‘Çocuğa şiddetin yüzyıllık bir geçmişi var’

  • 09:06 5 Nisan 2023
  • Güncel
 
Şehriban Aslan
 
ANKARA - Çocuklara yönelik devlet şiddetine dair konuşan HDP Çocuk Komisyonu Eşsözcüsü Nuray Türkmen, “Yüzyıllık gelenek aynı zamanda çocuk düşmanlığı politikalarını içeren bir yerden toplumsal yaşamda kendi varlığını gösteriyor” dedi.
 
Türkiye’de, özelde de Kurdistan’da çocuklar, devletin çok boyutlu sistematik şiddetiyle karşı karşıya. Kurdistan kentlerinde çocukların katledilmesine, işkence edilmesine kadar varan şiddet vakalarında isimler değişse de çocukların da faillerin de akıbeti değişmiyor. Ceylan Önkol, Enes Ata, Mahsun Mızrak, Uğur Kaymaz, Efe Tektekin, Helin Şen, Cihat Morgül, Nihat Kazanhan ve daha birçok çocuk devlet tarafından katledilirken, üniformalı failler ise ya aklanıyor ya da dava henüz sonuçlanmadan bir çocuk daha katlediliyor. Newroz gününde de Amed’in Licê ilçesinde 14 yaşındaki çocuğun 5 polis tarafından işkence edilmesi, bu politikanın bir sonucu olarak açığa çıktı.
 
 Halkların Demokratik Partisi (HDP) Çocuk Komisyonu Eşsözcüsü Nuray Türkmen, çocuklara yönelik devlet şiddetini değerlendirdi.
 
‘Devletin şiddeti yeni değil’
 
Çocuklara yönelik devlet şiddetinin yeni olmadığını söyleyen Nuray, asıl amacın çocukları kontrol altına almak ve denetlemek olduğunu belirtti. Bugünkü şiddetin yüzyıllık bir geçmişi olduğuna değinen Nuray, “Tekçi, milliyetçi, inkâra ve erkekliğe dayalı bir devlet aklıdır. Eril devlet erkekliği içine alırken bir yandan da çocuk düşmanlığını içine alıyor. Yüzyıllık gelenek aynı zamanda bir çocuk düşmanlığı politikalarını içeren bir yerden toplumsal yaşamda kendi varlığını gösteriyor. Bu çocuk düşmanı politikalarını hayata geçiren aslında bahsettiğimiz akıl; aynı zamanda üstün ırk olan Türklüğü ki sadece Türklük değil; erkek, yetişkin Türklüğü ifade ediyor. Bu erkek olan ve yetişkin Türk olan aslında çocukları denetim ve kontrol altına alacak. Bunun kendisi makbul vatandaş yetiştirme anlamına geliyor” dedi.
 
‘Eril devletin vuku bulmuş hali’
 
Amed’in Licê ilçesinde 14 yaşındaki bir çocuğa polisler tarafından yapılan işkenceyi hatırlatan Nuray, “Devletin o baskı, şiddet politikalarının özellikle 21 Mart akşamı yaşandığını görüyoruz. Şunu vurgulamak gerekir;  yaşanan işkence vakası Newroz günü yaşatılıyor ve 5 polisin ifadesine baktığımız zaman Newroz günü gayrı meşru olarak ifade ediliyor. Newroz Bayramı’nın çocuklar tarafından kutlanıyor olması gayrı meşru olarak ifade ediliyor. Aslında Newroz’un kutlanması bir suç olarak ilan edildi. Polislerin verdiği ifadelere bakıldığında ise bir devlet geleneğinden bahsedebiliriz. Lice’de yaşanan olayda başka bir vurguda ise şöyle bir kabul var; 14 yaşındaki çocuk hatta çocuklar itiraz edemez. Eğer bu bir Kürt çocuğuysa da kesinlikle itiraz edemez. Bu olaydan anlıyoruz ki zaten çocuk zırhlı araca zorla bindiriliyor. Orada Newroz kutlaması engellenmeye çalışılıyor ve bu çocuk itiraz ediyor. Çocuğa ‘Türk’üm’ demesi söyleniyor, fakat çocuk buna da itiraz ediyor. Bu olay eril devletin vuku bulmuş hali” diyerek yaşanan durumu anlattı.
 
‘Çocuk katliamları uzun yıllardır var olan bir durum’
 
Nuray, devlet şiddeti ile çocukların katledilmeye varan hak ihlallerine uğradığına dikkat çekerken, “Bu münferit değil sürekli ve bir devlet politikası olarak yaşanan; çocukların ve halkın aslında bayramını dahi gayrı meşru gören bir aklın işkencesidir” değerlendirmesi yaptı. “Devlet ideolojisinden bahsettiğimiz zaman sembollerden bağımsız olamaz” diyen Nuray, bayrak ve üniforma örneğini gösterdi. Nuray, “Bir ulus devlet anlayışına baktığımızda yani Türkiye Cumhuriyeti özelinde benzer anlayışın yaşadığını görüyoruz. Dolayısıyla sembollerle kontrol altına alma ama aynı zamanda da hukuku kontrol altına alma. Yani hukukla aslında devletin ve devletin ideolojik aygıtlarının tümünün benzer görüntülerle, politikalar ürettiğini ve insanların hayatlarını denetim altına almaya çalıştıklarını görüyoruz. Biz boşuna ‘Erkek-devlet hukuku, erkek adalet sistemi istemiyoruz’ demiyoruz. Bu adalet, bu hukuk sistemine baktığımız zaman tekçi, milliyetçi bir hukuk sistemidir. Bu hukuk sistemi elbette bu devletin kolluk güçlerini de cezasızlık politikasıyla aslında salıverecek bir hukuk sistemidir. Bunun salıverilmesinin amaçları da toplumsal yaşamda aslında bütün alanlarda kendilerini üniformayla sembollerle var ediyor diyebiliriz” sözlerini kullandı.
 
‘Üniformalar militarizmi sembolize ediyor’
 
Üniformaların militarizmi ve devleti güçlü bir şekilde sembolize ettiğini ifade eden Nuray, “Çocuklara şiddet uygulamasına gerek yok. Aslında cezasız bırakmanıza da gerek yok. Oraya gelene kadar üniformalarla bir şehirdeki, sokaktaki, çocuk parklarındaki varlığınız aslında onları susturmaya meyleden bir varlık alanı inşa etmeye; onların sesini kısmaya, geri adım atmasına, ileriki yaşlarında bu üniformaların devletle ilişkisini daha fazla güçlü tutmaya dair bir akıl. Büyüdükçe de devletin gücünü yargı karşısında bir hukuk ortamına girdiği zaman, mahkemeye girdiği zaman ya da okula girdiği zaman benzer üniformalar, benzer sembollerle birlikte makbul vatandaş formunu yetiştirmiş oluyorsunuz. Ve aynı zamanda yaşadığınız herhangi bir işkence ve şiddet vakasında da cezasızlıkla sonuçlanan ve kendinizi çaresiz hissettiğiniz bir devlet formudur” şeklinde konuştu.
 
‘Parti olarak yaşanan durumun takipçisi olacağız’
 
AKP-MHP ile birlikte artan ve sistematikleşen şiddet karşısında susmamak gerektiğinin altını çizen Nuray, konuşmasını şöyle sonlandırdı: “Bir çağrı yapılacaksa buradan doğrudan devletin Kürt halkını yok sayan, aslında artık kendi varlığını kabul ettiren bir halkı ısrarla bir anlayışın, tekçi ve milliyetçi politikaların son bulmasıyla mümkün. Ve Kürt sorununun çözümüyle mümkün. Bunun yanında özellikle çocuklara yönelik şiddete karşı çocuk alanında çalışan STK’lara çağrımızdır; burayı görmelerini isteriz. HDP Çocuk Komisyonu olarak sadece çocukların yaşadıkları sorunlarda, çocukları coğrafya olarak ayrıştıran yerden değil, bunun kendisi de güçlü bir ideolojik yaklaşım. Dolayısıyla her yeri gören, bütün çocukların sorunlarını, şiddeti gören, bunu öne çıkaran ve sahiplenen bir yerden yaklaşmalarını bekleriz. Aynı zamanda barolara bir çağrımız var; çocuk hakları merkezlerinin aslında doğrudan yaşanan bu tür işkence ve şiddet vakalarının takipçisi olması gerekir. Biz de parti olarak bu yaşanan durumların takipçisi oluyoruz.”