'Doğayı savunma gücü bizim elimizde'

  • 09:09 7 Haziran 2020
  • Ekoloji
Rengin Azizoğlu-Medya Üren
 
DİYARBAKIR - Ekolojist Derya Akyol, son zamanlarda artan ekolojik kıyıma ilişkin, “Doğayı savunma ve HES’leri durdurma gücü bizim elimizde, toplumun elinde. Katliamlar karşısında örgütlenmemiz, karşı durmamız gerekiyor” dedi.
 
Türkiye ve bölgede ekolojik talan ve yıkım devam ediyor. “Geliyê Zîlan" olarak bilinen Zilan Ovası'nda Hidroelektrik Santralleri (HES) yapımına koronavirüs (Covid-19) salgını sürecinde hız verilirken Hewsel bahçelerinde ise moloz yığını oluşturuluyor, sazlıklar zarar görüyor. Bunun yanında Dicle Nehri, Botan, Garzan, Kezer ve Başur çaylarını etkileyen Ilısu Barajı’ndaki su seviyesinin yükselmesiyle 12 bin yıllık Hasankeyf’te çöp yığını ortaya çıktı. Ekolojist Derya Akyol hükümetin ekoloji politikalarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
 
‘Doğaya yönelik her katliam büyük krizlere yol açıyor’
 
Bölgede ya da Türkiye’de gerçekleştirilen doğa katliamlarının birbirlerinden farkı olmadığını söyleyen Derya, bu katliamların sonuçlarının her bölgede ekolojik yaşamı bozduğunu, yaşayan canlı türlerine zarar verdiğini belirtti. Derya, “Toplum yaşadığı yer ile vardır. İnsan üzerinde olduğu gibi doğa üzerinde de bir tahakküm söz konusu. Bu tüm ulus devletlerin bir sistemi haline gelmiştir. AKP iktidarı ile birlikte küreselleşmeyle beraber neoliberal politikalarını hayata geçirdi. Bu politikalar yasalar yoluyla uygulanabilir hale getirildi. İktidarların geneli gibi AKP iktidarı da gücünü büyük sermayedarlardan alarak politikalarını devreye soktu. En büyük sermaye doğadır. Hükümet, doğaya yönelik her katliamda büyük krizlere yol açıyor” ifadelerini kullandı. 
 
‘Hayvan, insan ve doğa beraber katlediliyor’
 
HES’lerin de enerji santrallerinin diğer türleri gibi doğaya karşı bir yok etme aracı olduğuna dikkat çeken Derya, başlangıç aşamasından bitimine kadar bölgenin ekolojisine ve binlerce canlıya büyük zararlar vereceğini vurguladı. Daha şimdiden Zilan Vadisi’ndeki hayvancılık ve tarım alanlarının zarar gördüğüne işaret eden Derya, hayvan, insan ve doğanın beraber katledildiğinin altını çizdi. Derya, HES yapımı için doğaya zarar verilip verilmeyeceğini gösteren ÇED raporunun zorunlu olduğunu kaydederek, “Fakat bahsettiğimiz HES yapımlarında ya ‘ÇED raporuna ihtiyaç yoktur’ kararı hazırlanıyor ya da kopyala-yapıştır yoluyla ekolojik katliamlara ön açan raporlar hazırlanıyor. Bu yolla yaptıkları doğa katliamlarını meşru bir duruma getiriyorlar. Zilan Vadisi’nde yapılan çalışmalar ve toplumun tepkileriyle hükümet HES projesini durdurmuştu. Fakat koronavirüs salgınını fırsat olarak gören iktidar, projeyi yeniden başlattı. Dün olduğu gibi bugün de yurttaşlar bir kez daha bu projeye karşı durup tepkilerini elbet gösterecektir” dedi.
 
‘Asimilasyona maruz kalacaklar’
 
Hükümetlerin öncelikle doğa üzerine tahakküm kurduğunu söyleyen Derya, daha sonra bu tahakkümü insanlar ve değerler üzerinde inşa etmeye çalıştıklarını belirtti. Doğanın tahrip edilmesiyle aslında tarihin kaybedildiğini ifade eden Derya, insanlık tarihinde önemli bir yeri olan Hasankeyf’in bugün sular altında bırakıldığını anımsattı. Derya, “Bu yolla bir halkın bilinci ve belleği yok ediliyor. Düşünün ki binlerce kişi yersiz ve yurtsuz kaldı, yaşamları boyunca hayvancılık ve tarım ile geçinenler artık bu işleri yapamayacaklar. Halkın yararını düşüneceksek bunları da göz önüne sermemiz gerekiyor. Aksi halde hükümet yandaşlarının yararına olur. Şehirlere göç eden yurttaşlar kültür ve dilleri üzerinden asimilasyona maruz bırakılacaklar. Bu da yıkım politikalarının bir ayağı. Bu insanlar psikolojik ve sosyal anlamda büyük sorunlar yaşıyorlar” diye kaydetti.
 
‘En büyük zararı gören kadınlar’
 
Doğayı savunmanın toplumdaki her bireyin görevi olduğunu vurgulayan Derya, ekolojistler ya da ekoloji dernekleri olarak toplumu bilgilendirmekle sorumlu olduklarının altını çizdi. Derya, şimdiye kadar toplumda doğa savunmasını örgütlemek için eylemler gerçekleştirdiklerini belirterek, “Sosyal medyada hashtag ve açıklama yaptık, imza kampanyaları başlattık. Fakat doğa savunusu için özellikle siyasi partilerin devreye girmesi gerekiyor. Doğayı savunma ve HES’leri durdurma gücü bizim elimizde, toplumun elinde. Katliamlar karşısında örgütlenmemiz, karşı durmamız gerekiyor. Şunu da belirtmeyelim ki; bu katliamlardan en büyük zararı gören kadınlar olduğu için, yıkımların en büyük mağdurları onlar olacağı için doğa talanına en büyük karşı duruşu gösteren kadınlardır” diye konuştu.