Avukat Özüm Vurgun: Tecridin panzehiri özgürlüktür

  • 09:02 24 Mayıs 2022
  • Güncel
 
Derya Ren
 
DİYARBAKIR - Tecridin İmralı Cezaevi’ni aştığını söyleyen ÖHD Diyarbakır Şube Eşbaşkanı avukat Özüm Vurgun, tecride karşı direnişlerin sadece cezaevleri ile sınırlı kalmaması gerektiğini belirterek, “Tecridin tek panzehiri özgürlük ve özgürlük çabasıdır” dedi.
 
İmralı’da 23 yıldır ağırlaştırılmış tecrit altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan ve çözüm sürecinde İmralı'ya Sekreterya olarak götürülen Veysi Aktaş, Ömer Hayri Konar ile Hamili Yıldırım’dan 25 Mart 2021 tarihinden bu yana haber alınamıyor. Öte yandan Abdullah Öcalan, en son 7 Ağustos 2019 tarihinde avukatları ile görüşebilmişti. Abdullah Öcalan, Veysi Aktaş, Ömer Hayri Konar ile Hamili Yıldırım’ın aile, vasi ve avukatları tarafından şu ana kadar yüzlerce defa görüşme başvurusu yapılmasına rağmen Bursa Ceza İnfaz Hakimliği tarafından absürt gerekçelerle engelleniyor.
 
İmralı’dan başlayarak tüm cezaevleri ve topluma yayılan tecride karşı, cezaevleri başta olmak üzere büyük direnişler sergileniyor. Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) Diyarbakır Şube Eşbaşkanı avukat Özüm Vurgun, konuya dair değerlendirmelerde bulundu.
 
’23 yıldır İmralı Adası’nda tecrit uygulanıyor’
 
Tecridin “bir insanın bir topluluktan alınarak, bir yerde kendi haline bırakılması” olarak tanımlandığını söyleyen Özüm, tecridin insanları kültürel, sosyolojik ve ait hissettikleri alandan koparılması olarak da değerlendirilmesi gerektiğini belirtti. Özüm, “Tecrit insanlık dışı bir süreçtir. Bunun yanı sıra hiçbir canlı üzerinden oluşturulmaması gereken bir süreçtir. 23 yıldır İmralı Adası’nda her geçen gün derinleştirilerek, tüm toplumu etkileyen bir tecrit var. Ve bu tecrit yargı, siyasi ve sosyal alanda da varlığını sürdürmektedir. Son süreçlere baktığımız zaman tecridin dil üzerinde de yoğunlaştığını söyleyebiliriz. Geçtiğimiz günlerde kutlanmak istenen Kürt Dil Bayramı etkinlikleri yasaklandı, valilik tarafından kısıtlandı. Kürt Dil Bayramı’nı kutlamak isteyen kişiler polis kalkanlarının arasında ya da gözaltı araçlarının çevresinde eylem ve etkinlik düzenlemek zorunda kaldı” ifadelerine yer verdi.
 
‘Kürtçe tecrit edildi’
 
Türkiye Cumhuriyeti’nin Kürtleri parçalamaya çalışarak haklarından vazgeçirebileceğini düşündüğünü belirten Özüm, “Kürtler üzerinde uygulanan tecrit politikasını geçtiğimiz günlerde çok somut bir şekilde gördük. Yasal olan etkinlikte bile kitle gruplar halinde ablukaya alındı ve bu şekilde tecrit edilmeye çalışıldı. Kocaeli, Ankara ve farklı birçok ilde Kürt sanatçıların konserleri yasaklandı. Kürtçe’ye yönelik saldırı Kürtçe’nin tecrit edilmesidir. Tüm bu yaşananlarla beraber tecridin cezaevlerinden çıkarak dil üzerinde de uygulanmaya başlandığını görüyoruz. 25 Kasım, 8 Mart, 21 Mart, 1 Mayıs ve STK’ların ya da siyasi partilerin yaptığı etkinliklerde de insanların tecride konulduğunu görüyoruz. Bunu daha önce cezaevinde gördüğümüz ince arama şeklinde aramalar ile yapıyorlar. Tüm bunlar faşist devlet anlayışıdır” diye belirtti.
 
‘Direniş sadece cezaevleri için değildir’
 
“Tecrit cezaevlerini aştı, içerisi de dışarısı da bir” diyerek, tecridin tüm yaşam alanlarına sirayet ettiğini vurgulayan Özüm, “Siyasi ve adli mahpuslar tecrit ile korkutulmaya çalışılmaktadır. Ancak baktığımız zaman cezaevlerinde verilen direniş geçmişten kalan bir mirastır. Direniş sadece cezaevleri için değildir” dedi.
 
‘Tüm kadınlar üzerinde tecrit var’
 
Özüm, kayyımların atanmasının, HDP’nin yargılanmaya çalışılmasının da tecridin başka bir hali olduğuna işaret ederek, “Yargılamalar, iktidarın yazılı olmayan kurallarına, defakto kanunlarla ilerleyen bir süreçte. Savcı kanuna bağlı olarak iş yapmıyor, tamamen düşman hukuku üzerinden bir yargılama söz konusudur. Örneğin bir çocuk istismarında fail, ‘ben 15 Temmuz’da sela okumuştum’ diyerek kendisini aklama çabası, iktidara, yargıya bakışı ortaya çıkarıyor. Ya da Türklük üzerinden ‘ben askerliğimi yaptım’ diyerek Kürtleri, Çerkesleri, Arapları ayrıştırarak devleti sevmek üzerinden bir süreci algılıyor. Bununla beraber başta Kürt kadınları olmak üzere Türkiye’de yaşayan tüm kadınlar üzerinde tecrit var. Şuan için baktığımız zaman tüm kadın aktivistlerin yargılaması var” şeklinde konuştu.
 
‘Özgürlüğü genişletmek gerekiyor’
 
İmralı’da derinleştirilen tecritle birlikte Kürt halkı üzerinden yaptırımların uygulandığını kaydeden Özüm, “Türkiye’de bulunan faşist yapı kendi yok oluşunu özelde Kürt halkı ve muhalif kesimler üzerinden özel savaş politikaları ile ilerletiliyor. 15 Temmuz’dan sonra neden kurulduğu hala anlaşılmayan ve İç İşleri Bakanlığı’na bağlı olan ve SADAT gibi yapıların çok net bir şekilde kurulduğu ortada. Geçtiğimiz günlerde İç İşleri Bakanlığı’na bağlı Özel Harekat Ocakları adı ile kurulan derneğin başkanı bir kadını canice öldürüyor. Bu sürece baktığımız zaman Kürt kadınları üzerinde uygulanan tecridi görüyoruz. Tabi buna karşı da özgürlüğü her alanda geliştirmek gerekiyor. Tecridin tek panzehiri özgürlük ve özgürlük çabasıdır” sözlerinin altını çizdi.
 
Özüm, tecridin yanı sıra cezaevlerinde büyük bir direnişin de söz konusu olduğunu belirterek, sonra şunları ekledi: “En çok baskı, işkence, faşizmin, şiddetin uygulandığı yerler cezaevleridir. Bu her faşizan aklın yaptığı bir şeydir. Ancak bunun karşısında büyük direnişlerin verildiği ve süreçleri değiştirdiği de göz önündedir.”