30 yıldır dayanışma halinde yaşıyorlar

  • 09:04 12 Haziran 2020
  • Ekoloji
Şehriban Abi
 
VAN - Baharın renklerine bürünen Hasan Abdal Mahallesi’nde yaşayan kadınlar, 30 yıldır burada dayanışma halinde yaşam sürdürüyor. Bu zorlu yaşamın kendilerini etkilemediğini belirten mahalle sakinleri, şehirlere göç eden veya ettirilen halkı, topraklarına geri dönmeye çağırdı. 
 
Van’ın Erciş ilçesine bağlı Zilan Deresi (Geliye Zîlan) bölgesinde bulunan Hasan Abdal (Hesen Ebdal) Mahallesi baharın gelişiyle birlikte doğa güzelliğini göstermeye başlarken, tepelerde otlayan koyunlar ve akan derenin sesi daha da renklendiriyor. 30 yıldır Hasan Abdal Mahallesi’nde yaşam sürdüren kadınlar, burada dayanışma halinde her işi yapıyor ve 30 yıldır her gün aynı saatte, aynı işlere koşuyor. 
 
‘Onlarca iş kadının omuzlarındaydı’
 
Ağrı’nın Doğubayazıt ilçesinde çocuk yaşta evlendirildikten sonra Hasan Abdal Mahallesi’ne yerleşen Nafiye Koykaç’ın (65) 10 çocuğu var. 6 aile aynı evde yaşadıklarını ve çocukları büyüdükten sonra evlerini ayırdıkları belirten Nafiye, “O dönemde bütün yük kadınların omuzundaydı. Çocuk yetiştiriyorduk, ev temizliği yapıyorduk, koyun sağıyorduk, çorap örüyorduk, kilim dokuyorduk, yün yıkıyorduk, ekmek pişiriyorduk. O dönem misafir çok olurdu. Ulaşım çok zordu. Kışın karı, fırtınası yol vermezdi,  misafirler günlerce kalırdı. Onlarla ilgilenmek yine kadın işiydi. O zamanlar tüp veya ocak da yoktu. Yemeği tandırda ya da yaktığımız ateşin üzerinde pişirirdik. Hayat yaşadığımız andan ibaretti” diyor. 
 
‘Eski işlerin acısı dizlerimizde’
 
Kadının emeğinin çeyreğini bile erkekler vermezken eşinin kendisine “Hiçbir iş yapmıyorsun” dediğini aktaran Nafiye, “Bu durum hala devam ediyor. Kadınlarla birlikte ekmek pişiriyor, birlikte ot topluyoruz. Artık hiçbir şey eskisi gibi değil. Eskiden yaptığımız işleri şimdi yapmıyoruz. Çorap örmek için yünden yaptığımız ipi bile hazır alıyoruz. Eskiden meşk (yayık) vardı şimdi ise elektrikle çalışan yayıklar var. Evet rahatladık ama şimdi de hastalıklarla boğuşuyoruz. Eskiden çok çalışırdık, ağrı, yorgunluk hissetmezdim. Erkekler hiçbir iş yapmadığı için biz kadınlar dayanışmayla yapmak zorundayız” diye anlatıyor. 
 
‘Köyler de modernleşti’
 
Anagül Koykaç ise mahallede çalışmanın kendileri için daha zorlu fakat yaylalarda yaşamın rahat olduğunu söylüyor. Anagül, mahalledeki bir günlerini şu sözlerle özetliyor: “Sabah saatlerinde koyun sağmak çok zor, güneş çok rahatsız edici. Bir de o sütü eve taşımak çok zor. Ama yaylalarda öyle değil daha rahat ve serin. Sütü sağdıktan hemen sonra büyük kazanlara alıyoruz, yoğurt yapmak için mayalıyoruz. Süt mayalandıktan sonra katılaşıyor ve bizler de bir gün sonrasında kadınlarla dağlara çıkıyor ve yaylalardan topladığımız otları peynirin içerisine katıyoruz. Ardından peynir yapma aşamasına geçiyoruz. Kışlık peynirimizi çıkarıyoruz. Her yıl yaylalara çıkıp orada 3 ay kalıyoruz. Yaylalar bile değişti. Önceden çadır kurardık şimdi evler yapıldı eski zamanları özlüyorum.” 
 
'Doğanın tadını çıkartmalı’
 
Halide Koykaç, çocukluğundan bu yana zorlu bir yaşam sürdürdüğünü fakat kadınlarla verdiği emeğin kendileri için çok anlamlı olduğunu söylüyor. Bir evde üç ailenin kaldığı zamanlarda çok zorlandıklarını söyleyen Halide, “10’ar kişi bir tabakta aynı yemeği paylaşıyorduk. Tüm bu zorlu yaşam karşısında bir de devlet baskısı vardı. Köyde şu anda koyunlarımız, ineklerimiz var. Yaz aylarında yaylaya götürerek otlatıyoruz. Bunların dışında ağaçlardan meyve toplayıp, yüksek tepelere çıkararak ot topluyoruz. Herkes kendi köyüne dönsün ve doğal yaşamın tadını çıkartsın” diyor.