ÇEDES uygulamasının kaynağı ‘tekçi’ zihniyet!

  • 09:08 5 Ağustos 2023
  • Güncel
 
 
DERSİM - İktidarın okullara yönelik ÇEDES uygulamasına ilişkin, “Bir imamla okulda 10 yaşındaki bir çocuğa neyin rehabilitesini vereceksiniz?” diye soran Alevi Kültür Dernekleri Genel Başkanı Seher Şengünlü Yılmaz, uygulamanın kaynağının tek bayrak, tek devlet, tek din, tek dil zihniyeti olduğunu söyledi. 
 
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), Diyanet İşleri Başkanlığı ve Gençlik ve Spor Bakanlığı arasında imzalanan “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum (ÇEDES)” projesi kapsamında “manevi danışman” olarak görevlendirilen imam, vaiz, din hizmetleri uzmanı ve Kur'an kursu hocaları, MEB okullarındaki öğrencilere "değerler eğitimi" veriyor. Bu politikalar doğrultusunda İzmir’de bir okula manevi danışman olarak imamların atanmasına yönelik tepkiler sürerken demokratik kitle örgütleri ve Alevi örgütleri 16 Eylül’de İzmir’de konuya dair miting hazırlığı yapıyor.
 
Alevi Kültür Dernekleri Genel Başkanı Seher Şengünlü Yılmaz, eğitimin dincileşmesini ve ÇEDES ile okullara manevi danışman adıyla imamların atanmasını değerlendirdi.
 
‘Siz başka öğretiyorsunuz ama çocuk okula gittikten sonra başka bir şey öğreniyor’
 
Aleviler olarak en çok maruz kaldıkları ihlallerden birinin okullarda çocuklara verilen zorunlu din dersi olduğunun altını çizen Seher, kurumlar olarak bu anlamda çeşitli çalışmalar yaptıklarını belirtti. Ebeveyn olarak da bu konuda gerekli girişimleri yaptıklarını kaydeden Seher, “Okula dilekçeler yazarak çocuklarımın zorunlu din dersinden muaf tutulmalarını talep ediyorum. Ama bana şöyle bir yanıt geliyor; ‘Eğer çocuğunuzu bu okula göndermek istiyorsanız çocuğunuz bu dersi zorunlu olarak almak zorunda. Bu müfredatta yer alan zorunlu bir ders.’ Bu defa çocuk evde öğrendiği ile okulda yaşadığı pratik arasında karmaşa yaşıyor. Bu çocukların beyni çok taze olduğu için onlara ne verirseniz ömür boyu onları uygularlar. Doğdukları andan okula başladıkları ana kadar siz evde çocuklara başka bir şey öğretiyorsunuz ama çocuk okula gittikten sonra başka bir şey öğreniyor. ÇEDES de aslında bunun bir ürünü” sözlerine yer verdi.
 
‘Alevi köyünde cami olması kadar anlamsız bir durum olamaz’
 
Alevi köylerine cami yapıldığını ifade eden Seher, hiç gitmedikleri ve yapmadıkları ibadetin onlara dayatıldığını belirtti. Seher, “Ezandan rahatsız olduğumuzdan değil elbette. Bu ülkede yaşıyoruz ve herkesin inancına ve yaşam tarzına saygılıyız. Ama bir Alevi köyünde cami olması kadar anlamsız bir durum olamaz. Çünkü buradaki insanlar camiye gitmiyorlar, ibadetlerini cemevlerinde yapıyorlar. Bu insanların sizin camide verdiğiniz inançla alakaları yok. Bir Alevi köyü yerinde okul yapsanız çok daha iyi olur. Hatta bunu Alevi köyünde de yapmanıza gerek yok. Ülkenin herhangi bir köyünde bir okul inşa ederseniz devlet olarak daha iyi bir iş yapmış olursunuz” ifadelerini kullandı.
 
‘Bir imamla okulda çocuğa neyin rehabilitesini vereceksiniz?’
 
ÇEDES uygulamasına dikkat çeken Seher, bu konuya dair Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) başta olmak üzere çeşitli kurum ve örgütlerle görüş halinde olduklarını dile getirdi. Bu uygulamanın kabul edilemez olduğunun altını çizen Seher, “Bir imamla okulda 10 yaşındaki bir çocuğa neyin rehabilitesini vereceksiniz? Çocuğunuz okulda psikolojik bir şey yaşasa, mobbinge uğrasa ya da başka bir durumla karşılaşsa bir vaiz veya imam sizin çocuğunuza ne anlatacak. Kuran ayetlerini okuyup çocuğu mu rahatlatacak? Bu kadar çağ dışı, bilimden uzak bir uygulama bu. Bunun tek bir gerekçesi var o da tek bayrak, tek devlet, tek din, tek dil zihniyeti altında tekleştiren sistemdir. Bu uygulamanın tek açıklaması tekçi zihniyettir. Bu çocukları daha o yaşlarda belli bir inanca ve dine empoze ederek militaristleştirmeye çalışıyorlar. Bu tamamen militarist bir yaklaşım” dedi.
 
‘Tepkimizi yüksek sesle dillendireceğiz’
 
Bu uygulamayla çocuklara okulda verecekleri şeyin bilimle alakası olmayan, hurafelerden ibaret veya günümüz çağına uygun olmayan şeyler olduğunun altını çizen Seher, “Bunları kabul etmek mümkün değil. Özellikle Eğitim-Sen ile birlikte bütün Alevi kurumlarının dahil olduğu ve tüm demokrat yapılarla ortak bir miting çalışması alacağız. Tepkimizi yüksek sesle dillendireceğiz. Özellikle Tekirdağ, Eskişehir ve İzmir pilot bölge olarak tercih edilmiş. Özellikle kozmopolit iller seçilmiş. Bu da bir şekilde dejenerasyonun başlatılması için yapılmış bir şey. Örneğin İzmir halkına uygulamalarınızı dayatamazsınız ama çocuklarından başlayarak sisteminizi onlar üzerinden inşa ederek toplumsal yapıyı değiştirebilirsiniz. Yapılmak istenen de bu. Buraların tercih edilmelerin nedeni de bu” değerlendirmesi yaptı. 
 
‘Kobanê Davası’na Diyanet İşleri Başkanlığı’nın dahil olmak istemesi akıl tutulması’
 
Dinin “afyon” olarak kullanıldığını kaydeden Seher, bombalı saldırıları anımsattı. Bunları yapanların çocuk yaşta eğitildiğini ve beyinlerinin uyutulduğunu ifade eden Seher, sözlerini şöyle sonlandırdı: “Cemaatlerin kol gezdiği, cirit attığı bir ülkede yaşıyoruz. Bu başlı başına bir tehlike. Ve Aleviler de bu tehlikenin başında duracak kesimi oluşturuyor. Özellikle hedef kitlenin demokrat ve aydın aile çocukları olduğunu düşünüyorum. Bunu tüm ülkeye yayılması bizi endişelendiriyor. O nedenle tüm ülkeye yayılmadan önce bunun önünü almaya çalışıyoruz. Buna yönelik birtakım hukuki girişimlerimiz de var. Öncelikle bir miting ile başlayarak bunu istemediğimizi yüksek sesle haykıracağız. Akabinde çeşitli yol-yöntem ve hukukla süreci ilerleteceğiz. Tabi ülkede hak, hukuk, adalet anlamında pek bir umudumuz yok. Çünkü örneğin Kobanê Davası’na Diyanet İşleri Başkanlığı’nın dahil olmak istemesi akıl tutulması. Diyanet İşleri, senin amacın dini öğretmekse senin için münferit bir kurum açılmış bu kurumda kendi çalışmalarını yaparsın. Ama bugün bakıyoruz ki Milli Eğitim’in, hukukun içine girmişler. Bu da ülke adına çok ciddi bir tehlikedir. Herkes ehil olduğu konuda iş yapsın. Liyakatle iş yapsın. Ama şu anda herkes ehli olmadığı alanda iş yapıyor. Dini baskılar altında insanların manevi duyguları sömürülerek bir korku atmosferi yaratılmaya çalışılıyor. Bundan endişe duyuyoruz ancak Alevi mücadelesi boş durmayacak. Çalışmalarımız tüm hızıyla devam edecek.”