![](/staticfiles/news/250755/2025/02/05/823x463cc-adn-04-02-25-mor-dayanisma-calismalari-artan-kadin-siddetine-dair-rop-manset.jpg)
Sistem kadını sömürme üzerine kurulmuş
- 09:05 5 Şubat 2025
- Güncel
Pelşin Çetinkaya
ADANA- Kadınlara yönelik artan saldırılara ilişkin değerlendirme yapan Mor Dayanışma Derneği MYK üyesi Zeliha Korkmaz, sistemin kadın bedeni, emeği ve hayatını sömürme üzerine inşa edildiğini belirterek buna karşı örgütlü mücadelenin önemine işaret etti.
Erkek egemen sistemin kadınlara yönelik saldırılarına karşı kadınlar, örgütlülükleri, dayanışma ve kurumlarla mücadele ediyor. Kadınların bedeni, emeği ve kimliği üzerinde tahakküm kurmaya çalışan bu sisteme karşı oluşturulan derneklerden biri de Adana’daki Mor Dayanışma Derneği. Dernek, yaptığı çalışmalarla kadınlarda mücadele bilinci geliştirmeye çalışıyor.
Mor Dayanışma Derneği MYK üyesi Zeliha Korkmaz, dernek olarak yaptıkları çalışmalara ve artan kadın şiddetine, katliamına ilişkin konuştu.
Kadınlara açılmış savaşa karşı örgütlü mücadele
Zeliha Korkmaz, AKP-MHP iktidarının kadınlara açmış olduğu savaş atmosferinde kadınların daha çok umutsuzluğa, karanlığa sürüklenmeye çalışmasına karşı kadınların örgütlü mücadelesini öne çıkarmaya çalıştığını belirterek “Mor Dayanışma olarak gücümüzü daha çok mahalle örgütlenmelerinden alıyoruz. Mahallelerde yürüttüğümüz çalışmalar kapsamında hem dernek ayağında kadınları bilinçlendirme üzerine çalışmalar yürütüyoruz hem de mahallelerde kadınların daha hızlı ulaşabileceği sağlık, psikososyal, hukuk gibi komisyonlarımızla birlikte atölyelerimizi yaygınlaştırmaya çalışıyoruz. Geçtiğimiz yıl erkek egemen sistemin saldırılarının yükseldiği bir yıldı ve 394 kadının öldürüldüğü bir gerçeklik içerisinde bu mücadele hattını örmeye çalışıyoruz. Adana’da erkek şiddetinin en yüksek olduğu kentlerden bir tanesi. Çünkü çok fazla bireysel silahlanma var ve bunun aynı zamanda erkek egemen sistemin lütfettiği erkek adalet üzerinde de etkisi elbette ki var. Cezasızlık politikaları kapsamında bugün birçok katil elini kolunu sallayarak sokaklarda gezebilme cesareti içerisinde. Geçtiğimiz 2024 yılında bir günde Adana'da altı kadın öldürüldü. Adana Kadın Platformu olarak da sokaklarda kadın cinayetlerine ve yükselen bu erkek şiddetine karşı mücadeleyi büyüttük. Yaptığımız çalışmalar kapsamında dernek binalarımızda ve mahallelerde öz savunma atölyeleri gerçekleştiriyoruz. Öz savunma atölyeleriyle kadınların daha çok kendi öz örgütlenme ve güçlenme çalışmaları kapsamında hem fiziksel anlamda bir güçlenme çalışması hem de daha çok bilinç üzerinden iki koldan yürüttüğümüz bir çalışma oluyor. Özellikle öz savunmaya ihtiyaç duyuyoruz Adana'da. Mahallelerde sistemin sonuçta erkek egemen adaletin ve AKP-MHP iktidarının kadınlara açmış olduğu bu savaş atmosferinde kadınların daha çok umutsuzluğa, karanlığa, onların örmeye çalıştığı karanlığa rağmen kadınların örgütlü mücadelesini öne çıkartmaya çalıştığımız çalışmalar yapıyoruz. Gönüllü olarak psikososyal destek komisyonuna ulaşan kadınlarla, gönüllü avukatlarla, gönüllü psikologlarla, sağlık çalışanlarıyla, hemşirelerle birlikte kadınların sağlığa, hukuka ulaşabileceği bir zemin yaratmaya çalışıyoruz” sözlerine yer verdi.
Kadınlar yoksulluk ile savaş halinde
Kadınların mevcut sistemde her anlamda yoksulluğa hapsedildiğini dile getiren Zeliha Korkmaz, “Mor Dayanışma olarak yoksulluk kampanyası ile sokaklarda olduk. Kadınların emeğinin sömürülmesi, ev içindeki bakım yükünün bu kadar artması aslında devletin kendi sorumluluğu kapsamında yapması gerekenleri kadınlara bir lütufmuş gibi göstermesidir. Örneğin ‘Kreş açtık biz, çocuk bakımı için her çocuk başına bu kadar para veriyoruz’ demeleri aslında bir lütuf değil, devletin sorumluluğunda olan bir şey ve bunu da bugün kadınlara üç çocuk doğurmayı teşvik etme, nüfus politikalarıyla kadın bedenini doğrudan hedef alan bir yaklaşımla bunu sürdürdüğünü görüyoruz. Bu yüzden kadınları daha çok ev içinde iş ve aile uyumu çerçevesinde yoksulluğa hapsediyor. Bugün ekonomik krizin yani iktidarın, sermaye ve kapitalizmin krizi kadınların yoksullaşmasına doğrudan neden olan şeylerden bir tanesi ve en çok da etkilenen kadınlar. Kadınlar yoksulluktan çok farklı boyutlarda etkileniyor. En temel eşyalarına; regl ürünlerine ulaşamıyor. Ne yemek pişireceğim derken manava gidiyor, pazara gidiyor. Elinde hiçbir şey olmadan geri evine dönüyor. Çocuğun beslenmesinden tutun da o gün evde yapılabilecek yemeğe kadar her şeyin zihinsel yükünü de üstleniyor aynı zamanda. Bu süreçte de kadının daha çok yoksullaştığını, yoksulluktan da daha farklı etkilendiğini görüyoruz. Yoksulluk kampanyasında da aslında yapmak istediğimiz, bu kapitalist düzen ve patriarkal düzen içerisinde kadınların gittikçe açlığa mahkum edilmesi ve bu yeni emek rejimi inşasında da kadınların daha çok parça başı, esnek işlerde çalıştırılmaya mecbur bırakılması, daha düşük ücretlerle çalıştırılmaya mecbur bırakılması önde geliyor. Örneğin biz Adana'da daha çok ulaşımı öne çıkartmaya çalıştık. Çünkü ulaşım Adana'da çok pahalı ve kadınların mahallelerden kendileri için ya da en temel ihtiyaçları için bile buralara gelmeleri, ulaşmaları belli bir ekonomi gerektiriyor. Kadınlar bu yoksulluk yüzünden neredeyse mahallelerine, evlerine tıkanmış durumdalar. Başka bir yerde market fiyatlarını, İstanbul'da konut fiyatlarını daha çok güncel olarak ön plana çıkartıp yoksulluğa karşı hep bir arada bu karanlık ittifaka karşı, bu karanlığa karşı kadınların umudunu ve örgütlü mücadelesini yükseltmeye dair sokaklarda çağrılarımızı yükseltmeye devam ediyoruz” ifadelerini kullandı.
‘Aile yılının’ anlamı
Zeliha Korkmaz, bir yandan kapitalist sistem bir yandan da erkek egemen sistemin kadının emeği, bedeni ve hayatı üzerinden sömürülmeye göre ayarlanmış bir düzen olduğunu belirterek şunları dile getirdi: “Bu ikili sistem kadınların ev içindeki, sokaktaki, kamusal alandaki emeğini, bedenini sömürme üzerinde sürekli ikincilleştiren politikalarıyla kendini ayakta tutuyor. Bugün aslında yaşadığımız süreçte kadınlara yönelik saldırıların bu kadar artması, aynı zamanda kadınları aile içerisine hapsetme politikalarının gündeme gelmesinin tesadüf olmadığını düşünüyoruz. Çünkü 2024 yılında bu kadar kadın cinayeti olmuşken, bu 394 kadın en yakınındaki erkekler tarafından aile içinde öldürülmüşken bugün kadın cinayetlerini engelleyebilecek hiçbir çalışma yürütmüyorlar. Ya da etkin olarak 6284'ü uygulamıyorlar. Bunun yerine 2025‘i böyle bir müjde gibi bizlere vererek, ‘bu yıl aile yılı olacak’ diyorlar. Bunu tam da erkek şiddetinin artmış olduğu bir dönemde bu şiddeti aile içerisinde yeniden üretme hamlesi olarak okumak gerekiyor. Çünkü bu ailelerin içerisinde aynı zamanda AKP-MHP iktidarı rejim inşasını daha kolay yapacaktır. 2010 yılından beri uzunca bir süredir kadınlara yönelik saldırılar zaten söz konusu. Ama bu yıl özellikle aile kurumunu bu kadar yücelterek ve aile kurumuna yönelik bir sürü politika ve bütçe ayırdığını duyurarak da kadınların siyasal alanda, kültürel alanda birçok alanda saldırı altında olduğunu okumak gerekiyor” şeklinde konuştu.
Uygulanmayan yasalar ve cezasızlık politikaları kadın şiddetini arttırıyor
Ülkede kadınların etkin bir şekilde korunmadığına vurgu yapan Zeliha Korkmaz, “Cezasızlık politikalarının bu kadar yükselmiş olduğu bir dönemde özellikle bireysel silahlanmayı öne çıkartmamamız gerekiyor. Çünkü bireysel silahlanma çok yüksek oranlara çıktı ve aynı zamanda erkek egemen adalet bugün cezasızlık politikalarını devreye sokarak birçok katil cezasızlıkla ödüllendiriliyor. Adli kontrol ile serbest bırakıyor ya da defalarca şikayet etmesine rağmen kadın, o erkek tarafından öldürülebiliyor. Uzaklaştırma kararı olmasına rağmen öldürülebiliyor. Demek ki, bu ülkede kadınlar etkin bir şekilde korunmuyor. 6284 etkin bir şekilde uygulanmıyor. Bugün kadınları bu güvencesiz yaşama itebilecek bütün hukuksuzluk yargı eliyle işler durumda. İstanbul Sözleşmesi'nden tek gecede çıktılar. Bu kadınlar içerisinde çok büyük bir tepkiye yol açtı. Çünkü hayatlarımız söz konusuydu ve İstanbul Sözleşmesi'nden çekildikten sonra da kadın cinayetlerinin bu kadar artmış olması tesadüf değildi. Kadınların kazanılmış haklarına saldırıyla yine cezasızlık politikalarıyla kadınlar doğrudan erkek şiddetinin odağı haline getiriliyor. Çünkü ‘soyadı hakkına da’ saldırmayla başladılar. 6284 sayılı yasaya her fırsatta saldırmaya devam ediyorlar. 6284 etkin uygulansa, İstanbul Sözleşmesi yeniden imzalansa aslında kadın cinayetlerinin önlenebilir bir şey olduğunu hep birlikte görmüş olacağız ama bunun tam tersine kendi iktidar rejimini güçlendirmek açısından erkek şiddetini de bir taraftan yükseltecek politikalara devam ediyorlar” dedi.