‘Bütün diktatörler kaybedecekleri zaman savaş çıkarırlar’

  • 09:01 24 Mayıs 2022
  • Güncel
 
İSTANBUL - AKP-MHP-KDP ortaklığıyla Federe Kürdistan Bölgesi’nde devam eden saldırılara karşı halklara ortak mücadele çağrısı yapan siyasetçiler, savaştan çıkış yolunun demokratik kadın özgürlükçü ekolojik paradigma inşasında olduğuna işaret etti.
 
AKP-MHP ve KDP işbirliği ile Federe Kürdistan’ın Zap, Avaşin ve Metîna alanlarına dönük devam eden saldırıları 17 Nisan’dan bu yana farklı boyutlara evrilerek sürdürülüyor.  Bölgeden yerel kaynaklardan gelen bilgilerde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) yoğun bir şekilde kimyasal silah kullandığı belirtiliyor. Bölgeye dönük saldırılar tüm dünya kamuoyunun gündemine girerken, saldırılara bir tepki de dünyaca ünlü aktivist, oyuncu, gazeteci ve insan hakları savunucusu kadınlardan gelmişti.
 
Saldırılar ile Kürt halkının kırıma uğratılmasının amaçlandığına dikkat çeken siyasetçiler ajansımıza değerlendirmelerde bulundu.
 
‘Saldırılar egemenlerin işine geldiği için seyrediyorlar’
 
Saldırıları  “İstila savaşı”  olarak nitelendiren Halkların Demokratik Partisi (HDP) Maltepe İlçe Eşbaşkanı Müge Caner, Maxmur’un Birleşmiş Milletler’in (BM) bünyesinde olmasına rağmen bombalandığına işaret etti. Müge, “Maxmur’un bombalanması egemenlerin işine geldiği için dünya sadece seyrediyor. O zaman insan hakları, uluslararası bütün anlaşmalar çöpe atılıyor. Kürt halkının özgür, demokratik, adil, eşit bir yaşam kurması söz konusu. Bu kazanımlara saldırmaya çalışıyor. Rojava ve Şengal bunlara örnek. Şengal o kadar fermana uğramasına rağmen kadınlı, erkekli öz savunmasını kurdu. Şimdi o iradeyi kırmak istiyor. Ama bunu demokratik koşullarda yapması mümkün değil. Bunu için şiddetle yapıyor. Ya saldıranların tarafında olacaksın ya da ezilenlerin, eşit, adil bir şekilde yaşamak isteyen halkların tarafında olacaksın. Mücadelemiz halkların tarafında olduğu için mücadeleye devam edeceğiz” dedi.
 
‘Rojava çizgisini boğma hedefindeler’
 
HDP Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyesi Sultan Özcan da, AKP-MHP’nin iç siyasette oluşan kaotik durumdan sıyrılmanın yolunu savaş ve çatışma siyasetine sarılarak kurtulmaya çalıştığını kaydetti. Rusya-Ukrayna savaşında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın “barış güvercini” kesildiğini ancak konu Kürt olunca durumların değiştiğini söyleyen Sultan, “Tek adam rejimi Irak’ın güneyinde, Şengal'de, Avaşin’de yeniden bir savaş konseptine sarılarak bir yandan iç siyasette seçim güvenliği dahil hak ihlalleri, ekmek, aş ve özgürlük taleplerini bastırmaya yönelik bir araç olarak kullanmaya çalışıyor. Diğer taraftan da eşitlikçi, özgürlükçü, ekolojik ve yerinde yönetimi esas alan Rojava çizgisini boğma hedeflerini içeriyor. Kadınlara, dünyaya umut olabilecek bir pencereyi boğma ve aynı zamanda Türkiye’de de HDP’nin yürüttüğü yeni yaşam arzusunu, umudunu,  tohumlarını yerle yeksan etme arzusunda.  Çünkü gücünü faşizmden, baskıdan ve zorbalıktan alıyor. Aslında bir korku imparatorluğunun son çırpınışlarını yaşıyor” ifadelerini kullandı.
 
KDP’nin ihaneti
 
Sultan ayrıca KDP’nin işbirlikçiliğine de dikkat çekerek, “KDP’nin bu kaçıncı işbirlikçi tutumu? Kürtlerin ve bütün halkların yaşamının ortağı olmak yerine onun karşısında rejim, düzen güçleri ve yer yer emperyal güçler ile işbirliği yapmak özgürlük çizgisini boğmanın ötesinde hiçbir şeye denk düşmüyor. Dolayısıyla bu çizgisinden hızla vazgeçmesi gerekiyor” diye ekledi.
 
‘Mülteciler konu edilerek yaşanan hezimet gizleniyor’
 
Diğer siyasi partilerin, saldırılara destek vermesini “insanlık dışı ve savaş kışkırtıcılığı” anlamına geldiğini ifade eden HDP Göçmen ve Mülteci Komisyonu Eşsözcüsü Gülsüm Ağaoğlu da, saldırıların Kürt kazanımlarına dönük olduğuna işaret etti. Saldırıların paralel olarak Kuzey ve Doğu Suriye’de de devam ettiğini kaydeden Gülsüm, “Rojava yıllar yılı Türkiye Cumhuriyeti Devleti için bir karın ağrısı. Çünkü Rojava’da dünya üzerinde eşi benzeri olmayan eşitlikçi, kadın özgürlükçü, ekolojist sistemleri inşa edip anayasasına bunları yedirmiş bir sistem var. Ve bu sistemin hayata geçirilip örnek oluşunun görülmesini istemiyorlar. Bu anlamıyla Rojava, onlar tarafından yıllar yılı saldırılara maruz kalan bölgelerden biri” değerlendirmesinde bulundu. Gülsüm, Türkiye'nin Zap, Avaşin ve Metina’da askeri yıkımlara uğradığını ve bunu gizlemek için de mülteciler konusunu gündemleştirdiğini de vurguladı. Gülsüm ayrıca, Türkiye halklarına da bu savaşa ses çıkarmaları çağrısında bulundu.
 
‘Bu Erdoğan'ın savaşı’
 
Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) üyesi Yazgül Yıldırım ise, saldırıların tek bir bölge ile sınırlı olmadığını topyekun bir saldırı olduğunu hatırlattı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın uçurumun eşiğinde olduğunu dile getiren Yazgül, “Ülkeyi siyasi, ekonomik olarak bir batağa sürükledi, hepimizi açlığa mahkum etti. Ve bütün diktatörler kaybedecekleri zaman savaş çıkarırlar. Bu Erdoğan'ın savaşıdır. Varlığını sürdürebilmek için her yere saldırıyor. Kürtler, Türkiye ve Güney Kürdistan’da çok ciddi bir mücadele veriyorlar, bundan dolayı saldırıyor ve Kürtleri bir soykırıma götürmek istiyor. Ve bu soykırım asla kabul edilemez. Ve bu savaşta başarılı olur mu olmaz mı bu Kürtlerin, yurtseverlerin, demokratların, sosyalistlerin hepimizin bir arada vereceği birleşik mücadeleyle durdurabiliriz, püskürtebiliriz. Kürtlerin mücadelesini yoktan sayıyor. Kadınların göstereceği direngenlikle bu savaşı püskürtebileceğimize inanıyorum. Birleşik mücadele ile Erdoğan’ın bu soykırımına engel olabilirsek ve Erdoğan'ı gönderebilirsek Türkiye'ye demokrasi gelir, ekonomi düzelir daha özgür ve demokratik bir sistemde mücadele etmeye devam ederiz” yorumunu yaptı.