6284 pazarlığı eril restorasyon hamlesi!

  • 09:02 27 Mart 2023
  • Güncel
 
Melek Avcı
 
ANKARA - Seçime doğru giderken “pazarlığa” açılan 6284’e yaklaşımın “Eril restorasyon hamlesi” olduğunu belirten feminist yazar Berrin Sönmez, “Biz kadınların beklentilerini, eşitlik yönündeki taleplerini konuşmak isterken onlar bizim yaşam hakkımızı ihlal etmek üzere pazarlık yürüttüler” dedi. Berrin, buna karşı “dikenleri çıkararak” mücadele edilmesi gerektiğini söyledi. 
 
Seçimler yaklaşırken partiler arasındaki ittifaklar da daha fazla tartışılıyor. AKP-MHP’nin yer aldığı ittifaka dahil olan HÜDA PAR ve Yeniden Refah Partisi ile birlikte kadın kazanımlarının  hedef alındığı tartışmaları gündeme geldi. Bunun yanı sıra AKP ile yapılan protokolün basına yansıması ile de tartışmaların yanı sıra başka kadınlar olmak üzere bir çok kesimden tepkiler artamaya başladı. 
 
EŞİK platformunda yer alan ve Feminist-aktivist yazar Berrin Sönmez, seçime giderken 6284 sayılı yasaya ilişkin yürütülen pazarlığı ve sözleşmelerin tek başına koruyucu olup olmadığına dair JINNEWS’e değerlendirmelerde bulundu.
 
Eril restorasyona teslimiyet
 
AKP’nin yaptığı kadın karşıtı bir politika zinciri olduğunu söyleyen Berrin, sözleşmeleri uygulamama ve kadın karşıtı politikalar yapma girişimleri olduğunu belirtti. Bunu son 10 yılda yaptığını söyleyen Berrin, önceki 10 yılda ise kadın lehine politikaların gelişmesine rıza gösterdiklerini söyledi. Berrin, “Bunun zemini kadın hareketinin ortak kampanyalarıyla gerçekleştirilmiş ve bu kampanyaların sonucunda TCK’da, Medeni Kanun’da kadınlar lehine değişiklik yapılmıştı. İstanbul Sözleşmesi yine kadınlar tarafından hazırlanıp kadınların ısrarı ve baskısıyla hükümet tarafından kabul edilmişti. 6284 de yine benzer bir şekilde. Kadınların oluşturduğu taslak ise hükümet, kabine ve parlamento tarafından kadınların istemediği bazı değişikliklere uğratılmıştı.  Bütün bunlar kadınların kazanımlarıydı ama AKP ikinci 10 yılında kadınların tüm kazanımlarını dünyada yükselen o eril restorasyon dediğimiz bir sürece, genel olarak erkeklik krizi de deniliyor, teslim olmuş görünüyor. Giderek muhafazakarlaşan bir AKP görüyoruz, kuruluşunda ona destek veren liberal, demokrat, sol görüşlü aydınların ondan uzaklaşmasıyla birlikte ya da onların kararlardan dışlamasıyla birlikte muhafazakarlaştığını görüyoruz” diye konuştu.
 
‘Seçmenine kadın haklarını gasp edeceği vaadi veren bir cumhurbaşkanı’
 
Kadın kazanımlarının gasp edilmesinin dünyada yükselen erkeklik kriziyle ilişkili olduğunu belirten Berrin, “Belli bir dinin yani İslam dinin tek bir yorumuna kapı açan bir politika benimsedi. Bununla birlikte erkeklik krizini de benimsedi. Çünkü erkeklik krizi hangi ülkede güçlenirse o ülkenin dini ve kültürü bahane gösterilerek kadın kazanımlarını önlemeye çalışıyor. Kadının eşitlik mücadelesini durdurmak isteyen bir yapı. Farklı görünümlerde karşımıza çıkıyor. Macaristan’da Katolikler gerekçesiyle karşı çıkılırken Rusya’da Ortodoksluk gerekçesi gösteriliyor. Mesele ataerki, erkek egemenliğini sağlamak, kadın eşitliğini durdurmaktır. İstanbul Sözleşmesi’nin hukuksuz kararının 2’inci yılını doldurduğu günlerde 6284 yasasının tartışmaya açıldığını gördük. Bunu Yeniden Refah Partisi talep etti. Bu partinin talep etmesi sürpriz değil. Çünkü öteden beri kadın karşıtı bütün hareketlerin içinde, başında ve yönlendiricisi olarak gördüğümüz bir parti. AKP’nin seçim sürecinde ittifak etmek için onun bu şartlarını müzakere etmesi de çok şaşırtıcı değil. Çünkü Fatih Erbakan’ın sunduğu 30 küsürlük madde listesi bunların hepsi iktidarın, Erdoğan’ın kendi seçmenine verdiği sözler gibiydi. Seçmenine kadın haklarını gasp edeceğine dair vaatte bulunan bir cumhurbaşkanı oldu Erdoğan” ifadelerini kullandı.
 
‘Şiddet kendi mahallelerinden geldi’
 
AKP’nin seçim vaatlerine bakıldığında birçok hakkın kadınların elinden alınmasına yönelik olduğunu söyleyen Berrin, 6284’ün tartışılması ve tüm bu politikaların şaşırtmadığını dile getirdi. Diğer yandan ise AKP içindeki politikacı kadınların tutumlarının son zamanda az da olsa şaşırttığını belirten Berrin, “Bir sene önce ‘nafakayı seçimden sonra ele alacağız’ demişti. Kadınlara sunduğu seçim vaadi nafakalarını kesmek. Kadınların nafakalarını kesmeyi bir seçim vaadi olarak bu topluma sunabildi. Bu da şaşırtmıyor, şaşırtan tek şey; İstanbul Sözleşmesi’nden yana taraf olup çok kısa sürede iktidar partisinin politikalarına teslim olan AKP’li kadınların bu sefer sesinin birazcık daha çıkması oldu. 6284 için Bakan Derya Yanık ‘tartışılamaz’ derken, Özlem Zengin’in ‘kırmızı çizgimiz’ demesi ve bu nedenle linçe uğramaları ki bu linç kendi partilerinden geldi. Kendi mahallerinden geldi, karşı mahalleden değil, karşı taraf onlara bir siyasi şiddet uygulamadı. Aslında ev içi şiddete çok benziyor. Ev içi şiddet de kadınlara en yakınları tarafından gelir, cinayetlerin çok büyük bir oranı en yakın, en çok güvendikleri erkekler tarafından işlenir. Siyasi şiddette de böyle bir durum oldu ve Özlem Zengin’e yönelik bu karşı kampanya sonucunda, kendisine direnmesi gerektiğini söyleyenlerden ve ilk yazanlardan biri oldum” diye konuştu.
 
‘Direnmeyeceklerini biliyorduk’
 
Bu mesajın karşılık bulmadığını belirten Berrin, şöyle devam etti: “Fakat direnmediklerini görmek de yıpratıcı bir şeydi. Aslında ilk söylediğimde ‘direnmezler’ demiştim. Biliyorduk geçmişte de olduğu gibi ama yine de uğradığı siyasi şiddet dolayısıyla, siyasette kadına şiddetin kabul edilemez olması nedeniyle ‘ah keşke direnseniz, mor çizgimizde buluşursak birlikte direniriz’ mesajı vermeye çalışmıştım. Fakat ‘Çok yoruldum, bundan sonra 6284 hakkında konuşmayacağım’ dedi.  Daha sonra Barış Terkoğlu’na bir mesaj gönderdiğini öğrendik, ‘Ben direnirim, yalnız mücadele etmeye alışkınım’ gibi. Tamam o halde şimdi de konuş. Hayır. Sanki Yeniden Refah Partisi ittifak ortaklığından vazgeçtiğinde bu konu kapanmış gibi algılandı. Biz biliyorduk. 2022’de Meclisin açıldığı andan itibaren 6284 ile ilgili iktidar tarafından bir değişiklik teklifinin gelmesini bekliyorduk çünkü bir önceki yasama yılı kapanmadan önceki son aşamada Öznur Çalık ‘artık sıra 6284 değişikliğinde’ demişti. Biz bekliyorduk ama araya başka konular girdi. Kılıçdaroğlu ‘sağ olsun’ ortaya başörtüsü teklifi attı. AKP durmadı bunu anayasa teklifine çevirdi, neyse ki 360 oy çoğunluğuna ulaşamadıkları için onu da gerçekleştirmediler.”
 
‘Kendi politikası için şiddete muhtaç’
 
İktidar içindeki kadınların direnmeyerek yasa ve sözleşmelerin feshine izin vermelerinin uygulamada sorun yarattığını ve eril şiddeti tırmandırdığını belirten Berrin, “6284’ten de bu anayasa teklifinden de gündemin yoğunluğu dolayısıyla kurtulmak çok isabetli oldu. Fakat yine de 6284’e dair iktidarın net bir tutum sergilememesi ve iktidar mensubu kadınların geri adım atması uygulama zorlukları yaşatıyor.  Karalama kampanyaları, uygulayıcıların bu yasaları ve sözleşmeyi etkin uygulamasını engelledi. Şimdi bir kere daha böyle bir atak yaşadık, kadına yönelik şiddet durmuyor, tırmanıyor. Çünkü eril restorasyon dediğimiz bu şey kendini var edebilmek için şiddete özellikle muhtaç. Kendi politikasını inşa edebilmek için bu şiddete muhtaç. Nedir kendi politikası; erkek egemenliğini yeniden kurmak. Geçmiş dönemlerin, orta ve yeniçağların ataerki düzenini kuramayacağının farkında. Ne yapıyor, bugüne uyumlu bir erkek egemenlik sistemi inşa etmeye çalışıyor. İşte bunun için ataerkinin güçlenmesi demiyoruz da eril restorasyon kavramını kullanıyoruz.  Yapılan iş, bu ülkede seçime gidilirken kadınların yaşam hakları üzerinden siyasi pazarlıkların döndürülmesi oluyor” sözlerini kullandı.
 
‘Eşitlik için dikenlerini çıkarmaları gerek’
 
Kadın hakları ve yaşamı söz konusu olduğunda orta yol diye bir çizginin konuşulamayacağını vurgulayan Berrin, bu konuda dikenleri çıkarmak ve mücadele etmek gerektiğini söyledi. Berrin, şöyle devam etti: “Biz eşit yurttaşlık istiyoruz, eşit yurttaşlık için mücadele ediyoruz, eşit temsil istiyoruz, seçimlerde fermuar sistemi istiyoruz, seçimden sonra kadın ve eşitlik bakanlığı istiyoruz. Bu bakanlığın koordinatör bakanlık olmasını ve tüm bu yönetim sistemini yönlendirmesin istiyoruz ama karşımıza kazanımlarımızı kaybetme tehlikesi çıkartıyor siyaset ve bizim hayatlarımız üzerinde tepinen bir siyasetle uğraşmak zorunda kalıyoruz. İktidar partisi içindeki kadınlara buradan bir kez daha seslenmek lazım. Direnmeliler en azından bizim kadar 6284’de önem verdiklerini biliyoruz. Özlem Zengin kendisi de söyledi onların seçmen kitlesi de farklılaştı, o erkek egemen zihniyetten uzak bir kadın kitlesi var bu kadınların taleplerini görmezden gelen bir parti yönetimi var. Bunun sorumlusu ve sebebi AKP içindeki politikacı kadınların direnmemesidir. Direnerek kitledeki değişimi partinin politikasına yansıtmaları gerekir. Bunu yapmaları beklemek ne kadar mümkün olacak, bugüne kadar yapmadıkları için, hep geri adım attıkları ve kolayca İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmeye ikna oldukları için kolayca, ‘değiştirilebilir, Nas değil, uygulamada düzenlenebilir’ gibi hep bir pazarlık bir orta yol bulma çabası var. Oysa kadın hakları orta yol bulma çabasıyla değil, sert mücadeleyle ve kadınların o erkek egemen sisteme dikenlerini batırmasıyla mümkün oldu. Biraz dikenlerini çıkarmaları gerekiyor.”
 
‘Hiçbir yasa tek başına yeterli değildir’
 
Berrin, sözleşmelerin hakları koruma noktasında önemli olduğunu ancak hiçbir yasa ve sözleşmenin tek başına koruma getirmediğini söyledi. Temel meselenin yasaları uygulayacak bir zihniyet değişikliği olduğu vurgusu yapan Berrin, “Sözleşme de yasa da hiçbir kanun maddesi bir toplumun hayatında tek başına yeterli değil. Her hukuk metni etrafından dolaşılabilecek, suiistimal edilebilecek ve kötü kullanıma açık metinlerdir. Bunu için niyet önemli. Yani siyasi iradenin gerçekten de eşitlikçi bir siyasi iradenin etkin olarak uygulanmasını istediği durumlarda ilgili kamu görevlileri üstlerine düşen sorumluluğu yerine getirirler. Ama bunun için siyasi irade de yetmez, üstlerine düşen sorumluluğun ne olduğu ve nasıl yapmaları gerektiği konusunda her aşamadaki kamu görevlilerinin eğitilmesi gerek. Bu eğitim, toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimleriyle mümkün. Kamu görevlileri de yetmez toplumun bu konu da bilinçlenmesi gerek bunun için sivil toplum alanında çalışan kadın örgütleriyle ve diğer örgütlerle bu konuda siyasetin, bakanlıkların, yasa yapıcıların mutlaka ilişki halinde ve işbirliği içinde olması gerekir. Hem uygulamanın hem uygulamanın denetlenmesinin sivil toplumla yönetim arasında işbirliğiyle götürülmesi gerekir” değerlendirmesi yaptı. 
 
‘Biz taleplerimizi konuşmak isterken onlar hayatımız için pazarlık yürüttü’
 
Berrin,  son olarak şunları dile getirdi: “Ki bunların hepsi İstanbul Sözleşmesi’nin hükümleri içerisinde de yer alır. Bir toplumsal zihniyet dönüşümüne ihtiyaç var. Toplumsal eşitlik bilincinin yükselmesi ve şiddetle mücadelede toplumun davranış değişikliği yaşaması için eğitimde de toplumsal cinsiyet eğitimlerine ihtiyaç var. Ana sınıfından başlayarak en üst eğitim kurumlarına varıncaya kadar toplumsal cinsiyet eğitimlerinin gerçekleştirilmesi gerek. Bunların hepsini AKP iktidarı aşama aşama geride bıraktı. Toplumsal cinsiyet kavramını bile tüm metinlerden çıkardı. Tüm bunların yapılabilmesi için en başta, en temelde bütçede toplumsal cinsiyete dayalı bütçeleme işine yönelinmesi lazım. Bütçesini ayırmadıkları hiçbir işi yapamazlar ve bütçesini ayırmadıkları gibi ekonomik kalkınma planından bile toplumsal cinsiyet kavramını, ilkeyi tamamen sildiler. Şimdi de 6284’ü kırpmak istiyorlar. Seçime giderken, biz kadınların beklentilerini kadınların eşitlik yönündeki taleplerini konuşmak isterken onlar bizim yaşam hakkımızı ihlal etmek üzere pazarlık yürüttüler.”