Ocak ayında 31 kadın katledildi: Siyasi politikasızlığın sonucu

  • 09:03 10 Şubat 2022
  • Güncel
Rozerin Gültekin
 
İSTANBUL - İktidar ve yargının erkek şiddetini görmezden gelmesine ilişkin konuşan avukat Tuba Torun, “İktidarın şiddetin önlenmesini kendisine dert etmediğini, kadını kamusal yaşamdan soyutlayarak erkek egemen bir sistem yürütmek istediğini görüyoruz” dedi.
 
Türkiye’de her geçen gün kadın ve çocuk katliamı ile şüpheli ölümlerde ciddi artışlar gözlemleniyor. Katliam verileri iktidarın resmi verilerine yansımasa da ajansımızın her ay hazırladığı erkek devlet şiddet çetelesine göre 2022’nin ilk ayında 31 kadın, 4 de çocuk katledildi. Yine çetelemize göre 30 kadın ve 11 de çocuk şüpheli şekilde yaşamını yitirdi. Fakat İçişleri Bakanlığı’nın verilerine göre Ocak ayında 19 kadın katledildi. Resmi verilerdeki bu açıklık şeffaf bir süreç işletilmediğinin de kanıtı olurken, iktidarın politikaları ve yargının faillere dönük cezasızlığı katliamlardaki artışın en büyük nedeni olarak görülüyor.
 
Kadın katliamları günden güne artmasına ve koruyucu tedbirlerin alınmamasına ilişkin avukat Tuba Torun ile konuştuk.
 
‘Yaşananlar politikasızlığın sonucu’
 
Bugüne kadar pek çok kadın katliamı, taciz ve istismar dosyasına bakan Tuba, İstanbul Sözleşmesini dayanak olarak alan 6284 sayılı yasanın karalanmaya çalışıldığını ama etkin uygulandığı takdirde birçok kadının hayatının kurtarılabileceğini ifade ederek, “Kadının beyanı esastır ilkesi 6284 sayılı yasanın temel dayanak ilkelerindendir. Kadın tehlikede olduğunda, şiddete maruz bırakıldığında, bu yasaya dayanarak koruma kararı alır. Ama 6284 sayılı yasaya yuva yıkan yasa diye saldırı gerçekleşti. Uzaklaştırma kararlarının ‘erkeği evden uzaklaştırdığını’ dolayısıyla yuvaların yıkıldığını beyan ettiler. Biz bir evde şiddet varsa o evde güvenilirlik ya da aile kavramının ortadan kalktığını ve kadının kendini korumak için her türlü önlemi alacağını bundan dolayı yasaların yuvaları yıkmasıyla bir ilgisi olmadığını dile getirdik. Bu zihniyet ve karalama kampanyaları neticesinde kadının sözüne inanılmadığı, koruma taleplerinin çoğunlukla reddedildiği bir dönem yaşıyoruz. Eskiden 6 ay süre ile koruma kararları verilirken şimdi bir ay için zor alıyoruz.  6284’ün uygulanmasında zorlanıyoruz. Bunlar politikasızlık sonucudur” değerlendirmesinde bulundu.
 
‘Koruma kararı etkin şekilde uygulanmıyor’
 
Uzaklaştırma kararı verildikten sonra kadının korunması için faili denetlemek zorunda olduğunu ancak kararın faile tebliğinde bile zorluklar yaşandığını ve bu süreçte kadınların tekrardan şiddete maruz bırakıldığını söyleyen Tuba, koruma kararı ihlal edildiği zaman ihlal prosedürünün gerçekleşmesi gerektiğini belirtti. Tuba, faile tebliğ gerçekleşmediği için hapis cezasına karar verilmediğini ifade ederek, “Tebligatın yapılmaması mağdurun suçu değil bu sistemin eksikliği. Bundan dolayı kararın verilmesi marifet değil bu kararın uygulanması korumanın etkin şekilde gerçekleştirilmesi marifet. Birçok kadın yüksek ölüm riski bulunmasına rağmen, koruma kararları etkin bir şekilde uygulanmadığı için öldürülebiliyor. 6284 sayılı yasada mağdura gerekirse yakın koruma, polis takibi verilmesi gibi tedbirler yer alıyor” diye ekledi.
 
‘Devlet şiddeti kendine dert etmiyor’
 
Şüpheli kadın katliamlarındaki artışa da dikkat çeken Tuba, cezasızlık kavramının da yaygınlaştığına işaret etti. Faillerin cezasızlığı bildiği için “haksız tahrik” ve “İyi hal” indiriminden faydalanmaya çalıştığını vurgulayan Tuba, şöyle devam etti: “Şiddet kimsenin umurunda değil, iktidar 6284 uygulanması için genelgeler yaydık dese de maalesef bunların hepsi göstermelik, göz boyamaya yönelik. İstanbul Sözleşmesi detaylı bir şekilde önleyici ve koruyucu tedbirleri sıralıyor bunları uygulayın dememize rağmen bir gecede hukuksuz bir kararla geri çekmeyi tercih ettiler. İktidarın şiddetin önlenmesini kendisine dert etmediğini, şiddete rağmen kadınların eve kapatılmasını istediğini ve kadının kamusal yaşamdan soyutlayarak erkek egemen bir sistem yürütmek istediğini görüyoruz. Dünyada bu sorun devam ediyor ama Türkiye özelinde daha vahim şekilde ilerliyor. Bunlar siyasi politikasızlığın ürünüdür.”
 
‘Suç kaydı olanlar tutuklanmıyor’
 
Tuba devamında da erkek faillere verilen cezalardan ziyade önleyici tedbirlerin alınmadığını ve şiddet uygulayan zihniyetin dönüştürülmediğinin altını çizdi. Tuba, “Zihniyetin dönüşmesi, eğitimle ve İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması ile olabilecek bir şey. İnsan hakları zihniyeti oturtulduğunda,  şiddetin kötü bir şey olduğunu anlatıldığında şiddet azalır. Bir kadın sürekli koruma kararı alıyorsa orada eziyet suçu vardır. Bu fail eziyet suçundan tutuklanabilir ama bu yapılmıyor. Örneğin Ömür Erez’in failinin 20 suç kaydı vardı. Normal şartlarda bu kişinin cezaevinden çıkamıyor olması gerekiyordu. 20 tane suç işleyene kadar tutuklanması gerekiyordu ama tutuklanmadı. Buradan da hukukun etkin uygulanmadığını görüyoruz” diye ifade etti.
 
‘İktidar kendini koruyan kadınları şeytanlaştırıyor’
 
Kadın katliamlarının yüzde 52’sinin ateşli silahla gerçekleştiğini ifade eden Tuba, herkesin kolay bir şekilde ateşli silah temin ederek kadınları katlettiğini söyledi. Yargının adaletsizliğine de değinen Tuba, “Kadınlar sosyal medya üzerinden adalet aramaya başladı artık. Kadınlar yaşam tehlikesinden dolayı meşru müdafaaya başvuruyor. Yargının hakkaniyetli bir soruşturma yapması gerekiyor. Örneğin Melek İpek dosyası böyle bir dosyaydı ve meşru müdafaa uygulandı. Ama Çilem Doğan, Nevin Yıldırım faydalanamadı, indirim dahi alamadılar. Erkeklere indirim uygulanırken yaşamını korumak isteyen kadınlar niçin bu indirimlerden faydalanamıyorlar. İnsanları kendi adaletini aramak zorunda bırakan durumlar bunlar. İktidar kendini koruyan kişilere, ‘muhalif’, ‘terörist’ diyerek şeytanlaştırıp, kutuplaştırıyor. Bu yaşam hakkı ihlalidir” diye belirtti.
 
Medyanın dili ve şiddet türleri
 
Medyanın kullandığı dili de eleştiren Tuba, kadın katliamlarının kullanılan dil ile meşrulaştırıldığını ifade etti. Tuba, “Şiddetin sonlanması, eşitliğin sağlanması için çok yavaş ilerliyoruz. Şiddetin çeşitlerine baktığımızda psikolojik, fiziksel, ekonomik, cinsel şiddet söz konusu. Hiçbir şiddet birbirinden ayrılamaz. Psikolojik şiddetin çoğu zaman fiziksel şiddetten daha ağır sonuçları olduğunu görebiliyoruz. Ekonomik şiddet kadını evin içine kapatma konusunda sorun yaratan bir şiddet biçimi. Şiddetin her türlüsü bakımından hukukun koruyucu ve önleyici tedbirleri alması ve etkin cezalandırmanın uygulanması gerekiyor” dedi.
 
Kadın mücadelesi
 
Her şeye rağmen kadınların umutlu olması gerektiğini vurgulayan Tuba, “Türkiye’de kadın hareketi en büyük hareketlerden biri. Ciddi kazanımlarımız var. Kazanımlarımızdan vazgeçmiyoruz. İstanbul Sözleşmesi’ni geri alacağımızı, altına tekrar imza atacağımızı sürekli dile getiriyoruz. Şiddetin son bulması için İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanabilir olması gerekiyor” ifadelerini kullandı.