Enkaza yazılmış ‘Zelzele’ yıkımı anlatıyor

  • 10:00 1 Mart 2023
  • Güncel
Şehriban Aslan 
 
MELETÎ - Ören köyünde bir evin enkazına yazılmış “Zelzele” sözleri yıkımın boyutunu gösterirken, evinin enkazından kurtarabildiği kayısıları temizlemeye çalışan Fatma, geçen yıl oğlunu kaybettiğini, depremde ise geride bıraktığı tüm hatıralarının yok olduğunu anlatıyor. 
 
Mereş merkezli depremlerden ağır bir tablonun ortaya çıktığı kentlerden biri de Meletî. Kentin merkezine ilk girildiğinde göze büyük bir yıkım çarpmazken içerilere doğru girdikçe durumun vahameti ortaya çıkıyor. Kentin sadece merkezi değil ilçe ve köyleri de büyük hasar ve yıkıma uğramış durumda. Bunu Wêranşar (Doğanşehir) ve Argan (Akçadağ) ilçe merkezlerinde ve köylerinde görmek mümkün. Gittiğimiz tüm ilçe ve köylerde yurttaşların dediği ilk şey devletin yardımlarına gelmediği, enkazları kendi çabalarıyla kaldırdığı fakat güçleri yetmediği için onlarca, yüzlerce kişinin yaşamını yitirdiği oldu. 
 
‘Güçlendirilmiş’ okul enkaza dönüştü
 
 
Argan ilçesine giriş yaptığımızda diğer yerlerde olduğu gibi orada da enkaza dönüşen evler, binalar, dükkânlar ve okul olduğunu görüyoruz. İlçe merkezinden Ören köyüne gittiğimizde ise aslında bu köyün de durumunun çok farksız olmadığını görüyoruz. Köye girdiğimizde enkazların önünde bekleyen yurttaşlar bizim gazeteci olduğumuzu öğrendiklerinde sormamıza gerek kalmadan durumlarını anlatmaya başlıyor: “Durumumuz ortadadır. Siz de görüyorsunuz. Evlerimiz, işyerlerimiz yerle bir oldu. 70’e yakın can kaybımız var. Burası eskiden beldeydi sonra gelen kanunla birlikte burayı da mahalle yaptılar. Zaten mahalle olduktan sonra da elimizde ne var ne yok aldılar. Hiçbir şey kalmadı. O da yetmedi depremde durumumuzu soran tek bir kişi çıkmadı. Evet, bize yiyecek getirildi ama tek derdimiz yiyecek değildi ki… Enkaz altında kalan canlarımız oldu ve çalışma olmadığından hepsi yaşamını yitirdi. Burada işiniz bitince bir de köyün aşağısına gidin de iki yıl önce güçlendirdikleri okulun nasıl enkaza dönüştüğünü çekin.”
 
Yıkılmayan ve ağır hasar almayan tek bir ev yok
 
Köyde ayakta kalan neredeyse tek bir ev dahi yokken, hasar yok dediğimiz evlerin de neredeyse çoğunun bir yerinden yıkık dökük olduğunu görüyoruz. Yine köyde ilerledikçe her tarafta yıkılan, kar ve çamurun içinde kalan evlerin, evlerin içinden sarkan perdelerin, perdelerin örtmeye çalıştığı eşyaların tümünün bir yerden düştüğünü ya da hala asılı kaldığını gördüğümüzde kendimizi “korku” filminde hissediyoruz. Depremin yıkıcı ve yakıcı etkisini Semsûr ve köylerinde, Meletî ve önceki köylerinde görmemize rağmen Ören köyünde karşılaştığımız tablo bizi daha da etkiliyor. Geçtiğimiz enkazların yanında insanlardan en çok, “Ne zorluklarla ne emeklerle bu evlerimizi, bahçelerimizi yaptık fakat bugün elimizde hiçbir şey kalmadı. Evet, çok canımız gitti fakat canımızı acıtan bir diğer konu ise hatıralarımız… Evlerimizden fırlayan eşyalarımıza baktığımızda tüm anılarımız gözlerimizin önünde canlanıyor. Ama bizim unutamayacağımız en büyük yara ise bunca enkaza ve yıkıma rağmen devletin bize yardım etmemesi. İnsanlar günlerce enkazlar altında canlı kaldı, donarak ya da kan kaybından yaşamlarını yitirdiler” konuşmalarını duyduk.
 
 
‘Enkazdan sadece kayısılarımızı kurtarabildik’
 
Köyün sonuna vardığımızda ise yıkılan evlerin enkazında oturan yaşlı bir çift ile karşılaşıyoruz. Yaşları ilerlemiş olan erkek ve adı Fatma olan kadın enkazdan çıkardıkları kuru kayısılarını tozdan topraktan arındırmaya çalışıyor. Toz, toprak içinde olan kayısılara merakla baktığımızı gören Fatma, “Bunları çok büyük güçlükle enkazdan çıkardık. 30 yıldır kayısıcılık yapıyoruz. Kayısı tarlamız var, tarladan toplayıp kurutup ardından fabrikalara veriyoruz. Fakat bu yıl evimize de kayısımıza da deprem vurdu. Her şeyimiz enkazda kaldığı gibi kayısılarımızda kaldı. Biz çıkarıp temizliyoruz. Fabrika isterse yıkayıp kullanılır hale getirebilir. Fakat istemezse bunlar elimizde kalacak zararımıza ek bir zarar eklenecek ve çöpe gidecek” diyerek temizlemeye devam ediyor.
 
‘Aldıklarımın daha borcu bitmemiş’
 
Fatma, ardından evinin enkazına dönüp, “İneğimi yeni almıştım, yemini, samanını hepsini borç ile aldık. Deprem oldu hepsi gitti. Şu an çadırda çamurun içinde yaşıyoruz. Sadece bunlar değil kanepelerim, koltuklarım, elle dokuma halılarım gitti. Şu an halılarım enkazda görüyorsunuz. Yıllardır hiç bıkmadan usanmadan geçimimi sağlamak için geceden kalkar yemeğimi yapar, bahçeye giderdim. Sonrasında ineklerime ot toplardım yem vermeye gelirdim. Suyu ayrı taşırdım. Evime bakardım. Çocuklarıma bakardım” dediği anda başlıyor ağlamaya.
 
‘Tüm hatıralarımız gitti’
 
Biraz soluklandıktan sonra konuşmasına devam eden Fatma, şunları dile getiriyor: “Aslında benim her şeyim geçen yıl gitti. Oğlumu geçen yıl kaybettim. Elbiseleri, kol saati, ayakkabıları en önemlisi fotoğrafları evdeydi. Evim enkaza dönüştü, oğluma dair tek bir fotoğrafı bile bulamadım. Enkazın başında çok aradım, çok gezdim belki bir yer bulurum da fotoğrafını çıkarabilirim diye ama olmadı, bulamadım. Ve ben oğlumu ikinci kez kaybettim. Şu an elimde hiçbir hatırası yok. Ne yapacağım, nasıl yapacağım bilmiyorum. Tüm hatıralarımız gitti.”
 
Sonrasında ise eşiyle birlikte gözyaşlarını silip kayısılarını temizlemeye devam ediyor. 
 
Köyün sonuna yaklaştığımızda bir evin duvarında, “Zelzele” yazısı dikkatimizi çekti. Yazının olduğu eve yaklaştığımızda onun da yıkıldığını ve sadece acıkan kedi ve köpeklerle dolduğunu gördük.