‘Egemenler farklı olan her düşünceyi tehdit olarak algılar’

  • 09:10 30 Aralık 2019
  • Kültür Sanat
VAN - Egemenlerin en büyük korkusunun toplumun aydınlanması olduğunu, bu yüzden kitapların tarihin hemen her döneminde yasaklandığını belirten Kürt yazar Rengin Kardelen,“Egemenler farklı olan her düşünceyi bir tehdit olarak algılarlar. Çünkü farklı düşünen, farklı yorumlayan onlar için her zaman bir tehdittir. Kitaplar farklı olduğu için, farklı yorumladıkları için ve değişimi yarattıkları için yasaklanıyor. Dili, kültürü, sanatı yasaklı olan bir halkın edebiyatının canlanıp güçlenmesinden korkuyorlar" dedi.
 
Dünya tarihinde siyasi, toplumsal, dini ve ahlaki değerlere karşı “tehdit” oluşturduğu savunulan kitaplar, kütüphaneler kimi dönemlerde yok edildi, kimi dönemlerde ise çoğaltılması, dağıtılması yasaklandı. Türkiye’de de 12 Eylül 1980’de şiddetlenen ve hala süren baskı ve sansür ile kitaplar yakıldı, müzikler susturuldu, gazeteler, dergiler kapatıldı. Kitap bulundurmanın suç sayılması nedeniyle kitaplar gömülerek korundu. Türkiye’de sadece 2011 yılına kadar toplamda 23 bin kitap yasaklandı. Sadece Aram Yayınları’ndan farklı tarihlerde basılan binlerce kitap yasaklandı. Aram Yayınları’nın 2016 yılında 53, 2017 yılında 72 ve 2018 yılında 89 kitabı yasaklandı. 
 
Kürt yazar Rengin Kardelen, toplumun aydınlanmasında en fazla rol oynayan kitapların iktidarlar tarafından bilinçli olarak hedef gösterildiğini belirterek, “Toplum karanlıkta bırakılmak isteniyor” dedi.
 
‘Kürtçe kasetler yakılıyordu’
 
İktidarların toplumsal bilinçlenmeden korktuğunu belirten Rengin, “Kitap yasaklamaları devletler tarafından toplumda süreklileştirilen bir durumdur. 80’li dönemde askeri darbe ile birlikte aileler çocuklarını korumak için kitap ve Kürtçe kasetleri ya gömüyorlardı ya da yakıyorlardı. O dönemlere şahitlik edenlerden biriyim. O dönemlerde kitap ve gazete okumak bir silahtan daha fazla suç görülüyordu. Kendini koruman için kitapları yok etmen gerekiyordu. Halka tek seçenek olarak bu sunuluyordu. Bu yasaklamalar halkın direnişini kırmak ve zulme karşı uyanmaması içindi. Ama şunu çok rahat gördük ki yasaklanana karşı merak hızlı bir şekilde büyüdü ve insanlar yasak olmasına rağmen kitapları alıyor ve okuduktan sonra evlerinin bahçelerinde gömüyorlardı. Bununla birlikte açığa çıkan aslında halk uyanışı ve halk gerçekliği oldu” dedi. 
 
‘Egemenler farklı olan düşünceyi tehdit olarak görür’ 
 
Egemen güçlerin varlıklarını korumak için her defasında inançları ve dinleri kullandığını ifade eden Rengin, iktidarların sadece kendi inançlarını kutsal gördüğünü kaydetti. “Bundan kaynaklı egemen güçler farklı olan her düşünceyi illegal görür ve bunu bir tehdit olarak algılarlar” diyen Rengin, şunları söyledi: “Aslında aynı zamanda farklı olana ve özgür düşünen toplumlara karşı her zaman cephe alırlar. Değişik olanı ve onlardan olmayanı yok etmek için de her türlü çaba içine girerler. Çünkü farklı düşünen, farklı yorumlayan onlar için her zaman bir tehdittir. Kitaplar farklı olduğu için, farklı yorumladıkları için ve değişimi yarattıkları için yasaklanıyor. Politik güçler dünyanın tümüne egemen olmak istedikleri zaman, toplumun bütün direniş mekanizmalarını, hukukun her bir prosedürünü, yargıyı ve basını ortadan kaldırarak bunu gerçekleştirmeye başlar. Toplumda korku psikolojini en üst düzeye çıkartırlar ve halklara dini empoze ederler.  Aydınları, yazarları, sanatçıları sürgün eder ve eserlerini yasaklayarak, toplatarak tehdit eder.  Bir devrimcinin çok anlamlı bir sözü var. Der ki, ‘Faşizm en çok sesten ve ışıktan korkar.’ Aslında tam anlamıyla tarihten bugüne yaşadığımız budur.”
 
‘Dili yasaklı olan bir halkın edebiyatının güçlenmesinden korkuyorlar’
 
“Ses varlıktır. Ses varlığın var olma beyanıdır. Bundan dolayı kölelere konuşmayı yasaklayanlara karşı Spartaküs ayağa kalkar ve ‘Konuşun’ der” sözleriyle devam eden Rengin, şimdiki iktidarların da toplumun isteği dışında oluştuğunu ve din üzerinden var olduklarını dile getirdi. Rengin, “Türk devleti de bunlardan biridir. Türk İslam sentezinin bir diğer ismi ise Pantürkizm’dir. İktidar bundan güç alıyor ve bununla kendini besliyor. Korkuları, yıllardır katledilen halkın, çok güçlü bir şekilde yasaklı kitaplarla birlikte başkaldırmasıdır. Dili, kültürü, sanatı yasaklı olan bir halkın edebiyatının canlanıp güçlenmesinden korkuyorlar” diye konuştu. 
 
‘Kürtçe edebiyat toplumu aydınlatacak güçte’ 
 
90’lı yıllarda da yüzlerce kitap ve kasetin gömüldüğünü hatırlatan Rengin, “Toplumun aydın bir gelecekle buluşması devlet güçlerini korkutuyor. Kürtçe edebiyat toplumu aydınlatacak güçte olduğu için bunun önüne geçmek ve yayılmasını engellemek istiyorlar. Kürtçe yazılan eserler siyasi inkar ve asimilasyon politikalarına karşı vurulmuş en büyük darbedir. Kürtçe olan her bir eser onların yasaklamalarına karşı bir başkaldırıdır. Dili yasaklanmış bir halkın edebiyatı hızlı bir şekilde bir ilerleyiş kat ederek talan üzerine kurulmuş siyaseti ortadan kaldırdı. Devletin asıl buna tahammülü yoktu. Bundan kaynaklı kitapları sürekli yasaklıyor ve kitaplar hakkında toplatılma kararı alıyor” dedi.
 
‘Edebiyatı güçlendirmek devrimlerle mümkündür’
 
“Devletin kabullendirmeye çalıştığı sınırlar çok hızlı bir şekilde kabul edildi ama burada önemli olan zorbalığa ve egemenliğe karşı diyecek bir sözün ve kuracak bir cümlenin olmasıdır” diyen Rengin, sözlerini şöyle sonlandırdı: “Önemli olan toplumu aydınlatıp egemenlerin karanlığından kurtarmamızdır. Edebiyatı güçlendirmek yapılacak olan devrimlerle mümkündür. Bizim ilk başta dil devrimi yapmamız gerekir. Bizler anadilimizi seviyorsak sadece kitapları değil, toplumun değer olarak gördüğü her şeyi kötülüklerden ve kötü olandan korumamız gerekir.”