Nilüfer Koç: Dört parça bir parça olacak

  • 09:01 20 Mayıs 2022
  • Güncel

Habibe Eren

HABER MERKEZİ - Federe Kürdistan Bölgesi’ne yönelik saldırılara karşı Kürdistani partilerle gidilen kararlaşmaların önümüzdeki günlerde hayata geçirileceğini aktaran KNK Yürütme Kurulu üyesi Nilüfer Koç, "Kadınlar ne düşünüyor ve bu ülkeyi nasıl savunabilir?” sorusuyla hareket edeceklerini ifade ederek “Dört parça bir parça olacak” dedi. 
 
AKP’nin KDP ortaklığıyla 17 Nisan’da Federe Kürdistan Bölgesi’ne başlattığı saldırı bir ayı geride bıraktı. Saldırıda ilerleme sağlanamazken Fırat Haber Ajansı’nda (ANF) yer alan HPG’nin bir aylık savaş bilançosunda, Türkiye’nin 17 Nisan’dan bu yana 164 kez kimyasal silah kullandığı belirtildi.  Türkiye’nin saldırılarına karşı 4 parçada tepki ve mücadele devam ederken bu noktada kimi somut adımlar da atılıyor. 
 
Kürdistan Ulusal Kongresi (KNK) 1 Mayıs’ta Belçika’nın başkenti Brüksel’de Kürdistani partileri bir araya getirdi. Toplantıya onlarca parti ve sivil toplum örgütü davet edildi. Dört parça ve Avrupa’da Kürtleri geniş bir şekilde temsil eden 25 temsilcinin katıldığı toplantının ardından bir dizi karar ve çağrı kamuoyuna deklere edildi.  
 
KNK Yürütme Konseyi Üyesi Nilüfer Koç, hem saldırıları hem de saldırılara karşı gerçekleştirecekleri eylemselliklere dair konuştu. 
 
‘Ukrayna savaşı birçok devlet için fırsat oldu’
 
1 Mayıs’ta gerçekleştirdikleri toplantıda başta Federe Kürdistan Bölgesi’ne yönelik saldırı olmak üzere Ukrayna savaşı ile başlayan ve uzun bir süreyi kapsayacak olan yeni süreci değerlendirdiklerine dikkat çeken Nilüfer, “Taşların yeniden oynadığı süreçteyiz. Küresel bölgesel ve uluslararası ölçekte Kürt siyasetine de etkisi olacak. Herkes yaratılan bu kaos ortamında kendi lehine sonuçlar almaya çalışıyor. Ukrayna savaşı, özellikle kriz yaşayan devletler açısından bir fırsat oldu. Bunun başında Türk devleti gelmektedir, çünkü hem iç siyasette hem dış siyasette AKP-MHP rejimi ciddi bir tıkanma yaşadı. Ukrayna savaşını fırsata çevirip önündeki engelleri ortadan kaldırmayı amaçlıyor” dedi.
 
‘Son iki yıldır işgale dönük konsept devrede’
 
Türkiye’nin Kürtleri ve direnişini kendisine engel olarak gördüğüne dikkat çeken Nilüfer, Federe Kürdistan Bölgesi’ne yönelik saldırılara dikkat çekti. Nilüfer, “Türkiye uluslararası konjonktürde oluşan kozu kendi lehine kullanmak için 17 Nisan’da savaş başlattı. Son iki yıldır aralıksız bir şekilde işgale dönük bir konsept söz konusu. Özellikle KDP’nin sarı bölgesi olarak tariflenen Behdinan hattında 70’e yakın askeri karargâh kurulmuş. Bunun paralelinde bir sürü istihbarat merkezi var. Yine ticaret adı altında Güney Kürdistan’da Özel Harp Dairesi Merkezleri kurulmuş. Sadece askeri bir zaferle parçayı işgal etmek istiyor” ifadelerini kullandı. 
 
‘Kürt soykırımına gerillanın direnişi duvar gibi çarpıyor’
 
TSK’nin geçen yıl Gare’de hezimete uğradığını söyleyen Nilüfer, Türkiye’nin “yenilgili bir ruh hali” ile 17 Nisan’da savaşa girdiğini kaydetti. Devam eden savaşta da ciddi sonuçlar alınamadığını vurgulayan Nilüfer, sözlerini şöyle sürdürdü: “Gelen bilgilere göre biraz daha tıkanmış durumda. Siyaseten de kısa dönemde oluşan bu kaos ortamını kullanmak istiyor ama Türkiye’de çözüm bekleyen binlerce sorun ve bu sorunların başında Kürt sorunu var. Newroz’da halk mesaj verdi, HDP çok istikrarlı bir direniş halinde. Demokrasi inşası adına boyun eğmeyen kesimlerin ciddi bir mücadelesi söz konusu. Bunları ortadan kaldırmak istiyor. Zap, Avaşin Metina’da başlattığı saldırıyı şöyle anlamak lazım; Erdoğan’ın hesapladığı Kürt soykırımı. Bunun önünde gerillanın direnişi bir duvar gibi duruyor. Bu duvarı delerse bir şekilde artık onun önünü kimse alamaz. Bunları söylerken şuna da dikkat çekmek gerekiyor. Bugün biliyorsunuz Tamil halkının soykırıma uğramasının 13’üncü yıl dönümü. Yani dünyanın gözü önünde 70 bin insan kısa bir sürede yok edildi. Dünyanın gözü önünde bu gerçekleşti ve dünya buna sessiz kaldı. Bu yüzden böyle bir yenilgiyi yaşamamamız gerekiyor. 2014’ü daha unutmadık, Êzîdilere yapılanları unutmadık.  Gerilla direnişi olmasaydı DAİŞ’in neler yapabileceğini görürdük.”
 
‘Pazarlıkların merkezi Kürt direnişi’
 
Ukrayna savaşında Türkiye’nin, jeopolitik ve jeostratejik konumunu pazarlığa sürdüğünü ifade eden Nilüfer, “Bir yandan Amerika ile kendini pazarladı bunu yaparken bir şartı vardı. Bu şartı son günlerde daha açık ediyor. İsveç ve Finlandiya’nın NATO başvurusunda ‘Kürtlere hayır diyeceksiniz. Benim Kürtlere uyguladığım terörü siz de uygulayacaksınız’ dedi. Anlaşılan burada bile pazarlıkların merkezi konumu Kürt direnişi. 17 Nisan’da başlatılan savaş ve bu yaşanan gelişmeler birbirinden bağımsız değil. Tümden bir soykırım dayatılıyor ancak direniş bu soykırımın önünü alıyor. Erdoğan ‘ben şu anda çok önemliyim’ diyerek her dengede ittifak geliştirmeye ve bunu Kürt aleyhine yapmaya çalışıyor. Bulunduğumuz çağ itibarı ile bu dengelerin çok kalıcı olmayacağı açık. Çok başlı siyaset gerçekliği var. Ayrıca ittifaklar eskisi gibi stratejik olarak yürütülemiyor. Ukrayna savaşında oluşturulmak istenen yeni dengeler de kısa vadeli, taktiksel ilişkiler geliştiriyor” ifadelerini kullandı. 
 
‘Dünya AB ve BM’den ibaret değil birçok devlet benimsemiyor’ 
 
BM, NATO ve Avrupa ülkelerinin saldırılar karşısında sessizliğini değerlendiren Nilüfer, “NATO’nun kendi içinde de tüm devletler Türkiye dostu değil. Dünya salt AB ve BM’den oluşmuyor.  Afrika, Asya, Güney Amerika kıtası var. Dünyada toplam 197 devlet var, Arap dünyası var tüm bunlar Türkiye’nin politikasını kabul etmiyor. ‘Kürtler yalnızdır ses çıkarılmıyor’ gibi bir durum söz konusu değil. Belki batılı ülkeler; başını İngiltere ve Almanya’nın çektiği Sykes-Picot ve Lozan’dan bu yana Kürtlerin statüsü üzerinden bir politika benimsiyor; fakat onlar açısından şunu söylemek lazım: Artık Kürtlere eskisi gibi yaklaşılamayacağının farkındalar. Değişen dengeler içerisinde Kürtlerin siyaset yapmaması için Türkiye’yi öne sürüyorlar. Bu batının hesabı; fakat Türk devletinin hesabı farklı. 2023 Lozan ve Cumhuriyetin 100’üncü yılında bir de seçimler var. Erdoğan Atatürk’ten öte tarihe mâl olmak istiyor. Bu bakımdan Kürtleri tarihe gömerek yeni Türkiye’nin sultanı olmayı hedefliyor. Bunu da başaramıyor büyük bir direniş var. Yani uluslararası güçlerin sessiz kalması biraz dengelerde taktiksel olarak Türkiye’nin oynayacağı role ihtiyaç duymasından kaynaklanıyor” diye konuştu. 
 
‘Gerillanın direnişi hesaplarının yürümeyeceğini gösteriyor’
 
Ortadoğu’da, Bağdat’ta Hewler’de Türkiye’ye yönelik tepkilerin olduğunu söyleyen Nilüfer, sözlerine şöyle devam etti: “ Herkes Türkiye’nin çaldığı düdüğe göre oynamıyor. Batı umudu Ukrayna savaşına bağlamış. Enerji özellikle de gaz sorunu şu an gündemde. Bu noktada Güney Kürdistan üzerinden Türkiye’ye oradan Avrupa’daki pazara bir açılım hedefleniyor. Erdoğan buna da umut bağlamış çünkü Türkiye’de var olan ekonomik krizi bununla aşabileceğini düşünüyor. Özellikle Almanya’nın bu savaşa onay vermesinin nedeni de yaşadığı acil enerji sıkıntısı. Enerji kaynakları açısından Avrupa için gaz öncelikli. Aslında o gazın sağlıklı geçmesi için savaşın durması lazım. Bunun da farkındalar. O açıdan gerillanın direnişi çok da onların hesapladığı gibi yürümeyeceğini gösteriyor. Kürtleri ezecek güce sahip değiller.”
 
 ‘Kürtlerin direnişi Türk yayılmacılığına karşı halkların geleceğini kurtaracak’
 
Savaşın amacının topyekün bir Kürt soykırımı olduğunu ve bunu görmek gerektiğine dikkat çeken Nilüfer, sözlerini şöyle sürdürdü: “Gelinen noktada soykırımcı Türk devleti ile özgürlükte ısrarcı olan Kürtlerin artık aynı coğrafyada aynı havayı soluyamayacağı gerçekliği açığa çıktı. Bir yandan özgürlük, demokrasi ve direnişi sembolize eden ve fiili olarak uygulayan Kürtler; bir de soykırımcı, milliyetçi ve cinsiyetçi bir Türk devleti gerçekliği var. Şimdi bu bakımdan ikisinin bir arada olma zemini kalmamıştır. O yüzden Kürtlerin kazanması, Türkiye’nin demokratik geleceğinin kazanılması anlamına gelecektir. Bu bakımdan bu mücadele her ne kadar gerilla öncülüğünde gelişiyorsa da Türkiye’deki kadınların, emekçilerin, Alevilerin, Hristiyanların, sistem tarafından dışlanan kim varsa onların özgürlüğünün teminatı olacak. O yüzden hepimizin bu direnişi daha fazla sahiplenmesi gerekiyor. Böylelikle yeni demokratik bir Türkiye’nin inşası mümkün olacak. Bununla birlikte Ortadoğu halklarını da Erdoğan’ın yayılmacı politikasından kurtaracağız. Çünkü Erdoğan’ın gözü aynı zamanda Bağdat’tadır. Rojava’da Kuzey Doğu Suriye’yi yıkarsa gözü Şam’dadır. Musul ve Halep vilayetlerini almak istiyor. Oraları alırsa sıra Araplara gelecek. Kürtlerin direnişi Türk yayılmacı zihniyeti ile karşı karşıya kalacak halkların da geleceğini kurtaracak bir mücadeledir. Herkes bu bilinçle sahiplenilmeli ve herkes kendi görevini yerine getirmeli.”
 
OPCW’ye başvuru yapıldı
 
KNK öncülüğünde gerçekleştirdikleri toplantı ve yürüttükleri tartışmalara değinen Nilüfer, “Doğu Kürdistan, Güney Kürdistan ve Rojava’dan katılanların hepsinin ortaklaştığı konu direnişin büyütülmesi oldu. Özellikle Türk devletinin kullandığı kimyasal silahlara karşı harekete geçilmesi gündeme geldi. Ulusal platform adına ‘Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’ne (OPCW) başvuru yapıldı. Yine çeşitli devlet başkanlarına çağrılar yapıldı. Önümüzdeki süreçte alınan kararlar çerçevesinde görüşmeler olacak. Özellikle kimyasal tehdidine karşı iç politikada şöyle bir çağrı yapıldı. Hiç kimse sömürgeci güçlere kapı açmasın! Türk devletinin işgal girişimine karşı tutum, ulusal bir tutum olarak gündeme geldi. Bunu yapmayanların Kürdistan’a zarar vereceği söylendi bu önemli bir tespitti. AKP-MHP ittifakı KDP’yle birlikte bu savaşın zeminini hazırladı. KDP savaşın lojistik alanı, Türkiye’ye bilgi aktarımında çok önemli bir rol oynuyor. Herkesin hem fikir olduğu nokta bu saldırıların başta Güney Kürdistan’ı götürecek olması tespitiydi. Ayrıca Kürtlerin bütün kazanımlarını tehlikeye atan bir politika olduğu vurgulandı” dedi. 
 
‘Dört parça bir parça olacak’
 
KNK’nin Kadın Komisyonu’nun bazı planlamaları olduğunu aktaran Nilüfer, önümüzdeki dönemde Kürt kadının sesini açığa çıkarmak için hem dört parçada hem de yurt dışında geniş kapsamlı bir dizi etkinlikler yapılacağını söyledi. “Kadınlar ne düşünüyor ve kadınlar bu ülkeyi nasıl savunabilir?” sorusuyla hareket edeceklerini ifade eden Nilüfer, “ Şu an ana slogan ‘Kürdistan’ı savun’. Kadınlar da bu çerçevede Güney Kürdistan’da KNK Kadın Komisyonu öncülüğünde görüşmeler yapıyor daha önce Süleymaniye’de bir çalıştay yaptık. Yurtdışında da hem toplantılar hem de birebir Güney’de de görüşmeler söz konusu. Rojava’da  önümüzdeki günlerde bir çağrı metni açıklayacak. Şu an en fazla rol oynaması gereken Güney Kürdistan’daki kadınlar. Çünkü tehlikenin gerçekleştiği yer Güney Kürdistan. O yüzden orada çıkacak çok belirleyicidir. Bizim temel amacımız ve planlamamız dört parça bir parça için olacak” diye konuştu. 
 
Geniş katılımlı panel, Güney’deki kadınlara çağrı 
 
Toplumsallığı kadınların daha güçlendireceğine işaret eden Nilüfer, “İşgale karşı daha açık tutum sağlanması için çalışmalar yürütülmekte. Önümüzdeki günlerde Rojavalı, Kuzeyli, Doğulu ve yurtdışındaki kadınlar Güney’deki kız kardeşlerine çağrıda bulunacak.  Bununla beraber geniş katılımlı bir panel yapılacak. Siyasette, sanatta, toplumsal alanda, yazar olsun gazeteci olsun toplumda karşılığı olan kadınların mesajları halkla paylaşılacak” diye aktardı.