‘Deniz Poyraz davasında savcı sanığın avukatlığını yaptı’

  • 09:27 31 Aralık 2021
  • Hukuk
 
Melike Aydın 
 
İZMİR - Deniz Poyraz davasına ilişkin değerlendirmelerde bulunan ÇHD Genel Sekreteri Avukat Nergiz Tuba Aslan, “İddianameyi hazırlayan savcı sanığın avukatlığını yaptı, henüz yargılamaya dahi geçilemeyen davada yaşanan pratikler nasıl bir dava görüleceğinin ipuçlarını taşıdı” dedi. 
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) İzmir İl Örgütü'ne yönelik 17 Haziran’da gerçekleştirdiği ırkçı saldırıda Deniz Poyraz’ı katleden Onur Gencer'in yargılandığı davanın ilk duruşması 29 Aralık günü Bayraklı 6'ncı Ağır Ceza Mahkemesi heyeti tarafından 13'üncü Ağır Ceza Mahkemesi duruşma salonunda görüldü. Duruşmayı siyasetçisinden hukukçusuna, sanatçısından aktivistine kadar yüzlerce kişi izledi. 
 
Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Genel Sekreteri Avukat Nergiz Tuba Aslan ile dosyaya ilişkin konuştuk.
 
*Davaya müdahillik talebinde bulundunuz. Bu davaya katılmak neden gerekli? 
 
ÇHD olarak 1974’ten bu yana işlenen siyasi katliamlarının hem tarafı hem de muhatabıyız. Devlet her ne kadar katliamın arkasında örgütsel ilişkiler, kontrgerilla faaliyetler olsa da asla etkin şekilde soruşturmuyor. Önümüze konan tek bir fail üzerinden ki bazen o bile olmuyor, işlenen katliamın kapatılması üzerinden refleks veriyor. O nedenle bizler hem kamusal sorumluluğumuz gereği hem de bu katliamların doğrudan muhatabı olduğumuzu düşünüyoruz. Elimizden gelen bütün faillerin tüm ilişki açıklığıyla ortaya çıkarılması için bir toplumsal görev olduğunu düşünüyoruz. Hak örgütleri, HDP ve birçok kurum davayı takip edeceklerine dair günler öncesinden basın açıklamaları ve bireysel beyanlarda bulundu. 
 
“Bir Kürt düşmanlığı, HDP düşmanlığı var. Silahsız savunmasız bir kadını canice katleden ve öldürdükten sonra defalarca tekmeleyen, daha fazla kişi öldürmek istediğini, sadece Deniz Poyraz orada olduğu için öldürmek istediğini söyleyen bir faşistle karşı karşıyayız.”
 
*Davayı takip etmek için yoğun bir talebin olacağı belli olmasına ve dava avukatlarının büyük salon taleplerine rağmen önce küçük salonda görüleceği belirtildi. Bu durumu nasıl değerlendirirsiniz?  
 
Genel olarak yapılan yargılama faaliyeti yürütülen dosyaya verilen önemi gösteriyor. Belki teknik ayrıntıları değerlendirmek yerine bir adli mekanizmanın tavrını ve tarzını değerlendirmek gerekiyor. Bunun siyasi bir cinayet olduğu çok açık. Fail büyük bir cüretle ve her aşamada dile getiriyor. Bir Kürt düşmanlığı, HDP düşmanlığı var. Silahsız savunmasız bir kadını canice katleden ve öldürdükten sonra defalarca tekmeleyen, daha fazla kişi öldürmek istediğini, sadece Deniz Poyraz orada olduğu için öldürmek istediğini söyleyen bir faşistle karşı karşıyayız. Hem soruşturma aşamasında savcılık hem de mahkemeler genel olarak adli mekanizma böyle dosyalara örgütsel ağlarını, arka planını, azmettirenini, yardım ve teşvik edenini araştırmaktan ziyade vakayı adliyedenmiş gibi değerlendiriyor. Bunun sonucu olarak dosyada tek fail olan suçluluğu kabul etmiş bir sanık yargılanıyormuş gibi davranıldığı için mahkemeye özel olarak bir düşmanlık tarif edemem ancak şu organizasyon hali gayrı-ciddi bir durumu ortaya koyuyor. Çünkü bu dosyaya katılan çok sayıda kurum, kişi, parti, gözlemci heyet, barolar, olacağı çok belli. Bu öngörülmüşken daha öncesinde bir dilekçeyle bildirilmişken ve mahkeme bunu kabul etmişken ışık yetersizliği gerekçesiyle standart mahkeme salonunda yapma kararını verebiliyor. Çok basit bir şekilde çözülebilecek meseleleri meslektaşlarımız tekrar başsavcı ile görüşerek yeniden büyük salona alınması için çaba sarf ettiler. Adil etkin bir yargılamanın yapılması için sadece içerik tartışılmaz, içeriği de konuşamıyoruz yargılama yapılan yerin kendisinin de eğer bir açık yargılamaysa izlemek isteyen herkesin katılımını sağlayacak ortamı adli mekanizmaların hatta başsavcılığın tarafların talep etmesine bile bırakmadan sağlaması gerekir.
 
Tek bir adli cinayet gibi yaklaşılarak dosya kapatılmak istendiği için hızlıca mahkemenin ilk tensip zaptında tüm tanıklar çağırılmıştı. Bu kadar çok HDP’nin suçun doğrudan zarar göreni olması gözetildiğinde taraf olacak kurumların belli olmasına rağmen ilk celsede tüm tanıkları çağırmak yargılamanın nasıl yürütülmek istendiğine dair ipuçları içeriyor. Bunlar sorunun bir parçası.
 
“Adli mekanizmanın bu tür davalardaki tavrı ve tarzı failden yana tavır aldıklarını çok net bildiğimiz için bizim yargıya güvenimiz olmadığını baştan söylememiz gerekiyor.”
 
*Duruşma başladığında onlarca kişinin müdahillik talebinde bulunması nedeniyle uzun süren kimlik tespiti duruşmanın üç saatlik gecikmeyle başlamasına neden oldu. Ancak avukatların farklı çözüm önerisine rağmen mahkeme heyeti aynı yöntemde ısrar etmeye devam etti. Bu ısrarı nasıl yorumluyorsunuz?
 
Aslında kimlik tespitini yapma usulüne ilişkin bir şey. Buraya takılmamak gerekiyor. Mahkemenin bu konu üzerinden sübjektif taraf olduğunu söylemek doğru olmaz. Daha pratik olarak halledilebilirdi ama bu dosyada daha pratik çözümlerin bulunması gerekirdi. Anca bir kimlik tespitinin yapılması zorunlu.
 
İddianamenin kabul kararnamesinin okunması talebini mahkeme reddetti. Ancak sonrasında önemli olan iddianame ve eklerinin nasıl bir mantıkla, motivasyonla taraflılıkla hazırlandığının mahkeme salonunda tartışılmasıydı. Bu anlamda en azından sözümüz kesilmedi. Meslektaşlarımız ayrıntılı şekilde soruşturma savcısının soruşturmayı yürüten kolluk görevlilerinin özellikle terörle mücadele şubesi görevlilerinin soruşturma aşamasındaki şüpheliyi nasıl daha az zarar vererek ve ilişki ağlarını ortaya çıkarmamak için gayret gösterdiği tüm teknik ayrıntılarıyla duruşma salonunda aktarıldı. Bu bizce önemliydi. Çünkü esasen böyle bir iddianamenin hukuk devletinde yeri yok, ceza muhakemesi kanununda tariflenen iddianamenin içermesi gereken unsurları içermediği çok açık. Hatta soruşturma savcısının ve soruşturmayı savcı adına yürüten kolluk görevlilerinin suç işledikleri çok açık. Failin ilişki ağlarını failden elde edilen delilleri oraya çıkarmamak için hatta toplanan delilleri karartmaya yönelik tavır ve davranışlar içinde olduklarını görüyoruz. Bu anlamda yürütülen soruşturma ile başlayan dava yürütmek ekstra zor. Çünkü kamu adına bir işlem yapma yükümlülüğü olan makam aslında kamu adına işlem yapmamış açıkça sanığın avukatlığını yapmış durumda. Aslında roller biraz karışıyor. 
 
Bizler,  iddia makamını temsil eden ailenin, HDP’nin avukatları olarak ve aynı zamanda temsil ettiğimiz kurumlar adına bir müdahalede bulunmak isteyen avukatlar olarak bu tür davalarda diğer davalarda yaşadığımız örneklerde olduğu gibi savcılığın yerine iddia makamını doldurmak zorunda oluyoruz. Roller değişiyor savcının işini de savcıya rağmen, kolluğa rağmen biz yapmak zorunda kalıyoruz. Mahkemenin bundan sonraki yargılamayı yürütme tavrına karşı erken konuşmak istemem ama şunu söylemek gerekiyor: biz bu tür dosyalarda çokça öldürüldük gençler, kadınlar, Kürtler, Ermeniler Aleviler işçiler olarak. Ancak adli mekanizmanın bu tür davalardaki tavrı ve tarzı failden yana tavır aldıklarını çok net bildiğimiz için bizim yargıya güvenimiz olmadığını baştan söylememiz gerekiyor. Belki de hukuk devleti sadece şikayetçi olduğumuzu söylememiz yeterken bu işlerde aslında sorumluları, failleri bulup etkin cezalandırılması gerekirken bunların olmayacağını bildiğimiz için onların işlerini onların yerine onlara rağmen yapmak zorunda kalıyoruz, bu bizim kamusal görevimiz. 
 
Bu farkındalıkla bu dosyanın gerçek faillerinin ve azmettiricilerinin ortaya çıkarılması için, yargılanması için elimizden gelen gayreti göstereceğiz. Bu önümüze konan setlere rağmen ne kadarını yapabiliriz bilmiyoruz ama en azından tarihsel olarak bu soruşturmanın ne şekilde yürütüldüğünü teşhir etmek de tarihsel bir görev. 
 
“Bu siyasi parti AKP veya MHP olsaydı ve herhangi kişi girip silahlı saldırı teşebbüsünde bulunsaydı oraya giden kişinin tüm sülalesi, arkadaşları son bir veya daha fazla süre içinde görüştüğü herkes gözaltına alınır, yüzde 80’i tutuklanırdı ve önümüze ‘X’ örgütü olarak sunulurdu.”
 
*Dava kapsamında yürütülen soruşturma sürecinde kimler dinlenmeliydi?
 
Soruşturma aşamasında gerçekten şüpheli pozisyonunda olması çok kuvvetli olan kişilerin tamamı tanık sıfatıyla dinlenmiş durumda. Şüpheli sıfatında dinlenen tek kişi Onur Gencer. Bu siyasi parti AKP veya MHP olsaydı ve herhangi kişi girip silahlı saldırı teşebbüsünde bulunsaydı oraya giden kişinin tüm sülalesi, arkadaşları son bir veya daha fazla süre içinde görüştüğü herkes gözaltına alınır, yüzde 80’i tutuklanırdı ve önümüze ‘X’ örgütü olarak sunulurdu. Bu aslında kolluğun gösterdiği standart refleks. Bu refleksin ısrarla gösterilmediğini görüyoruz. Savcı ya da kolluk tecrübesiz değil. Standart yaptıkları işleri bile yapmama üzerine kurguladıkları için bütün çabalarını bizim dosyamızda şüpheli hatta sanık pozisyonunda olması gereken kişiler dosyada tanık pozisyonunda. Hatta bir kısmının dinlenmesinden bile vazgeçmiş durumda. Buna ilişkin itirazlarımız da dile getirildi. Bu taleplerimizin ve itirazlarımızın ne kadarı kabul edildi ne kadar adil yargılama yönünde gayret gösterilecek? Bunu göreceğiz.
 
“Onur Gencer’in salondaki hali cüretinin somut göstergesiydi. Cüreti aldığı yere bakmak gerekiyor. Savunmasız, kendisinden fiziksel olarak çok daha güçsüz bir kişiyi katleden insan bu kadar özgüvenle ve bu kadar cüretkar biçimde o salonda nasıl davranıyor ona bakmak gerekiyor.”
 
*Mahkeme salonunda Deniz Poyraz’ın ailesine yönelik fail Onur Gencer’in tavrını nasıl okumak gerekir? Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? 
 
Faşist katil Onur Gencer’in salondaki hali cüretinin somut göstergesiydi. Cüreti aldığı yere bakmak gerekiyor. Savunmasız, kendisinden fiziksel olarak çok daha güçsüz bir kişiyi katleden insan bu kadar özgüvenle ve bu kadar cüretkar biçimde o salonda nasıl davranıyor ona bakmak gerekiyor. Bu cüreti katliam işlendikten sonra davadan çıkarken sırtını sıvazlayan ve ‘ismin neydi abicim’ diyen polisten, emniyet müdürlüğünde nezarethaneye konulmadan bir odada ağırlanmasından alıyor. İfadesi sırasında açıkça kolluğun ona yol gösterecek şekilde sorularından alıyor. Kolluğun ısrarla ilişki ağlarını açığa çıkarmamasından alıyor. Ya da emniyetin yaptığı açıklamalardan ya da iktidar ortaklarının bizzat üst düzey sorumluları ve başkanlarının açıklamalarından alıyor. Sosyal medyadaki faşist ırkçıların desteğinden alıyor. Bir kahraman olduğunu düşünen bir kişi var. Açıkça ırkçı olan kişinin bunun yüksek motivasyonuyla hareket eden bir fail var önümüzde. Bu aşamaya kadar işlediği suçun nefret suçu, insanlığa karşı suç olduğu ve aslında kabul edilemez insanlık dışı bir davranış olduğunu fark etmeyecek kadar bir cürete bağlı. Aslında arkasındaki kamusal idari ve adli mekanizmalarla ne kadar korunup teşvik edildiğini gösteren bir şey. Failin o cesareti bulması, başı dik bir şekilde aileleri tahrik edecek bakışlar atması, küfretmesi, saldırmaya kalkması bu cüretin göstergesi.
 
Mahkeme salonunda seyirciler arasında silahıyla oturan avukata kes sesini diyen polisten alıyor. Bu polisin mahkemenin kararıyla birlikte kabul edilmesiyle salondan dışarı çıkmasına karar verilmişken özellikle oyalanarak ailenin içinden avukatların yanından silahını göstere göstere geçmesinden alıyor. Bu büyük bir tablonun içindeki cesareti görmek gerekiyor. Tek başına bu cesareti gösteremeyeceği çok açık. Bu desteği sağlayan büyük mekanizmaya bakmak gerekiyor. Bu açıkça bir devlet yapılanmasıdır ve bunun için önemli bir veri olduğunu düşünüyorum. Bu da yapılacak yargılamada yaşayacağımız zorlukların somut göstergesi.
 
“Tek başına şehir merkezinden uzak ve insanların gelip izlemesinin olanaklarının olmayabileceği, ulaşsalar bile duruşma salonlarına girmek için oldukça fazla barikat aşması gereken bir yer.”
 
*Duruşmanın Şakran Kapalı Cezaevi’nde yapılacağına dair bilgi geldi, ancak tekrardan İzmir Adliyesi'nde yapılmasına karar verildi. Bu kararsızlığın nedeni nedir? Neden geçici de olsa cezaevi ortamında bir yargılama istendi? 
 
Tarihin taraflara sorulmaksızın Türkiye’nin dört tarafından katılımcıların olduğu duruşmada bu kadar önemli, kamuyu ilgilendiren siyasi cinayet dosyasında taraflara sorulmaksızın bir gün belirlenmesi zaten problemdi. Ama duruşma yürütülemediği için böyle bir sonuç oldu. İtirazların kabul edilerek 4 Ocak değil 24 Ocak gününe ertelenmesi aslında bizim çabamızın sonucu. Nihayet itirazlarımız sonuç buldu.
 
Bu tür dosyalar genellikle cezaevleri içindeki büyük duruşma salonlarında yapılır ve sıkıyönetim ilanıdır. Jandarma bölgesidir, giriş çıkışlar, ulaşım aleni yargılamanın sağlanabilmesi için ciddi sorunlar barındıran yerler. Tek başına şehir merkezinden uzak ve insanların gelip izlemesinin olanaklarının olmayabileceği, ulaşsalar bile duruşma salonlarına girmek için oldukça fazla barikat aşması gereken bir yer. Ciddi engellemelerin hak ihlallerinin yaşandığı yer. Güvenlik gerekçesiyle mahkemenin böyle bir düşüncesi oldu ama aleni yargılamanın önemi ve aslında tarafların rahatlıkla ulaşabileceği yer olması anlamında mahkeme bu itirazları kabul etti. Bu olumlu bir gelişmedir. Yine 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlayamadığımız duruşmaya devam etme çabasında olacağız.
 
“Bu saldırı bu ülke topraklarında yaşayan tüm ötekilerin, ezilenlerin, muhaliflerin maruz kaldığı saldırıdır. Bu nedenle hepimizin sonuna kadar dosyayı takip etmesi gerektiğini düşünüyorum.” 
 
*29 baro başkanı ve barolardan birçok avukat davaya katıldı. Başta barolar ve hak örgütleri olmak üzere diğer kurumların davaya destek vermesine ilişkin neler söyleyebilirsiniz?
 
Oldukça sevindirici, tarif ettiğimiz yargıya adli mekanizmalara güvensizliğimizin somut gerekçesi var. Adil bir yargılamanın yürütülebilmesi için göstereceğimiz gayret bu dosyanın ne kadar kalabalık takip edilmesiyle doğru orantılı. Ne kadar ilgi olursa, ne kadar katılım olursa kamuoyunun gözü kulağı dosyada olursa bizler biliyoruz ki bu dosya hızlıca kapatılıp tarihin tozlu raflarına atılamaz. Bu, kamuoyunun desteği ile doğru orantılı. İzmirliyiz, buradan takip ediyoruz ancak ülkenin dört bir tarafından meslektaşlarımızın bu dosyayı sahiplenmesi ve kilometrelerce yol kat ederek gelmesi, özellikle baroların sahiplenmesi çok önemli. Yine kadın örgütleri, demokratik kitle örgütlerinin, insan hakları örgütlerinin, hukuk örgütlerinin ‘bu dosyanın tarafıyız’ diyerek kurumsal bir müdahalede bulunma isteği önemli. Bu dosya bizim dosyamız, sadece Deniz Poyraz’ın bir faşist tarafından katledildiği dosya değil hepimize yönelik bir saldırıdır. Bu saldırı bu ülke topraklarında yaşayan tüm ötekilerin, ezilenlerin, muhaliflerin maruz kaldığı saldırıdır. Bu nedenle hepimizin sonuna kadar dosyayı takip etmesi gerektiğini düşünüyorum.