Kürt sorunu tartışılıyor: Meclis rol almalı

  • 09:02 17 Ocak 2025
  • Güncel
Melike Aydın 
 
İZMİR - DEM Parti heyetinin İmralı Adası'na giderek PKK Lideri Abdullah Öcalan ile görüşmesinin ardından Kürt sorununun çözümüne ilişkin tartışmaların yoğunlaşmasını değerlendiren yazar Gülfer Akkaya, Meclisin rol alması gerektiğinin önemine işaret ederek "TBMM ne kadar etkilidir bilemem ama oranın etkili olmasını sağlamak zorundayız” dedi.
 
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan, İmralı Adası'nda 28 Aralık 2024 taripinde PKK Lideri Abdullah Öcalan ile görüştü. Görüşmeler toplumun farklı kesimleri tarafından dikkatle izlenirken, sürecin AKP ve MHP tarafından yürütülmesi Aleviler ve kadınlar tarafından da izleniyor. Kürt ve Alevi  kimliğiyle tanınan feminist yazar Gülfer Akkaya, sosyalistlerin, Alevilerin ve kadınların sürece yaklaşımını değerlendirdi.
 
‘Halkın ihtiyacını ortaya çıkardı’
 
Her ne kadar belirsiz bırakılsa da, adlandırmak adına durumu "süreç" diyerek isimlendirmek gerektiğini ifade eden Gülfer Akkaya, bir sürecin başlamasını sadece Kürtler için değil, Türkiye’deki politik tüm çevreler ve tüm toplumsal kesimler için olumlu olarak değerlendirdi. Gülfer Akkaya, “Çünkü ölü toprağı serpilmiş, umutsuzluktan çifte kavrulmuş hale gelen toplumsal kesimleri canlandırdı, hareket geçirdi. Bu bile, aslında böyle bir sürecin halkta karşılığı olduğunu, bir talep ve ihtiyaç olduğunu göstermesi açısından tek başına yeter” dedi. 
 
‘Görüşmeler zaruriyetten başladı’
 
Her şeyin, kendini çok güçlü göstermeye çalışan Cumhur İttifakı’nın istediği zeminde ilerlediği zannediliyorken, burada da işlerin iyi gitmediğini belirten Gülfer Akkaya, iktidarın yok saydığı Kürt meselesini gündeme getirmek zorunda kalacak kadar sıkıştığına dikkat çekti. Bunun iki temel nedeni olduğunu ifade eden Gülfer Akkaya, “Cumhur İttifakı iktidarda kalmak istiyor. Zor zamanlar geçiriyor. Ne kadar ertelemeye çalışırlarsa çalışsınlar, bir erken seçim olacak ve Erdoğan yeniden aday olmak istiyor. Birincisi, bunun için Kürt politikacılarla ilişkiye geçmek istiyorlar. İkincisi, Türkiye dışındaki gelişmeler. Yine mevcut iktidar ve Türk devleti, bu yeni yaşanan gelişmelere mecbur kaldı. Yoksa demokrasi gelsin, halklar kardeştir, Kürtlerle komşuyuz zemininde bu görüşmeleri başlatmadılar. Bunlar, hakiki bir sorunun üzerinin örtülemeyeceğini, ülkenin içinde iktidar olmak istiyorsan ya da daha refah ve daha huzurlu bir ülke olabilmesi için dışarıda da güvenin sağlanması gerektiğini anlamış durumdalar. İşlerin yolunda gidebilmesi için bu görüşmelerin başlaması onlar açısından zaruriydi” diye belirtti. 
 
‘Siyasal sorunların çözülmesi açısından umut verdi’
 
Görüşmelerin, cumhuriyetin kuruluşundan itibaren yapısal olarak yok sayılan Kürtlerin, Alevilerin, kadınların ve demokratikleşme ihtiyacı duyan kesimlerin hem haklılığını görünür kıldığını hem de politik olarak bulundukları yeri güçlendirdiğini kaydeden Gülfer Akkaya, “Türkiye’de hukuk diye bir şey yok, adalet kalmadı, hiçbir şey kitabına uydurulmuyor. İnsanlar, mevcut yasalara göre bile suç işlememişken tutuklanıyor ve iktidar istediği için onların hayatlarına engel olunmasın diye yıllarca hapse atılıyor. Dolayısıyla, bu hukuksuzluğun bir diğer uygulaması İmralı’da kendisini gösteriyordu. Bu görüşmelerin olması, 25 yıldır tutuklu bulunan Öcalan’ın siyasi arenaya yeniden aktif olarak dönmesi ve Türkiye’deki siyasal sorunların çözülmesi açısından umut verdi” şeklinde konuştu. 
 
‘Mış gibi olsa da olumlu’
 
Türkiye’de demokrasi mücadelesi veren insanlar için de görüşmelerin önemli olduğunu söyleyen Gülfer Akkaya, “Ama toplamda, Türkiye’de hakiki bir zeminde siyaset yapmak ve hakiki sorunların çözülmesi için adım atıyormuş gibi görünse de, bize böyleymiş hissi yaratsa da, sürekli şüpheyle baksak da, bu gelişmelerin olumlu olduğunu düşünüyorum. En çok da haklar, emeği çalınanlar ve halklar açısından ‘bir ihtimal daha var’ cümlesini güçlendirmiş oldu. O açıdan, bence bu gelişmeler kıymetli ve olumludur. Buna destek vererek bir süreç götürmek, iyi sonuçlar doğurabilecek gibi görünüyor” diye belirtti. 
 
‘Sürece güven yok’
 
Daha önceki sürecin ardından topluma yaşatılan şiddetin akla geldiğini ve dolayısıyla aynı şiddet sürecine geri dönülmesi kaygısının bulunduğunu belirten Gülfer Akkaya şu sözleri kullandı:  “Ya da ‘ne kadar olacak’ sorusu insanların aklına geliyor. Herkes, bu iş olsun ve yürüsün istiyor ama kimse güvenmiyor, çünkü görüşen özneler aynı. Yine AKP ile görüşülüyor, yanında MHP de var. Türkiye’deki rejim gereği, her şey bir tek insanın iki dudağı arasından çıkacak ‘gelecek’ sözcüğüne bağlı. Mesela, şu an Türkiye’de bu süreçler oluşurken birçok siyasi partinin başkanı da, bizim gibi bu tür süreçleri değerlendiren insanlar da ‘İyi de Erdoğan henüz bir şey demiyor, ne düşündüğünü söylemiyor’ diyor. Bir tarafın ne diyeceğini tamamen bağlayan bir durumsa, bu gerilim ve kaygı aslında haksız değil.” 
 
‘Sosyalistler teyakkuzda’
 
Sosyalistlerin ve Alevilerin, konuya dair bir çabaları yokmuş gibi görünse de, ne olması ve nasıl olması gerektiği yönünde düşünce ürettikleri izlenimine sahip olduğunu paylaşan Gülfer Akkaya, kendi içlerinde yoğun toplantılar yaptıklarını ve konularda bilgi sahibi olan insanlarla iletişim halinde olduklarını sözlerine ekledi. Öncelikle süreci anlamaya çalıştıklarını dile getiren Gülfer Akkaya, “Bir şey olacaksa, onun bir adı olur. Onu tanımlayabilirsiniz ve o tanımladığınız şey üzerinden devam etmeniz gerekir. Biz, henüz adını bile tanımlayamıyoruz. Elimizde somut olarak sadece heyet var. Yani, her şeyin ‘olacak mı, olmayacak mı’ üzerinden yürüdüğü bir andan geçtiğimiz için herkes kendi açısından dikkatli olmaya çalışıyor” ifadelerine yer verdi.  
 
‘Sosyalistlerin önemli bir kesimi zaten DEM Parti içinde’
 
Türkiye’de sosyalistlerin önemli bir kesiminin, uzun yıllardır DEM Parti içinde Kürtlerle birlikte Türkiye’nin demokratikleşmesi, işçi sınıfı, kadınlar, işsizler ve gençler için üçüncü bir cephe olarak mücadele verdiğini belirten Gülfer Akkaya, bu alanın dışında kalan sosyalist kesimlerin de bulunduğunu hatırlattı. Gülfer Akkaya, “Bunların bir kısmı gerçekten ırkçılığa yakınlar. Onları zaten saymıyoruz. Bir kısmı da daha CHP’ye bakan, onun çevresinde duran, o tür konularda daha şüpheyle bakan ama süreç ilerledikçe o mesafesini de düşüremeyecek olan arkadaşlarımızdan oluşuyor. Sosyalistler de böyle” dedi. 
 
‘Aleviler sürecin parçası olmak istiyor’
 
Alevilerin ise sosyalistlerden daha kaygılı ve yüksek bir merakla süreci takip ettiğini vurgulayan Gülfer Akkaya, sürecin siyasal İslam ve Türk-İslam sentezi bir iktidarla yürütülmesinde "Bize ne olacak?" kaygılarının oluştuğuna işaret etti. Gülfer Akkaya şöyle devam etti: “Peki, ‘bu işler yürütülürken süreç, toplumsallaştırılmış bir mekanizma ile mi devam edecek, yoksa daha önceki gibi iki merkez arasında mı gidecek? Şeffaf ve katılımcı bir süreç mi olacak, yoksa daha çok devlet tarafının belirlediği talep ve şekillendirmesi üzerinden mi ilerleyecek?’ diye kaygı duyuyor. Ama bu kaygıları duyarken de pasif durmak yerine kendisi de bu sürecin parçası olmak istiyor. Çünkü talepleri, Türkiye’nin demokratikleştirilmesiyle ilgili.  'Bu konularda nasıl etki edebilirler'i çözebilmek için mevcut durumu anlamaya çalışıyor. Yani topyekûn hepsini, aslında bu şekilde olup bu şekilde akmaya başlayan her ne ise anlamaya çalışıyoruz.”
 
‘Toplumsallaşma ve şeffaflık önemli’
 
Gülfer Akkaya, Kürt tarafının, süreci daha geniş bir yelpazeden yürütmeye, toplumsallaştırmaya ve muhalefeti yanına alarak götürmeye çalışması durumunda çok güçlü olacağını, bu sayede de süreci bitirmek veya kumpasa dönüştürmek isteyenlerin amaçlarına kolaylıkla ulaşamayacağının altını çizdi. Bunun için birlikte yol almanın önemli olduğunu kaydeden Gülfer Akkaya, “Daha kapsamlı, daha herkesin katıldığı, sorularıyla, katkılarıyla, eleştirileriyle var olduğu bir süreci götürebilmesi önemli. Çünkü biz Türkiye’nin demokratikleşmesini istiyorsak hedef bu olmalı. Zaten bu demokratik ortamı kurmazsak, sorgulayan, soran, birbirine sahip çıkan, eleştiren ama birbirine sımsıkı da sarılan, kol kola iktidara karşı, haklarını gasp edenlere karşı sımsıkı bir zincir haline gelmeyi sağlayamazsak, Türkiye’de böyle bir şey nasıl mümkün olacak? Geçen süreçte burada tıkanmıştı ve topluma anlatılamadı bile. O dönem ne olduğunu çoğumuz bilmiyoruz. Önemli bir kısmını Kobanê Kumpas Davası'nda Selahattin Demirtaş anlatırken bazı bilgileri ilk kez duydum. Ama herkes Kobanê Davası’nı da takip etmedi veya her şey anlatılmadı. O nedenle şeffaflık önemli” sözlerini kullandı. 
 
‘TBMM tek adam rejiminin kurumsallaşmaması açısından önemli’
 
Meclis’in sürece dahil edilmek istenmesinin, çoğulculuğun devamı ve” tek adam” rejimini kalıcılaştırmama açısından önemine dikkat çeken Gülfer Akkaya, “Faşizmin kurumsallaşması tehlikesi de aslında güçlenmiş oluyor. TBMM ne kadar etkilidir bilemem ama oranın etkili olmasını sağlamak zorundayız. Dolayısıyla Meclis’teki partilerle görüşülmesi, onların bu süreçte açıklama yapması ve halkın önüne TBMM’nin de dahil edilerek çıkılması, heyetin ve demokrasiye ihtiyacı olanların ellerini güçlendirdiğini düşünüyorum” ifadelerine yer verdi. 
 
‘CHP’nin daha fazla sağa kaymadan aktif olması umudu’
 
Cumhuriyetin kurucusu olan bir parti olarak CHP’nin bunca sorunun da nedeni olduğunu ve en azından bu fırsatı kaçırmayarak daha aktif bir şekilde bu süreçte yer almasının hem kendisi hem de Türkiye halkları için önemli ve gerekli olduğunu söyleyen Gülfer Akkaya, “Bu kadar da korkulmaz, sağcılaşılmaz. CHP’nin de demokrasiye ihtiyacı var. Sağcılaştıkça, bizim de elimizi zayıflatan bir ortama neden oluyor. Sadece kendisi için değil; bizim derken Alevileri ve kadınları koyuyorum. Çok ürktükleri Kürtleri daha koymuyorum bile. Bu barış sürecini bu haliyle yürütürlerse verecekleri zararı da düşünmek istemiyorum ama ben zaten CHP’nin daha mantıklı ve aktif olacağını umut etmek istiyorum” dedi. 
 
‘Kürtler örgütlü’
 
Kürtlere alerjik yaklaşımları olan siyasetçi ve gazeteci gibi kesimlerin bir halkı kabul etmekten uzak durduğunu ve süreci, Kürtler dışındaki halkların da anadil hakkı gibi taleplerinin başlaması kaygıları ile birlikte yorumladığını kaydeden Gülfer Akkaya, “Örneğin evet, Çerkesler de dilini kullanamıyor ama Kürt sorunu daha gündemde. Kürtler örgütlü ve direniyor. Türkiye’de halk olarak kendi talepleriyle ilgili mücadele verirken, bir halkın taleplerini dillendirirken bunun bedelini ödüyor. Çerkesler öyle değil; o nedenle evet, bu süreçte en temel mesele Kürtlerin sorununun çözülmesi. Bu da Kürtlerin taleplerine kulak verilmesi ve taleplerin karşılanması anlamına geliyor” diye konuştu.  
 
‘Yapısal sorunlar var’
 
Cumhuriyetle zaten sorunu olanların da otomatik olarak süreçte var olacağını, Alevi meselesinin de cumhuriyetin kuruluşundan itibaren yapısal sorunlardan kaynaklandığını belirten Gülfer Akkaya, Alevilerin ve Aleviliğin cumhuriyet kurulurken kabul edilmediğini ve şiddete maruz kaldığını hatırlattı. Bir demokratik dönüşüm sağlanacaksa bütün bu sorunların birbiriyle iç içe olduğunu, çözümün de aynı şekilde olabileceğini söyleyen Gülfer Akkaya, “Dolayısıyla kadınların meselesi de Alevilerin meselesi de bu tartışma mevzularında sık sık gündeme gelecek. Mevcut durum, Türk-İslam sentezli bir rejim altında yönetiliyor, yok sayılıyor ve asimile edilmeye çalışılıyor. Sık sık sistematik değilmiş gibi görünen sistematik saldırılara maruz kalıyorlar. Çünkü bu devletin bir dini var. Mevcut anayasada aslında devletin dini İslam’dır diyor ve Alevilerin ibadet yerleri kabul edilmiyor. Yakın tarihe kadar Aleviler kendilerine cem evlerini açamıyordu. Kültür kurumu diye söyleniyordu. Bu süreçte Alevilerin aktif yer alabilmesi, Alevilerin kendi gibi kimlik sorunu yaşayanlarla yan yana gelmesi kıymetli. Süreci yürütenlerin bunları yok saymaması lazım” diye ifade etti.
 
‘Süreç toplumsallaşmalı’
 
Sürecin AKP-MHP yani Türk-İslam senteziyle yürütülecek olması dolayısıyla Alevilerin en kaygılı kesim olduğunu dile getiren Gülfer Akkaya şöyle konuştu: “Çünkü Kürt halkının çoğu Sünni Müslüman. Kürt Aleviler var ama sayıları az. Alevilerin, ‘Bu sürecin dışında mı kalırız? Bizi de katarlar mı? Ne kadar etki ederiz? DEM Parti bir yoldan mı gider ya da inançsal kısımlar biraz daha mı ötelenir?’ gibi kaygıları var. Bu demokrasi rüzgarı bizim lehimize mi olacak, kasırga olarak mı geri dönecek diye kaygı içindeler. Çünkü böyle bir geçmiş bu ülkede oldu. Bu haklı kaygı görülmeli, muhataplarca bunun da hafifletilmesi ve çözülmesi için Alevilerin bu süreçte kendi talepleriyle dahil edilmesinin yollarının açılması lazım. Bu da bu sürecin toplumsallaştırılması gibi. İşçilerin, sendikaların, siyasi partilerin, meclisin olması gerekiyorsa kadınların ve Alevilerin de içinde olduğu bir toplumsallaştırılmış sürecin olması olmazsa olmaz. Böyle bir süreç, her şeyden önce o masanın başında oturan ezilen tarafı güçlendirecek siyasal bir olanak, siyasal bir güç olarak da yerini almış olacak. Hepimiz birbirimizi güçlendirmiş olacağız, birbirimize sahip çıkmış olacağız. Kendi dertlerimizi, kendi uğradığımız haksızlıkları bizzat kalabalıklarla, toplumla açık ve şeffaf şekilde konuşmuş olacağız.” 
 
‘Müzakerelerde kadınlar olmazsa olmaz’
 
Savaşın bedelini en çok kadınların ödediğini ve bu nedenle kadınların mutlaka sürece dahil edilmesi gereken kesimler arasında yer alması gerektiğini vurgulayan Gülfer Akkaya, savaşın Türkiye’nin batısındaki kadınları ilgilendirmediği gibi bir algının yaygın olduğuna dikkat çekti. Ancak savaşın, yani militarizmin bulunduğu her yerde erkeklerin devlet eliyle silahlandırılarak daha saldırgan hale getirildiğini vurgulayan Gülfer Akkaya şu sözleri kullandı: “Savaşın olduğu yerde erkekler bu militarist formasyon ile eve dönmüş oluyorlar. O evin içindeki erkekler de kadınlara yönelik erkek şiddetini, bir de militarizmle yükseltilmiş şekilde kadınlara yansıtıyor. Mesela Suriye’ye müdahaleden sonra Türkiye’de kadın cinayetlerinde uzuv kesmeler çok arttı. Bu, savaşın evin içinde erkeklerce kadınlara yansımasıdır. Hiçbir kadın da bundan azade değildir. Aynı şekilde kadınlar zaten daha düşük ücretlerle çalıştırılıyorken, evin içinde bedava çalıştırılıyorken savaş demek kadınların yoksullaştırılması demek. Her yılın sonunda bütçe oluşturuluyor ve en az kadınlara pay veriliyor. Evde şiddete uğrarken bir sığınağa gitmek istese sığınak yok. Yani bu işlerin hepsi kadınlar için yaşamsal ve geçimsel açıdan çok önemli. Çocuklar da aynı zamanda kadınlara bırakıldığı için aynı şey kadınların çocuklar için de geçerli. Dolayısıyla savaşın olmaması kadınların hem daha zenginleşmesi hem daha özgür olması, aileye ve kocaya mahkum olmaması, erkek şiddetinin tamamı olmasa da önemli bir kısmının azalması ve kadınların güçlenmesi anlamına geliyor. Dolayısıyla bu barış süreçlerinde kadınların her aşamada yer alması gerekiyor.”
 
‘Kürt kadınların müzakerede yer alması en temel hakkı’
 
Savaşın her türlü zorluğunu yaşayan Kürt kadınların, diğer kadınlardan farklı bir şekilde ele alınması gerektiğini vurgulayan Gülfer Akkaya, Kürt kadınların Kürt halk mücadelesinin her alanında aktif yer aldığını ve bu nedenle müzakere sürecinin her aşamasında bulunmalarının en temel hakları olduğunu sözlerine ekledi. Gülfer Akkaya, “Dolayısıyla görüşmeler oluşur, masalar, komisyonlar oluşursa burada Kürt kadınlarının aktif olarak yer alması gerekiyor. Yanı sıra bütün kadınların bu süreçte yer alması gerekiyor. Bu yüzleşmenin kadınların kendi aralarında konuşmaları, savaşı kendilerine nasıl mal olduğunu birlikte konuşacakları, anlatacakları; ama barış masasında da taleplerini, eşitlik, özgürlük, emeklerinin karşılığını almak, daha insanca bir yaşam ve yaşam hakkı için kadınların buralarda taleplerde bulunması için yan yana olması gerekiyor” dedi.  
 
‘Daha örgütlü ve vazgeçmeden baskı kurmamız önemli’
 
AKP-MHP ittifakı ve Türk devletinin samimiyetine ya da sorunları çözebilme kapasitesine güvenmediğini dile getiren Gülfer Akkaya, görüşmelerin başlamasının asıl nedeninin, çözülmemiş temel sorunların yarattığı baskı olduğunu ifade etti. Gülfer Akkaya, “Çözemedikleri bu hakiki sorunlar 10 yıl arayla onları yeniden bu tür müzakerelere itiyorsa bizim daha güçlü olmamız lazım. Bulunduğumuz haklı zeminde daha örgütlü, daha birlikte ve vazgeçmeden bu işler için ısrarcı olmamız gerekiyor. Israr çok önemli; umudu yitirmemek ama o umudu somut bir hale dönüştürmek için bizim el ele tutuşuyor olarak temel nedenlerden vazgeçmeden baskı kurmamız çok önemli. Bu süreci birlikte götürürsek onlar vazgeçemeyecekler. Bunun bir nedeni, bir bedeli olacak. İlla ki bir seçim olacak ve seçim esnasında bütün bu yapılanların ve yapılmayanların da hesabı görülecek. O zaman herkes payına düşenin bedelini ödeyecek. Bence en çok bundan korkuyorlar. Asla demokratik değil, hukuki değil. Baskı ve demokrasinin olmadığı bir politik atmosferde kendilerini büyütüyor ve var edebiliyorlar. Ancak bu atmosferin de artık gidilebilir olmadığı için bugün hepimizden daha çok Bahçeli Kürtlere ‘hadi hadi’ diyor, bir acelesi var, bir yola gidiyor. Bakalım nereye gitmek isteyecek. Bizim de gitmek istediğimiz yerler var. Siyaset güç işidir, yan yana durmak dayanışmak işidir. Her zamankinden daha çok birlikte olmaya, şeffaf ve birbirine güvenerek, sorularımız ve cevaplarımızla, kaygılarımız ve gücümüzle yürümemiz gerekiyor” ifadelerini kullandı.