
Sınırların ötesinde yükselen mücadele (3)
- 09:02 3 Mart 2025
- Dosya
Derya Ceylan
Lalla Fatma N’Soumer’den günümüze: Biz bu tarihin yazıcılarıyız
HABER MERKEZİ – Cezayirli kadınlar, Lalla Fatma N’Soumer’den günümüze uzanan direniş ruhuyla, sömürgecilikten hak mücadelesine kadar her dönemde özgürlük ve eşitlik için savaştı. Bugün hâlâ, “Biz bu tarihin yazıcılarıyız” diyerek seslerini yükseltmeye devam ediyorlar.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü, yalnızca kutlama değil, aynı zamanda kadınların yüzyıllardır sürdürdüğü hak, eşitlik ve özgürlük mücadelesini anma günüdür. Bu mücadelenin kökleri, insanlık tarihinin beşiği olarak bilinen Afrika kıtasına kadar uzanır. Antik Mısır'da Hatshepsut gibi kadın firavunlar yönetimde söz sahibi olurken, Batı Afrika'daki Mali ve Songhay İmparatorluklarında kadınlar ticaret, sanat ve toplumsal örgütlenmenin merkezinde yer aldı. Ancak, 15’inci yüzyıldan itibaren sömürgecilik ve köle ticaretiyle sarsılan kıtada kadınların yaşamı köklü bir dönüşüme uğradı. Sömürge yönetimleri, ataerkil yapıları güçlendirerek kadınların toplumsal rollerini daraltırken, Afrika'daki birçok yerel toplulukta kadınlar bu baskılara karşı direnişin öncüsü oldu.
Dosyamızın bu bölümünde Afrika kıtasının kuzeyinde yer alan direnişin en güçlü örneklerinden biri olan Cezayir’deki kadın mücadelesinin tarihsel gelişimine dikkat çekiyoruz.
Cezayir’de 1830'da başlayan Fransız işgali, yalnızca toprakları değil, toplumunun sosyal dokusunu da hedef aldı. Ancak Cezayirli kadınlar, hem kültürel kimliklerini hem de özgürlük haklarını korumak için mücadele ettiler. Beyaz haiklerini yalnızca bir giysi değil, sömürgeye karşı direnişin bir sembolü olarak kuşandılar. Anne, öğretmen, hemşire ve savaşçı kimlikleriyle bağımsızlık mücadelesinin görünmeyen kahramanları oldular. Bugün, 8 Mart’ta Cezayirli kadınlar, bu tarihi hatırlatmak için Lalla Fatma N’Soumer ve Djamila Bouhired gibi direnişçi kadınların resimleriyle meydanlara çıkıyor.
Cezayir’in bağımsızlık mücadelesi, kadınların yalnızca toplumsal yaşamda değil, ulusal kimliğin inşasında da kritik bir rol oynadığını gösterdi. 1954-1962 yılları arasında süren bağımsızlık savaşı sırasında, Djamila Bouhired, Zohra Drif ve Hassiba Ben Bouali gibi kadın direnişçiler hem cephede hem de şehirlerde aktif olarak savaştılar. Ancak bağımsızlık zaferinin ardından kadınlar yeniden geleneksel rollerine dönmeye zorlandı. Yine de Lalla Fatma N’Soumer'den Hirak Hareketi'ne kadar Cezayirli kadınların mücadelesi, kıta genelindeki kadın hakları hareketine ilham vermeye devam etti. Bugün 8 Mart'ta Cezayirli kadınlar, “Biz sadece tarihin sessiz tanıkları değiliz, biz bu tarihin yazıcılarıyız” diyerek, hak ve özgürlük taleplerini bir kez daha haykırıyor.
‘Kadın da savaşır, kadın da direnir’
Cezayir, dağlık Kabylie bölgesinde 19’uncu yüzyılın ortalarında, beyaz örtüsüyle savaş meydanında yürüyen cesur bir kadın vardı. Onun adı Lalla Fatma N’Soumer’di. Sadece bir savaşçı değil, aynı zamanda halkının özgürlüğü için ruhunu adamış bir liderdi. Fransız orduları Cezayir topraklarına ayak bastığında, Fatma N’Soumer, Berberi kabilelerini direnişe çağırdı. O dönem, kadınların çoğu eve hapsedilmiş, sadece aile içinde bir rol oynamaya zorlanıyordu. Ama Fatma N’Soumer, “Kadın da savaşır, kadın da direnir” diyerek halkını cesaretlendirdi. Onun sesinde, sadece bağımsızlık arzusu değil, aynı zamanda kadının hak ettiği yeri bulma çabası da vardı. Fransızlar onu yakalayıp esir ettiklerinde bile, başı dikti. 1863’te gözleri özgür Cezayir’i göremeden bu dünyadan ayrıldı, ama onun direniş ruhu, Cezayirli kadınların kalbinde hep yaşamaya devam etti. Lalla Fatma N’Soumer’in sadece bir savaşçı değil, aynı zamanda dini ve toplumsal bir lider olduğu, halkına hem manevi hem de pratik anlamda rehberlik ettiği de tarihi kayıtlarda belirtiliyor.
Direnişin sembolü olarak kuşandılar
Fransız sömürge yönetimi altında geçen yıllar, Cezayirli kadınlar için hem fiziksel hem de kültürel bir esaret anlamına geliyordu. Fransızlar, kadınları “medenileştirme” bahanesiyle kendi kültürlerine asimile etmeye çalıştı. Kadınların geleneksel kıyafetlerine, kimliklerine ve rollerine yönelik baskılar arttı. Ancak Cezayirli kadınlar, beyaz haik’lerini, yani geleneksel örtülerini, sadece bir giysi olarak değil, bir direniş sembolü olarak taşıdılar. Her örtü, “Ben kimliğimden vazgeçmeyeceğim” demenin sessiz ama güçlü bir ifadesiydi. O yıllarda kadınların okula gitmesi ve ekonomik özgürlük kazanması neredeyse imkânsızdı. Ancak bazı kadınlar, çocuklarını gizlice eğiterek direnişi bilgiyle büyütmeye çalıştı.
Tüm dünya Cezayirli kadınların direnişini konuşuyor
20’nci yüzyılın ortalarına gelindiğinde, Cezayir’deki kadın mücadelesi yeni bir boyut kazandı. 1954’te bağımsızlık savaşı patlak verdiğinde, Cezayirli kadınlar artık sadece evlerinde sessizce bekleyen anneler ya da eşler değildi. Onlar, direnişin kalbinde, ruhunda ve cephedeydiler. Djamila Bouhired, Zohra Drif, Hassiba Ben Bouali ve daha nice cesur kadın, bağımsızlık mücadelesinin isimsiz kahramanları oldu. Djamila Bouhired, Fransızlara karşı savaşırken yakalandı, işkence gördü ve idam cezasına çarptırıldı. Ancak mahkemede söylediği şu sözler, Cezayir’deki kadın mücadelesinin özeti niteliğindeydi:‘Bedenimi zincire vursanız da ruhumu asla esir edemezsiniz’Uluslararası baskılar sonucunda serbest bırakıldığında, tüm dünya Cezayirli kadınların direnişini konuşuyordu.
Bağımsızlık savaşı zaferle sonuçlandı
1962’de bağımsızlık savaşı zaferle sonuçlandığında, Cezayir sokakları özgürlük şarkılarıyla doldu. Ancak o şarkılar arasında kadınların sesi yavaş yavaş kısılmaya başladı. Savaşta omuz omuza direnen kadınlar, şimdi eve dönmeye ve “asıl rollerine” geri çağrılmaya başlandı. Bağımsızlık mücadelesinde silah taşıyan eller, şimdi çocuk büyütmeye, ev işlerine ve sessizliğe mahkûm ediliyordu. 1984’te çıkarılan Aile Yasası, kadınları yasal olarak erkeklerin vesayeti altına soktu. Bir kadın, babasının ya da eşinin izni olmadan boşanamaz, çocuklarının velayetini alamaz, hatta birçok ekonomik hakka erişemez hâle geldi. Oysa bağımsızlık için verilen mücadelede kadınlar da erkekler kadar bedel ödemişti. 2005 yılında yapılan reformlarla kadınların boşanma, velayet ve seyahat haklarında bazı ilerlemeler kaydedildi. Ancak bu reformlar tam anlamıyla eşitlik sağlamadı ve miras gibi ekonomik haklar konusunda kadınlar hâlâ erkeklerle eşit durumda değil.
Mücadele bitmedi
1990’lara gelindiğinde, Cezayir kanlı bir iç savaşa sürüklendi. “Kara On Yıl” olarak anılan bu dönem, kadınlar için bir kâbusa dönüştü. Radikal gruplar, kadınları modernleşmenin sembolü olarak gördü ve onları hedef aldı. Kadın öğretmenler, gazeteciler, aktivistler kaçırıldı, katledildi, cinsel şiddete maruz kaldı. Bir kadının başını açması da, örtünmesi de tehlikeliydi. İki uç arasında sıkışıp kalan kadınlar, hayatlarının her alanında baskıya maruz kaldı. Ancak yine de mücadele bitmedi. Réseau Wassila, Tharwa N’Fadhma N’Soumer gibi kadın hakları örgütleri kuruldu. Kadınlar, hem savaşın hem de patriarkal baskının içinde seslerini duyurmaya devam etti.
Kadınların üniversiteye gitme oranı arttı
2000’lerden itibaren Cezayir’de kadın hakları konusunda bazı ilerlemeler kaydedildi. Kadınların üniversiteye gitme oranı hızla arttı ve bugün Cezayir’deki üniversite öğrencilerinin %65’ini kadınlar oluşturuyor. Ancak bu başarı, iş gücüne katılımda aynı şekilde yansımadı. Kadınların iş gücüne katılım oranı yüzde 20 civarında kaldı. Yani eğitim alan kadınlar, meslek hayatına adım atarken toplumsal engellerle karşılaşıyordu.Yasal haklar konusunda ise 2005 yılında Aile Yasası’nda bazı reformlar yapıldı. Kadınların boşanma ve velayet hakları güçlendirildi, ancak tam anlamıyla eşitlik sağlanamadı.
‘Özgürlük sadece erkekler için değil’
2019’da Cezayir’deki Hirak Hareketi, kadın mücadelesine yeni bir ivme kazandırdı. Cezayir sokaklarında sadece ekonomik ve siyasi reformlar değil, kadın hakları da haykırılıyordu. Kadınlar, “Özgürlük sadece erkekler için değildir” diyerek meydanlara çıktı. Protestoların ön saflarında, ellerinde bayrak taşıyan genç kadınlar vardı. Onlar, Lalla Fatma N’Soumer’in, Djamila Bouhired’in torunlarıydı. Bu hareket, Cezayirli kadınların artık sadece ev içinde değil, kamusal alanda da haklarını talep ettiğinin bir göstergesiydi.
‘Biz bu tarihin yazıcılarıyız’
Bugün Cezayir’de kadınlar, eğitimde ve bazı yasal haklarda ilerleme kaydetmiş olsa da, toplumsal cinsiyet eşitliği hâlâ tam anlamıyla sağlanabilmiş değil. Kadına yönelik şiddet, iş yerinde ayrımcılık ve siyasi temsiliyetin yetersizliği gibi sorunlar devam ediyor. Ancak Cezayirli kadınlar pes etmiyor. Her 8 Mart’ta ellerinde Lalla Fatma’nın resimleriyle sokaklara çıkan kadınlar, “Biz sadece tarihin sessiz tanıkları değiliz, biz bu tarihin yazıcılarıyız” diyor.
Fatma’nın yaktığı meşale bugün hâlâ yanıyor
Cezayirli kadınların mücadelesi, bir ulusun özgürlük hikâyesinin ayrılmaz bir parçası. Onlar sadece kendi hakları için değil, gelecek nesillerin daha adil bir dünyada yaşaması için de savaşıyor. Lalla Fatma N’Soumer’in yaktığı meşale, bugün hâlâ yanıyor. O ateş, Cezayirli kadınların gözlerinde parlamaya, meydanlarda yankılanmaya ve dünyaya ilham vermeye devam ediyor.
Yarın: Kırmızı elbiseler ve kayıp hayatlar için adalet arayışı