‘Siyasi niyetlerle insanlardan intikam alınıyor’

  • 09:04 10 Şubat 2022
  • Güncel
Rabia Önver
 
VAN - Cezaevlerindeki hasta tutsakların duruma dikkat çeken TİHV Van Temsilcisi Sevim Çiçek, siyasi niyetlerle insanlardan intikam alındığını belirtti. 
 
İşkence ve kötü muamelenin giderek arttığı Türkiye’de her gün yeni bir hak ihlali gündeme geliyor. Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın (TİHV)  açıkladığı verilere göre 2021 yılının 11 ayında 915 hak ihlali başvurusu yapıldı. İnsan Hakları Derneği Dokümantasyon Birimi’nin (İHD) verilerine göre de  gözaltına alınan en az 415 kişi işkence ve kötü muameleye maruz kaldı. Yoğun hak ihlallerinin yaşandığı yerlerden biri de cezaevleri. İHD verilerine göre cezaevlerinde 604’ü ağır olmak üzere en az bin 605 hasta tutsak bulunuyor. Bırakılmayan ya da tedavileri engellenen hasta tutsaklar yaşamını yitiriyor. 
 
En son Van Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde bulunan 70 yaşındaki  hasta tutsak Ramazan Turan ve Metris Cezaevi’nde tutulan ağır hasta tutsak Turgay Deniz yaşamını yitirdi. 
 
Cezaevlerindeki hasta tutsakların serbest bırakılması ve infazları yakılan tutsakların durumuna dikkat çekmek için ailelerin başlattığı “Adalet Nöbetleri” de devam ediyor. Cezaevlerinde tutulan hasta tutsakların durumu ve artan hak ihlallerini TİHV Van Temsilcisi Sevim Çiçek JINNEWS’e değerlendirdi. 
 
‘Ülkenin her köşesi açık bir işkencehaneye dönmüş’
 
İktidarın Kürt sorununun çözümüne ilişkin başlatılan süreci sonlandırması ve 2016 yılındaki darbe girişimi sonrası otoriter bir rejimi tercih ettiğini belirten Sevim, insan haklarının bir tarafa bırakıldığını söyledi. Sevim, “Ülkenin her köşesi açık bir işkencehaneye dönmüş demek çok yanlış olmaz bu süreçte. Dezavantajlı olan hapishanelerde çok daha can yakıcı ve büyük sorunlara yol açtı bu yaklaşım. Son yıllarda iktidarın hukuku bir sindirme ve cezalandırma aracı olarak kullanılmasından kaynaklı hapishane nüfusunda çok yoğun bir artış söz konusu oldu. Kasım ayının 2021 verilerine baktığımız zaman hapishanelerde 28 bin 355 kapasite fazlası nüfusun olduğunu biliyoruz. Bu durum başlı başına bir hak ihlali” diye konuştu.
 
‘Pandemi ile birlikte hak ihlalleri daha da arttı’
 
Cezaevlerinde kapasitenin çok üstünde tutsak bulunduğunu belirten Sevim, salgınla birlikte bunun ciddi sağlık sorunlarını da beraberinde getirebileceğini söyledi.  Cezaevlerinde hak ihlallerine değinen Sevim, “Tutsaklara ayakta sayım, kelepçeli muayene, çıplak arama dayatmaları özellikle siyasi mahpuslara yönelik daha fazla işkence ve kötü muamelenin yapılması gibi çok yoğun şikayetler almıştık. Pandemi sürecinden sonra mahpusların kısıtlı olan hakları daha da kısıtlanarak yeni bir normal yaratılmaya çalışıldı. Kalabalık koğuşlar, covid-19’da sağlık açısından çok ciddi bir risk oluşturduğu halde yapılan infaz düzenlemesinden siyasi mahpuslar yararlanamadı. Pandemi bahane edilerek mahpusların aile görüşleri tamamen ortadan kaldırıldı, avukat görüşlerine kısıtlamalar getirildi. Spor, sosyal ve kültürel etkinlikler neredeyse tamamen kısıtlandı. İletişimden, basın yayınına kadar birçok hakları alındı. Bu yönetim tarzı sonucunda hapishanelerdeki çalışanların da mahpuslara yaklaşımlarında cezasızlıktan güç almalarıyla daha fazla hak ihlali söz konusu oldu” ifadelerini kullandı.   
 
‘Tutsakların tedavileri kelepçeyle yapılıyor’
 
Cezaevinde bulunan tutsakların salgından kaynaklı sağlığa erişimleriyle ilgili çok fazla sıkıntı yaşadıklarını, hasta tutsakların hastane sevklerinin zamanında yapılmadığını belirten Sevim, bunun hasta tutsaklar için ciddi bir tehdit oluşturduğunu ifade etti. Sevim, şöyle dedi: “Bu, zamanında tespit edilip önlenebilecek hastalıkların daha da ağırlaşması sonucunu yarattı. 605’i ağır olmak üzere şuan bin 604 hasta mahpus bulunuyor. Adalet Bakanı verileri paylaşmadığı için bu sayı daha da yüksek olabilir, bununla ilgili net bir bilgiye de sahip değiliz. Yaşamlarını tek başına sürdüremeyecek durumda olan, koğuşunda bulunan diğer insanların yardımlarıyla yaşamlarını sürdüren ağır hasta mahpusların tedavileri zamanında yapılmamakta. Mahpuslara hastaneye götürülürken kelepçeyle muayene dayatılması, ring araçlarıyla hastaneye götürülmeleri, hastane dönüşlerinde karantinaya uzun süre maruz kalmamak için hastaneye sevklerini istememe gibi durumlar söz konusu.” 
 
‘Ramazan Turan 13 saat sonra hastaneye götürüldü’
 
Van Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde yaşamını yitiren Ramazan Turan’ın  koğuş arkadaşının butona basmasına rağmen görevliler tarafından 13 saat sonra hastaneye götürüldüğünü söyleyen  Sevim, “Görevliler tarafından Ramazan’a ‘biraz daha dayan, sabah seni hastaneye sevk edeceğiz’ gibi cümlelerin kullanıldığı iddiası var. Ramazan Turan bu uygulamalar sonucunda hapishanede yaşamını yitirdi. Hapishanede yaşamını korumakla görevi olan devlet ya da hapishane görevlilerinin sorumluluğunda 13 saat sonra hayatını kaybetti. Bu kabul edilebilir bir durum değil insanların cezalarını çekmek için konulduğu hapishanelerde insanlık onuruna aykırı, onların yaşamlarını tehlikeye atacak bu tür uygulamaların soruşturulup araştırılmaması ve cezasız kalması demokratik bir ülkede hukuk devletinde yaşanabilecek bir durum değildir. Turgay Deniz’e cezaevinde kalamaz, kendisi yaşamını devam ettirebilmesi için tüple yaşama şansının olduğuna dair bir rapor verilmiş olmasına rağmen hapishaneye geri götürüldü. Daha sonra kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti ve ondan sonra tahliye edildi” diye kaydetti. 
 
‘Siyasi bir takım niyetlerle insanlardan intikam alınıyor’
 
Aysel Tuğluk'un sağlık durumuna da dikkat çeken Sevim, 9 doktor tarafından hazırlanan raporda  yaşamını tek başına cezaevinde sürdürmeye uygun olmadığının belirtildiğini söyledi. Sevim, “İstanbul Adli Tıp Kurumu (ATK) tarafından verilen raporla hayatını cezaevinde sürdürebileceğine dair rapor verildi. Siyasi bir takım niyetlerle insanlardan intikam almak için bu tür kurumların kullanılıyor olması kendi içinde çok büyük bir sıkıntıdır. Hasta mahpusların tahliye edilmesi için verilen raporlarda sadece ATK’nin raporları kabul edilmekte. ATK’nin verdiği raporlar da oldukça taraflı ve bilimsellikten uzaktır. Biran önce tam teşekküllü hastanelerde verilen raporların geçerli sayılması, ATK’nin bu konuda son merci olarak kabul edilmesinden vazgeçilmesi gerekmektedir. Aysel Tuğluk’un yapılan bütün itirazlara rağmen tedavisi yapılmadı, sağlığı bu kadar ciddi bir noktadayken bir takım siyasi amaçlarla bunun engellenmesi sadece devletin bu konuda sorumluluğu ve yükümlülüğünü yerine getirmemesi değil aynı zamanda insanlığın vicdanına karşıda çok büyük bir suç niteliğindedir”  diye konuştu.
 
Uluslararası sözleşmeler vurgusu
 
Haklarında infazların ertelenmesine dair verilen raporlara bırakılmayan hasta tutsakların durumuna da değinen Sevim, bu kararların savcılar tarafından hayata geçirilmediğini ve savcıların keyfine bırakıldığını dile getirdi. Bunun kabul edilmeyecek bir durum olduğunu söyleyen Sevim,  cezalar infaz edilirken uluslararası sözleşmeler ve insan haklarının korunduğu yasaların esas alınması gerektiğinin altını çizdi. 
 
‘Yaşam hakkı kutsaldır’
 
“Bizler insan hakları savunucuları olarak insanların yaşamlarına dair bu konuda bu kadar endişe verici bir noktada açıklama yapmak istemiyoruz” diyen Sevim, son olarak, “Yaşam hakkı en kutsal haktır bunu korumak devletin sorumluluğundadır, gereği mutlaka yerine getirilmelidir. Herkesi hukuka ve demokratik bir ülkenin gerçekliğine yakışır şekilde davranmaya davet ediyoruz”  çağrısı yaptı.