İmralı'daki tecrit tüm cezaevlerine yansıdı

  • 09:01 7 Ağustos 2023
  • Güncel
 
Dilan Babat
 
ANKARA - PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik ağırlaştırılmış tecridin tüm cezaevlerine yansıdığını belirten İHD Hapishaneler Komisyonu Üyesi Nuray Çevirmen, yeni infaz düzenlemesine ilişkin de eşitsiz olduğunu ve bunun giderilmemesi durumunda tutsakların “yavaşlatılmış ölümle” yüz yüze kalacaklarının altını çizdi. 
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük mutlak iletişimsizlik ve tecrit uygulamasının diğer cezaevlerine yansımasıyla birlikte her geçen gün hak ihlalleri artıyor. Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre; Türkiye’de 01 Haziran 2023 tarihi itibariyle 282 kapalı ceza infaz kurumu, 93 müstakil açık ceza infaz kurumu, 4 çocuk eğitim evi, 11 kadın kapalı, 8 kadın açık, 9 çocuk kapalı ceza infaz kurumu olmak üzere toplam 407 ceza infaz kurumu bulunuyor. 2022 yılı içerisinde 22 yeni cezaevi açılırken, 2023 yılı içinde de 20 yeni cezaevi açılması planlanıyor. Sürekli yeni cezaevlerinin açılması ise iktidarın genel anlayışının insanları hapsetme üzerine bir gelecek tahayyülü öngördüğünü ortaya koyuyor.
 
İnsan Hakları Derneği (İHD) Merkezi Hapishaneler Komisyonu üyesi Nuray Çevirmen, cezaevlerinde artan ihlallere ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
 
‘Hapsetme rejimi fiili olarak ortada’
 
Türkiye’de cezaevlerindeki hak ihlallerinin siyasal gelişmelerden bağımsız düşünülmemesi gerektiğini söyleyen Nuray, iktidar eliyle geliştirilen “güvenlikçi” uygumalar nedeniyle insanları cezalandıran hapsetme rejiminin inşa edildiğini belirtti. Nuray, “Bugün Türkiye’de 407 hapishaneden söz ediliyorsa, 361 binin üzerinde mahpustan bahsediliyorsa bu hapsetme rejiminin fiili olarak ortada olduğunu görmek gerekiyor. Bu durumu hem toplum hemde siyasal alan açısından da görmek gerekiyor. Ancak siyasal alan bunu görmüyor, toplumun böyle bir gerçekliği var. Türkiye’de birçok insan cezaevine girip çıkıyor, böyle bir sayısal veri de var. Doğal olarak bu kadar hapsetme rejiminin oluştuğu ve ağırlaştırılmış tecrit mekanizmasının toplum üzerinden uygulandığı, gerek açık gerek kapalı mekânlarında uygulandığı ihlallerden söz edilince de siyasal alandan bağımsız değil. Güvenlikçi politikaların yok sayıldığı yerlerde ihlallerin fazlalaşması kaçınılmaz olarak önümüzde duruyor. Her yıl artan durum söz konusu.  2023, 2022’den daha fazlasını getirecek” dedi. 
 
‘Türkiye cezaevleri kapalı kutu’
 
Cezaevlerinde artan çıplak aramalara değinen Nuray, çıplak aramanın ismi değiştirildiğinde biçim olarak değişmediğini ve raporlarında ihlal sayısını belirtirken kendilerine yapılan başvuru bazında ihlal dediklerini, başka cezaevlerine sevk edilen tüm tutsakların çıplak arama uygulamasına maruz kaldıklarını belirtti. Nuray, “Bu onur kırıcı uygulamaya karşı çıkan mahpuslar, çoğunlukla darp ediliyor. Darp edilen mahpuslar ile ilgili herhangi bir soruşturma süreci yürütülmüyor, aksine darp edilen mahpuslar hakkında soruşturma açılarak ayrıca bir ceza uygulamasına gidiliyor. Türkiye’deki hapishaneler kapalı bir kutu. Siyasal alandan, toplum gözünden uzak tutulan bir yerde durduğundan dolayı sorunlara eğilebilmek mümkün değil. Çıplak arama ile ilgili kamuoyu oluştu ama sonrasında bir şey gelmedi. Bu da işkence, kötü muamele ihlalidir. Cezasızlık politikası, mahpuslara bakış açıları, insan yaşamını, onurunu görmeyen bir yerde durulduğu için bu ihlaller devam ediyor” diye belirtti.
 
‘İmralı’daki katı tecrit çözülemediği zaman toplum üzerindeki tecrit de çözülemez’
 
İhlalin başladığı yerde çözüm üretilemediğinde bütün alanlara yayıldığını dile getiren Nuray, cezaevlerinde artan tecrit sisteminin ise PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük tecrit sisteminden bağımsız olmadığını kaydetti. Nuray şöyle devam etti: “İmralı’da oluşturulan ağır tecrit koşulları bugün neredeyse tüm cezaevlerine yayılmış durumda. Devlet eliyle inşa edilen 19 yüksek güvenlikli S tipleri, yeni Y tipleri uygulanmaya başlandı. F tiplerini neredeyse aratır düzeyde bir uygulama hakim. İmralı hapishanesinde uzun zamandır var. Belirli zamanlarda bir iki görüş çerçevesinde kısa görüşler sağlansa da bu uluslararası sözleşmelerle, Türkiye’nin anayasal ve hukuksal normlar çerçevesinde garanti altına alınmış haklarını yok sayan özel bir uygulama İmralı’da uygulanıyor. Abdullah Öcalan’a avukatları ulaşamıyor, ailesi  görüşemiyor, mutlak bir iletişimsizlik dayatılmış durumda. Yoğun bir ihlal var orada. İmralı’daki katı tecrit çözülemediği zaman toplum üzerindeki tecrit de çözülemez. Oradan gelen tecrit ne yazık ki hapishanelerde yoğun bir şekilde devam ediyor. Yeni ihlal biçimlerinin oluştuğu kapatma mekanizmalarından söz ediyoruz. İnsanların fiziksel, ruhsal bütünlüklerinin parçalandığı bir alan. İmralı’da katı tecrit uygulamalarının kaldırılması, yasal hakların kullandırılması lazım bu sağlandığı zaman toplum üzerindeki tecrit de kalkacak. Toplum bu şekilde rahatlayacak. Tecrit biçimleri topluma dayatılmadığı zaman bu kadar hapishanelerin yapılmasına da ihtiyaç kalmayacak.”
 
‘Yapılan her düzenlemenin temeli eşitsizlik üzerine kuruldu’
 
infaz düzenlemesinin eşit bir şekilde uygulanmasının ve eşit bir şekilde yapılmasına da raporlarında yer verdiklerini ifade eden Nuray,  infaz düzenlemesiyle ilgili Adalet Bakanlığı’na yönelik girişimlerinin devam ettiğini kaydetti. Nuray, “Sürekli bir çabamız var, önceki Adalet Bakanı ile bir görüşme sağlayamadık. Türkiye’de infaz düzenlemeleri ile ilgili birçok durum söz konusu olabiliyor. Ama asıl temel sorun şu; infazda eşitlik ne yazık ki gözetilmiyor. Covid-19 düzenlemesi kanununda biz hasta mahpusların tahliye edilmesi gerektiğini söylememize rağmen bu tavsiyelerimiz uygulanmadı. 80 yaş üzeri ağır hasta mahpuslar karantina odalarında yaşamlarını yitirdiler. TMK kapsamında tutuklu olan mahpusların hiçbiri tahliye edilmedi. Son çıkan cumhurbaşkanın af yetkisi ile düzenlenen genelge ile mahpusların tahliye edilmesi yönünde olumlu bir adım olarak görülebilen bir uygulama, yine eşitsizlik ilkesi doğrultusunda uygulama biçimleri eşitsizliği meydana getirdi. Kendisine bakamayan mahpuslar yaşamlarını kaybetmeye devam ettiler. Çıkarılan her yasa, genelge, yönetmeliğin temeli eşitsizlik üzerinde oldu. Mahpuslar arasında ayrımcılık yapıldı. Bunlar ortadan kaldırılmadığı sürece, siyasilerin ‘toplum güvenliğini tehlikeye atma’ maddesi ortadan kaldırılmadığı sürece daha doğrusu anlayış değişmediği sürece mahpuslar yavaşlatılmış ölüme maruz kalıyorlar” şeklinde konuştu.