‘İzmir’in Çernobili’nde 13 yıldır değişen bir şey yok!

  • 09:02 6 Haziran 2020
  • Ekoloji
Melike Aydın
 
İZMİR - Kamuoyunda ‘İzmir‘in Çernobili’ olarak bilinen Gaziemir‘deki eski kurşun fabrikasının bahçesinde nükleer atık tespit edildiği 2007 yılından bugüne bir ilerleme yaşanmadı. ÇMO Şube Başkanı Helil İnay Kınay, “Bu Gaziemir’in değil Türkiye’nin bir sorunu” dedi.
 
İzmir Gaziemir’de 1940’lı yıllarda kurulan eski kurşun fabrikası, zamanla kentin içinde kaldı. Alanın etrafında konutlar ve bir ilkokul da bulunuyor. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) tarafından yapılan incelemelerle alandaki atıkların radyoaktivite özelliği taşıdığı ve nükleer santral atığı olan ‘Europium 52’ adlı elementin bulunduğu ortaya çıktı. Fabrika sahasında Haziran 2008’de 200 ton civarında atık tespit edilirken, Temmuz 2018’deki farklı bir değerlendirmede 180 ton daha atığın tespit edildiği kaydedildi. Alan bu haliyle “İzmir’in Çernobili” olarak adlandırılırken, resmi kurumlar arasında alanla ilgili yazışmaların 2007 yılında başladığı açığa çıkmıştı. Kamuoyu alandaki durumdan, 2012 yılında yapılan haberlerle bilgi sahibi olmuştu.
 
‘Resmi kurumların haberi vardı’
 
Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO) İzmir Şube Başkanı Helil İnay Kınay, TAEK ve dönemin kaymakamlığı, valilik ve belediye arasında yapılan yazışmalar olduğunu ve resmi kurumların bilgisinin olduğunu belirtti. Helil, “Bu atığın fabrika sahasından uzaklaştırılması için çeşitli yazışmalar ortaya çıktı ama gelinen noktada 2012 yılında atık oradaydı hala orada. Bir süre sonra fabrika işletmesini kapatıyor başka bir yere tesisi taşıyor. Kamuoyuna yansıyınca Çevre Bakanlığı ile yazışmalar devam etti. Bizler de hukuki süreçlerle devreye girdik.  Acilen fizibilite çalışmaları yapılması ve rehabilite edilmesi gerektiğini söyledik” dedi.
 
‘Alanın 150 metre yakınında ilkokul var’
 
İlkokulun alana sadece 150 metre uzaklıkta olduğunu, çevre sakinlerinin ilgili kurumlara şikayetlerde bulunduğunu aktaran Helil, yazışmalar devam ederken 2014 yılında ÇED (Çevre Etki Değerlendirme) sürecinin sürdüğünü aktardı Helil, “Bir tanıtım dosyası hazırlandı ama bu radyoaktif atıkların bertaraf edilmesi işlemiyle ilgili değildi ve gerekli teknik yeterliliği taşımıyordu. Buna ilişkin de bir dava açıldı. Dava sonrasında yine ÇED süreci devam etti. 2017’de radyoaktivite bulaşmış atıkların ayıklanmasına yönelik bir ÇED raporu hazırlandı ve buna hazırlıkların başlatıldığı bilgisi verildi” diye belirtti.
 
‘Atıkların Türkiye dışından olması da ayrı bir soru işareti’
 
Helil, toprağa gömülü haldeki atıkların temizlenmesi sürecinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Turanlar Atık Yönetimi Geri Dönüşüm Enerji A.Ş. tarafından yürütülecek projeye ‘ÇED olumlu’ kararı verdiğini, Türkiye tarihinin 5.7 milyon TL ile en büyük para cezasının kesildiğini ancak tahsil edilmediği gibi alanda TAEK’in çalışmalarını durdurduğunu hatırlattı. Gelinen süreçte bölgede çekilen tel örgülerin de yıprandığını söyleyen Helil, şöyle devam etti: “2007-2008’de bu fabrika Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından lisans almış bir kurşun geri kazanım tesisi. Her tür denetimi yapılmış, geri kazanım işlevini yapmakla yükümlü bir tesis. Sürecin bu aşamaya gelmesi başka bir soru işareti. İhmaller ve sürecin yönetilmesine ilişkin de hukuki süreçler devam etti. Ancak bundan da sonuç alınamadı. Tesiste bulunan atıklar Türkiye’de olmayan, dışardan gelen nükleer tesislere ait olduğu düşünülen atıklar. Bunların kimler tarafından getirildiği hangi yolla getirildiği buna ilişkin işlemlerin ne olduğuna dair de açıklama yapılamadı.”
 
‘Normal seviyenin 219 katı radyasyon tespit edilmişti’
 
Alanda bağımsız kuruluşlarca tespitlerin yapılması gerektiğini, buradaki atık miktarı ile ilgili net verilerin olmadığını kaydeden Helil, farklı araştırmalarına göre atığın 250 -300 bin tona kadar ulaşabileceğinin tahmin edildiğini aktardı. Ayrıca bir de tespit davası açtıklarını hatırlatan Helil, “Bu dava kapsamında bilirkişi incelemeleri ve Çevre Bakanlığı tarafından yapılan tespit çalışmasında eksiklikler oldu. Daha kapsamlı bir arazi incelemesi çalışması yapılması yönünde kararlar çıktı. Ancak bunun ciddi maliyetleri vardı. Kamu tarafından karşılanması talep edildi ama gerekli çalışmalar gerçekleşmedi. Mevcut verinin yetersizliği üzerinden bilirkişi raporları varken diğer taraftan da bakanlık tarafından ÇED süreci yürütüldü. ÇED kararları alındı ama alanda herhangi bir çalışma yok şu an. Emekli Öğretim görevlisi Enver Yaser Küçükgül bir ölçüm gerçekleştirmişti. 219 kat oranında radyasyon tespit edildiği belirtildi” diye konuştu.
 
‘Türkiye atık çöplüğü haline getirildi’
 
Helil, lisans almış bir tesise nükleer atığın nasıl geldiği, ne zamandan beri orada olduğu, tespit edildiği süre içinde kamuoyundan gizlenmesi, insanların hala burada yaşıyor olmasının Gaziemir’in değil Türkiye’nin  sorunu olduğunu dile getirdi. Topun birbirine atıldığı bir süreç yaşandığını ifade eden Helil, “Atıklardan sorumlu kuruluş TAEK yetkili kurum olarak gösterildi. Ama yazışmalar zinciri içinde sonuç alınamadı. Türkiye’nin Karadeniz sahillerine vuran varillerden hatırlarsınız Türkiye, Irak Savaşı sırasında nükleer tesis olmamasına rağmen nükleer atık nedeniyle uluslararası mahkemelerden de ceza almış bir ülke. Aliağa Ethan ve Kuito gemilerinde de yaşamıştık. Bunlar ülkemizin bir atık çöplüğü haline getirildiği konusunda örnekler” ifadelerini kullandı.
 
‘Atık maliyet gerekçesiyle bertaraf edilmedi’
 
Atık yönetimine ilişkin kurumların ve mevzuatların belirlenmiş olmasına rağmen herhangi bir gelişmenin yaşanmadığını söyleyen Helil, “Bu süreçte yazışmalarda TAEK tesislerinde depolanması, atıkların buraya taşınması, bu noktada çalışmaların sürmesi şeklinde yazışmalara gelen konular var. Maliyetten kaynaklı yapılmama durumu yazışmalarla ortaya çıktı. TAEK tarafından yapılan değerlendirmelerde bu atığı tamamını alamayacağı ve firma tarafından doğru koşullarda bertaraf edilmesi gerektiği ifade edilmiş. Bu doğru koşulların nerede, ne şekilde bertaraf edileceği yok. Aslında açıklamaların olmadığı kamuoyunun da bilgi sahibi olamadığı bir süreç. Biz Büyükşehir ve Gaziemir Belediye başkanlarına uyarılarımızı yaptık” diye ifade etti.
 
Helil son olarak 5 Haziran Dünya Çevre Günü dolayısıyla, sağlıklı, yaşanabilir bir dünya için meslek odalarının çalışmalarının desteklenmesi çağrısında bulundu.