Baro Genel Kurulu’nda avukatlar tecride dikkat çekti

  • 23:41 18 Eylül 2021
  • Hukuk
ANKARA - 66’ncısı düzenlenen Baro Genel Kurulu’nda konuşan Avukat Şevin Kaya, Abdullah Öcalan üzerinde sürdürülen tecrit koşullarına dikkat çekerek, hukukun herkes için eşit bir şekilde sağlanması gerektiğine dikkat çekti. 
 
Koronavirüs (Covid-19) salgını nedeniyle bir yılda 4 kez ertelenen Ankara Barosu'nun 66’ncı Olağan Genel Kurulu toplandı. Özgürlükçü Çağdaş Avukatlar (ÖÇAV), Avukat Hakları Grubu (AHG), Demokratik Sol Avukatlar Grubu (DSAG), Doğrudan Demokrasi Hareketi (DDH) ve Mesleğe Vefa Grubu adaylarının yarışacağı Genel Kurul yüzlerce avukatın katılımıyla Bilkent Üniversitesi Odeon Konferans Salonu’nda gerçekleşti. 
 
Genel Kurul öncesinde, konferans salonu bahçesinde yarın yapılacak baro seçimleri için adaylar stantlar kurarak, Yönetim Kurulu üyelerini tanıtan ve vaatlerinin bulunduğu broşürler dağıttı. ÖÇAV standında yaşamlarını yitiren avukatlar Ebru Timtik ve Tahir Elçi’nin resimleri yer aldı. 
 
Genel Kurul gecikmeli başladı
 
Yaklaşık 21 bin üyesi bulunan Ankara Barosu seçimlerinde Genel Kurul’un başlaması için gereken 2 bin 84 imzanın toplanması gecikti. Yeterli sayının sağlanamaması nedeniyle sabah 09.00’da başlaması gereken kurul, akşam 17.00’dan sonra başladı. 
 
Aday gruplar konferans salonuna giriş yapmaya başlarken, ÖÇAV, “Ebru Timtik Ölümsüzdür” ve “Tahir Elçi ölümsüzdür” sloganları ile alkışlar eşliğinde konferans salonuna girdi.
 
Genel Kurul divanın seçilmesiyle açıldı. Divan seçiminin ardından Ankara Barosu Başkanı Erinç Sağkan söz hakkı alarak, başkanlık süresi boyunca yaptığı faaliyetleri sıraladı. 
 
Erinç’in konuşmasının ardından, önergeler oylamaya sunuldu ve kurul baro başkanı adaylarının kürsü konuşmalarıyla devam etti.   
 
‘Kurulumuz 11 ay ertelendi’
 
İlk söz hakkı ÖÇAV adayı İlke Işık’a verildi. Genel kurulun 11 aydır yapılması gerekirken çeşitli sebeplerle ertelendiğini hatırlatan İlke, “Neredeyse bir yıl önce bu genel kurul gerçekleşmeliydi. Herhalde ilk kez böyle bir şey yaşıyoruz. İktidar partisi bütün kongrelerini kurullarını toplarken büroların genel kurul yapmasına bir türlü izin verilmedi. Biraz önce de yeterli imzanın toplanamaması üzerine, ’15 gün sonraya ertelesek mi?’ bile dendi” diye belirtti. 
 
‘Meslektaşlarımız neden kurula gelmiyor?’
 
İlke, yıllardır mücadele ettikleri her sorunun karşılarına çıktığını söyleyerek, “Sabah saatlerinden beri yaşanan her şeyin, savunmayla, bu baronun nasıl yönetilmesi ve nasıl yönetilmemesi sonucunda oluşan tabloyla çok ilişkisi var. Meslektaşlarımız neden kurula gelmiyor? Neden izleme zahmetinde bulunmuyorlar? Neden 2 yılın muhasebesini burada hep birlikte yapma ihtiyacı duymuyorlar? Çünkü Ankara Barosu meslektaşlarımızın dışında bir şey gibi. Meslek örgütlerimizin faaliyetlerini konuşmak için burası en yetkili yer değil mi? Burada karar almayacak mıyız? Burada aldıklarımız kararların ne kadar uygulandığını, mesleğin sorunlarını, neye ihtiyacımızın olduğunu burada konuşmayacak mıyız?” dedi. 
 
‘Demokratik baro’
 
İlke, demokratik ve katılımcı baro isteklerini yineleyerek, “Biz demokratik ve katılımcı baroda ısrar ederken bunu slogan olarak kullanmadık. Güzel bir söz olsun diye de demedik. Ankara Barosu’nu, ülkemizdeki bütün baroları, avukatların mücadele, örgütü haline getirirsek, her avukatın ‘bu baro benim barom, benimle mücadele eden, kapısına gittiğimde geri çevrilmem’ diye düşüneceği şekilde, gerçekten demokratik yönetirsek, o zaman sabahki tabloyu emin olun asla yaşamayız. ÖÇAV olarak söylediğimiz en temel şey bu. Baronun artık böyle yönetilmesi devri bitmiştir. Sabahtan beri gördüğümüz tablo bize daha nasıl açık gösterebilirdi? Ankara Barosu’nu böyle yönetemezsiniz! Bu anlayış bitti. O yüzden ÖÇAV’ın dedikleri çok önemli. Bizim tarif ettiğimiz şekilde birlikte yönetelim. Gelin Ankara Barosu’nu bütün avukatların barosu yapalım” ifadelerini kullandı. 
 
‘Kişiye özel hukuk ve yasalar’
 
AKP’nin genel kurulları yapılırken, baro kurullarının yapılmadığına dikkat çeken İlke, “Çünkü hayatı da öyle kuruyorlar. Kişiye özel hukuk ve yasalar, hukuk devleti olmayan tek bir adamın karar verdiği sistem kurdular. Savunmayı da böyle belirlemek istiyorlar. Yargı siyasi iktidarın talimatıyla çalışırken, memlekete hukuk gelsin adalet gelsin diye çırpınan avukatlar var. Sarayda başlayan Adli Yıl açılışları Diyanet’in dualarla açtığı hale geldi. Laikliğin üzerine söylenecek bütün sözleri yok etmiş durumdalar. Laikliğin ve hukuk devletinin ruhuna el fatiha okudular orada. Biliyorsunuz, 2019-2020 adli yıl açılışı sarayda yapıldı ve o açılışlara Türkiye Barolar Başkanı da katıldı. Cumhurbaşkanı o açılışta demişti ki, ‘Avukatlar, her istedikleri işi alamazlar terörist davaları takip eden avukatlar var. Ellerinden ruhsatları alırız.’ O açıklamadan beri bu ülkedeki bütün meslektaşlarımızın bu mesleği yapması riske girdi. Elimizden ruhsatlarımızı alabilir, terörist ilan edilebiliriz. Tutuklu avukatlarımız bu nedenle cezaevindedir. Terörist ilan edildiği müvekkilleriyle özdeşleştirildiği için bizim arkadaşlarımız cezaevinde” diye konuştu. 
 
‘Mesleğinin en temel ilkeleri tehdit edilmiştir’
 
İlke, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Avukatlık mesleğinin en temel ilkeleri tehdit edilmiştir. Bunu da mevcut siyasal iktidar yapmıştır. Savunmanın yok edildiği, yok edilmek istendiği noktadayız. Bir devleti hukuk devleti yapabilecek en temel nokta olan savunmadan bahsediyoruz. Hukuk formasyonu olmayan yargıçlar ve savcılar var Ankara’da. Daha düne kadar iktidar partisinin yöneticisi olan avukatların ağır cezalara savcı yapıldığını ve bunun üzerinden tarafsız yargı sürdürülmeye çalıştığını biliyoruz. İktidarın kararları doğrultusunda Anayasa Mahkemesi (AYM) kararları uygulanmıyor. İnsanlar AYM kararlarına rağmen cezaevinden çıkartılmıyor. Nerede hukuk devleti? Her birimiz her gün bu sorunları yaşıyoruz. Buna karşı karşımıza çoklu baro yasası çıkarttılar. İktidar niyetini gizlemedi ve ‘yandaş barolar kurmak istiyorum benim gibi düşünen barolar istemiyorum ben kendime göre barolar kurarım’ dedi. Bunun üzerine çokça konuşmalıyız. Hiçbir avukatın 2 No’lu baro gibi ihtiyacı yoktu.
 
Fevzioğlu iktidara kefil oluyor
 
Barolar Birliği Başkanı Metin Fevzioğlu’nun siyasi iktidara kefil olduğuna dikkat çeken İlke, “Yetmiyor bütün hukuksuzlukları vatandaşlara normalmiş gibi anlatıyor. Eğer ‘avukatlar siyasetle uğraşmasın sadece mesleklerini yapsın’ diyecek olan arkadaşlar varsa, bunu Barolar Birliği Başkanına demek gerekiyor. Bütün memlekete ve avukatlara kötülük yapıyor. Metin Fevzioğlu Ankara Barosu başkanı oldu ve arkasından devam etti. Bu kurulda seçildi Fevzioğlu. Metin Fevzioğlu’nun Başkan seçilmesinde bu kurulun bir günahı var ve bu günahın bedelini bütün savunma ödemek durumunda kalıyor.
 
Biz mesleğin kendisiyiz
 
Tek adam iktidarlığı ile barolar yönetilemez. Meslek örgüsünü böyle yönetmeyle asla barışmayacağız. Mesleği hukuku ve hukukun bütün sorunlarını cesaretle savunan bir Ankara Barosu istiyoruz. Mesleğin sorunlarını konuşacağız birazdan ve bunun için çok sayıda önergemiz var. Biz daha önce de defalarca işçi avukatların sorunlarını dile getirirken şimdi herkes işçi avukatları fark etti. O zaman işçi avukatlarla ilgili önergeye çıkartabiliriz. Genç avukatları destekleyecek mekanizmaları kuralım mı? Barolar birliğinin icra takibi yapmasına engel olalım mı? Meslektaşlarımızın araçları haczedildi. Bizim yaşadığı sorunlardan dolayı intihar etmeyi düşünüp stajına devam arkadaşlarımız var. Mesleğin gerçek sorunları bunlar. Ama mesleğin sorunlarını tekelleşmeden bağımsız konuşamayız. Sermaye buraya uğramayacak mı zannettik? Avukatlar hep zengin mi olacaktı? Asla zengin olamayacaklar işçi avukatlar bu mesleğin gerçeği. Kadınlar, işçi avukatlar ve gençler bu baroyu birlikte yönetmesi gerekenler. Şimdiye kadar yok sayıldık görmeden gelindik eşit temsiliyete bile izin verilmedi. Biz muhalefet eden bir grup değiliz, biz bu mesleğin kendisiyiz. Adliyelerde mesleğini icra edenleriz. Adil yargılanmak istediği için açlık grevine giren Ebru Timtik’iz. Biz şu an cezaevinde yatan meslektaşlarımızız. Ankara katliamında hayatını kaybeden 103 kişinin hesabını soranlarız. Biz bu baroyu yönetebiliriz, yöneteceğiz. Bundan sonra Ankara Barosu’nu hep birlikte yönetelim.” 
 
İlke’nin konuşmasının ardından salonda, “Savunma susmadı susmayacak” sloganları ve alkışlar yükseldi.
 
‘Antidemokratik kararlar’
 
Söz alan AHG adayı, Nazlı Didem Moğulkoç, Türkiye’nin düşünce ve basın özgürlüğü konusunda dünyadan çok geri sıraya düştüğünü, yargının ise siyasi iktidarın organı gibi hareket ettiğini söyledi. Nazlı, “raftan indirilmiş projeler” kullanılarak baroların düşürülmeye çalışıldığı bir dönemin yaşandığına dikkat çekerek, “Artık Cumhurbaşkanlığı kararları Anayasa gücündedir. Kuvvetler ayrılığı ilkesi yok sayılıyor. Yüksek Seçim Kurulu antidemokratik kararlara imza atıyor” diye konuştu.
 
Adayların konuşmalarının ardından, ÖÇAV ile AHG’liler arasında “konuşma sırası” üzerinden bir gerginlik çıktı. Gerginlik sırasında, AHG grubundan birinin küfür etmesi üzerine tartışma yaşandı. Divan’ın müdahalesi ardından tartışma sonlandı.
 
Adayların konuşmalarının ardından Genel Kurul yönetim kurulu adaylarının konuşmasıyla devam etti.  
 
‘Susmuyoruz korkmuyoruz itaat etmiyoruz’
 
ÖÇAV grubundan konuşan Sercan Aran, çıkan tartışmada tehditlere maruz kaldıklarına vurgu yaparak, “Biz ÖÇAV olarak yıllardır iktidarın emniyetine, işkencecilerine direniyoruz direndik. Bugün de burada bize bir kişinin tehditler sunmasına boyun eğmeyiz. Mücadeleleriyle hepimize örnek olan feministlerin dediği gibi ‘susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz.’ Biz işte bu yüzden adayız. Bizler savunmaya yönelik saldırıların karşısında cesaretle savunmaya varız ve hazırız” dedi.
 
‘Baroların amacı insan hakları’
 
ÖÇAV grubundan söz alan Nilay Nayman, “Barış şehidi meslektaşlarımız Tahir Elçi’yi ve adil yargılanma talebiyle bedenini ölüme yatıran Ebru Timtik’i sevgi, saygı özlemle anıyorum” diyerek sözlerine başladı. Nilay, baroların temel amacının Avukatlık Kanununda da belirtildiği gibi hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını korumak olduğunu hatırlattı.
 
‘Anayasa Mahkemesi kapatılmalı’
 
Nilay’ın ardından ÖÇAV grubundan Şevin Kaya söz aldı. Şevin, avukatların takip ettikleri davalar ve müvekkilleri ile özdeşleştirildiğini, bundan dolayı itham edildiğini, tutuklandığını ve haklarında hüküm verildiğini söyledi. Şevin, “Yargının gücünü elinde bulunduranlar, makul vatandaş, makul avukat yaratma çabasıyla yargıyı bağımlı hale getirmiş, ‘Anayasa Mahkemesi kapatılmalı’, ‘AİHM kararı bizi bağlamaz’ benzeri irade beyanlarıyla düşledikleri yargı tahayyülünü sakınmadan ortaya koymuşlardır” diye konuştu.
 
Abdullah Öcalan’a dikkat çekildi
 
Herkesin hukuk önünde eşit olduğunu vurgulayan Şevin, “Hukuk kuralları soyut ve genel geçer olmak durumundadır. Aksi takdirde kişiye özel düzenlemelerin hukukta oluşturduğu gedik zamanla büyüyecek ve herkesi içine alacaktır. Tıpkı şimdinin olduğu gibi bir dönemin hukuk yapıcıları olan 28 Şubat’ın kudretli aktörlerinin 80 yaşından sonra cezaevi yollarına revan edilmesi, hüküm dağıtan yüzlerce cemaat üyesinin ağırlaştırılmış müebbet infaz koşullarında tutulması… Bunların hiçbiri bu aktörlerin inşası için büyük çaba sergilediği Öcalan’a özgü, kişiye özel hukuktan bağımsız ele alınamaz. Ve maalesef aynı politikanın sonucu olarak İmralı Hapishanesi’nde avukat müvekkil görüşünü de kapsar şekilde olağanlaşan tecrit uygulamasının tepkisizlikle karşılanması bu tecrit uygulamalarını tüm ülkeye yaymış, ülkeyi koca bir hapishaneye çevirmiştir” diye konuştu. 
 
Cezaevlerinde hak ihlalleri 
 
Cezaevlerindeki hak ihlallerine değinen Şevin sözlerine şöyle devam etti: “Aşırı kalabalık koğuşlar, düzenli tedavi göremeyen hasta mahpuslar, yeterli hekim ve sağlık personelinin bulunmaması, temiz ve sıcak suya yeterince erişememe, kötü muamele koşullarında tutulma halen Türkiye hapishanelerinde devam eden insan hakları ihlalleridir. Pandemi koşullarında mahpusların yaşam hakkının korunması için BM İnsan Hakları Komiseri ve Avrupa Konseyi İnsan Haklar Komiseri iktidara çağrıda bulunarak; açıkça gerekçesiz tutuklanan siyasi mahpusların serbest bırakılmaları ve pandemi kapsamında alınacak önlemlerin mevcut özgürlükleri kısıtlama noktasına varmaması gerektiği talebinde bulunmuşsa da Bakanlık önce mahpusların aileleriyle görüşme hakkını tamamen ortadan kaldırmış, daha sonra ise aile ve avukat görüşmelerini kısıtlamıştır. Siyasal iktidar tüm dünyanın seferber olduğu halk sağlığı sorununda bile düşman ceza hukukunu uygulamıştır. 
 
Irkçı saldırılar 
 
Türkiye Cumhuriyeti’nin her döneminde siyasal iktidarların düşmanlaştırıcı dilinin, birçok nefret cinayetinin bizzat faili olduğunu biliyoruz. Bugün de geleneğini sürdüren iktidar partisi ve ortakları tarafından sistematik biçimde kutuplaştırıcı ve düşmanlaştırıcı nefret dili, ırkçı saldırıları ve katliamları tetiklemiş, HDP İzmir İl binasında Deniz Poyraz ve Konya’da 7 kişilik Kürt bir ailenin katledilmesine sebep olmuştur.  Mesleğimizi layıkıyla icra edebilmek için elbette daha iyi mahkeme salonlarına, hastalık riski taşımayan özel asansörlere, otoparklara ihtiyacımız var. Bunu kimse inkar edemez ve hiçbirimiz bundan şikayetçi olmayız. Ancak meslek grubu olarak en büyük güvencelerinden birini oluşturduğumuz kişi güvenliği hakkının yok sayıldığı, takip ettiğimiz insan hakları ihlallerinden kaynaklı soruşturma tehdidi altında tutulduğumuz, kolluğun, adliye personelinin sözlü, fiziki saldırısına maruz kaldığımız, tehdit ve baskıyla müvekkilimize sırt dönme dayatması altında tutulduğumuz koşullarda mesleğin onuru toplumu savunma görevini bizlere yüklüyor. Kamu gücünü elinde bulunduranların hoyratça dayattıkları keyfi davranma özgürlüğüne karşı, toplum adına söz kurmak ve bunu yüksek sesle dile getirmek dönemin avukatlara yüklediği asli görev oluyor.”
 
Salonda gerginlik yaşandı
 
Konuşmaların sona ermesi ve bir sonraki gündem maddesi olan bütçe gündemine geçilmesi yönünde gelen önergenin oy çokluğuyla kabul edilmesi kararına salondan tepki yükseldi. “Genel kurulda antidemokratiklik yaşanıyor” sözleriyle karara tepki gösteren ÖÇAV grubu salonda protesto eylemi gerçekleştirdi. “Savunma susmadı susmayacak” sloganları ile ses çıkarma eylemi yapan ÖÇAV grubu kararın antidemokratik olduğunu vurguladı.  
 
Sonrasında söz hakkı alan ÖÇAV grubundan avukatlar, savunma haklarının susturulamayacağını ifade ederek karara tepki gösterdi.
 
‘İstanbul Sözleşmesi kadın kazanımıdır’
 
İstanbul Sözleşmesi’ne ve artan kadın şiddetine dikkat çeken ÖÇAV grubundan Kübra Erkmen, “İstanbul Sözleşmesi toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ortadan kaldırılması için en temel kanundur. Usule aykırı yapılan sözleşmeden çekilme bizim için yok hükmündedir. İstanbul Sözleşmesi sadece yasal bir koruma değil bir kadın kazanımıdır” dedi.  
Bütçe tartışmalarının ardından gelen önergeler oylamaya sunuldu. Önergelerin ardından Genel Kurul sona erdi. ÖÇAV grubu kurulun sona ermesinin ardından “Savunma susmadı susmayacak” sloganları eşliğinde salondan ayrıldı.
 
Yarın baro ve yönetim kurulu seçimleri gerçekleşecek.