
8 Mart'a doğru: Asırlık direniş (2)
- 09:01 2 Mart 2025
- Dosya
'Kadınlar yaşamdır, yaşamı öldürmeyin!'
Elfazi Toral
İSTANBUL - Barış Annesi Bedia Gökguz ve Cumartesi Annesi Hanım Tosun, 8 Mart öncesi kadınların direnişini ve barış mücadelesini vurguladı. ‘Kadınlar özgürleşmeden ne barış ne de eşitlik olur’ diyen anneler, “Kadınlar yaşamdır, yaşamı öldürmeyin” dedi.
Tarih boyunca kadınlar, bulundukları her alanda üretimi ve gelişimi kendi renkleriyle şekillendirdi, toplumun öncüsü oldu. Erkek egemen ve sömürgeci zihniyete, soykırım ve savaşlara karşı direnen kadınlar, her dönemde mücadeledeki yerini aldı. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde, kadınlar bir kez daha alanlarda tek ses, tek yürek olarak buluşacak. Kadınlara, çocuklara ve doğaya yönelik saldırı politikalarına karşı dururken, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dayalı düzene karşı hak, eşitlik ve özgürlük taleplerini haykıracak. Yediden yetmişe her kesimden kadın, 8 Mart’ta dayanışmayı büyütmek için sokaklara çıkarken, savaşın karşısında barışı savunacak. Bu yıl da 8 Mart, büyük bir direniş ruhuyla karşılanacak. Her renkten kadının yer alacağı buluşmalarda, en ön saflarda yıllardır “barış” ve “adalet” talebinde ısrar eden anneler olacak.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü yaklaşırken, İstanbul Barış Anneleri İnisiyatifi’nden Bedia Gökguz ve Cumartesi Anneleri’nden Hanım Tosun değerlendirmelerde bulundu.
Kadınların yaşamın her alanında büyük bir mücadele yürüttüğünü söyleyen Bedia Gökguz, iktidarın en büyük hedefinin kadınlar olduğunu ifade etti. Kadınların yıllardır erkek egemen zihniyete karşı mücadele ettiğini belirten Bedia Gökguz, savaşın karşısında barışın inşası için kadınların önemli bir rol üstlendiğini vurguladı. Bedia Gökguz, "Barışın temelini atacak olan kadınlardır. Kadınlar bu güce sahiptir. Türk devleti şu an kadınları hedef almış durumda. Barışı ve refahı isteyen kim varsa cezaevine koymaya çalışıyor. Kadınları gözaltına alıyor, kadınları tutukluyor. Peki kadınlar neden her gün katlediliyor? Kadınların sesini kısmak istiyorlar. Bu nedenle Türkiye'de barış ciddi bir sorun ve çok zor görünüyor. Ama tüm bu zorluklara rağmen kadınlar güçlü bir mücadele yürütüyor.
İktidar bir yandan barıştan ve barış sürecinden bahsederken, diğer yandan kadınları katlediyor, tutukluyor ve saldırıyor. Evet, bir süreç söz konusu ama aynı zamanda sürekli gazetecileri de katlediyorlar, çünkü toplumun sesini kısmaya çalışıyorlar. Bizim sesimizi kısmaya çalışıyorlar. Böylesine pervasız bir devlet aklıyla nasıl ve ne kadar barıştan söz edebiliriz?” diye sordu.
‘Alanlarda direnmeliyiz’
8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne değinen Bedia Gökguz, kadınlar için çok anlamlı bir gün olduğunu söyledi. 8 Mart’ta tüm kadınların alanlarda buluşarak kadınlara yönelik yaşanan tüm politikalara karşı ses çıkartması gerektiğini aktaran Bedia Gökguz, “Her kadın için alanlara çıkmamız gerekiyor. Kadınlar evde köle durumundadır, iş yerinde köle durumundadır. Onun için 8 Mart’ta tüm kadınların alanda mücadele sesini yükseltmesi gerekiyor. Kadınlar el ele verirse bir barış getirir. Kadınlar hem evde erkeklerle mücadele ediyor hem de dışarda erkek zihniyetine karşı mücadele veriyor. Erkekler neden kadınların dışarı çıkmasını istemiyor? Kadınların özgürleşmesini istemiyorlar. Erkek egemenliğinin altında bir yaşam sürdürmelerini istiyorlar. Kadınlar neden her gün katlediliyor? Kadınları katlediyorlar ses çıkartmasınlar diye. Yaşamın her alanında kadınlar birçok zorlukla karşı karşıya kalıyor. Ekonomik krizden de en çok etkilenen kadınlar oluyor. Katledilen kadınlar oluyor, tutuklanan kadınlar oluyor, tecavüze ve şiddete maruz kalan kadınlar oluyor. Bu anlamıyla alanlara çıkarak direnmeliyiz” şeklinde konuştu.
‘Kadınlar özgürleşmek istiyor’
“Kadınlar özgürleşmek istiyor” diyen Bedia Gökguz, şu ifadeleri kullandı: "8 Mart bizim için özgürlüktür. Kadınlar özgürleşmeden, gerçek anlamda özgürlük gelmez. Öncelikle kadınların özgürleşmesi gerekiyor. Kadınlar katlediliyorsa, şiddete maruz kalıyorsa, kadın kırımı yaşanıyorsa ne özgürlükten ne de barıştan söz edebiliriz. Bir ülkede kadın kırımı yaşanıyorsa, o ülkede ne barış olur ne de özgürlük."
18 yaşından bu yana her 8 Mart’ta alanlarda olduğunu dile getiren Bedia Gökguz, sözlerine şöyle devam etti: "Söz konusu kadın olunca, her anlamda mücadele ettim. 18 yaşımda mücadele etmeye başladım, şu an 60 yaşındayım. O günden bugüne aralıksız bir şekilde mücadele ediyorum ama hâlâ bir barış zeminini göremedim. Direnen kadınlar her zaman alanlarda oldu. Ama erkek egemen zihniyetin yönettiği bir sistemde yaşıyoruz. Sürekli devletin zulmüyle karşı karşıya kaldık. Bu yüzden her kadının, kendi geleceği ve özgürlüğü için alanlarda olması gerekiyor. Nasıl erkekler özgürse, kadınların da özgür olması gerekiyor. Erkek egemen bir zihniyetin tahakkümü altında ne barış ne de özgürlük istiyoruz. Bize onurlu bir barış gerek. Onurlu bir barış gelene kadar da mücadelemiz devam edecek. Her kadın hem ‘özgürüm’ diyor hem de ‘köleyim’ diyor. Kadınlar köle sıfatını üzerinden atsın ve 8 Mart’ta alanlara çıkarak sesimizi yükseltelim."
‘Anneler çocukların yanında olmaya devam edecek’
Tüm kadınların “onurlu bir barış” talebi olduğunu vurgulayan Hanım Tosun, toplumda özgürlüğün ve eşitliğin sağlanması için kadınların alanlarda mücadele ettiğini belirtti. Hanım Tosun, şu sözleri kullandı: "Biz her gün gözümüzü yeni bir olayla açıyoruz. Her gün ya bir arkadaşımızın, ya bir dostumuzun ya da bir siyasetçimizin evine baskın düzenleniyor. Maalesef böyle bir ortamda barıştan söz edemeyiz. Bu ülkede karanlık günler yaşanıyor. Türkiye şu anda 90’lı yılları aratır durumda. Kaç gündür Van’a bakıyorum, barış bu topraklara çok uzak görünüyor. Özgürlükten ve barıştan bahsedenler, bunun için herhangi bir adım atmıyor.
Biz, yıllardır söylediğimiz gibi bugün de sadece barış istiyoruz. Barış, ırkçı hislerle hayata geçirilmez. Türkiye’de demokrasi sadece kâğıt üzerinde var. Adalet ve demokrasiden bahsediyorlar ama buna dair somut hiçbir şey yok. Adaletten bahsediyorlar, evet, çok büyük adalet sarayları var ama içinde adalet yok. Böyle bir barışı istemiyoruz. Bu yüzden kimse bize adaletten bahsetmesin. Ne olursa olsun, işkence de etseler anneler çocuklarının yanında olmaya devam edecek. Bu halk, kendi vekiline de belediyelerine de sahip çıkacak. Biz topraklarımızda kayyımları istemiyoruz.
Kürtler ve Türkler birlikte bu ülkeyi kazandıysa, irademize de sonuna kadar saygı duyulmalı. Biz zorla gidip belediyeleri onlardan almadık ki! Halk, kendi iradesiyle kazandı. Onlar da 'Kürtler var' desinler, bize saygı duysunlar, bizi tanısınlar. Eğer bizi tanımazlarsa, biz de onları tanımayız. Bugüne kadar başımızı eğmedik, bundan sonra da eğmeyiz."
‘Onurlu bir barış istiyoruz’
Kürt annelerin tüm dünya halkları için barış talep ettiğini kaydeden Hanım Tosun, İsrail-Filistin savaşına işaret ederek, "İsrail, Filistin’e saldırınca bizim de canımız yanıyor. Nerede savaş varsa, biz her zaman bunun karşısında durduk ve savaşın olmaması gerektiğini savunduk. 90’lı yıllarda da bunu söylüyorduk. Filistin için alanlara çıkanlar, Kürt halkı için de çıkmalı. Gazze için alanlara çıkanlar, bugün Van için de çıkmalı. Van’da çocuklara işkence ediliyor. Elleri kolları kırılarak işkence yapılıyor. Van’ı adeta bir işkence alanına dönüştürdüler. Kürt halkına zorbalık yapıyorlar. Ama Kürt halkı bugüne kadar başını hiçbir şeye eğmedi, bundan sonra da eğmeyecek. Kadınlar ve gençler günlerdir Van’da direniyor. Biz kadınlar bugüne kadar hiç kimseye baş eğmedik. Bu yüzden biz barış isterken, onursuz bir barış istemiyoruz. Biz onurlu bir barış istiyoruz. Artık Kürt halkını görmeleri ve sesine kulak vermeleri gerekiyor. Eğer Kürtleri görmezlerse, biz onlara duyurmasını biliriz” sözlerine yer verdi.
‘Hiç kimsenin çocuğu cezaevi kapılarında büyümesin’
"Türkiye’de devlet, kendi adalet yasalarına basıyor. Biz onların yasalarına uyuyoruz ama onlar kendi yasalarını hiçe sayıyor" diyen Hanım Tosun, halkların bir arada, eşit bir şekilde yaşayabilmesi için yasalara uyulması ve somut adımların atılması gerektiğini vurguladı. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü anımsatan Hanım Tosun, şunları ifade etti: "Biz onurlu bir barış talep ediyoruz. Bu ülkede artık kimse gözyaşı dökmesin. Eğer bir barış olacaksa, tüm halklar için gelmeli; sadece Kürtler, Türkler, Araplar için değil, herkes için olmalı. Ben çok acılar çektim, çocuklarım babasız kaldı. Kimisi annesiz, kimisi babasız büyüdü. Kimi anneler evlatsız kaldı. Bu yüzden, artık hiçbir annenin ağlamasını istemiyorum. Kimse tutuklanmasın, kimse ölmesin. Biz anneler bunu istiyoruz. Artık çocukların gözleri cezaevlerinde olmasın. Hiç kimsenin çocuğu cezaevi kapılarında büyümesin. Kimse benim gibi Galatasaray Meydanı’nda çocuklarını büyütmek zorunda kalmasın. Eğer barış bu topraklara gelmiş olsaydı, biz de bugün evimizde oturuyor olacaktık."
‘Kadın yaşamdır, yaşamı öldürmeyin’
Hanım Tosun, son olarak konuşmasını şu sözlerle noktaladı: "Ben bir Kürt anne olarak, hiçbir kadın, hiçbir anne bu acıyı çekmesin istiyorum. Ben var oldukça, bu topraklara barış gelmeden evimde oturmayacağım. Barış için elimden ne gelirse yaparım. Yüz yıl önce kadınlar, eşit, özgür ve haklarına sahip olabilmek, kadınların birbirine sahip çıkmasını sağlamak için bedenlerini ateşlere siper ettiler. Büyük bedeller ödediler. Bizler de onların izinden giderek, onları sevgi, saygı ve minnetle anıyoruz. Kadınların özgürlüğü için büyük fedakârlıklar yapıldı. Bizler de bu mirasa sahip çıkmalıyız. 8 Mart’ın bizim için ne anlama geldiğini çok iyi anlamamız gerekiyor. Kadınlar, her gün en yakınlarındaki erkekler tarafından katlediliyor. Ya eşleri, ya babaları ya da abileri tarafından katlediliyor. Bu sevgi değil.
Bütün kadınlar el ele vererek kadın kimliğimize sahip çıkmalıyız. Biz eşitlik istiyoruz. Bu mücadeleyi sürdürürken erkekleri görmezden gelmiyoruz; sadece aynı haklara sahip, eşit bir yaşam istiyoruz. Kadınlar, bu 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne sahip çıkmalı. Çünkü biz kadınlar varız ve her zaman var olacağız. Biz dilimize de kimliğimize de kadın kimliğimize de sahip çıkacağız. Her zaman söylüyoruz: Kadın yaşamdır, yaşamı öldürmeyin. Yüz yıl da geçse, bu mücadelenin öncüleri olan kadınların ve bu uğurda yaşamını yitiren tüm kadınların mirasına sahip çıkmalıyız."
Yarın: 'Kürt kadın hareketinin mücadelesi ilham verici'