Deniz Poyraz davası: 72 bin 667 fotoğraftan 23’ü rapora alınmış

  • 16:39 29 Aralık 2021
  • Hukuk
İZMİR - Deniz Poyraz’ı katleden Onur Gencer’in yargılandığı davada müşteki avukatları failin cep telefonunda bulunan 72 bin 667 fotoğraftan yalnızca (failin tek başına bulunduğu ve atış poligonunda çektirmiş olduğu) 23 adet fotoğrafın rapora alındığını belirtti. Ayrıca failin telefonundaki  arama listesinde bulunan Suriyeli olduğu düşünülen kişilerle ilgili de bir araştırma yapılmadığına yer verildi.  
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) İzmir İl binasına yönelik saldırıda  Deniz Poyraz’ı katleden fail Onur Gencer’in yargılandığı davanın ilk duruşması İzmir 6’ncı Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam ediyor. İzmir Adliyesine sabah saatlerinde gelen yüzlerce kişi failin ve arkasındaki güçlerin açığa çıkarılması çağrısında bulundu. Salonun hazır olmamasından kaynaklı duruşma geç başlarken, salonunun önünde avukatlar ve yüzlerce kişi bekletildi. Zaman zaman salona girmek için bekleyen avukatlar ile kapıdaki polisler arasında tartışma ve arbede yaşandı. 
 
Duruşmayı Deniz Poyraz’ın annesi Fehime Poyraz ve babası Abdülilah Poyraz, HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, HDP Grup Başkanvekilleri Meral Danış Beştaş ve Saruhan Oluç, HDP milletvekilleri, Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyeleri ve yöneticileri, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı Gülizar Biçer Karaca, CHP milletvekilleri Atila Sertel, Sezgin Tanrıkulu, Türkiye İşçi Partisi  (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, milletvekili Ahmet Şık, Danimarkalı Milletvekilleri Lars Aslan Rasmussen, Soren Sondergaard, birçok il ve ilçeden gelen kurum ve kadın örgütleri temsilcileri, 500’den fazla avukat ve yüzlerce kişiyle birlikte sanatçı ve aydınlar takip ediyor. 
 
Salon küçük olmasından dolayı 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi salonuna taşınan duruşmaya, yine yer olmadığı gerekçesiyle çok sayıda avukat ve izleyici içeri alınmadı. 
 
Kimlik tespiti ile başlayan duruşmada, fail Onur Gencer salonda hazır bulundu. 
 
Kimlik tespiti devam ettiği sırada, fail tuvalete gitmek için jandarma eşliğinde salondan çıkarıldı. Failin salondan çıkarıldığı sırada gülmesi ve sözlü olarak sataşması üzerine salondakiler, “Neden bu kadar rahatsın katil” diyerek tepki gösterdi. Bunun üzerine arbede yaşanırken salondakiler hep bir ağızdan, “Katiller halka hesap verecek” sloganını attı. 
 
Pervin Buldan’dan heyete tepki!
 
Yine kimlik tespiti yapıldığı esnada mahkeme başkanının faile yönelik tavrına tepki gösteren  HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, “Bu adam Minbîç’te eğitildi ve katildir. IŞİD’lidir. Bu kadar sakin davranamazsınız. Bu kadar sakin olamazsınız buna katil gibi davranın. Bu adam Minbiç’te eğitim aldı” dedi. 
 
Polislerden avukata müdahale 
 
Ayrıca avukatların bulunduğu yerde oturan polisler, avukatların konuşmaları sırasında  “Niye konuşuyorsun” diyerek müdahalede bulundu. Bunun üzerine avukatlar tepki gösterdi. Söz alan avukat Cahit Kırkazak, “Polisler salona silahla girmezler” diyerek polislerle ilgili tutanak tutulmasını istedi. Salonda bulunanlar ise polisleri, alkışlarla protesto etti.  Mahkeme başkanının avukatların isteğini tutanağa geçmemesi üzerine Cahit Kırkazak, “Şuan salonda silah var. Silahların gölgesinde duruşma yapılmaz” şeklinde konuştu. 
 
Polisler salondan çıkarıldı
 
Avukatların itirazları sırasında silahla salonda bulunan polisler salondan çıktı. Polislerin salonu terk etmesi üzerine mahkeme başkanı, avukatlara, “Beyanınızı tutanağa geçireceğim” demesiyle  avukatlar, “Ellerini kollarını sallayarak çıktılar. İsimleriyle birlikte tutanağa geçirin, polis olup olmadıklarının da tespit edilmesini istiyoruz” diyerek karşı çıktı. Avukatların itirazları üzerine mahkeme başkanı polislerin isim ve soy isimlerini tutanağa geçirdi. 
 
‘Bahçelievler’deki saldırı İzmir ile organizelidir’
 
Ardından savunmaya başlayan ailenin avukatı Türkan Aslan Ağaç, saldırının planlı ve örgütlü bir şekilde gerçekleştiğini söyleyerek iddianamenin değerlendirilmesi hakkında konuştu. Davadan bir gün önce HDP Bahçelievler İlçe Eş Başkanlığı'na benzer bir saldırının yapıldığını hatırlatan Türkan, “Ancak saldırganlar bu defa amaçlarına ulaşamamışlardır. Deniz Poyraz'ı katledenin yargılandığı davanın ilk duruşmasından bir gün önce böylesi benzer bir saldırının gerçekleştirilmesi sıradan, olağan bir olay gibi görülemez. Davanın şikayetçileri, müdahilleri olarak bizler bu şekilde görmüyoruz. Yapılmak istenen eylem, öz itibariyle Onur Gencer isimli tetikçi katilin eyleminin selamlanması, dava öncesi kendisine mesaj verilmesidir. Bahçelievler’deki saldırının HDP İzmir İl binasına yönelik yapılan saldırıyla organize ve örgütlü bir saldırı olduğunu kanıtladı. Bugün sanık sandalyesinde Onur Gencer tek başına oturuyorsa bu saldırının ve cinayetin arka planının aydınlatılması konusundaki siyasi iradenin eksiliğinden ve aynı zamanda İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının ve ona bağlı kolluğun maddi gerçekliği tüm detayları ile ortaya çıkarılması konusundaki irade eksikliğinden kaynaklanmaktadır” sözlerine yer verdi. 
 
Söz konusu irade eksiliğinin delillerin gereken özen ve hassasiyetle toplanmamasına ve delillerin karartılmasına neden olduğunu vurgulayan Türkan, “Savcılığın elindeki yasal imkan ve olanaklar saldırının arka planın ortaya çıkarılması için kullanılmamıştır. Aksine, maddi gerçekliğin tüm yönleriyle açığa çıkarılmasını manipüle etmek üzere kullanılmıştır” ifadelerini kullandı.
 
‘Kolluğun gözetimi altında saldırı gerçekleştirilmiştir’
 
Saldırının gerçekleştirildiği HDP İzmir İl binasının merkezi bir bölgede yer aldığını söyleyen Türkan, aynı zamanda kolluğun çeşitli birimleri tarafından 7/24 HDP'ye gelen gideni kontrol altında tutmak, istihbari bilgi toplamak amacıyla gözetlendiğini belirtti. Türkan, HDP İzmir İl binası önünde 7 Şubat 2020 tarihinden başlamak üzere  “Evlat Nöbeti” olarak nitelendirilen provakatif eylem nedeniyle İzmir Valiliğinin talimatıyla hemen iş merkezinin kapısının önüne “güvenlik” yazan çadırın adeta karakol olarak kullanıldığını ifade etti. HDP önünde yapılan provakatif hiçbir eylem ve etkinliğin kolluk güçleri tarafından engellenmediğine dikkat çeken Türkan, “Adeta kolluğun gözetim ve denetimi altında saldırı gerçekleştirilmiştir. Tüm bu olay zinciri takip edildiğinde devlet, yaşam hakkına yönelik olarak ne pozitif ne de negatif yükümlülüklerini yerine getirmediği için mevcut saldırıdan birincil derecede sorumludur” diyerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) sözleşmesinin devlete ilişkin yükümlülüklerini içeren maddeleri örnek olarak gösterdi.
 
‘Kolluk çanta nerede diye sormuş’
 
Soruşturmanın İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı Terör Suçları Soruşturma Bürosu Savcılığı ve ona bağlı İzmir Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi ekipleri tarafından yürütüldüğünü dile getiren Türkan,  sözlerine şöyle devam etti: “Soruşturma kapsamında fiili olarak savcılık adına delilleri toplayan, muhafaza eden, ifadeleri alan, delil analizleri yapan, delilleri yorumlayan, kendisine göre delilleri ayıklayan birim olan İzmir Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi'nin bu saldırı kapsamında mağdur tarafın HDP olması nedeniyle ne kadar tarafsız ve bağımsız hareket ettiği büyük bir tartışma konusudur. Buna dair iktidar yetkilileri, polislerin bağlı bulunduğu İçişleri Bakanlığı ve İzmir Valiliği HDP’yi hedef gösteren söylemler ortadadır.  Ayrıca kolluğun sanığın çanta ile yukarı çıktığını bilmeleri nedeniyle olsa gerek sanıkla ilk karşılaştıklarında kolluğun hemen ‘çanta nerede’ diye sorması, sanık aşağı indiğinde ‘ismin ne abiciğim’ diyerek sanığı karşılamaları, olay yeri incelemesinin özensiz yapılması nedeniyle delillerin bütünlüklü olarak toplanmaması, telsiz konuşmalarına göre sanığın iş merkezi içinde olay sonrası katlar arasında dolaştığı bilinmesine rağmen iş merkezinde gerekli önlemler ve tedbirler alınarak delil toplama işleminin yapılmaması, kolluğun ifade alım aşamasında sanığı soruları ile yönlendirme çabası, sanık ile bağlantılı olabilecek kişi yada siyasi grupların ortaya çıkarılması konusunda soru sormaktan imtina etmesi, deliller toplanmadan yakalama, gözaltına alma işleminden yaklaşık 20 saat gibi kısa bir sürede gözaltı süresinin sonlandırılması, gibi işlemler bir bütün olarak değerlendirildiğinde kolluğun bağımsız ve tarafsızlığını dosyada koruyarak soruşturmayı etkin yürüttükleri asla hukuken kabul edilemez.”
 
‘Yurt dışında eğitim alarak katliamı gerçekleştirdi’
 
Mahkeme heyetinin konuşmaların özetlenmesi isteği üzerine söz alan avukat İmdat Ataş “Karşımızdaki kişi tasarlayarak ve yurtdışında eğitimini alarak bir katliam gerçekleştirdi. Bu saldırgan eylemi tek başına gerçekleştirmedi, kontrgerilla faaliyeti olarak gerçekleştirdi. Savcılık bu kapsamda soruşturma yürütmeliydi. Elimizde yeterli veri var. Örgütlü faaliyeti sadece biz söylemiyoruz. Sanık tek başına hareket ettiğini söyleyebilir ama ifade tutanağı incelendiğinde aksi olduğu fark edilecektir. Katilin aslında kim olduğunun savcılık tarafından adeta üstü örtülmüştür. Bu ilişkiler ağı ve çete yapılmasının ortaya çıkarılmasını talep ediyoruz. Türkiye’de politik olmayan bir cinayet işlense sanık en az 24 saat gözaltında tutulur. Oysa sanık 20 saat tutulmuş, Savcı tek başına bir süreç yürütmüştür. Bu sebeple yürütülen soruşturma eksik bir soruşturmadır.  Her ne kadar örgütlü suçlar yönünde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olsa da yargılama sürecinde suç örgütlü suçlar kapsamında tanımlanabilir” ifadelerini kullandı. 
 
‘SADAT ile ilişkileri araştırılmadı’
 
Sanığın SADAT ile ilişkilerinin araştırılmadığı ve delillerin toplanma aşamasının yüzeysel yürütüldüğünü dile getiren İmdat, “Sadece FETÖ/PDY ile sınırlı tutulmuştur. Bu dahi soruşturma makamının, siyasi cinayetin tüm yönleriyle ortaya çıkarılması konusundaki irade eksiliğini göstermesi açısından oldukça çarpıcıdır. Sanığın, örneğin terörist cihatçı selefi gruplar ile ilişkilenme olasılığı hiç düşünülmemiştir. Sanığın kendisini hareketleriyle, fotoğraflarıyla, el işaretleriyle ifade ettiği siyasi hareketin geçmiş pratikleri de dikkate alındığında organize suç örgütleri ile ilişkili olabileceği gerçekliği savcılık tarafından tamamen yok sayılarak hiçbir araştırma yapılmamıştır. Bu kişilerin en azından sosyal medya hesapları incelendiğinde ezici bir çoğunluğun aynı siyasal zeminden beslendiği ve örgütlendiği görülecektir. Yine bu kişilerin sosyal medya hesapları incelendiğinde ortak noktalarının Kürtlere ve HDP'ye karşı olan nefret söylemlerinde birleştiklerini görmekteyiz” diye konuştu. 
 
‘Çanta içinde bulunanlara ilişkin ayrıca bir tutanak tutulmamıştır’
 
İmdat, saldırının gerçekleştiği ilk günden itibaren savcılık makamının sadece yakalanan şahıs ile sınırlı bir soruşturma yapılacağını, azmettiricilerinin ya da yardım edenleri araştırmak amacıyla hareket etmeyeceğini kolluğa verdiği ilk sözlü emir ve talimatlar ile ortaya koyduğunu aktardı. İmdat, “Eşyalar tutanağa bağlanmış ancak, çanta içerisinde çıkan eşyalara ilişkin ayrıca bir tutanak hazırlanmamıştır. Bu nedenle çanta içerisinde hangi malzemelerin, hangi delillerin elde edildiğini bilmiyoruz. Kamera görüntülerine bakılınca sanığın elindeki çantanın şişkin görünümlü olması nedeniyle dolu ve ağır olduğu anlaşılmaktadır. Tutanağın olmaması delillerin karartılmış olma ihtimalini bu nedenle ortaya çıkarmaktadır. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı Terör Suçları Soruşturma Bürosu savcısı Caner Ulu ile görüşme yapan İzmir Terörle Mücadele Şubesi ekiplerinin aldığı sözlü emirler yazılı hale getirilmiştir. Savcılığın ilk vermiş olduğu emir ve talimat içeren tutanak haricinde diğer hiçbir tutanağında ne tarih ne de saat belirtilmemiştir. Bu dahi soruşturmanın hangi ciddiyetle yürütüldüğünü göstermesi açısından önemlidir” diyerek yeni bir iddianamenin hazırlanması gerektiğini söyledi” dedi. 
 
İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 29 Eylül’de Nurgül Gencer, Nuri Gencer ve Onur Gencer hakkında ‘silahlı terör örgütüne üye olmaktan’ dolayı yürütülen soruşturmada kovuşturmaya yer olmadığına dair verdiği kararı hatırlatan İmdat, sanıklar Nuri Gencer ile Nurgül Gencer hakkında savcılığın soruşturma yürüttüğüne ilişkin hiçbir bilgi ve belgenin bulunmadığını yalnızca  İzmir 7. Sulh Ceza Hakimliği'nin kararında yer alan “ ‘Kasten öldürme suçu ile ilgili yürütülen soruşturma kapsamında suç işlediğine ilişkin somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin bulunduğu ve başka türlü delil elde etme imkanının bulunmadığı anlaşıldığından CMK nın 135. Maddesi gereğince kullandıkları telefonların 17.06.2020 ile 17.06.2021 tarihleri arasında yapmış oldukları iletişimin tespitine karar verilmiştir. Bu evrak dışında bu kişilerin soruşturmaya dahil edildikleri konusunda dosyada bilgi belge bulunmamaktadır. Bu şahıslar ile ilgili olarak başkaca  delil toplama işlemi yapılmamıştır. Diğer husus ise arama listesindeki bir numaranın kolluk tarafından hiç araştırılmamış olmasıdır. Numaralı hattan bir kişi, faili olay sonrasında bir kez aramıştır. Listede ‘cevapsız çağrı’ olarak görülmektedir. Ancak bu kişinin kim olduğu, araştırma yapılmadığı için tarafımızca bilinememektedir” şeklindeki kararı okudu. 
 
‘Savcılık soruşturması eksiktir’
 
Failin telefonunun arama listesinde, bir diğer arama kaydının telefonda ‘Komando Burhan’ ismi ile kaydedilen numara olduğuna dikkat çeken İmdat, şöyle devam etti: “Olay günü saat 15.51’de bir adet cevapsız çağrı bulunmaktadır. Ancak diğer kişilere dair göstermelik de olsa HTS kaydı araştırması yapılmış olmasına rağmen, isminin Burhan Timur olduğu tespit edilen kişinin HTS kaydının özellikle dosyaya gönderilmediği göze çarpmaktadır. Bu kişi soruşturma kapsamına hiçbir şekilde dâhil edilmemiş. Saldırıdan sonra sanığı telefon ile arayan Burhan Timur ile  Abdullatif Koçak ve Kadir Çatak’ın Bayburt  ilinde 17. Komando Tugay Komutanlığı Yardımcılığı 5. Komando Taburu 1. Komando Bölüğünde görevli askerler oldukları tespit edilmiştir. Ancak, bunların Suriye'de görevli olmaları nedeniyle olay hakkında ifadelerine başvurulmadığı belirtilmiştir. Diğer kişilerin bir kısmının sağlık çalışanı olduğu belirtilmiş onlardan sadece Osman Tağgören’in ifadesine başvurulmuştur. Sanığın HTS kayıtlarında Esam El Muhammed, Fatma Hacımuhammad ya da Abdo Acı gibi yabancı uyruklu ancak kullandıkları telefon numaralarından hareket ile Türkiye'de yaşadıklarını düşündüğümüz kişiler hakkında ise hiçbir işlem yapılmamıştır. Sanığın Suriye'de cihadist gruplar ile ilişkilenme olasılığı düşünüldüğünde  bu kişilerin soruşturma dışında tutulması normal kabul edilemez. Bu bakımdan savcılık soruşturması eksiktir.”
 
‘Sanığı arayan kişiler hakkında araştırma yapılmamış’
 
Sanığın ayrıca silahı satın aldığını belirttiği iş yerinin resmi kayıtlara göre sahibi olan kişinin ifadesine başvurulmadığını ifade eden İmdat, “Sanığın ifadesinde olaydan bir gün önce arkadaşları ile vakit geçirdiğine yönelik beyanına rağmen arkadaşlarının kim olduğu sorusu yöneltilmediği gibi bu konuda araştırma yapılmamış, özel eğitim aldığını açıkladığı İzmir Poligon'a ve eğitmenlerine ilişkin araştırma yapılmamış, Suriye'deki görevlendirmesi ve işyeri özlük dosyalarını istenmemiş. Sürekli özel taksilere binmiş bunun kaynağının nereden geldiği araştırılmamış.  Olay sonrası sanığı arayanlar araştırılmamış. Bunlar sadece gördüklerimizin bir kısmı. Olay aydınlatılmamış adeta karartılmıştır savcılıkça. Savcılık ve kolluk katilin üzerinde çıkan çanta tutanak altına alınmadı ve çantada ne olduğu henüz bilmiyoruz. Savcılık ve kolluk sanığı ruh hastası olarak gösterecek şekilde sorular yönlendiriliyor. Kolluk da savcılık da bu suçun ortağıdır” beyanında bulundu. 
 
Hrant Dink cinayeti benzetmesi
 
Akın Akyüz isimli şahsın olaydan sonra tehdit içerikli ve katliamı destekleyen paylaşımlar yaptığını hatırlatan İmdat, “Normalde bu kişinin sanık olması gerekirdi ama savcılık sanığın ismini yalnı yazdığı gerekçesiyle bu talebi reddetti. Ayrıca Hrant Dink cinayetinde de katliamın bir kişiye yıkılmak istendiğini ve yıllar sonra olayın örgütlü olduğu ortaya çıktı”dedi. 
 
72 bin 667 fotoğraftan 23’ü incelendi
 
İmdat,  şöyle devam etti: “Benzer şekilde, failin cep telefonunda bulunan 72 bin 667 fotoğraftan yalnızca (failin tek başına bulunduğu ve atış poligonunda çektirmiş olduğu) 23 adet fotoğraf rapora alınmış, diğer fotoğraflar üzerinde failin azmettiricileri ya da işbirliği içinde hareket etmiş olabileceği faillere dair bir iz/ipucu araştırılmamıştır. Rapora göre; failin telefonunda bulunduğu görülen on binlerce veri örneğin 584 adet mesajlaşma, 2 bin 160 adet arama günlüğü, 3 bin 63 adet aranan öğe, 928 adet cihaz konumu, 231 adet e-posta yazışmaları, 315 adet sohbet verisi,  bin 108 adet video, 439 adet ses kaydı, 546 adet parola, 12 bin 183 adet web geçmişi gibi soruşturmaya konu bir tespit içermediği gerekçesi ile hiçbir şekilde değerlendirme konusu yapılmamıştır. 
 
‘Kolluğun bu durumun farkında olduğu aşikardır’
 
1 Eylül 2021 tarihli dilekçemiz ile Oytun Yüksel isimli şahsın şüpheli ile KAYA TERMAL OTEL'e birlikte gittiği ve aynı şekilde HDP İl binasının bulunduğu yerde baz sinyallerinin olduğu beyan edilerek sanıkla örgütsel ilişkilerinin araştırılması talep edilmiştir. Bunun üzerine, savcıyla ile yapılan görüşme neticesinde bu kişiye ilişkin olarak, Onur Gencer isimli şahsın yanında taksiye binerek Kaya Termal isimli işyerine gittiği şahsın Oytun Yüksek isimli şahıs olabileceği değerlendirilmiş şahısla ilgili yapılan araştırmada… şahsın Ankara Emniyet Müdürlüğünde sivil memur olarak görev yaptığı tespit edilmiştir. Oytun Yüksel isimli kişi, soruşturma aşamasında bilgi sahibi sıfatı ile alınan ifadesinde; Kaya Termal Otel’de fail Onur Gencer ile birlikte SPA hizmeti aldığını, kendisinin otelden ayrıldıktan sonra failin otelde kaldığını beyan etmiştir. Ancak kolluk, bu kişinin beyanlarına itibar ederek yalnızca ifadesi ile yetinmiş, ayrıca otel kayıtlarına dair bir araştırma yapmamıştır. Oysa dosya kapsamından bu kişinin kritik önemde olduğu ve özellikle kolluğun bu durumun farkında olduğu ve özellikle kolluğun bu durumun farkında olduğu aşikardır.”
 
Duruşma savunmalarla devam ediyor.