'Artık bir şeyler değişmeli'

  • 09:07 31 Mart 2023
  • Güncel
Melike Aydın
 
İZMİR - Depremzedelerin yaşam koşullarında hala düzelme olmamasına tepkili olan yurttaşlar, “Artık bir şeylerin değişmesi gerekiyor” derken, “Biz kendi hikayemizi yazacağız” diye ekledi.
 
Mereş merkezli iki büyük depremin ardından iki aya yakın zaman geçti ancak depremzedelerin barınma ve temel ihtiyaçları hala karşılanmadı. Çeşitli siyasi partiler, sivil toplum örgütleri ve gönüllü yurttaşların yardımları ve dayanışmalarıyla depremzedelere destek olunmaya devam ediliyor. 
 
Mikrofonumuza konuşan yurttaşlar, ödedikleri deprem vergilerinin yerine ulaşmadığı gibi AFAD ve Kızılay’ın yardımlara el koymasına da tepkili. Yurttaşlar ayrıca, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun 13 Mart’ta kameraların karşısına geçerek, “kahvaltılık” istemesini de “halkın aklıyla dalga geçmek” olarak değerlendirdi. 
 
‘Halkın yardımlarının üzerine AFAD yazıldı’
 
Meletî’den (Malatya) İzmir’e kanser tedavisi olmak için taşınan depremzede Mebura Yazlak, halkın ilk zamanlarda ilgisinin azaldığını ifade ederek,  TV’de yayınlanan haberlere üzüldüğünü söyledi. Mebura, “Çok insanı toprağa verdik. İnsanlar korkudan evlerine giremiyor. Devlet yardım etmedi, yapılan yardımların üzerine AFAD yazıldı. Göstermelik olarak 10 bin lira verdiler, onu da çoğu kişi alamadı” dedi. 
 
‘Belediye şirketi yardım malzemelerini halka sattı’
 
Devletin gönderdiği yardım malzemelerinin bazı merkezlerde bekletildiğini, yardımların birkaç tanınmış insanın elinde döndüğünü ve bu kişilerin depolarında tutulduğunu kaydeden Mebura, “Kırsala yardım gitmedi. Belediyeye ait Esenlik adlı şirket gıdaları toplayıp tekrardan halka sattı. Antep’te kızım doğum yapmak üzere, kızım kıyafet almaya giderken bebeğine, üzerinde Doğuş Grubu’nun adı yazan kıyafetler satıyor insanlar” diye belirtti.  
 
Halkın kendi çabasıyla birbirine ulaştığını vurgulayan Mebura, “Kızılay’ı yardım kuruluşu olarak değil, şirket olarak kurduklarını söylediler. Yıllardan beri deprem vergileri yatırıyoruz, yok ortada. Açıkta kaldık çadır yok. Herkes biliyor ki, bu devlet bir avuç kendi yandaşı olanlara yedirmekle meşgul. Herkes bunu biliyor, ama söylemeye korkuyor” sözlerini kullandı. 
 
‘Biz kendi hikayemizi yazacağız’
 
Barışın tercih edilmesi gerektiğini kaydeden Mebura, “terör” kavramının devletin ötekileştirme politikasının ürünü olduğunu vurgulayarak, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin söylemlerine işaret etti. Mebure şöyle devam etti: “Hep beraber yaşayan insanlarız, fesatlığı koyan koltuklarında rahat oturanlar. Kendi çıkarlarına gidiyor paralar. Dünyada iki savaş var, biri silahların nereye kullanılacağı diğeri ilaç. Savaşı da biz çıkarıyoruz. Asker, sınırların korunması içindir. Askerler yoktu alanda, olanı da gizli saklı yapıyordu. Birkaç ekip geldi yardıma hemen komutanları geri çağırdı. Ne yemek ne bir şey istedik, bağıra bağıra vefat ettiler. Ailelerimizi toprağa verdik. Bundan sonra devlet bir şey yapmış, hiç umurumda değil. Biz birbirimize sarıldıkça güçleniriz. Koltuğa oturan kendi sevdasını yaratıyor, biz kendi hikayemizi yazacağız.”
 
‘Kahvaltılık istenmesi halkın aklıyla dalga geçmek demek’
 
Depremin yaşandığı anda önceden hazırlanmış bir sistemin oluşturulmuş olması gerektiğini dile getiren deprem danışmanı Ümmü Sayan, Türkiye’de ise aksine deprem yaşandıktan sonra Meclis’in konuyu görüştüğünü, o esnada ise can kayıplarının yaşandığını kaydetti. Depremzedelere halkın sahip çıktığını hatırlatan Ümmü, “Vergi olarak nitelendirirsek direkt devletin cebine girdiğini anladı zaten insanlar. Devletin yapmaya çalıştığını biz yapmaya çalıştık. Devleti biz en yanımızda görmek istediğimiz zamanlarda göremediğimiz için millet olarak birbirimize sarılmayı öğrendik. Bir dünya para toplandı ne yapılıyor bu parayla belli değil. Devletin yapması gerekeni milletinden bekliyorsa, kahvaltılık istiyorsa, insan aklıyla dalga geçmek gibi bir şey... Artık bir şeylerin değişmesi gerekiyor. Hazır önümüzde seçimler de varken değişime oy verilmeli. Bir şey değişecekse değişsin değişmeyecekse de millet olarak buna karar verelim” ifadelerine yer verdi.
 
‘Doğru haber gitmesin diye kanallarda reklam yapıyorlar’
 
“Ne  yaptı Kızılay” diye soran ev emekçisi Neval Öztataroğlu ise tepkisini şu sözlerle gösterdi: “Tek maaşla geçiniyoruz dünya vergi ödüyoruz. İnsanlar hala çamurun içinde. Hiç kimseye doğru haber gitmesin diye kanallarda hep reklam var. Bir aydır oraya yakınlarım, halk gitti. Ama hangisine yetişecek? Köyler ne durumda? Bakanlar gitti, görmesinler diye insan yığını yaptılar. Doğrular görülmüyor hep yanlışın peşindeler. Göğsümüze kadar doluyuz. O kadar üzgünüm ki, çocuklar yalın ayak. Nasıl vicdanınız sızlamıyor da bir dilim ekmek ile doyun deniyor?” 
 
‘Halk yardımı kendi çabasıyla mı yapmalıydı?’
 
Türkiye’nin bir deprem ülkesi olduğunun zaten bilindiğini ancak İzmir’dekinin aksine zamanında müdahale edilmediğini kaydeden metalürji ve malzeme mühendisi Elif Tok, şu değerlendirmede bulundu: “Hem orada hem de biz de burada bir takım travmalar yaşadık. Yardım yapılmalı ama bu yardımı halk kendi çabasıyla mı yapmalıydı? Kızılay’a halkın güveni yok. Devletin kurumlarına güven olmadı. Seçim sürecine denk gelmesi talihsizlik, unutulmasından korkuyoruz. Bu yardımların devam etmesi gerekiyor.” 
 
‘Distopik bir film karesini andırıyordu’
 
Depremzedelerle dayanışmak için Gönül Mutfağı ile gönüllü olarak Hatay’a giden Şehime Gül Gözen, depremin ardından ilk günlerde daha kolileme yaparken yardımın ulaştırılmadığını, gittiğinde ise ulaşan yardımların teslim edilmediğini gördüğünü söyledi. Şehime, “Yardımlar bazı yerlere dağıtılmış. Yeni malzemeler verilmemiş ama ikinci ellerin verildiğini söylediler. Ne kadar doğru bilmiyorum ama kısmen doğru olduğunu gördüm. Çadır kentler su altındaydı. Yemek için mutfağın yemek dağıtması gerekiyordu. Distopik bir film karesini andırıyordu” dedi.  
 
‘Bölge halkının desteklenmesi gerekiyor’
 
Yurttaşların yardımların yerine ulaşmasını istediğini dile getiren Şehime, kişisel menfaatlerin yanı sıra sistemsizliğin de yardımların ulaşmamasına neden olduğunu sözlerine ekledi. Şehime şu ifadeleri kullandı: “Yarım saat geç yemek götürdük bir keresinde ve oradaki insanlar bir daha gelmeyeceğimizi zannetmiş. Orada yemeğin, paylaşımın bile ne kadar kıymetli olduğunu anladık. Salgın başlamış, her taraf çamur ve market yok, bakkal yok. Birbirimizle dayanışıyoruz, birbirimize güveniyoruz. Ama bunun içinden sadece gönüllüler çıkamaz, devletle ortak yapılması gerekiyor. Bunun yapılandırılması sistematize edilmesi oradaki esnafın, tarımın, kooperatifin, desteklenmesi gerekir. Kadının çalışma gücünün artması için çocuklara dair bir şeyler yapılması, barınmanın karşılanması, temel ihtiyaçların giderilmesi gerekiyor.” 
 
‘Dayanışmaya devam etmeliyiz’
 
Yardımların yerine ulaşmadığını, bölgede yaşayan tanıdıklarından duyduğunu kaydeden esnaf Özlem Kapucuoğlu ise şöyle konuştu: “Ülke olarak bir şeyler yapmamız gerekirken, neden bu kadar duyarsız olduğumuzu bilmiyorum. Birçok şeyi başarabilecekken bunları yapamayız. Devlete güven yok, kurumlara da. Devlete güvenmeyi isterdik ama olan ortada. Vergiler nereye kullanıldı bilemiyorum ama yapılan hiçbir şeyin yerinde olduğunu düşünmüyorum. Dayanışmaya hep beraber devam etmeliyiz.”