![](/staticfiles/news/251006/2025/02/08/823x463cc-izm-06-12-2024-imrali-asrin-hukuk-buro-rapor-derleme-manset.jpg)
Asrın komplosuna karşı asrın direnişi (8)
- 09:01 8 Şubat 2025
- Dosya
İmralı ve tecrit sisteminin inşası
Melike Aydın
HABER MERKEZİ – İmralı, sadece bireysel bir tutsaklık değil; Orta Doğu’daki siyasi dengeleri etkileyen küresel bir tecrit modeli. Uluslararası komplo sonucu 26 yıldır İmralı’da tutulan Abdullah Öcalan, hukuki ve siyasi tecridin en ağır koşullarına maruz bırakılıyor.
PKK lideri Abdullah Öcalan, 15 Şubat 1999’da uluslararası bir operasyonla Türkiye’ye getirilmesinden bu yana İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Cezaevi’nde mutlak tecrit altında tutuluyor. 26 yıldır süren bu tecrit uygulaması, yalnızca bireysel bir tutsaklık değil, Orta Doğu’daki siyasi dengeleri etkileyen küresel bir model olarak değerlendiriliyor. Uluslararası hukukçular ve insan hakları örgütleri, İmralı’daki sistemi dünyada eşi benzeri olmayan bir tecrit modeli olarak tanımlıyor.
Dosyamızın bu bölümünde, İmralı Cezaevi’nin tarihçesi, güvenlik sistemleri, tecrit uygulamaları, uluslararası tepkiler ve son kampanyaları ele alıyoruz.
İmralı Adası’nın tarihçesi: Bir ceza adasına dönüşüm
İmralı Adası, tarih boyunca stratejik bir konuma sahipti. Osmanlı döneminde tarım ve balıkçılıkla geçinen Rum nüfusunun yaşadığı ada, 1923 Lozan Antlaşması sonrası Türkiye ile Yunanistan arasında gerçekleştirilen nüfus mübadelesiyle boşaltıldı ve 1924’te Rum halkı Yunanistan’a göç ettirildi.
Adada bulunan kilise, 1935 yılında cezaevine dönüştürülerek İmralı Cezaevi kuruldu. Başlangıçta, adli mahkûmların tarım ve çevresel işlerde çalıştırıldığı bir cezaevi modeli olarak tasarlanan İmralı, ilerleyen yıllarda siyasi mahkûmlar için de bir tutuklama merkezi haline geldi.
1960-1961 yıllarında Demokrat Parti liderlerinin Yassıada Yargılamaları sonucunda idam cezalarının infaz edildiği yerlerden biri oldu. Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan burada idam edildi. 1970’li ve 1980’li yıllarda, siyasi tutsaklar ve organize suç failleri burada tutuldu. Kürt yönetmen Yılmaz Güney de 1972-1974 yılları arasında burada hapsedildi.
1999 yılında Abdullah Öcalan’ın buraya getirilmesiyle ada tamamen boşaltıldı ve olağanüstü güvenlik önlemleri altında askerî yasak bölge ilan edildi. Günümüzde İmralı Adası’na sivil gemilerin 3 milden fazla yaklaşmasına izin verilmemekte ve ada tamamen askeri kontrol altında tutulmaktadır.
Dünyada benzeri olmayan bir tecrit sistemi
İmralı Cezaevi, Guantanamo benzeri bir modelle tamamen izole bir alan haline getirilmiş, Türkiye’deki diğer cezaevi sistemlerinden tamamen farklı bir yönetim mekanizmasına sahip olmuştur. Avukat, aile ve dış dünya ile temasın büyük ölçüde kesildiği, radikal izolasyonun uygulandığı bu sistem, uluslararası hukukçular tarafından "cezaevi içinde cezaevi" olarak tanımlanıyor.
Abdullah Öcalan’ın 26 yıllık tecrit süreci
1999-2009 yılları arasında Abdullah Öcalan, İmralı’da tek tutsak olarak tutuldu. Ancak 2009 yılında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve uluslararası baskılar sonucunda, sekiz tutsak daha İmralı’ya gönderildi. 2013-2015 yılları arasında yürütülen Çözüm Süreci boyunca Abdullah Öcalan’la görüşmeler gerçekleştirildi, ancak bu süreç sonrasında söz konusu tutsaklar farklı cezaevlerine nakledildi. 2015 yılında ise Abdullah Öcalan’ın yanına Ömer Hayri Konar, Hamili Yıldırım ve Veysi Aktaş getirildi, ancak bu tutsaklar da benzer bir tecrit sistemine tabi tutuldu.
Guantanamo’da tutsaklara avukat, aile ve dış dünya ile belirli düzeyde temas hakkı tanınırken, İmralı’daki iletişim neredeyse tamamen sıfıra indirildi. Abdullah Öcalan bu durumu şu sözlerle özetliyor: "Dünyada bu koşullarda başka kimse yok, bir tek ölmediğim kaldı."
Bugün İmralı’daki tecrit koşulları halen ağır tecrit politikalarıyla devam ediyor. Tutsaklar 12 metrekarelik hücrelerde tutuluyor ve sağlık durumlarına ilişkin kamuoyuna herhangi bir bilgi verilmiyor. Ayrıca, görüşme talepleri sistematik olarak engelleniyor, böylece dış dünya ile olan bağlantı tamamen koparılmış durumda.
Uluslararası hukuk ve tecride karşı tepkiler
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi (İHK), Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT), İmralı’daki tecrit sistemini insan hakları ihlali olarak değerlendiriyor ve Türkiye’yi bu konuda eleştiriyor. BM İnsan Hakları Konseyi, Türkiye’ye 2025 yılına kadar mutlak tecridi kaldırması için süre tanıdı. CPT ve AİHM, Türkiye’ye tecridin sona erdirilmesi için çağrıda bulundu.
Bu kararlar, İmralı’daki tecrit sisteminin yalnızca Türkiye’nin iç hukuku ile ilgili olmadığını, uluslararası hukukun bir meselesi haline geldiğini gösteriyor.
Son kampanyalar ve uluslararası çağrılar
10 Ekim 2023’te "Abdullah Öcalan’a Özgürlük, Kürt Sorununa Siyasi Çözüm" sloganıyla 74 ülkede eş zamanlı bir küresel kampanya başlatıldı. 69 Nobel Ödüllü isim, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi (AK BK), AİHM, CPT ve BM İnsan Hakları Komitesi’ne (OHCHR) mektup göndererek Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünü talep etti. Aynı isimler, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a bir mektup yazarak, Kürt meselesinin diyalog yoluyla çözülmesi için adım atılmasını talep etti.
Tecrit uygulamaları ve son görüşmeler
2016-2018 yılları arasında Abdullah Öcalan’ın avukatlarıyla görüşmesi tamamen engellendi. Bu süreçte yapılan tüm başvurular reddedildi ve Abdullah Öcalan’ın hukuki temsilcileriyle iletişimi tamamen kesildi. Son sekiz yılda toplam 13 kez 6 aylık avukat görüş yasağı kararı alındı.
Abdullah Öcalan, en son 7 Ağustos 2019’da avukatlarıyla görüştü. 5 Ekim 2024’te yeğeni ve DEM Parti Milletvekili Ömer Öcalan ile aile görüşmesi gerçekleştirdi. 28 Aralık 2024 ve 22 Ocak 2025’te DEM Parti İmralı Heyeti’nden Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder, Abdullah Öcalan ile görüştü. Bu görüşmelerin sonucunda siyasi partilerle ve cezaevindeki HDP eski Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş ile Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Leyla Güven ile görüşen heyet, daha sonra kamuoyuna da Abdullah Öcalan’ın mesajlarından oluşan 7 maddelik metni kamuoyu ile paylaştı. Abdullah Öcalan görüşmelerde, Kürt sorununun çözümü için Meclis’i işaret etti.
İmralı uluslararası bir tecrit modeli mi?
İmralı Cezaevi, Abdullah Öcalan’ın şahsında, Orta Doğu’daki Kürt meselesini uluslararası düzlemde bir denetim mekanizmasına dönüştüren, dünyada eşi benzeri olmayan bir tecrit modeli haline gelmiştir. Bu modelin geleceği, hem Türkiye’nin iç siyaseti hem de uluslararası güç dengeleri açısından kritik bir konu olmaya devam ediyor.