'Ekoloji hareketleri yeni yaşam için pratiğe geçmeli’

  • 09:02 12 Nisan 2020
  • Ekoloji
Rengin Azizoğlu-Medya Üren
 
DİYARBAKIR - Doğada yaşanan değişimi değerlendiren Ekolojist Siyajin Seçkin, "Kapitalist Modernite'den tutalım ekoloji ekollerine, sistem karşıtı hareketlere ve halklara kadar bir zihniyet değişiminin ve dönüşümün gerçekleşmesi kaçınılmaz olarak önümüzde durmaktadır. Bu noktada tüm dünyada sistem karşıtı hareketler, ekoloji hareketleri artık yeni yaşam için pratiğe geçilmeli" dedi.
 
Çin’de ortaya çıkan ve tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs (Covid-19) salgını binlerce insanın yaşamını yitirmesine sebep oldu. Birçok ülkede salgının yayılma hızını engellemek için fabrikalar üretime ara verirken, yurttaşlara sokağa çıkma yasağı dahil birçok kısıtlama getirildi. İnsanların dünyadan elini çekmesiyle doğada değişim ortaya çıktığını görüyoruz. Geçtiğimiz günlerde İtalya'nın  insansızlaşmasıyla birlikte hayvanlar doğal alanlarına geri döndü. Yunuslarla kuğuların Venedik kanallarında insansız bölgede varlık göstermeye başladıkları tespit edildi. Yine salgın sebebiyle trafik yoğunluğunun azalması hava kalitesini iyileştirdi. İstanbul'da hava kirliliği yüzde 30 azaldı. Ekolojist Siyajin Seçkin, koronavirüs salgını süresince doğada gerçekleşen değişimi değerlendirdi.
 
'Havanın kirlenmediği birkaç karantina ayına şahidiz'
 
İklim krizinden gıda krizine, hava kirliliğinden son süreçte pandemiye kadar karşılaşılan tüm sorunların kapitalist modernitenin doğa üzerindeki tahakkümün sonucu olduğunu söyleyen Siyajin, ulus-devletin, endüstriyalizmin bilimiyle doğal toplumdan bugüne doğada tahribatlarda bulunduğunu kaydetti. Siyajin, "Bugün yaşananlara bir çözümlerinin olamayışı da kendi yarattıkları krizin aktörü olma durumlarındandır. Kronavirüs Çin'den buraya kadar uzun bir coğrafya boyunca yayıldı. Sonrasında tüm ülkeler başta sağlık, ekonomi ve yaşamın tüm alanlarında kriz yaşıyor. Bugün baktığımızda doğa üzerinde kurulan tahakkümün, ulus-devletin yarattığı sınırlara sığmadığı, tanımadığı görülüyor. Son yapılan araştırmalara göre, yılda yüzde 8.8 insan hava kirliliği sebebiyle erken ölüme mahkum olmaktadır ve evet tabi haliyle fabrikaların durmasından tutun diğer sektörlere kadar her şeyin çalışmaz konuma gelmesi, sonuç itibariyle havanın kirlenmediği birkaç karantina ayına şahit olmaktayız" şeklinde konuştu.
 
 'Kriz fırsata çevrilmek istenmektedir'
 
Tüm dünya halklarının ölüme terkedilmesinin bu sistemin bir sonucu olduğunu vurgulayan Siyajin, salgın başladıktan sonra hayvanların da şehre indiğini kaydetti. Siyajin, "Salgın sırasında İstanbul'da yer altına yapılan bir otobana tilkilerin inmesi yine Galler'de yaban keçilerinin sokaklara çıkması aslında nasıl da ekosistemi tahrip ettiğimizi ve yaşamınızı onların yaşamı üzerine kurduğumuzu gösteriyor. Birkaç gün dahi doğayı kendi haline bırakmamız, talanı durdurmamız hava kirliliğini azalttı. Bu durum evrenin yalnızca bize ait olmadığını gösteriyor. Tüm bu değişimlere rağmen Türkiye'nin talan politikaları sürüyor. Salgın sürecinde Salda Gölü’nde yıkım projesi başladı. Sit alanları yani korunan alanlar yönetmeliği değiştirilerek alan yapılaşmaya ve ranta açılmış oldu. Bartın Çayı statüsü değiştirildi ve Kanal İstanbul projesi ihaleye açıldı. Yaşanan sorun sonrası halk sağlığına önem verilmesi gerekirken bu süreç tersine işletildi ve kriz fırsata çevrilmek istenmektedir. Mikro ölçekte Türkiye'de yaşananlar, doğamızın talan edilmesi, havamızın kirletilmesi hepimizi etkilemektedir" dedi.
 
'Doğayla uyum içinde bir yaşamın yollarını aramalıyız'
 
Böylesi bir sürecin kaos aralığını yaşadığımızın bir göstergesi olduğuna dikkat çeken Siyajin, bundan sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını dile getirdi. Kapitalist moderniteden ekoloji ekollerine, sistem karşıtı hareketlere ve halklara kadar bir zihniyet değişiminin, dönüşümünün gerçekleşmesinin kaçınılmaz olduğuna vurgu yapan Siyajin, bu noktada tüm dünyada sistem karşıtı hareketlerin, ekoloji hareketlerinin artık yeni yaşam için pratiğe geçmesi gerektiğinin altını çizdi. Siyajin, “Heybemizde ne varsa ortaya koyup tek amacımız olan doğayla barışık, uyum içinde bir yaşamın yollarını aramalıyız. Bugün salgın, toplumsal krizlere de sebebiyet vermektedir. Önümüzdeki süreçte bir kıtlık ve açlıkla yüz yüze kalabiliriz. Bu sebeple talan ve tahakkümün, sonrasında endüstriyalizm ideolojisini reddederek doğamızla buluşabilir, kapitalist modernitenin yarattığı tüketen insanı üretime geçirebiliriz. Yine depremler, sel gibi felaketlere karşı bir kentleşme perspektifine kadar yaşamı yeniden yaratabiliriz. Doğrusu başka da çözüm yolu görünmemektedir" diye belirtti.