Zehra Doğan: Erk zihniyeti yok edecek güç sanattır!

  • 09:02 26 Kasım 2017
  • Kültür Sanat
HABER MERKEZİ - Tutuklu sanatçı ve gazeteci Zehra Doğan ajansımıza gönderdiği yazısında iktidar ve sanatın asla yan yana gelemeyeceğine dikkat çekerek, “Erk zihniyeti yok edecek en önemli güç ancak ve ancak sanatsal mücadeledir!” diye belirtiyor. 
 
KHK ile kapatılan Jin Haber Ajansı (JINHA) editörü gazeteci ve ressam Zehra Doğan, tutuklu bulunduğu Diyarbakır E Tipi Cezaevi’nden mektup gönderdi. Hegemonik güçlerin sanata ve kadına bakış açısını kaleme alan Zehra, aynı zamanda sanatçılar için mücadele yolunun direnmek olduğuna da vurgu yapıyor.
 
Zehra’nın adeta atölyeye dönüştürerek bitki özlerinden eserler yarattığı cezaevinden yazdığı yazısı şu şekilde: 
 
“Yaşamın her alanına bir virüs gibi işleyen ve bunu liberalize edilmiş demokrasi, adalet, hukuk kavramıyla bireyi uyuşturan hegemonyanın açık ve örtük şiddet politikalarıyla toplumu boyunduruğa altına alma çabası devam ediyor. Sadece tutsaklık, yıkım, işgal, talan, savaş ve katliamlarla kalmayıp bunun yanı sıra bin yıllardır oluşturduğu sınıflı toplum sistemi ile beyinler yaratarak kendi çağına ayak uyduran habersiz köleler yaratmayı sürdürüyor. Bunun karşısında insanlık tabii ki kendi ısrarını sürdürüyor ancak böylesi bir şiddetin karşısında eksik kalıyor. Şiddetin yüksek dozajda hüküm sürdüğü günümüzde en büyük karşı duruşunu sergilenmeli ve yüksek sesle ‘hayır’ diyebilmeliyiz. Hayır demenin en önemli kanallarından biri de sanattır.
 
Çünkü yıllar öncesinden bugüne hegemonyanın tanrısı Sümer Rahip Devletleri aracılığıyla topluma darbe vururken ilk olarak en çok korktuğu sanatı boyunduruğa altına aldı. Jean-Jacques Rousseau ”Uygarlık sanatı öldürdü” der. Sümer rahiplerin neolitik döneme son vererek kadını köleleştirirken kadın eksenli sanatı da kendi tekellerine olmayı elden bırakmadı. Sümerlerden önce bunu takip eden 1000 yıllar öncesinde cinsiyet özgürlükçü dönemin buluşları olan sanatsal üretim olan resim, heykel, anıt, kent mimarisi, sütün, kubbe, peyzaj, tekerlek, tıp bilgisi, süsleme, işleme, destan, öykü ve daha bir çok üretimi Sümerler kendi tekeline alarak kendisinin saydı. Oysa Sümerler var olan buluşları sadece ustaca geliştirdi yerine bir şey üretemedi.
 
İktidar ve sanat yan yana gelemez
 
Tarihçilerin birçoğunun ilk icatlar olarak kabul ettiği ürünlerin aslında bu dönemden çok öncesine yani Neolitik ve daha öncesine ait olduklarını kısa bir araştırma sonrasında öğrenebiliriz. Buda bizi Rousseau'nun belirlemesinin tamamen haklı olduğu sonucuna götürüyor. Sümerler neredeyse hiç üretemedi sadece var olan bilgiyi geliştirdi. Bu da demek oluyor ki iktidar ve sanat asla yan yana gelemez! Zira aynı görüşü Abdullah Öcalan da savunmuş ve şöyle demiştir: ‘Tarihi araştırmalarına baktığımızda devletin olmadığı M.Ö-6000 ve 4000 yıllarında yayılan keşif ve buluşlar Sümer Rahip Devletlerinin oluşumuyla ve bunu takip eden süreçlerde ortaya çıkmamıştır. Bu aradaki 5000 yıllık süreçte Milat'tan önce 6000 ve daha öncesine denk düşecek üretimler neredeyse yok denecek kadar azdır. M.S 1600- 1900’lu dönemlerde yeni buluşlar olsa da bu çok uzun sürmedi.’ Günümüzün hegemonyasında aynı zihniyet farklı bir maskeyle kendini yaşatmaya devam ederken sanatı ve sanatçıya da boyunduruğu altında tutma çabası sürüyor.
 
Sanat için devrimci duruş gerek
 
Sanatçıyı devletin sanatçısı sıfatı ve fonlarla kendine bağımlı hale getirmeye çalışıyor. Böylece bütünlüğe tehdit oluşturacak unsurları ortadan kaldırmış veya zayıflatmış oluyor. Çünkü hem onlarda biliyor ki erk zihniyeti yok edecek en önemli güç ancak ve ancak sanatsal mücadeledir! Bu yüzden kendi çürümüş sanatını kısır döngü içinde devam ettirirken sonuç olarak yapay ve birbirinin tekrarı işler ortaya çıkarır. Hegemonyanın hizmetkarı olan sanatçı özgür düşünemediği için üretemez. Bunun için devrimci duruş gerek.
 
Kadın sanatçılar sansürlendi
 
Ne tesadüf ki  sanatçı kadınların sayısı neredeyse yok denecek kadar azdı çünkü görünürlükleri sansürlemiştir. Sanatı doğuran anasoylu dönemin kadınları bin yıllardır sanatlarını üretebilecek bir alan bulamıyor ama hegemonyanın kurnaz politikalarının hüküm sürdüğü kirletilmiş dünyada bunun açığa çıkması tesadüf değildir.
 
Son bir noktaya değinmek gerekirse eğer bugün özellikle Ortadoğu halkları sanat üretemez hale gelmiş ve sanatın zemininin Avrupa veya ABD olduğunu kanıksamışsa buna mahkum edilmesi tesadüf değildir. En güçlü canavar zihniyetin yaratıcıları olan hegemonlar ve onun kendini sanat merkezi olarak göstermesidir. Oysa sanat bu topraklarda gelişti, tüm dünyanın ürünü sadece bir yerde sınırlandırılamaz. Ortadoğu sanatın gelişiminde en önemli coğrafyasıdır. Gılgamış Destanı, şiirler, oluklar, çivi yazısı, yasalar, tıp reçeteleri, destan şarkılar, heykel ve resim gibi birçok eser bu topraklarda gelişimini sürdürdü.
 
Kendi tarihimizi izliyoruz!
 
Bugün hegemonların savaş, talan, gerici illet virüsleri ile içini boşaltmaya çalıştığı bu topraklar sanki en geri topraklarmış gibi lanse ediliyor. Tüm bunları yaparken kendi hırsızlıklarına kılıf buluyorlar. Bin yıllar öncesinde ilk olarak mitoloji, bilim ve sanat çalındı bu zaten biliniyor. Günümüzde de arkeolojik araştırma yapanlar tüm eserleri kendi topraklarına götürürdü. Louvre Müzesi ve ya British Museum’da Ortadoğu’nun eserleri sergileniyor biz de uzun kuyruklar eşliğinde üstüne para verip kendi tarihimizi birkaç dakikalığına izliyoruz. DAİŞ Irak’taki müzeye saldırdığında hepimiz çok üzüldük. Sonra eserlerin orjinallerinin Avrupa’da olduğunu öğrenince rahatladık. Palmira Antik Kenti yok edildiğinde birçoğumuz ‘keşke eseler Avrupa’da muhafaza edilseydi’ dedik. Fakat DAİŞ ve benzeri örgütleri kim çıkardı, bunlar nasıl ortaya çıktı sormadık… 
 
Kürdistan ve Ortadoğu’da sanatçılar asla üretmekten vazgeçememeli. Bunu bize hayat veren toprakların ana damarlarından beslenerek yapmalıyız. Sanat zor zamanların işidir. Sanat için dervişane bir yaşam gerekli. Kana,sömürüye doymayan hegemonları ancak sanat ve kadın sanatçılar yok edebilir.”