
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan 15 Şubat 1999’dan bu yana İmralı Adası’nda tecrit altında tutulurken, yaklaşık 29 aydan bu yana da hiçbir haber alınamıyor. Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Raziye Öztürk, Abdullah Öcalan’a yönelik giderek ağırlaştırılan tecride ilişkin değerlendirme yaptı. 
 
Özel prosedür!
 
Abdullah Öcalan’ın avukatları olarak haftada iki kez, ailenin de bir kez görüşmek için başvuru yaptıklarını belirten Raziye, Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı ve İmralı Cezaevi Müdürlüğü’nün başvurulara herhangi bir cevap vermediğini söyledi. Abdullah Öcalan ve İmralı’daki diğer 3 tutsak hakkında herhangi bir “disiplin cezası” olup olmadığını bilmediklerini dile getiren Raziye, şöyle devam etti: “İmralı’ya aile ve avukatların gidip görüş yapmasına izin verilmiyor. Ancak buna ilişkin cezaevi müdürlüğü bize herhangi bir bilgi de vermiyor. Bu prosedür İmralı için özel olarak uygulanıyor. Bizlerin avukatları olarak müvekkillerimizle görüşme hakkımız var. Ancak İmralı Cezaevi bir prosedür belirlenmiş ve bu prosedür dışında mecburen başsavcılığa başvuru yapıyoruz. Hem başsavcılığa hem de cezaevi müdürlüğüne başvuruyoruz. Ancak şu ana kadar bu başvurularımıza bir cevap alabilmiş değiliz. Müvekkillerimiz hakkında herhangi bir disiplin cezasının olup olmadığını infaz hakimliğine başvurduğumuzda öğrenebiliyoruz. Bazen de belli olmayan bazı disiplin cezaları oluyor ve bunların içeriği hakkında bir bilgi alamıyoruz.”
 
Örneği dünyada yok
 
İmralı’daki prosedürün Abdullah Öcalan’a yönelik uygulandığını dile getiren Raziye, “İmralı Adası, diğer cezaevlerine göre farklı bir statüde. Tutukluların bir adada tek başına izolasyon altında ve haklarından mahrum tutulduğu başka bir örnek dünyanın hiçbir yerinde yok” dedi. 
 
Fiili yasak
 
Verilen disiplin cezaları ve görüş yasaklarının hukuki olmadığına dikkat çeken Raziye, verilen disiplin cezalarını da başvuru yaptıklarında öğrenebildiklerini, net bir bilgi de verilmediğini söyledi. Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi’nin (CPT) 2019 yılındaki raporunu hatırlatan Raziye, devamla şunları belirtti: “Bu raporla 2019 yılına kadarki disiplin cezalarını öğrendik. Bunlardan bazıları spor hakkı ve volta atma hakkına ilişkin. CPT raporunda, Türkiye’nin verdiği bu disiplin cezalarının gerekçesini ikna edici bulmadı. Avukat yasaklarına baktığımızda kanuna göre bir görüşmenin olması gerek. Ancak bizler 2019’dan bu yana müvekkilimizden bir haber alamıyoruz ve görüşme yapılmıyor. Fiili yasak var.”
 
Uluslararası komplonun devamı
 
Tecridin son bulması için birçok baronun yaptığı başvuruları ve birçok ülkedeki imza kampanyalarını hatırlatan Raziye, “Yine uluslararası alanda hukuk çalışması yürüten meslektaşlarımız Türkiye’ye geldi. Barolar Birliği, İstanbul Barosu ile görüşmeler gerçekleştirdiler. Bu hukuksuzluğun son bulması için gerekli adımların atılmasını istediler. Birkaç baro dışında kimse bu hukuksuzluğa ses çıkarmadı. İmralı’daki bu hukuksuzluk ve tecridi evrensel olarak ele alabiliriz. Bu uluslararası komplonun bir devamı. Uluslararası komploda birçok devlet ve güç vardı. Bu devletlerden bir çoğunun tecritte rolü var. Bu yüzden de tecridi kırmak için  büyük bir mücadele verilmeli. Başvurularımızdan bir sonuç çıkmadığı için böyle bir sonuç ortaya çıkıyor. Bu çerçevede bazı baroların CPT ve Adalet Bakanlığı’na başvurmuştu. Başvurularda İmralı Adası’na gidip müvekkilimiz ile görüşme talebi vardı. Başvuru dilekçeleri Adalet Bakanlığı’na gönderildi. Ancak şu ana kadar Adalet Bakanı herhangi bir cevap vermiş değil” şeklinde konuştu. 
 
‘Türkiye teşhir edilmeli’
 
CPT’nin de uluslararası kurumların bir parçası olduğunu belirten Raziye, Türkiye’nin de Avrupa Konseyi’ne üye olduğunu söyledi. Bu yüzden de ülkelerin ve bağlı kurumların bir birini koruduğunu dile getiren Raziye, devamla şöyle dedi: “CPT’nin görevi işkenceyi önlemek. CPT raporunda İmralı Cezaevi’nde işkence olduğunu ve bu durumun düzeltilmesi gerektiğini belirtmişti. Bilindiği gibi 2019 yılında avukatlar ve aile görüşmesi yapılmıştı. O zaman CPT, Türkiye’ye zaman vermişti. 2019’da yapılan en son görüşmeden bu yana İmralı Cezaevi’ndeki durum giderek ağırlaştı. Bu bizim CPT’ye gönderdiğimiz belgelerde var. CPT’nin tavsiyelerini yerine getirmeyen taraf devletlere yaptırım uygulanmalı. Nedir bu yaptırımlar? Bu durumu teşhir edebilir ya da kamuoyu ile paylaşabilir. CPT’nin tavsiyelerini yerine getirmeyen Türkiye teşhir edilmeli. Bunun dışında Avrupa Konseyi’nin denetim mekanizmaları var. Ancak bunlar İmralı Ada Cezaevi için geçerli olmadı. Hiçbir bağımsız kurum İmralı Adası’na gidemiyor. Uluslararası kurumlardan sadece CPT gidebiliyor. Bu yüzden de CPT’nin adaya gidişi bizim için önemli.”
 
İmralı Cezaevi ve diğer cezaevleri
 
Diğer cezaevlerindeki hak ihlallerine de değinen Raziye, İmralı Adası’ndaki uygulamalara karşı ses çıkarmamanın Türkiye ve Kurdistan’da bulunan cezaevlerinde farklı örneklerin ortaya çıkmasına neden olduğunu belirtti. Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getirildiği dönemi hatırlatan Raziye, “O dönem F Tipi cezaevlerine karşı bir mücadele vardı. Ancak 1999’da tek kişinin tutulduğu hücre tipi cezaevlerinin hayata geçirilmesi bir kırılma yarattı. O mücadele de yavaş yavaş durdu, F tipleri uygulaması başladı. Sayın Öcalan’a ömür boyu ceza verildi. Sayın Öcalan Kürt halkı için bir sembol ve bu onun üzerinde uygulamaya konuldu. Çok fazla ses çıkarılmadığı ve güçlü bir mücadele verilmediği için bu Türkiye ve Kurdistan’da bulunan tüm cezaevlerine yayıldı. Sayın Öcalan ve 2 müvekkilimize yönelik ağırlaştırılmış infaz rejimi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından işkence olarak tespit edildi. 2014 yılında tespit edilen bu işkence durumu o zamandan beri düzeltilmiyor. Bu gün birçok tutsak bu ağır infaz rejimi altında. Tüm haklarından yoksun bırakılıyorlar ve tek kişilik hücrelerde tutuluyorlar. Sadece bir saatlik havalandırma hakları var. Bunun gibi birçok örnek var. İmralı için güçlü ses çıkarılmadığı için bu tüm cezaevlerine yayıldı. İnfazların yakılması da bunun devamı” değerlendirmesi yaptı. 
 
‘Sayın Öcalan özgür olmalı’
 
Son olarak Abdullah Öcalan’ın, 100’üncü yılını tamamlayan Lozan Antlaşması’na ilişkin değerlendirmelerine dikkat çeken Raziye, şunları söyledi: “Sayın Öcalan Lozan Antlaşması’na ilişkin önemli tespitler yaptı. Sayın Öcalan Kürtlerin tarihini bütünlüklü ele aldı. Bizim için önemli bir kaynak ve paradigma var. Bu paradigma kadın özgürlükçü ve ekolojik bir paradigma. Tüm toplumu özgürleştirecek bir paradigma. Savaşın son bulması ve bu paradigmanın hayata geçmesi için Sayın Öcalan’ın özgür olması gerek. Ondan duyacağımız bir ses ile bu sorun çözülür. Sayın Öcalan ile görüşmeler yapıldığında bir huzur ortamı oluştu ve düşünceleri toplumda büyük bir umut yarattı. Ancak Sayın Öcalan ile görüşmeler sona erdiğinde savaş bir kez daha başladı. Tecrit  de bundan dolayı var. Bu tecrit savaş isteyen güçler tarafından yürütülüyor.”